Akdeniz Üniversitesi organ koordinatörü Nilgün Keçecioğlu, yüz nakli olan Salih Üslün'ün ortaya çıkan uyuşmazlık sebebiyle yüzünün yüzde 60'lık bölümünün alınmasıyla ilgili olarak, "Salih'in yüzü eskisinden daha iyi olacak" dedi.
Bursa'da, "Organ nakli ve İslam dini" konulu panele konuşmacı olarak katılan Akdeniz Üniversitesi organ koordinatörü Nilgün Keçecioğlu, Antalya'da 10 ay önce yüz nakli olan 55 yaşındaki Salih Üslün'ün ortaya çıkan uyuşmazlık sebebiyle yüzünün yüzde 60'lık bölümünün alınmasıyla ilgili olarak, "Salih'in kendisinden kaynaklanan bir rahatsızlığı sebebiyle böyle durum ile karşı karşıya kalındı. Her nakil başarılı olacak diye bir durum söz konusu değil, böyle durumlar olabilir. Ancak Salih'in yüzü eski halinden çok daha iyi olacak" dedi.
40 yıl önce başlayan organ yolculuğunun Antalya'da 30 yıldır devam ettiğini ve son yıllardaki kompozit nakillerle Antalya'nın isminin öne çıktığını belirten Keçecioğlu, "Biz Antalya'da bu yola çıkarken sadece sağlık camiası olarak çıkmadık, direk toplumun içerisine girmemiz gerekiyordu. Din görevlileri ve Diyanet ile hep yakın ilişkiler içerisindeydik. Kol ve yüz nakilleri hayati önem taşımıyor. Ancak neresi eksik ise orası insan için çok önemlidir. Bu tür kompozit nakiller hayatın nimetlerinden faydalanmak açısından çok mühimdir" diye konuştu.
"KOMA VE BEYİN ÖLÜMÜ AYNI ŞEY DEĞİLDİR"
Uludağ Üniversitesi Nöroloji Bilim Dalında görevli Yardımcı Doçent Doktor Özlem Taşkapılıoğlu ise, beyin ölümünü bildirdikleri hasta yakınlarının birçoğundan "Ama kalbi atıyor" cevabını aldıklarını, vatandaşların beyin ölümü konusunda yeteri kadar bilgi sahibi olmadığını söyledi.
Beyni beyin sapı ve lobları olarak birkaç bölümde incelediklerini belirten Taşkapılıoğlu, ölümün ön kısımdan arka kısma doğru yayıldığını beyin sapı ölümünün ardından gerçek ölümün gerçekleştiğini söyledi. Taşkapılıoğlu, "Beyinde vücuda komuta eden merkezler var, beyin ölümü gerçekleştiğinde vücuda komuta edemez duruma gelir. Beyin ölümü gerçekleştiğinde, en çok 'Ama kalbi atıyor' sözünü işitiriz. Kalp kasını vücuttan çıkarıp bir bardak suya koyduğumuzda kalp kası atmaya devam eder. Oksijen bittiği an kalp kası atmayacaktır. Beyin ölümlerinde de komuta gitmediği için kalp makineye bağlı olarak atmaya devam eder. Bunlar yalancı atımlardır. Bir süre sonra kalp durur, maalesef hasta yakınları bu durumu çabuk kabul edemezler" dedi.
"HALEN İMZA ATARKEN AĞLIYORUM"
Koma ve Beyin ölümünün aynı şey olmadığının altını çizen Taşkapılıoğlu, "Komadaki bir hastanın beyin hücrelerinin tamamı ölmemiştir. Beyin ölümünde ise hücreler ölmüştür. Komadaki insanlar yıllarca komada kalabilirler. Ancak beyin ölümünün geri dönüşü yoktur" dedi.
Beyin ölümü teşhisi koyabilmek için hastanın derin komada ve beyin sapı reflekslerinin olmaması, solunum çabasının olmaması, apne testinin pozitif olması gerektiğini belirten Taşkapılıoğlu, "Bu maddeleri yan yana koymadan beyin ölümü teşhisi koymuyoruz. 15 yıldır halen bu teşhisin altına imza atarken ağlıyorum. Hemşire arkadaşlar, 'Hocam kaç yıl oldu halen neden ağlıyorsunuz' diyorlar. Ancak geri dönüşümsüzlük kararının altına imza atmak gerçekten çok zor" diye konuştu.
"İNSANLAR BİR GÜN KAPI AÇILACAK VE ÖLENLER GERİ GELECEK SANIYOR"
İstanbul Bilim Üniversitesi Cemal Ata Bozoklar ise, organ bağışı kararının şahsi bir karar olmadığını, organ nakillerinde ailelere mutlaka sorduklarını söyledi. Bozoklar, organ bağışlayacakların mutlaka bağışlamadan önce ailelerine söylemeleri gerektiğini hatırlattı. Alilerin büyük kısmının ölüm algısına erişmemiş olması ve acının sebep olduğu bencillik yüzünden organ bağışına o an için sıcak bakmadığını vurgulayan Ata Bozoklar şunları söyledi:
"Ölüm algısına erişmek kolay değil, her baba yiğidin harcı değil. Zaten harcı olanlar ya Yunus oluyor ya Mevlana. Bu yüzden ölüm başa geldiğinde genellikle neden benim başıma geldi deyip isyan başlıyor. İnanın birçok kimsenin evinde, ölen kimsenin kapı açılıp bir gün içeriye gireceği düşüncesi hakim oluyor. Böyle durumlarda bağış düşünmek imkansız oluyor. Şu hiçbir zaman unutulmamalıdır, son nefes beyin sapının öldüğü andır. Bilim disiplininde şöyle bir gerçek vardır. Beyin sapının öldüğü vakaların hiç birinin geri gelmediği görülmektedir. Tek gerçek ölüm beyin ölümüdür.
Hasta yakınlarının bazen bağışın caiz olmadığı bahanesine sığındıklarına ve bağışa izin vermediklerini anlatan Bozoklar, "Böyle zamanlarda Diyanet'in fetvasını gösteriyoruz. Bunlar yeterli olmazsa, din alimlerinin güzel sözlerini, o da yetmezse dünyadaki din merkezlerindeki bu konu ile ilgili görüşleri gösteriyoruz. Ölmemiş bir insana ölmüş dediğimizde ne kadar hata yapıyorsak, ölmüş bir insana ölmemiş dediğimizde de aynı hatayı işliyoruz. Organlarını almadan gömdüğümüz her hasta ile birlikte 4 ayrı kişiyi de gömmüş oluyoruz" dedi.
Bir imamın, yıkanmaya gelen bir kişinin vücut ısısının halen canlı gibi olduğunu anlatması üzerine Bozoklar, "Eğer kalbi referans alırsanız yanılırsınız. Kalp soğuğu gördüğünde tekrar çalışabilir. Morgda dirilme ve mezardan çıkma vakaları yaşanmış olaylardır. Ama gerçek olan beyin ölümdür. Yani insan beyninde yaşar ve beyninde ölür. İnsanın başını kesin, beyin ölene kadar gözler görmeye devam eder, bedene ise hava üfleyin, damarları tıkayın, dokusal fonksiyonlar devam eder. Bir tek beyin nakli yapılamıyor, çünkü beyin neredeyse insan oradadır. Beyin nakli diye bir şey olamaz. Vücudun beyine taşınması söz konusudur. Bir gün beyin nakli olduğunda bilin ki vücut beyine taşınmış olacaktır" dedi.
"ORGAN NAKLİ ZARURET HALİDİR"
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Profesörü Ali Kaya ise, "Organ nakli 50 yıldır tartışılan bir konu. 4 mezhep imamlarından İmam-ıı Azam Ebu Hanife'ye ait bir içtihat var. Kişinin canına mal olacak tasarruflar kanunen yok hükmündedir, fakat bedeni üzerindeki hükümleri zaruret hallerinde hukuken uygundur. Organ nakli de zaruret halidir, çünkü hastalığın nakilde başka çaresi kalmamıştır. Elbette bir müdahale var, ancak bu zaruri halde yapılan bir müdahale ve operasyondur" dedi.
"Nakledilen organ hangi bedende yaratılacak, bağışlanan kişide mi, sahibinde mi? Organın kıyamet günü şahitliği nasıl olacak, kimin için yapacak, nakil olunan kişi için mi, bağışlayan sahibi için mi?" gibi soruların çokça sorulduğunu belirten Kaya, "Organa hareket veren, organın bağlı olduğu ruhtur. Organ bir alettir. Asıl icraat organı hareketlendiren ruha aittir. Ruh ondan mesuldür" dedi.
Organ naklinin caiz olup olmaması konusunun fıkhi boyutunun da olduğunu, caiz görenler olduğu gibi caiz görmeyenlerin de bulunduğunu belirten Ali Kaya, organ ve doku naklinin caiz olması için organ bağışının ticari duruma dönüşmemesi gerektiğini, organı alan ve veren arasında ticari bir akdin bulunmaması gerektiğini söyledi. Kaya, canlıdan canlıya yapılıyorsa canlının sağlığını tehlikeye sokmaması gerektiğini anlattı. - BURSA
Son Dakika › Güncel › Salih'in Yüzü Eskisinden Daha İyi Olacak - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?