DHA YURT ÖZEL GÜNDEM - (TEKRAR) - Son Dakika
Güncel

DHA YURT ÖZEL GÜNDEM - (TEKRAR)

DHA YURT ÖZEL GÜNDEM - (TEKRAR)

Hobi amaçlı kurduğu harada, şampiyonlar yetiştiriyor İZMİR'de, tarihi Kemeraltı Çarşısı'nda uzun yıllar tekstil ticareti yapan iş insanı Harun Ateş'in, çocukluk sevdası olan atlar, yatırıma dönüştü.

20.01.2020 13:44

Hobi amaçlı kurduğu harada, şampiyonlar yetiştiriyor

İZMİR'de, tarihi Kemeraltı Çarşısı'nda uzun yıllar tekstil ticareti yapan iş insanı Harun Ateş'in, çocukluk sevdası olan atlar, yatırıma dönüştü. Torbalı ilçesinde hobi amaçlı kurduğu at çiftliğinde şampiyon atlar yetiştiren Harun Ateş, hedefinin Gazi Koşusu'nu kazanan atı yetiştirmek olduğunu söyledi.

Tarihi Kemeraltı Çarşısı'nda tekstil ticareti yapan ve ailecek atlara tutkun olduklarını söyleyen Harun Ateş, yaklaşık 12 yıl önce, ağabeyi ile birlikte Ayrancılar Mahallesi'nde hobi amaçlı hara kurdu. Hobi için kurulan at çiftliği, yıllar içinde büyüdü. Özel ırklardan 40 tayın bulunduğu çiftlikte, değeri 25 bin TL ile 300 bin TL arasında değişen fiyatlarda atlar bulunuyor. Harun Ateş, çiftlikte yetişen 20'nin üzerinde tayın Türkiye'nin çeşitli hipodromlarında koştuğunu, bunlardan 4'ünün kendileri adına koştuğunu belirterek, "Burada yetişen 'Ateşin Kızı' isimli at, Kraliçe 2'nci Elizabeth ise Kısrak Koşusunu kazandı. Yine birçok koşu kazanan atlarımız buradan çıktı. Ben çocukluğumdan beri atlara çok düşkünüm. Ailece atlara olan sevdamızı şimdi bir çeşit yatırıma dönüştürmüş olduk. Burada artık her sene 20-25 tay çıkarabilecek duruma geldik ve bu bizi çok mutlu ediyor" dedi.

Hara için 6 milyon dolar yatırım yapan Ateş, "Bizim için önemli olan şey atlarımızın sağlığı. Ahırlarımız her gün düzenli olarak temizleniyor. Besin değeri en yüksek olan yemlerle besleniyorlar. Bu zamana kadar hobi olarak yaptığımız işi bundan sonra daha profesyonel yapacağız. Hedefimiz, en prestijli koşu olan Gazi Koşusunu kazanan atı yetiştirmek" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------------------------Çiftlikten görüntü-Atlardan görüntüler-Harun Ateş ile röp.-Genel ve detay görüntü

Haber: Davut CAN - Kamera: Mücahit BEKTAŞ/ İZMİR,

Haber Kodu : 200120037============================

Barık ailesinin dramı ADANA'da İbrahim (41) ve Sevda Barık (44) çifti, dalak ve karaciğer büyümesi rahatsızlığı bulunan çocukları İbrahim (6) ve Şule Barık'ı (11), tedavi için götürdükleri Ankara'dan döndüklerinde evlerinin duvarlarının yıkılmak üzere olduğunu görünce şok yaşadı. 2007 yılında bir kızları aynı rahatsızlık nedeniyle kaybeden çift, evlerinin onarılması için yardım çağrısında bulundu.

İnşaatlarda işçi olarak çalışan İbrahim Barık, 25 yıl önce amcasının kızı Sevda Barık ile evlendi. Barık çiftinin bu evlilikten 4'ü kız 2'si erkek 6 çocukları oldu. Çift, kız çocukları Esra Barık'ı 11 yaşındayken 2007 yılında dalak ve karaciğer büyümesi nedeniyle kaybetti. Çiftin çocuklarından Şule Barık (11) ile İbrahim Barık'ın da (6) aynı hastalığa yakalandığını öğrenince, aile adeta yıkıldı.

Çocuklarının tedavisi için işinden ayrılan İbrahim Barık, ailesiyle birlikte Ankara'ya gitti. 2 yıldır çalışamayan baba Barık bu sürede çalışamadığı için ailesinin bir geliri de kalmadı. Çocukların tedavisinin ardından Adana'ya dönen Barık ailesi, kentte yaşanan yoğun yağışın ardından duvarları çöken ve yıkılma tehlikesi olan evlerini görünce şok yaşadı. İki odalı, üzeri çinko ile kaplı evlerinden gidecek başka yerleri olmayan Barık ailesi, yardım bekliyor.

'EVİM ÇOCUKLARIMIN ÜZERİNE YIKILACAK DİYE KORKUYORUM'Ailesinin hem maddi imkansızlıkla, hem çocuklarının sağlık problemleriyle boğuşurken bir de evlerinin göçme tehlikesini görünce yıkıldığını ifade eden İbrahim Barık, "2 yıldır çocuklarımın tedavisi için Ankara'da Gazi Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi Gazi Hastanesi'nde bulunuyorum. Şimdi de ailemle Adana'daki evime geldik. Evim, çocuklarımın üzerine yıkılacak diye korkuyorum. Şu evin haline bakın. Perişan durumdayım. Cumhurbaşkanıma, Adana Valisine, Büyükşehir Belediye Başkanına sesleniyorum, çocuklarımın huzuru için bize yardım etsinlerö diyerek gözyaşlarına boğuldu.

'KALACAK YERİMİZ YOK'Dalak ve karaciğer büyümesi nedeniyle tedavi gören ve ablası Esra gibi ölmek istemediğini söyleyen Şule Barık ise gözyaşları ile "Evimiz başımıza yıkılacak diye içine girmeye korkuyoruz. Ben de hastayım. Kalacak yerimiz de yok. Ne olur bize yardım edinö dedi.

'BİZE YARDIM EDİN'Bir kardeşini siroz hastalığından kaybettiğini ve 2 kardeşinin de aynı hastalığa yakalandığını dile getiren Suna Barık da (16), "Kalacak başka yerimiz yok. Bir an önce evimizin yapılmasını istiyoruz. Cumhurbaşkanıma sesleniyorum, lütfen bir an önce bize yardımcı olunö diye konuştu.

Görüntü Dökümü----------------------------------Aile ve evden görüntüler-İbrahim Barık ile röportaj-Barık ailesinin ağlaması-Şule Barık ile röportaj-Suna Barık ile röportaj-İbrahim Barık'ın ölen kızının fotoğrafını tutması-Yıkılmak üzere olan duvardan detay görüntülerHaber: Rüşan Anıl ATAR-Kamera: Eser PAZARBAŞI/ADANA,

Haber Kodu : 200120034=============================

Denizden sofraya midyenin yolculuğu

TÜRKİYE'nin en sevilen sokak lezzetlerinden olan ve sofraları onlarca farklı çeşidiyle süsleyen midyenin denizden toplanıp, tüketime hazır hale getirilinceye kadar zahmetli yolculuktan geçiyor. Türkiye'de yılda yaklaşık 1 milyon ton tüketilen midye ile ilgili bilgi veren midye dolma üretim tesisi mühendislerinden Mahmut Ergün, "Ağır metal taşıyan bölgede yetişmiş midyeyi sürekli tüketen bir kişide yıllar sonra belirtiler ortaya çıkar. Yoğun bir ağır metal söz konusuysa bu tüketim kişinin felç olmasına bile yol açabilir. Halk arasında bir söylenti olan midyenin adet görme durumu söz konusu da değil, ancak vatandaş midyeyi güvendiği yerlerden tüketmeli" dedi.

Sokak lezzetlerinin vazgeçilmezleri arasında yer alan midye, dolmasından tavasına, çorbasından pilavına farklı şekillerde tüketilebiliyor. Midyenin yemek çeşidinin bolluğunun yanında denizden toplanmasındaki zorluk da dikkat çekiyor. Türkiye'de yılda yaklaşık 1 milyon ton tüketilen midyenin üretimini Avrupa Birliği de destekliyor. FAO (Gıda ve Tarım Örgütü) tarafından tüketime hazır ürünler sınıfına dahil edilen midyenin sağlıklı bir deniz ürünü olarak değerlendirilebilmesi için nerede yetiştirildiği büyük önem taşıyor. İşlenmesi, hazırlanması ve pişirilmesi sırasında hava kirliliği, böcek gibi çevresel etkilere de maruz kalabilirken, midye dolmanın yüksek pH ve besin örüntüsü, mikroorganizmaların üremesi için ideal bir ortam oluşturuyor.

'AĞIR METAL TAŞIYAN BÖLGEDE YETİŞMİŞ MİDYENİN TÜKETİMİ FELÇE YOL AÇABİLİR'İzmir'in Bornova ilçesi Pınarbaşı semtinde iş insanı Serkan Alak'ın sahibi olduğu midye dolma üretim tesisi mühendislerinden Ege Üniversitesi Su Ürünleri bölümü mezunu Mahmut Ergün, Karaburun ilçesinde dalgıçların denizden çıkardıkları midyeleri 14 ay sonra hasat ettiklerini anlatarak, şöyle dedi: "Denizde belirlenen koordinatlardaki yavru midyeler toplandıktan sonra, 6 ay boyunca asılarak ön izleme yapılıyor. Dalgıçların kontrolünde çoğalan midyeler, 14 ay sonra hasat ediliyor. Hasat sonrası fabrikalarda işlenen midyeler açılarak temizleniyor ve pirinç ile dolduruluyor. Ardından 90 derecede yarım saat boyunca pişirilen midyeler, dayanma süresi olan 24 saati aşmadan satış noktalarına götürülüyor. Midye çiftliklerinde 'B bölgesi', ağır metal taşımayan bölgeyi ifade ediyor. 'A bölgesi' ise tertemiz olan bir yer demek. Ancak bazen bu ikisi dışında, ağır metal taşıyan bölgelerde merdiven altı üretimler yapılıyor. Bunun risk oranı çok yüksek. Onaylı olmayan yerlerde şartlar uygun değildir. Burada tüketicinin güvenilir yerlerden midye satın alması gerekiyor. Ağır metal taşıyan bölgede yetişmiş midyeyi sürekli tüketen bir kişide yıllar sonra belirtiler ortaya çıkar. Yoğun bir ağır metal söz konusuysa bu tüketim, kişinin felç olmasına dahi yol açabilir."

'MİDYELERİN ADET GÖRMESİ SÖZ KONUSU DEĞİL'Midye dolma üretiminde 55 kadın çalışırken, tesisin tamamında 3 dalgıç 2 mühendis toplam 200 kişi görev yapıyor. Ergün, midyelerin dişi ve erkek olmak üzere iki cinsiyeti olduğunu belirterek, "Midyeler hava aydınlık olduğu zaman çoğalıyor. Halk arasında bir söylenti olan midyenin adet görme durumu söz konusu değil. Midyenin hasat boyuna gelmesi ortalama 14 ay sürüyor. Midye ne kadar çok beslenirse o kadar et verimi artar" dedi.

'TÜRKİYE'DE MİDYE TALEBİNİN EN YÜKSEK OLDUĞU ŞEHİR İZMİR'İş insanı Serkan Alak, hammadde bulma sıkıntısına dikkat çekerek, bu sıkıntı aşıldığı takdirde tesiste en az 600 kişiye daha iş imkanı doğabileceğini söyledi. Alak, "Midye yetiştiriciliği, fabrika ve satış noktasını işletiyoruz. Balıklıova'daki çiftlikte midye yetiştiriciliği yapıyoruz. Çiftlikte dalgıçlarımız tarafından yetiştirilen midyeler fabrikamıza gelerek işleniyor. Fabrikada midyelere yıkama, açma, sarma işlemleri uygulanıyor. Avlanma yasakları artınca, hammaddeye ulaşmak zorlaştı. Avrupa Birliği de midye üretimini destekliyor. Hammadde bulunabilirse işletmemizde en az 600 kişiye daha istihdam sağlanabilir. İzmir, Türkiye'nin midye talebi en yüksek olan şehri. Burada herkes midyeyi seviyor. İzmirliler atıştırmalık bir çekirdek gibi midye yiyor" dedi.

UZUN KUYRUKLARDA BEKLİYORLARİzmir'de midye satın almak için uzun kuyruklarda bekleyenlerden Kadir Kocagül, "İzmir halkı olarak hepimiz seviyoruz. Sıcak ve taze olan yerlerden midye satın alıyoruz. Bazı yerlerde yediğimiz midyelerden rahatsız olduğumuz zamanlar da oldu. Bu yüzden artık sürekli güvendiğimiz yerlerden midye tüketiyoruz" diye konuştu.

Midyenin tadına bakmak için kuyrukta bekleyen Okan Pınar ise "Uzun kuyruklarda beklemeye değiyor. Hep aynı yerlerden midye satın alıyoruz. Seyyardan almıyoruz. İşletmelerde hiç değilse muhatap olacağımız kişiler belli" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Deniz altında midye yetiştiriciliğinden görüntü-Fabrikada midyelerin yıkanmasından görüntü-Fabrikada midyelerin sarılmasından görüntü-Satış noktalarındaki uzun kuyruklardan görüntü -Vatandaşlarla röp.-Mahmut Ergün ile röp.-Serkan Alak ile röp.Haber: Hande NAYMAN Kamera: Onur ATIŞ/ İZMİR,

Haber Kodu : 200120033================================

Milli parkta su kuşlarının sayısı yüzde 55 arttı

AYDIN'ın Kuşadası ilçesindeki Büyük Menderes Deltası Dilek Yarımadası Milli Parkı'ndaki su kuşu sayısı, ocak ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 55 artarak, 35 bin 217 oldu.

Kuşadası'nda, dünyanın farklı bölgelerinden birçok kuş türünün göç ve konaklama yolu üzerinde yer alan Dilek Yarımadası Milli Parkı'ndaki Kış Ortası Su Kuşu Sayımları (KOSKS) tamamlandı. Doğa Koruma ve Milli Parklar 4'üncü Bölge Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen çalışmaya, görevli personelin yanı sıra kuş gözlem uzmanları, doğaseverler ile çeşitli çevreci kuruluşların temsilcileri katıldı. Toplam 3 gün süren ve 17 farklı noktada yapılan sayım sonrasında Milli Park'taki su kuşu sayısının 2020 yılı Ocak ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 55 artarak, 22 bin 700'den 35 bin 217'ye yükseldiği belirlendi.

'3 FARKLI TÜR DAHA GELDİ'Yaban hayatın korunması için çalışmalarını titizlikle sürdürdüklerini belirten Dilek Yarımadası Milli Parkı Müdürü Koray Aşık, "KOSKS sayımında rakamın bu denli yüksek çıkması bizi çok sevindirdi. Ayrıca döğüşken, gece balıkçılı ve küçük balaban olmak üzere 3 yeni türün daha göç ederek parkımıza geldiğini öğrendik. Endemik bitki çeşitliliğinin yanı sıra yılın 12 ayında farklı güzelliklerle dolu harika bir tabiat alanı olan Milli Park, yaban hayvanlarına çok iyi ev sahipliği yapıyor. Gelecek nesillere bu değerleri aktarmak bizim en önemli görevimiz" dedi. Kuşadası'ndaki çevreci kuruluşların başında gelen Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) Başkanı Bahattin Sürücü ise Dilek Yarımadası Milli Parkı'nın Türkiye'deki en önemli 10 sulak alan içinde yer aldığını söyledi. Parktaki su kuşu sayısındaki artışın başlıca nedeninin değişen iklim koşulları olduğunu kaydeden Sürücü, "Milli Park göçmen kuşların üreyip yaşamlarını sürdürebilmesi için elverişli koşullara sahip. Ayrıca uzun zamandır kaçak avcılara karşı iyi bir şekilde korunuyor. Bu olumlu şartlar devam ederse ilerleyen yıllarda sayı katlanarak artacaktır" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------------------------Dilek Yarımadası Milli Parkı'ndaki su kuşlarından görüntü-EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü ile röp.-Genel ve detay görüntüler

Haber-Kamera: Eşber OKAYER/ KUŞADASI, (Aydın),

Haber Kodu : 200120036======================================

'Şubata kadar grip aşısı yaptırılabilir'

MANİSA Şehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Sevil Sapmaz Karabağ, havanın soğumasıyla hastanelerin acil servislerinde, grip hastaları nedeniyle yoğunluk yaşandığına dikkati çekti. Uyarılarda bulunan Karabağ, "Aşı her yıl ekim ayında yapılmalı ancak ülkemizde grip hastalığının en çok arttığı dönem, aralık ve ocak aylarıdır. Bu nedenle risk grubunda olan fakat aşı yaptırmamış kişiler, şubata kadar aşı yaptırabilirler" dedi. Manisa Şehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Sevil Sapmaz Karabağ, havanın soğumasıyla çok sayıda kişinin yüksek ateş, halsizlik, boğaz ağrısı ve öksürük şikayetleri ile hastanelere gittiğini belirterek, virüslere karşı uyardı. Özellikle kış mevsiminde temas ve solunum yolu ile bulaşan virüslerden korunmak için toplu yaşam yerlerinde daha dikkatli olunması gerektiğini belirten Karabağ, şunları kaydetti:

"Grip, 38 derece ve üstünde üşüme titreme ile yükselen ateş, kuru öksürük, boğaz ağrısı, baş ağrısı, şiddetli halsizlik ve kas- eklem ağrıları ile karakterize akut ani başlangıçlı bir enfeksiyon hastalığı. Hastalığın seyri sırasında bulantı, kusma ve ishal de görülebilir. Sebebi influenza virüsüdür. Virüsün solunum yoluyla alınmasından 1- 3 gün sonra hastalık belirtileri ortaya çıkar. Bulaşma hasta kişilerin hapşırması, öksürmesi sırasında çevreye saçtıkları virüslerle olur. Bu virüsler damlacık yoluyla havada asılı kalır ya da hasta kişilerin hapşırma- öksürme sırasında ellerine bulaşır. Elleriyle dokundukları çevreyi de kirletirler. Böylece sağlıklı kişiler virüsü ya havadan solunum yoluyla ya da elleri ile ağız, burun gözlerine dokunarak alırlar. Hasta kişilerle tokalaşma, öpüşme ve aynı ortamda 1 metreden daha yakın mesafede bulunmakla bulaşır. Hasta kişiler hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasından 1 gün öncesi ve belirtiler ortaya çıkmasından sonra da 5-6 gün bulaştırıcıdır."

GRİP İLE SOĞUK ALGINLIĞI FARKIGriple soğuk algınlığının karıştırılmaması gerektiğine dikkat çeken Dr. Karabağ, "Soğuk algınlığı yavaş başlar, ateş pek görülmez, öksürük daha nadirdir, boğaz ağrısı, burun akıntısı ve ses kısıklığı daha fazla görülür. Grip, sonbahar sonu, kış ve ilkbahar başına kadar olan dönemde daha sık görülen oldukça bulaşıcı bir hastalıktır. Toplumun özelliklerine göre her yıl belirli sayıda insanı etkiler ve hasta eder. Bu nedenle her yıl sonbahar sonu, kış ve ilkbahar başı arasında beklenen sayıda kişide görülen bu hastalık, mevsimsel grip olarak ifade edilir. 0- 5 aylık çocuklar, 65 yaş üstü kişiler, diyabet, kalp, astım, KOAH, böbrek, HIV pozitif, kanser ile kortizon tedavisi alan bağışıklığı baskılanmış hastalar, çok kilolular, gebeler ve sağlık çalışanları gripte risk grubundadır" dedi.

'ÇOCUKLARDA DAHA FAZLA GÖRÜLÜYOR'Gribin 2 yaş altındaki çocuklarda daha ağır seyredebileceğini belirten Dr. Karabağ, "Çocuklarda bulaştırıcılık daha uzun sürer. Bu nedenle de kreş ve okullarda daha fazla sayıda hasta çocuk görürüz. Bu yüzden çocukların da mutlaka aşılanması öneriliyor. Aşı her yıl ekim ayında yapılmalı ancak ülkemizde grip hastalığının en çok arttığı dönem aralık ve ocak aylarıdır. Bu nedenle risk grubunda olan fakat aşı yaptırmamış kişiler şubata kadar aşı yaptırabilir. Bu aylarda çocuklar da daha fazla grip hastalığı görmekteyiz. Bu da hastanelerde yoğunluğa sebep oluyor. Acil servise gelen çocuklar mutlaka sonrasında polikliniğe götürülmeli. Hasta çocuklar kesinlikle okula gönderilmemeli, evde istirahat etmeleri sağlanmalı. Velilerin de kişisel hijyen önlemlerine uyması gerekmektedir" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ---------------------------------Şehir Hastanesi acil servisten görüntü-Muayene edilen hastalardan görüntü-Uzman Doktor Sevil Sapmaz Karabağ ile röp.-Genel ve detay görüntüler

Haber - Kamera: Cemil SEVAL/ MANİSA,

Haber Kodu : 200120049=================================

Trakya'daki yerleşim baskısı, kınalı kekliği azalttı AKDENİZ Üniversitesi (AÜ) ve Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi'nden 3 bilim insanı, Anadolu tarihinde önemli yere sahip, 2 bin yıllık mozaiklerde bile yer bulan kınalı kekliğin Trakya bölgesindeki popülasyonunun azaldığı uyarısında bulundu. Bölgenin yerleşim baskısı altında kalmasının, bu azalmada en önemli etken olduğu kaydedildi.

AÜ'den Prof. Dr. Ali Erdoğan ve Dr. Bekir Kabasakal ile Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi'nden Doç. Dr. Sarp Kaya, Anadolu kültüründe önemli yere sahip olan kınalı keklik için bilimsel araştırmaya imza attı. TÜBİTAK'ın finansal destek sunduğu, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nün katkısıyla 3 yıl süren çalışma tamamlandı. Anadolu'nun farklı coğrafyalarında gerçekleştirilen arkeolojik ve farklı amaçlı, Hatay'da mevsimler mozaiği, Amasya'da elma ve keklik mozaiği, Şanlıurfa keklik mozaiği ve Osmaniye'nin Kadirli ilçesinde bulunan mozaik örneklerinde kınalı kekliğin işlenmesi, bu kuşun tarihinin çok eskiye dayandığının göstergesi olarak kabul ediliyor.

EVLERİN EN GÜZEL ODALARI KEKLİKLERE AYRILMIŞProf. Dr. Ali Erdoğan, kekliğin Türk kültüründe önemli yeri olan kuş türü olduğunu söyledi. Anadolu'da yaşayan birçok kuş türünde olduğu gibi keklikte de bilimsel çalışma eksiği olduğunu belirten Erdoğan, "Türkiye'de keklik türü sayısını, genetik kökenlerini ve yayılış bölgelerinin nereler olduğunu gösteren çalışmalar eksikti. Örneğin kaya kekliğinden bahsediliyor ama araştırma bize bu keklik türünün Anadolu'da olmadığını gösterdi. Özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da yaşayan vatandaşların kekliklere ciddi ilgileri var. Evlerinde en güzel odaları keklik odaları haline getiriyorlar. Milli Parklar aracılığıyla üretilip doğaya salınan keklik çalışmaları da var. Acaba bunların doğaya etkisi nasıl oluyor, diye de araştırdık. Ciddi sonuçlar elde ettik. Yakın zamanda bilim dünyası ile bunu paylaşacağız" diye konuştu.

'BURADA HAYVANI BULMAKTA ZORLANDIK'Doç. Dr. Sarp Kaya ise çalışmanın sonuçlarına yönelik bilgi verdi. Araştırmada kınalı kekliğin Anadolu'dan Çin'e kadar yayılış gösterdiğinin ortaya çıktığını kaydeden Kaya, bu hayvanın kökeninin Anadolu olabileceği yönünde önemli bulgular elde ettiklerini aktardı. 16 bölgede yaptıkları araştırmada bu hayvanın sevildiğini gördüklerini dile getiren Kaya, şöyle konuştu:

"Trakya'da yaptığımız araştırmada bu hayvan için genetik çeşitliliğinin azaldığı anlaşıldı. Anadolu, Trakya'ya oranla nispeten iyi durumda, genetik çeşitlilik yüksek. Fakat Anadolu'da elde edilen sonuç, bu hayvana gerekli özeni göstermeyelim anlamına gelmiyor. Trakya Bölgesi özellikle alarm veriyor. Burada hayvanı bulmakta zorlandık. Sadece birkaç noktada rastlayabildik. Örneklemlerden elde ettiğimiz verilerde bu popülasyonun oldukça küçüldüğünü ve zor durumda olduklarını gösteriyor. Bu bölge yerleşim yani insan baskısı altında. Dolayısıyla insanoğlu ekolojik dengeye zarar veriyor. Sanayileşme ve tarım da bunda etkili. Koruma açısından daha hassasiyetle yaklaşılması gerekiyor."

'KEKLİK SALINIMINDA ÖNCELİK, BÖLGE HAYVANI OLMALI'Doç. Dr. Sarp Kaya, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nün bu hayvanların çoğalması için yetiştirdikleri keklikleri doğaya saldığını hatırlattı. Kaya, "Eğer salınım yapılacaksa her bölgenin kendi hayvanının salınım yapılması gerekiyor. Farklı bölgelerden getirilen hayvanların salınımı çok doğru değil" dedi.Dr. Bekir Kabasakal da çalışmaya 2016 yılında başladıklarını söyledi. 2017 yılında arazi çalışmalarına başladıklarını dile getiren Dr. Kabasakal, "Habitat çeşitliliğini göz önünde bulundurarak Türkiye'yi 16 bölgeye ayırıp, çalışma yaptık. Her bölgeden 20'şer örnek topladık. Davranışsal ve genetik örnekler aldık. Kanat ve kuyruk uzunlukları ölçüldü. Seslerini kaydettik. Tüy örnekleri topladık. Arazi çalışmalarında örneklemleri yakalamak bizi zorladı. Bu nedenle arazi çalışmaları çok uzun sürdü. Alternatif avlanan bireylerin yakaladıkları kekliklerden de örnekler aldık. Örnekleri aldıktan sonra laboratuvar çalışmaları başladı. Projeyi sonuçlandırdık, yayınları hazırlama aşamasına geçtik" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Akademisyenlerden detayRÖP 1: Prof. Dr. Ali ErdoğanRÖP 2: Doç. Dr. Sarp KayaRÖP 3: Dr. Bekir KabasakalKeklik görüntüleriHABER: Hasan DEMİRBAŞ- KAMERA: Emrah GÜL/ANTALYA,

Haber Kodu : 200120048===============================

İkiz plaka mağduru kapıcıyı sevindiren karar

ANTALYA'da, satın aldığı otomobiline ikiz plaka taktırdığı gerekçesiyle 5 bin TL trafik cezası kesilen ve evrakta sahtecilik gerekçesiyle hakkında soruşturma açılan kapıcı Osman Erdoğan'ın cezası iptal oldu.

Konyaaltı ilçesindeki sitede çalışan Osman Erdoğan, 8 Aralık'ta Konya'da bir galeriden otomobil satın aldı. İlk kez otomobil alan Erdoğan, aracının Antalya plaka olması için noterde işlemlerini tamamlayarak Konya Şoförler ve Otomobilciler Odası'nda yeni plaka bastırdı. Antalya'ya doğru yola çıkan Erdoğan'ın kullandığı otomobilin plakasının, Seydişehir'de Plaka Tanıma Sistemi'nden 'ikiz plaka' olduğu belirlendi. Polis ekiplerince gözaltına alınan Erdoğan, ruhsatını kontrol ettiğinde plakanın yanlış basılmış olduğunu fark etti. Konya Şoförler Odası yetkilileri, polisin bildirmesiyle yaptıkları incelemede, ikiz plaka verdiklerini kabul etti. Şoförler Odası yeni plaka gönderince araç trafikten men edilmekten kurtuldu. Ancak polis, Erdoğan'a ikiz plaka nedeniyle 5 bin TL trafik cezası uyguladı. Trafik cezasının yanında evrakta sahtecilik yaptığı gerekçesiyle Erdoğan hakkında soruşturma başlatıldı.

SAHTECİLİK YAPMADI5 bin TL'lik cezayı ödeyecek durumu olmadığını belirten Erdoğan, cezanın iptali için Antalya Adliyesi'ne başvurdu. Erdoğan'ı sevindiren karar iki gün önce geldi. Seydişehir Cumhuriyet Başsavcılığı, yaptığı araştırma sonrası Konya Şoförler Odası'ndaki işlerin yoğunluğundan dolayı sonu '316' olması gereken plakanın sehven '315' basıldığını kaydetti. Erdoğan'a yöneltilen, 'resmi evrakta sahtecilik' suçlamasına yönelik belge ve bilgi olmadığını belirten başsavcılık, kamu adına kovuşturmaya gerek olmadığını aktardı.

ADALET YERİNİ BULDUBu kararla aynı zamanda trafik cezasının da iptal olduğunu kaydeden Erdoğan, 1,5 ayı aşkındır yaşadığı kabusun sona erdiğini dile getirdi. Erdoğan, yaşadıklarından sonra, güçlükle satın aldığı otomobili satmayı planlarken bu sevindirici kararın geldiğini kaydetti. Erdoğan, "Savcılık, itirazımı kabul etti. Hakkımdaki cezanın iptal olduğunu öğrendim. Adalet yerini buldu, haklı olduğum anlaşıldı. Bu kararı verenlere saygılarımı sunuyorum" dedi.

ARŞİV GÖRÜNTÜLERLE

Haber: Hasan DEMİRBAŞ/ANTALYA,

Haber Kodu : 200120027===============================

Masaj ve SPA salonlarının 'doktor balık' ilgisi

Sedef başta olmak üzere birçok cilt hastalığını tedavi ettiğine inanılan 'doktor balıklar', Antalya'da üretiliyor. Doktor balıklar, SPA ve masaj salonlarından büyük ilgi görüyor.

Sivas'ın Kangal ilçesindeki balıklı kaplıcada 37 derecelik suda yaşamlarını sürdürebilen sazangillerden olduğu tahmin edilen ve 'doktor balıklar' olarak tanınan balıkların, başta sedef olmak üzere çok sayıda cilt hastalığını tedavi ettiğine inanılıyor. 37 derece suya giren cilt hastalığı bulunanların yumuşayan yaralarının kabuklarını temizleyerek yaranın iyileşmesine yardımcı olan doktor balıklar, çok sayıda üniversite tarafından yakından inceleniyor.

Sivas'ta doğal yollarla üreyen bu balık türü, Akdeniz Su Ürünleri Araştırma, Üretme ve Eğitim Enstitüsü'nde farklı boyutlardaki havuz ve akvaryumlarda üretildi. 3 bin 500 yavru doktor balık, Türkiye'nin her yerine siparişe göre gönderiliyor. Satın alanlar arasında kişisel bakım merkezleri, masaj ve SPA salonları da bulunuyor.

'UZAK DOĞU VE AVRUPA'DA ÇOK YAYGIN'Akdeniz Su Ürünleri Araştırma, Üretme ve Eğitim Enstitüsü'nden Su Ürünleri Yüksek Mühendisi Süleyman Öztürk, balıkların ciltteki hastalıklara iyi geldiğini tahmin ettiklerini söyledi. Doktor balıkların Türkiye'den kaçırılıp Uzak Doğu ve Avrupa ülkelerinde pazarlandığını, burada ün yaptıktan sonra Türkiye'nin hemen tescillendirip sahip çıktığını aktaran Öztürk, "Uzakdoğu'da yaygınca kullanılıp, Japonya, Almanya ve ABD'ye yıllarca satılmış. Ancak biz Sivas'taki kaplıcalardan getirip burada ürettik. Burada 150 anaç 3 bin 500 yavru doktor balık var. Bizdekiler daha önce insan tedavisinde kullanılmamış, hastalığı bulunmayan balıklar. Normalde 10-15'i bir kişi için kullanılıp başka insanlara kullanılmaz. Hastalıkların bulaşmasını önlemek için. Güzellik merkezlerinden çok fazla talep geliyor. Satın almak istiyorlar" diye konuştu.Süleyman Öztürk, balıkların esas faydasının Sivas'taki kaplıcada bulunan selenyumlu suyla daha belirgin görüldüğünü sözlerine ekledi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Balıkların bulunduğu büyük havuzun görüntüsü-Balıkların havuz içinde görüntüsü-Yavru balıkların akvaryum içinde görüntüsü-Akvaryum içinden GOPRO görüntüsü-Akvaryum içine sokulan el üzerindeki parazitleri yiyen balıkların  görüntüsü-RÖP: Süleyman ÖztürkHABER: Alparslan ÇINAR- KAMERA: Mehmet KILIÇASLAN/ANTALYA,

Haber Kodu : 200120021===============================

Ardahan'a sezon açılışı için suni kar

Ardahan'daki Yalnızçam Kayak Merkezi'ne bu yıl yeterli seviyede kar yağmaması nedeniyle sezonu açmak için Erzurum'dan getirilen iki makineyle pistlerde suni karlama yapıldı. Vali Mustafa Masatlı, suni karlamayla en az bir pistin hizmete açılacağını söyledi.

Sarıçam ormanlarının arasında, konaklama oteli, modern kapalı sistem telesiyej hattı ve hem profesyonel hem de acemi kayakçılara hizmet verebilen 5 pistiyle bölgenin önemli değeri olan Yalnızçam Kayak tesislerine bu yıl yeterli ölçüde kar yağmadı. Kar kalınlığının yeterli seviyeye ulaşmaması nedeniyle bu yıl henüz sezonu açamayan kayak merkezinde Erzurum'dan getirilen 2 makineyle suni karlama çalışması yapıldı.Kayak merkezinde 5 pistin bulunduğunu ve bu pistlerden en az birisini suni karlama yöntemiyle hizmete açmayı ümit ettiklerini söyleyen Ardahan Valisi Mustafa Masatlı şöyle konuştu: "Yalnızçam Kayak Merkezi, Ardahan'ın önemli değerlerinden birisidir. Maalesef bu yıl ilimize ve kayak merkezimize çok fazla kar yağmadı. Bizler de gerek buradaki vatandaşlarımız ve gerekse dışarıdan gelen vatandaşlarımızın buradan yararlanması için Erzurum ilinden iki karlama makinesi getirdik. Bu vesileyle beş pistimizin en az bir tanesinde gerekli karı oluşturarak insanlarımızın güzel vakit geçirmesi için pisti hazırlamış olacağız."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ---------------------------------Suni karlamadan genel detay-Kayak merkezinden drone görüntüsü-Vali Mustafa Masatlı'nın incelemesi ve konuşması

Haber-Kamera: Dinçer AKTEMUR/ARDAHAN,

Haber Kodu : 200120019===============================

81 ilin gözünden Sarıkamış resimleri sergisi

KARS Bilim ve Sanat Merkezi'nde Sarıkamış Harekatı ve Şehitleri anlatan, "81 İlin Gözünden Sarıkamış'ı BİLSEM" isimli resim sergisi açıldı. Sergide, Türkiye'nin dört bir yerindeki BİLSEM'den 296 öğrenci ve 109 öğretmenin yaptığı 154 resim yer aldı. Sergi, büyükler kadar küçüklerin de ilgisini çekti. Sergiye annesi ile birlikte gezen ilkokul öğrencisi Miraç Ayşe Dalmış, konuşmaları ile sergiye renk kattı.

Sergi, Kars Valisi Türker Öksüz, Milli Eğitim Müdürü Gökhan Altun, BİLSEM Müdürü Ali Kasım Bulut ve kurum amirlerinin katılımıyla Örnek Mahallesi Kafkas Harp Müzesi yanındaki Fahrettin Kırzıoğlu Bilim ve Sanat Merkezi'nin yeni binasında açıldı. Kurdelenin kesilmesi, resimlerin incelemesinin ardından BİLSEM'in müzik bölümü öğrencileri Sarıkamış türkülerini seslendirdi. Sarıkmış şehitlerini anlatan ağıtlar eşliğinde gezilen sergiye BİLSEM ve aynı zamanda Atatürk İlkokulu 2'nci sınıf öğrencisi Miraç Ayşe Dalmış damgasını vurdu. Sergideki resimleri tek tek inceleyen Dalmış, Vali Türker Öksüz'ün dikkatinden kaçmadı. Vali Öksüz, Dalmış ile hatıra fotoğrafı çektirdi. Gazetecilerin yoğun ilgi göstermesi üzerine Dalmış, büyük bir sevinç yaşadı ve annesine, "O kadar çok fotoğrafımı çektiler ki hangisine bakacağımı şaşırdım" diye konuştu.

'ONLAR CAN VERMESE, BİR BUGÜN BURADA OLAMAZDIK'Sevecen hareketleri ve şirinliğinin yanında resimlerle ilgili yaptığı değerlendirmeleriyle dikkatleri üzerine toplayan Dalmış, Sarıkamış şehitleri için, "Onlar bu vatan için can vermeselerdi biz bugün burada olmazdık. Onlar karda böyle yürürken bizim gibi ayaklarında botları yoktu. Üzerinde çok ince şeyler varmış. Bizim geleceğimiz için donarak şehit oldular. Resimlere bakarken çok duygulandım. Baktığım tüm resimlerde şehitlerimizin donduklarını gördüm. Resimlerin hepsinde Türk bayrağımızın işareti var. Bu da askerlerimizin Türkiye'mizi korumak için şehit olduklarını gösteriyor" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Binanın dış görüntü-Sergiden genel ve detaylar-Serginin açılışı kurdelenin kesilmesi ve gezilmesi-Vali Türker Öksüz'in sergiyi gezmesi-Müzik dinletisi-Vali Türker Öksüz'ün Miraç Ayşe Dalmış ile fotoğraf çektirmesi-Minik Dalmış'ın konuşmaları

Haber-Kamera: Bedir ALTUNOK/ KARS,

Haber Kodu : 200120014===============================

Üniversite öğrencilerinden engellilere müzik ziyafeti

Kars Kafkas Üniversitesi (KAÜ) Devlet Konservatuarı öğrencileri, Dolunay Derneği'ne enstrümanlar eşliğinde giderek sürpriz ziyaret gerçekleştirdi. Final sınavında hazırlamış oldukları eserleri burada seslendiren öğrenciler solo ve koro türkülerle derneğin engelli üyelerine güzel bir yaşattı.

KAÜ Öğretim Üyesi Sibel Polat, final sınavı sonrası öğrencileriyle birlikte Dolunay Derneği'ni ziyaret ederek engelliler için müzik dinletisi yaptı. Çeşitli eserleri seslendirerek dernek üyelerinin mutlu olmasını sağlayan öğrenciler, hep birlikte unutulmaz bir gün geçirdi. Engellilerin sadece 3 Aralık'ta değil her gün hatırlanılması, ziyaret edilmesi gerektiğinin mesajlarının da verildiği ziyarette her sağlıklı bireyin engelli adayı olduğunun da unutulmaması gerektiğine vurgu yapıldı.Derneğin Başkan Yardımcısı Engelliler Birim Başkanı Faruk Ocak ve yönetim kurulu üyeleriyle tanışma ve kaynaşma ortamı sağlayan üniversite öğrencilerinin bu ziyareti engellileri sevindirdi. Üniversite öğrencilerine teşekkür eden dernek üyeleri herkesi derneği görme ve tanımaya davet etti.

'ENGELLİLERİ BİR GÜN DEĞİL, HER GÜN HATIRLAYALIM'Kafkas Üniversitesi Konservatuar Türk Halk Müziği Ana Sanat Dalı bölüm öğrencisi Mikail Akgöl, "Üçüncü ve dördüncü sınıf olarak final sınavında hazırlamış olduğumuz eserleri burada icra edeceğiz. Bu etkinliğin gerçekleşmesinde emeği olan bölüm hocamız Sibel Polat ve Dolunay Derneği Başkanı Faruk Ocak'a teşekkür ediyorum" dedi.Konservatuar Fakültesi Geleneksel Türk Müziği Bölümü Türk Halk Müziği Ana Sanatları öğretim üyelerinden Doktora Öğretim Üyesi Sibel Polat da "Üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerimizle koro sınavını gerçekleştirdikten sonra farkındalık yaratmak için Dolunay Derneği'ni ziyaret etmek istedik. Burada sekiz tane Türk Halk Müziği'nin değerli eserlerinden seslendirdik. Bir farkındalık yaratmak amacımız, sadece engelliler gününde değil onun dışında da engelli vatandaşlarımızı hatırlamak, öğrencilerimiz ve halkımızda bir farkındalık yaratmak için buradayız" diye konuştu.

'HER SAĞLIKLI İNSAN, ENGELLİ BİREY ADAYIDIR'Bölüm öğrencilerinden Ferhat Acay ise bu etkinliği gerçekleştirdikleri için büyük mutluluk duyduğunu ifade ederek; "Bugün değerli hocamız ve arkadaşlarımızla beraber engelli vatandaşlarımızı sadece engelliler gününde değil normal zamanlarda da onlarla görüşüp vakit geçirmek gerektiğini vurgulamak istedik. Unutmamalıyız ki her sağlıklı insan bir engelli birey adayıdır bunun farkında olunmasını istedik" dedi.

'BİZ ENGELLERİ AŞMAK İSTİYORUZ, MÜZİK ENGELLERİ AŞTI'Dolunay Derneği Engelliler Birim Başkanı Faruk Ocak ise etkinlik hakkında yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Böyle bir günde bizleri hüzünlendirip daha çok mutlu eden öğrenci arkadaşlarımıza ve hocamıza teşekkür ediyoruz. Bu soğuk havada yüreklerimizi ısıttılar. Biz engelliler olarak gördük ki müzik engelsizmiş, müzikle engelleri aşmak engelleri aşınca daha çok mutlu olmak insana nasip oluyormuş. Bu öğrenci arkadaşlarımızı engelsiz müzikle engelli bireylerin önündeki engelleri nasıl aşacağını teker teker öğretmek bize öğrenmekte onlara nasip olacak. Bizler Dolunay Derneği olarak öğrenci arkadaşlarımızın önlerine çıkan engelleri aşmaları noktasında elimizden gelen her şeyi yapacağımızı söyleyebiliriz. Dernek olarak amacımız engelli bireyleri yüceltmek değil engelleri ortadan kaldırmak. Toplumumuzda engelli olarak bizleri görebiliyor ancak bizler engelli vicdanlara sahip insanları görebiliyoruz. Bugün bu insanların vicdanına sahip olsa herkes sokak köpekleri veya sokak çocukları dediğimiz kavramlar olmaz."Öğrenciler ve dernek üyelerine yapılan ikramlardan sonra program son buldu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Müzik dinletisinden genel ve detaylarÖğretim Üyesi Sibel Polat'ın konuşmasıBölüm öğrencilerinden Ferhat Acay'ın konuşmasıDolunay Derneği Engelliler Birim Başkanı Faruk Ocak'ın konuşması

Haber-Kamera: Bedir ALTUNOK/ KARS,

Haber Kodu : 200120020=====================================

Diyarbakır'da günde 5 ton ciğer tüketiliyor DİYARBAKIR'da ciğer kebabı, yöre halkının vazgeçilmez damak tadı haline dönüştü. Diyarbakırlıların vazgeçilmez lezzetlerinden olan ve günde ortalama 5 ton tüketilen ciğer kebabı, hem kent insanı hem de yerli ve yabancı turistlerce sabah kahvaltıları da dahil günün her saati tercih ediliyor. 5 bin personelin çalıştığı 300 dolayındaki ciğer lokantası, kent ekonomisinde önemli bir yer oluşturuyor.

Lokantacılar, Kebapçılar ve Tatlıcılar Odası Başkanı Haşim Elkaan, kent isminin ciğer kebabı ile markalaştığını, gelen konukların yemeği tatmadan ayrılmadığını söyledi. Kentteki ciğer kebabı lokantaların önemli bir oranda istihdam sağladığını anlatan Elkaan, "Diyarbakır'da bacası tüten fabrikalar yok. En büyük fabrika bizleriz. En büyük istihdamı sağlayan bizleriz. Kendi imkanlarımızla bir noktaya kadar duruyor. Özelikle gastronomi konusunda ciddi yatırımlar yapılması, ciddi bir desteğin yapılması lazım. Ciğer kebabı pişirmek bizim vazgeçilmez bir mesleğimiz, Dededen kalan bir geleneğimizdir. 5 bine yakın bir istihdam söz konusu. 40'a yakın büyük ölçekli ciğercilerimiz var. Ortalama 300'e yakın ciğer kebabı pişiren lokantamız var" dedi.

'CİĞERİN YEME SAATİ YOKTUR'Ciğer kebabının günün her saatinde tüketildiğine dikkat çeken Elkaan, Diyarbakır'da günde 5 ton ciğerin tüketildiğini söyledi. Elkaan, şöyle konuştu: "Ciğerin yeme saati yoktur. Sabahtan başlayıp gecenin 2'sine kadar hizmet veren esnaflarımız var. Ciğer memleketin her yerinde, damarlarımızın içerisindedir. Günlük 5 ton üretiliyor. Ciğer kebabının yanı sıra diğer kebap türlerimiz de yoğun bir şekilde tüketiliyor. Balık konusunda bizim gözlemlediğimiz tespit ettiğimiz bize bağlı olan resmi anlamda 4- 5 tane memleketin ön plana çıkan balıkçısı var. Balık tüketimimiz Diyarbakır'da pek yaygın değil. Ciğerimizin coğrafi işaret müracaatı yapılmıştır. Bazıları ciğer Urfa'nındır bazıları ise Diyarbakır'ındır diyor. Ciğer değişmeyen bir lezzetimizdir. Ciğerin ana teması aynıdır, damak tadı aynıdır. Ciğerin hazırlanma şekli ayrıdır. 20 yıl önceki sunumla şu anki sunumun arasında çok fark var. Ciğer bizimdir. Kimsenin değil. Bunu koruma kollama kabiliyetine de sahibiz. Damağımız, tadımız 100 yıl da geçse değişmeyecek."

CİĞER TAHTINI HİÇ BİR YEMEĞE BIRAKMAYACAKYemek konusunda ilk tercihlerinin ciğer kebabı olduğunu anlatan Diyarbakırlılar, ciğer kültürünün kentte değişmeyeceğini ve tahtını hiçbir yemeğe bırakmayacağını belirttiler. Kent sakinlerinden emekli Mehmet Zülfü Kaya (74), Diyarbakır'ın yemeğinin diğer yörelerin yemeğinden daha güzel olduğunu belirterek, "Ciğeri çok güzeldir. Diyarbakır'da kahvaltıda bile ciğer yiyoruz. Diyarbakır'da bu kültür değişmez hiçbir zaman" ifadelerini kullandı.Evde de ciğer ile ilgili çeşitli yemekler yaptığını belirten Fatma Kaya (72), "Ciğer kan yapar. Balık yerine ciğeri tercih ederiz" diye konuştu.

'CİĞERİ İLK DEFA BURADA YEDİM'Görev için Diyarbakır'da bulunan Hataylı Yakup Yolcu (28) ise, "Yaklaşık 4 yıldır buradayım. Ciğer kebabı ilk defa burada yedim. Çok hoşuma gitti. 4 yıldır buraya devamlı geliyorum. Mesela şu an bu benim kahvaltım. Nöbetten çıktım eve uğradım. Direk buraya geldim. Hataylıyım ama Diyarbakırlılar kadar ciğeri sevmeye başladım" diye konuştu.

'CİĞER BULMAKTA SIKINTI ÇEKİYORUZ'Çok talep olduğu için ciğer bulmakta zaman zaman sıkıntı çektiklerini aktaran işletme sahibi Kayhan Taş (33), şunları söyledi:  "Diyarbakır'ın zengin bir kültürü var ama bunun başında ciğer geliyor. Dışarıdan gelen insanlar, 'Diyarbakır'da ne yenilir' diye sordukları zaman ilk söylenen şey ciğerdir. Biz Diyarbakır halkı olarak sabah kahvaltıda ciğer yeriz, öğlen ciğer yeriz. Yani ciğerin bir saati yok. Akşam yemeği olarak da yeriz. Hata gece belli bir saatten sonra bile 12'den sonra bile oturur ciğer yeriz ama ciğer bulmakta sıkıntı yaşıyoruz. Tüketim fazlalığından dolayı yetişmiyor. Kesim azalmış, üretim yok. Onun için zaman zaman dükkanımızı öğle saatlerinde kapatmak zorunda kalıyoruz."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-----------------------------Ciğerin hazırlanmasıCiğerin müşterilere servis edilmesiHaşim Elkaan'ın konuşmasıEmrah Kızıl anonsMehmet Zülfü Kaya'nın konuşmasıFatma Kaya'nın konuşmasıKadir Kaya'nın KonuşmasıYakup Yolcu'nun konuşmasıKayhan Taş'ın KonuşmasıCiğerin pişirilmesiGenel ve detay görüntüler

Haber-Kamera: Emrah KIZIL, Elif FİLİZ/DİYARBAKIR,

Haber Kodu : 200120018==============================

Hibe desteği aldı, taksiciliği bırakıp çiftlik kurdu

Gümüşhane'de, 15 yıldır taksicilik yapan Hakan Demirci (37), 3 yıl önce hayata geçirilen 'Genç Çiftçi Projesi'yle hayatını değiştirdi. Başvurusu kabul edilen Demirci, uzun yıllar yaptığı şoförlüğü bırakıp, hibe desteğiyle aldığı 30'a yakın küçükbaş ile besiciliğe başladı. Demirci, "Hedefim havyan sayısını 500'e çıkarmak. Bu işi severek yapıyorum, o nedenle hiç zorlanmıyorum" dedi.

Kentte, 15 yıldır taksi şoförlüğü yapan 2 çocuk babası Hakan Demirci, 2017 yılında Tarım ve Orman Bakanlığı'nca hayata geçirilen 'Genç Çiftçi Projesi'ne başvurdu. Başvurusu kabul edilen Demirci, hibe desteği almaya hak kazanınca, taksiciliği bıraktı. Demirci, aldığı hibe desteğiyle besiciliğe yönelerek, küçükbaş yetiştirmeye başladı. 30 koyun ve 2 koçla besiciliğe başlayan Demirci, zamanla küçükbaşların sayısını 295'e çıkardı. Sürüsüne özenle bakan girişimci, hayvan sayısını 500'e çıkarmayı hedefliyor.

'HEDEFİM; SAYIYI 500'E ÇIKARMAK'Projenin tanıtımını görünce ilgisini çektiğini ve araştırmalara başladığını anlatan Demirci, "Proje hazırladım. Hazırladığım proje kabul olunca taksi şoförlüğünü bıraktım. Bu işi çok sevmeye başladım, mesleğim oldu. 30 koyun ve 2 tane de damızlık koç ile bu işe girdim. Şu an 295 koyunum var ve 3 yıldır bu işi yapıyorum. Tüm geçim kaynağım şu an hayvancılık. Koyunlarımızın yavrularını yetiştiriyorum ve Kurban Bayramı'na hazırlıyorum. Hedefim, 295 olan koyun sayısını 500'e kadar çıkarmak. Eğer bu hedefimi gerçekleştirirsem, çoban tutacağım ve hayvancılığa bu şekilde devam edeceğim. Bu işi severek yapıyorum, o nedenle hiç zorlanmıyorum" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ---------------------------------Küçükbaş hayvan görüntüleri-Hakan Demirci Görüntüleri-Hakan Demirci Röportajı-Genel ve detay çekimler

Haber/Kamera: Sinan Uçar/GÜMÜŞHANE,

Haber Kodu : 200120017=============================

Dedesinden kalan para koleksiyonu koruyor

Zonguldak'ın Alaplı ilçesinde mobilya ustası Tuncay Yüksel(46), dedesi ve babasından kalan para koleksiyonuna gözü gibi bakıyor. 1930 yılından bugüne kadar Türkiye ve farklı ülkelere ait banknotlardan oluşan koleksiyonunu satın almak isteyenlerin ev veya arabayla takas etmek istediğini söyleyen Yüksel, bugüne kadar gerçek değerini veren olmadığı için koleksiyonunu satmadığını söyledi.

Alaplı ilçesinde oturan Tuncay Yüksel, dedesinin başlattığı ve babasının sürdürdüğü para koleksiyonunu devam ettiriyor. Kendisi de para banknotları biriktiren Yüksel, bugüne kadar en eskisi 1930 yılından olan ve değişik ülkelere ait para birimlerinin de olduğu 163 adet değerli banknotlar biriktirdi. Yüksel, banknotları muhafaza etmek için özel malzemeler kullandığını söyledi. Koleksiyonuna büyük özen gösterdiğini ve satın almak isteyenlerin ev ve otomobiller teklif ettiğini belirten Yüksel, bugüne kadar değerini veren olmadığı için satmadığını söyledi.

Gerçek değerini veren kişiye koleksiyonunu satabileceğini ifade eden Yüksel, "Bu koleksiyonda rahmetli dedem ve babamın büyük payı var. Burada 163 parça koleksiyonumuz var. 67 tanesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 24 tanesi Arap ülkesi parası ve diğer ülkelerden derlediğimiz 72 adet paramız var. Babamdan almış olduğum paraların üzerine bizde ekleyerek tarihi eser olarak nitelendireceğimiz bir koleksiyonu ortaya çıkardık. Babamdan ve dedemden aldığım 60 adet olan parayı yaklaşık 30 senedir biriktirmeye devam ediyorum. 20 senedir de yurt dışına çıktığım ülkelerden de kolleksiyonuma eklemeler yaptım. Bu paraların arasında Cumhuriyet dönemine ait 2,5 lira var. 1930'lu yıllara ait 5 lira var, 50 lira var. Bu koleksiyonu da görmek herkese nasip olmaz." dedi.

'DEĞERİNDE TEKLİF GELİRSE SATMAYI DÜŞÜNÜRÜM'Yüksel, para koleksiyonu için çok teklif aldığını belirterek, şöyle konuştu:  "Para teklif eden çok oldu. Daire veren, araba teklif edenler bile oldu. Ben vermedim. Benim için çok büyük önemi var. Bu koleksiyon çok değerli. Bu paraları bir araya getirmek çok zor. Cumhuriyet dönemi olarak, Arap parası olarak, Avrupa ülkesi olsun yurt dışı parası olsun değerli bir koleksiyon. Yılların emeği var. Ancak daha iyi şartlarda saklayabilecek koleksiyonerler olursa satabilirim. Değerini bilecek kişilerce alınmasını isterim."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------------------------Tuncay Yüksel'in para koleksiyonu-Çeşit çeşit paralar-Tuncay Yüksel'in paraları dizmesi-Tuncay Yüksel ile Röportaj-Tuncay Yüksel'in paraları toplaması-Tuncay Yüksel'in iş yerinde çalışması

Haber-Kamera: Sinan KABATEPE/EREĞLİ(Zonguldak),

Haber Kodu : 200120039===================================

Yerli otomobilin teknik eleman ihtiyacını bu okul sağlayacak

Bursa'da, üretilecek yerli otomobil için teknik eleman ihtiyacı, Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde açılması planlanan 'Elektrikli Araç Üretimi' bölümünde okuyan öğrencilerinden karşılanacak.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yerli otomobilin fabrikasının Bursa'da kurulacağını açıklamasının ardından, kentteki Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi yönetimi, yerli otomobil üretimindeki teknik eleman ihtiyacını karşılamak için harekete geçti. Yapılan başvuruların Milli Eğitim Bakanlığı'nca kabul edilmesi, okul yönetimi ve öğrenciler tarafından heyecanla karşılandı. Atılan adımla birlikte, 2020-2021 eğitim-öğretim yılında, Motorlu Araçlar alanının altında 'Elektrikli Araç Üretimi' dalı açılacak. Otomotiv sektörüne ve özellikle de yerli otomobilde ihtiyaç duyulan teknik elemanların yetiştirileceği Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'ne kayıt yaptırmak isteyen öğrenciler sınava tabi tutulacak. Sınavda başarılı olan öğrenciler, ilgili bölümlere yerleştirilecek.

Okulda 6 farklı meslek alanı olduğunu belirten Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Müdürü Metin Sezer, "75 öğretmenimizle birlikte 950 öğrenciye hizmet vermekteyiz. Meslek alanlarının tamamı otomotiv üretimi üzerine kurulan ana merkezde otomotiv alanı olmakla birlikte, bunu destekleyen makine teknolojisi, metal teknolojisi, elektrik elektronik, endüstriyel otomasyon, bilişim alanlarından oluşuyor" dedi.

6 ALANDA EĞİTİM ALIYORLARGelecek eğitim-öğretim yılında açılacak olan elektrikli araçlar dalında öğrencilerin elektrikli otomobil teknolojilerine yönelik çalışacaklarını belirten Metin Sezer, "Öğrencilerimizin her biri 6 alanda aldıkları eğitimle, aracın dış kaporta aksamından, kaynak kısmından, bükmesinden, boyasından, motor parçaları üretimine kadar tüm otomasyon sistemlerini kapsayan bir eğitim almaktadırlar. Değişen teknolojiyle birlikte, özellikle yeni aracımızın Bursa'da üretilmesiyle birlikte biz de mutlu olduk. Cumhurbaşkanımızın bu müjdeyi vermesiyle birlikte tüm Bursa kamuoyu, ilgili taraflar bu heyecanı yaşadılar ve biz de bu durumdan vazife çıkardık. Bakanlığımızın da bu aracın üretimiyle ilgili okulumuza böyle bir görev vermesiyle birlikte son derece onore olduk. Bu süreçten sonra teknolojimizi elektrikli araçlar üzerine yoğunlaşmak suretiyle ayrı bir mekanda çocuklarımızı çeşitli modellerle birlikte geliştirme yönünde bir eğilim gösterdik" diye konuştu.

'ÖĞRENCİLERİMİZ TEKNİK ELEMAN STATÜSÜNDE'Farklı alanlarda çalışabilecek nitelikte öğrenci yetiştirmeye gayret ettiklerini belirten Metin Sezer, "Fabrikada binlerce çalışan olacak. Bu çalışanların her biri farklı çalışmalar yapacak. Bizim öğrencilerimiz de teknik eleman statüsünde bunların elektrik teknolojisi boyutuyla birlikte farklı alanlarda, motor üretiminde, bataryaların bakımında, kaporta kısmında bu çalışmaları yürütecekler. Bununla alakalı alt yapıyı oluşturmak adına farklı bir hacim belirledik. Okulumuzun hamisi olan İhracatçılar Birliği de bu çalışmalara destek vermek suretiyle çocuklarımızı, bu aracın üretimi noktasında teknik donanıma yetiştirmek üzere çalışmalarımızı sürdürüyoruz" dedi.

'MÜHENDİS OLARAK GÖREV YAPMAK İSTİYORUM'Kendisini geliştirerek yerli otomobil fabrikasında Bakım Onarım Mühendisi olmak istediğini belirten Elektrik Elektronik 11'inci sınıf öğrencisi Efe Mete, şunları söyledi: "Yerli otomobilin daha çok üretim kısmıyla ilgileniyorum. Üretiminde kullanılan makinelerin bakım onarımı, makinelerin yazılımı gibi konularıyla ilgileniyorum. Bulunduğumuz atölyede bunların eğitimini alıyoruz. Yerli otomobilin Bursa'da üretilmesi bizler için çok güzel bir şey. Bursa'nın havalimanı var, limanı var. Ben de yerli otomobil fabrikasında ileride Bakım Onarım Mühendisi olarak görev yapmak istiyorum."

Yerli otomobil fabrikasının kentte kurulacak olmasının ardından hayallerini değiştirdiğini kaydeden Motorlu Araçlar Teknolojisi Bölümü 11'inci sınıf öğrencisi Efe Ateş, "İçten yanmalı motorları, yeni ders olarak da elektrikli motorları ve elektrikli araçları öğrenmeye başladık. Elektrikli motorlar üzerine dersler görüyoruz. Hedeflerim farklıydı. Motor üzerine ilerlemek istemiyordum. Yerli otomobil Bursa'da üretilmeye başlayınca hedeflerimi değiştirdim. Fabrikada elektrikli motor üzerine çalışmak istiyorum" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------------------------Okuldan detaylar-Öğrencilerden detaylar-Tamir edilen araçtan detaylar-Kaynak yapan öğrencilerden detaylar-Elektrik devresi yapan öğrencilerden detaylar-Okul müdürü ve öğrenci röportajları-Okuldan drone görüntüleri

Haber-Kamera: Semih ŞAHİN/BURSA,

Haber Kodu : 200120016==============================

81 ilin gözünden Sarıkamış resimleri sergisi

Kars Bilim ve Sanat Merkezi'nde Sarıkamış Harekatı ve Şehitleri anlatan, "81 İlin Gözünden Sarıkamış'ı BİLSEM" isimli resim sergisi açıldı. Sergide, Türkiye'nin dört bir yerindeki BİLSEM'den 296 öğrenci ve 109 öğretmenin yaptığı 154 resim yer aldı. Sergi, büyükler kadar küçüklerin de ilgisini çekti. Sergiye annesi ile birlikte gezen ilkokul öğrencisi Miraç Ayşe Dalmış, konuşmaları ile sergiye renk kattı.

Sergi, Kars Valisi Türker Öksüz, Milli Eğitim Müdürü Gökhan Altun, BİLSEM Müdürü Ali Kasım Bulut ve kurum amirlerinin katılımıyla Örnek Mahallesi Kafkas Harp Müzesi yanındaki Fahrettin Kırzıoğlu Bilim ve Sanat Merkezi'nin yeni binasında açıldı. Kurdelenin kesilmesi, resimlerin incelemesinin ardından BİLSEM'in müzik bölümü öğrencileri Sarıkamış türkülerini seslendirdi. Sarıkmış şehitlerini anlatan ağıtlar eşliğinde gezilen sergiye BİLSEM ve aynı zamanda Atatürk İlkokulu 2'nci sınıf öğrencisi Miraç Ayşe Dalmış damgasını vurdu. Sergideki resimleri tek tek inceleyen Dalmış, Vali Türker Öksüz'ün dikkatinden kaçmadı. Vali Öksüz, Dalmış ile hatıra fotoğrafı çektirdi. Gazetecilerin yoğun ilgi göstermesi üzerine Dalmış, büyük bir sevinç yaşadı ve annesine, "O kadar çok fotoğrafımı çektiler ki hangisine bakacağımı şaşırdım" diye konuştu.

'ONLAR CAN VERMESE, BUGÜN BURADA OLAMAZDIK'Sevecen hareketleri ve şirinliğinin yanında resimlerle ilgili yaptığı değerlendirmeleriyle dikkatleri üzerine toplayan Dalmış, Sarıkamış şehitleri için, "Onlar bu vatan için can vermeselerdi biz bugün burada olmazdık. Onlar karda böyle yürürken bizim gibi ayaklarında botları yoktu. Üzerinde çok ince şeyler varmış. Bizim geleceğimiz için donarak şehit oldular. Resimlere bakarken çok duygulandım. Baktığım tüm resimlerde şehitlerimizin donduklarını gördüm. Resimlerin hepsinde Türk bayrağımızın işareti var. Bu da askerlerimizin Türkiye'mizi korumak için şehit olduklarını gösteriyor" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Binanın dış görüntü-Sergiden genel ve detaylar-Serginin açılışı kurdelenin kesilmesi ve gezilmesi -Vali Türker Öksüz'in sergiyi gezmesi-Müzik dinletisi-Vali Türker Öksüz'ün Miraç Ayşe Dalmış ile fotoğraf çektirmesi-Minik Dalmış'ın konuşmaları

Haber-Kamera: Bedir ALTUNOK/ KARS,

Haber Kodu : 200120014


Kaynak: DHA

Son Dakika Güncel DHA YURT ÖZEL GÜNDEM - (TEKRAR) - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement