Kaligrafi sanatçısı Sabahattin Nayir, eserlerinde ait olduğu kültürü yansıtmaya çalıştığını belirterek, "Yaşadığım çağa karşı bir sorumluluğum var. Bu bilinçle ve en güzel şekilde eserleri ortaya koymaya çalışıyorum." dedi.
Kaligrafi sanatına nasıl başladığını, bu sanattaki yolculuğunu ve gelecek hedeflerini AA muhabirine anlatan Nayir, Gümüşhane'de 1974'te dünyaya geldiğini, ilk öğrenimini orada tamamladığını aktardı.
Nayir, lise eğitimi için İstanbul'a geldiğini belirterek, "Örnek Lisesi'nde başladığım lise eğitiminden sonra Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini tercih ettim. 2001'de mezun oldum. 2008'de de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak atandım." diye konuştu.
Sanatçı Nayir, 2010'da usta kaligraf Etem Çalışkan'la tanıştıktan sonra kaligrafi sanatına başladığını vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Tanıştıktan sonra 5 yıl hocanın yanına gittim, geldim. İlk 1-2 yıl normal öğrenciydim. Sonra bir araba aldım. Hocayı evinden alıp, kursa götüren öğrencisi oldum. Bu süreçte de hocadan ders almaya devam ettim. Daha sonra İSMEK'te usta öğretici, kaligraf olarak çalışmaya başladım. Üsküdar'da Abbara Kahve ve Eyüpsultan'da Cafer Paşa Medresesi'nde dersler vermeye devam ettim. Şu anda da Rüstem Paşa Medresesi'nde derslere devam edeceğim."
Aileden bir ustalık geleneğine mensup olduğunu aktaran Nayir, dedesinin taş ustası, babasının sıva ustası, kendisinin de gençlik yıllarında fayans ustası olduğunu söyledi.
"Bizim Sabahattin zaanattan sanata terfi etti"
Nayir, ağabeyinin kendisini tanımlarken "Bizim Sabahattin zaanattan sanata terfi etti" cümlesini kullandığını belirterek, şu bilgileri verdi:
"Çocuklarımızı daha küçüklükten itibaren bazı şeyleri kullanmaya, el becerisine alıştırırsak, bir şekilde su akıp mecrasını buluyor. Benim de kaligrafiye çabucak ısınmamın, elimin yatkınlığı çocukluktan yaptığım işlerle oluyor. Sanatın temelinde düzgün ve estetik bir iş yapmak yatıyor. Fayansçılık da biraz böyleydi. Yazı sanatı da harfleri bir anotomiye uygun olarak kağıda yansıtmaktan ibaret bir şey. Dolayısıyla birbirinden çok ayrı şeyler değil."
Kaligrafi ile hüsnühat tabirlerinin aynı anlama geldiğini kaydeden Nayir, yazının işlevselliğini ön planda tuttuğunu ve yaşadığı çağa tanıklık ettiğini dile getirdi.
Sabahattin Nayir, Türk halkının kullandığı alfabeyle kaligrafi sanatının geliştirilmesinin önemine de vurgu yaparak, şunları aktardı:
"Biri bir kitap yazıyor ama o kitap sadece okuyanlara fayda veriyor. Sonra tozlu raflara kaldırılıyor. Ben o kitaptan, o kitabın özünü yansıtan bir cümleyi çıkarıyorum. Onu bir tablo haline dönüştürüyorum ve insanlara bu şekilde sunuyorum. Topluma verilebilecek günün koşullarına uygun mesaj neyse veya yansıtmak istediğim şey neyse onu yansıtmaya çalışıyorum."
"Yaşadığım çağa karşı bir sorumluluğum var"
Latin harfleriyle kaligrafinin son dönemde ilgi görmeye başladığının altını çizen Nayir, " Türkiye'de kaligrafinin gelişmesine özellikle Etem Çalışkan, Ömer Faruk Dere, Bünyamin Kınacı ve Erhan Olcay gibi hocaların çok katkısı oldu. Bugün biraz daha yaygın olarak bu çalışmalar devam ediyor." dedi.
Sanatçı Nayir, ürettiği eserleri "aidiyet", "sorumluluk" ve "estetik" kavramları üzerinden değerlendirdiğini belirterek, "Sadece yaptığım işlere değil hayatın tamamına böyle yaklaşıyorum. Benim ait olduğum bir kültür var. Bunu yansıtmaya çalışıyorum eserlerimde. Yaşadığım çağa karşı bir sorumluluğum var. Bu bilinçle ve en güzel şekilde eserleri ortaya koymaya çalışıyorum. Çalışmaların bazısı bir anda ortaya çıkarken bazısı aylarca sürüyor." şeklinde konuştu.
Yunus Emre, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil ve Mürsel Sönmez gibi şairlerin metinlerinden tematik bir dizi çalışmalar yaptığını ve bu eserlerle yıllar içinde çeşitli sergiler açtığını belirten Sabahattin Nayir, sözlerini şöyle tamamladı:
"Herhangi bir sanatı öğrenmek için şu üç kavramın yaşanması gerekiyor. Birincisi aşk, ikincisi şevk, üçüncüsü meşk olması gerekiyor. İnsanın içinden tutuşan bir ateş olması gerekiyor. Ona aşk diyorum. Sonra gayret etmesi şevke gelmesi gerekiyor ve muhakkak ustasıyla çalışması gerekiyor. Ben doğru malzemeleri kullanıyorum bu yüzden yaptığım her eserin en az 300 yıl kalacağını hayal ediyorum. Özellikle Türk düşünce hayatına katkı yapan bende de iz bırakan şahsiyetlerin sözlerini yazmaya devam etmek istiyorum.
Geçen yıldan bu yana İsrail soykırımı devam ediyor. Bu konunun da özellikle gündeme getirilmesi lazım. Filistin'le ilgili yapılan çalışmalar çok değerli ve kıymetli. Ben de bu alanda birtakım çalışmalar yapmaya gayret gösteriyorum."
Son Dakika › Güncel › Kaligrafi Sanatında Sorumluluk Vurgusu - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?