Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, DAEŞ ve benzeri terör örgütleri için "Yürüttükleri sözde savaşları için de kendilerince bir hukuk ortaya koymaya çalışıyorlar. Oysa İslam açısından bakıldığında bunların yaptıkları savaş değil terördür, vahşettir" değerlendirmesinde bulundu.
Diyanet Aylık Dergi'nin 301. sayısında, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Görmez'in, DAEŞ terör örgütü üzerine bir söyleşisi yer aldı.
Söyleşide, DAEŞ ve benzeri terör örgütlerine katılan gençlerin savaş bölgelerinde şiddetin ve vahşetin gölgesinde yaşayan gençler olduğuna dikkati çeken Görmez, bu yapılara katılan ikinci genç kitlenin ise Avrupa'da dışlanmış ve atalarından öfke ve miras devralmış Müslüman gençler olduğunun altını çizdi. Üçüncü kitlenin ise ihtida eden genç Müslümanlar olduğunu ifade eden Görmez, bunların da İslam'ı kimlik bunalımı yaşayan diğer Müslümanlardan öğrendiklerini ve bir kısmının da onlarla birlikte şiddete yöneldiklerini vurguladı.
Bu üç grubun ortak yönünü "İslam'ı, medeniyetler üreten ana yoldan değil, Müslüman dindarlık biçimleri arasında kültürsüzleşmeye en yatkın yorum biçimi olan ve uçlarda yer alan dini akımlardan öğrenmiş ve beslenmiş olmak" diye açıklayan Görmez, şunları kaydetti:
"Bunları büyüleyen İslam'ın yüksek öğretileri değildir. Bunları cezbeden ibadet, ilahiyat, tasavvuf değildir. Bunları cezbeden eylem ve şiddettir. Öfke ve hiddettir. Bu gençlerin diğer bir ortak özelliği de hiçbirinin sağlıklı bir din eğitimi almamış olmasıdır. Üstünkörü bilgilerle, herhangi bir metodolojisi olmayan okumalardan elde ettikleri neticelerle kendi dindarlıklarını inşa etmeye çalışmalarıdır. İslam radikalleşmiyor. Bunların elinde radikallik İslami bir referansla meşruiyet aramaya çalışıyor. Dünyadaki muhalif radikal isyan hareketleri kendine İslam'dan, daha doğrusu İslam'ın selefi yorumlarından meşruiyet bulma gayretinde. Altmışlı, yetmişli yıllarda nasıl ki öfke dolu radikal isyan hareketleri kendilerini sol devrimci ideoloji ile özdeşleştirdiler ise bugün de radikal isyan hareketleri, neoselefilik akımı altında özellikle İslam'ın cihat anlayışını yanlış anlayıp yorumlayarak her türlü şiddet ve vahşete meşruiyet bulmaya kalkışıyorlar."
"Bütün bu gelişmeler Samuel Huntington'un 'medeniyetler çatışması'nı haklı mı çıkarıyor" sorusuna Görmez, "Hayır. Çünkü bu savaşın Müslüman olarak bilinen taraftarları medeniyet nedir bilmiyorlar. Asıl savaşı kendi medeniyetlerine karşı verdiklerinden bile haberdar değiller. İslam'ın medeniyet mefkuresini oluşturan unsurlarını reddediyorlar. Sanat, edebiyat ve kültür bunlar nezdinde ya bidat ya da şirk unsuru olarak kabul ediliyor" diye cevap verdi.
"Bir cinnet halinin örgütlenmiş şekli"
Bu tarz yapıların yaptıkları zulüm, işkence ve vahşete, şiddet, hiddet ve nefrete, İslam'dan referans bulmasının asla mümkün olmadığını kaydeden Görmez, "Yürüttükleri sözde savaşları için de kendilerince bir hukuk ortaya koymaya çalışıyorlar. Oysa İslam açısından bakıldığında bunların yaptıkları savaş değil terördür, vahşettir. Kaldı ki savaş olarak kabul edilse dahi İslam'a göre her savaşta var olması gereken asgari ahlak ve hukuku hiçe saydıklarını görüyoruz. Hiçbir yargılama yapmadan insanları sıralayarak kurşuna dizmeyi, Müslüman insanları tekfir etmeyi, tekfir ettiklerini de vahşice işkenceye tabi tutmaları ve sonra hunharca katletmeleri dinle, İslam'la, İslam'n yeryüzüne getirdiği merhametle, rahmetle, mağfiretle ve adaletle ilişkilendirmek asla mümkün değildir" ifadelerini kullandı.
Bunu "bir cinnet halinin örgütlenmiş şekli" olarak değerlendiren Görmez, İslam'ın vahşi hayvanlara dahi "müsle" adı verilen işkence etmeyi haram kıldığını ifade etti.
Bu tarz yapıların, "kadını sadece erkek için yaratılmış, sadece erkeğin ihtiyaçlarını gideren bir nesne" olarak algılayan cahiliye toplumlarının anlayışından farklı olarak düşündüklerini zannetmediğini ifade eden Görmez, esir alınan kadınlara yapılan muameleyi İslam'ın asla kabul etmeyeceğine dikkati çekti.
"Avrupa'da ırkçıların düşüncesine benzer bir anlayış"
Bu yapıların referansta bulundukları İslam bilginlerinin zamanında bu bölgelerde farklı inanç mensupları ile yaşadıklarını ve hiçbirisinin bölgeyi diğer din müntesiplerinden arındırmayı düşünmediğini hatırlatan Görmez, şöyle devam etti:
"1300-1400 yıldır kendi inancına Ezidi diyen insanlar bu topraklarda varlıklarını sürdürebilmişlerse bu, tarih boyunca İslam'ın ve Müslümanların birlikte yaşama ahlakından ve hukukundan kaynaklanmıştır. Bütün bunları yok sayarak bu bölgeleri farklı inançlardan arındırma çabası, Batı'yı Avrupa'yı Müslümanlardan arındırma gayreti içinde olan ırkçıların düşüncesine benzer bir anlayıştır. Irkçılara göre Avrupa Hristiyan'dır, dolayısıyla önce Yahudilerden şimdi de Müslümanlardan arındıralım tezini ileri sürmektedirler. Bu ırkçılar hangi felsefeyle hareket ediyorlarsa İslam coğrafyasını gayrimüslimlerden arındırmaya çalışan DAİŞ ve benzeri yapılar da aynı düşünceden hareket etmektedir. Bunu kabul etmek mümkün değildir. İslam ile irtibatlandırmak hiç mümkün değildir."
"Dini metinleri istismar eden, kendi ideolojisine uygun yorumlayan bir cehalet"
Bu hareketin, alimi ve müftüsü olmayan bir hareket olduğuna dikkati çeken Görmez, "Verilen fetvaların tamamı açıkça mürekkep bir cehaletin eseri olarak görünmektedir. Hiçbir usule dayanmayan indi fikirlerden oluşmaktadır. Gerek tekfir anlayışı gerek tevhit anlayışı gerek cihat anlayışı gerekse vela ve bera anlayışlarına bakıldığında herhangi bir sağlıklı bilgiden söz etmek mümkün değildir. Var olan bilgi de hikmetten, uzak niçin ve nasıl sorularına yasak getiren, daha çok dogmatik, dini metinleri istismar eden, faydacı ve pragmatik bir metotla kendi ideolojisine uygun yorumlayan bir cehalettir" değerlendirmesinde bulundu.
Bu yapının bilgi anlayışının Musul'da uygulamaya konan eğitim sisteminde görüldüğünü ifade eden Görmez, "Tarih dersini yasaklayan, fizik, kimya, matematik gibi dersleri lüzumsuz gören, İslam'ın bilgi anlayışını sadece dini metinlerin çerçevesi ile sınırlı gören bir eğitim anlayışına sahip olduklarını ve bunu savunduklarını görebiliyoruz. Aslında uygulamaya koydukları bu eğitim anlayışı kendi düşüncelerini ortaya koyması açısından son derece önemlidir. Halbuki asgari Kur'an bilgisine vakıf her bir insan tarih okumak mecburiyetinde olduğunu bilir. Fizik, kimya ve matematiğin Allah'ın kainattaki ayetlerinden olduğunu bilir. Kainat ayetlerini Kur'an'ın ayetlerinden ayırdığınız zaman ne tür şiddet hareketlerinin önü açıldığını bilir" ifadelerini kullandı.
- "Cehalet kendini ilim zannedince"
Bu yapıların tarihi eserleri ve camileri yıktığını anımsatan Görmez, "Cehalet kendini ilim zannedince insanlar da güya sevap kazanmak için bu tarihi eserleri gidip yok etmeye çalıştılar. Kabirleri tahrip etmek de aynıdır. Bütün bunları daha önceden bazı Müslümanların içine düştüğü yanlışlıkların devamı olarak görüyorum" yorumunda bulundu.
Görmez, herkesin üzerinde durması gereken en önemli konunun "insanlığa hayat veren bir dinin katliamlar üzerinden itibarsızlaştırılmak istenmesi" olduğunu vurguladı.
"İslamofobi endüstrisini üretenler"in ikinci aşamaya geçmek istediklerini vurgulayan Görmez şunları ifade etti:
"O da İslamofobi, bir fobi olmaktan çıksın isteniyor. Nefret ve düşmanlığa, hatta o nefret ve düşmanlığın karşılıklı saldırılara dönüşmesi isteniyor. Dolayısıyla terör şebekelerinin bu emellerine hizmet etmemek için hangi dinden, inançtan, bölgeden olursa olsun bütün insanların daha dikkatli olmaları ve bu tür katliamlar üzerinden birbirlerini, birbirlerinin tarihini, kültürünü suçlamaya kalkışmamaları gerekiyor. Bugün tarihte olduğu gibi İslam ve Batı dünyası, İslam ve Hristiyan dünyası diye birbirinden tamamen ayrı iki dünya yok. Hristiyan dünyası dediğimiz dünya kadim zamanlardaki Hristiyan dünya değildir. İslam dünyası da doğduğu dünyada, Ortadoğu'dan, Hicaz'dan, Şam ve Irak'tan ibaret değildir. Farklı dinler ve inançlar bugün küreselleşme dalgalarından sonra tarihte hiç olmadığı kadar iç içe geçmiştir. Artık her ülkede her dinden her ırktan her coğrafyadan her insan her yerde var. Bütün dünyanın bilim adamlarının, akil insanlarının, bir ahlak ve hukuk içerisinde birlikte yaşama konusunda kafa yormaları gerekiyor. Her dilden, kültürden insanları bir ahlak ve hukuk temelinde birlikte barış içerisinde nasıl yaşatabiliriz?"
"Sadece gayrimüslimleri değil, Müslümanları da tehdit ediyor"
DAİŞ ve benzeri yapıların Avrupa'nın güvenliğini bozmak için birtakım terör eylemlerine giriştiklerini hatırlatan Görmez, "Nitekim Fransa'ya yaptıkları menfur terör saldırı neticesinde yaptıkları açıklamalarda Fransa'ya, 'Biz öyle işler yapacağız ki siz kendi ülkenizde özgürce sokağa çıkamayacaksınız' dediler. Böyle bir tehdit aslında Avrupa'da, Batı'da ve dünyanın her tarafından yaşayan bütün Müslümanların güvenliğini yok ediyor. Bu sadece gayrimüslimlerin değil Müslümanların da güvenliğini tehdit ediyor ve yok ediyor. Artık dünyanın her yerinde Müslüman azınlıklar var. Bu azınlıkların her biri aynı zamanda kendi ülkelerinde gergin ve tedirgin bekleyiş içerisinde kendi komşuları tarafından eziyet edildiklerinin farkında değildirler" ifadelerini kullandı.
Son Dakika › Güncel › Diyanet İşleri Başkanı Görmez Açıklaması - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?