İstanbul Üniversitesi (İÜ) Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel, "Suriyeliler hakkındaki olumsuz algı, iyi politikalar ve uyum süreçleriyle olumlu hale getirilebilir ve Türkiye'de yaşayan Suriyeliler iyi entegre edilirse Türkiye için büyük bir kazanıma dönüşür. Suriyeli genç nesil Türkiye için büyük fırsat. Türkiye geçicilik ve kalıcılık alternatiflerini iyi planlayarak strateji geliştirmeli." dedi.
İÜ Sosyoloji Araştırma Merkezi tarafından Türkiye'de yaşayan Suriyelilerin mevcut durumlarının analizi, bu alandaki akademik ve bilimsel çalışmaların ortaya konması ve sorun alanlarının saptanması amacıyla düzenlenen iki günlük "8. yılında Türkiye'de Suriyeliler Atölyesi" başladı.
Programın açılış konuşmasını yapan İÜ Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. İsmail Coşkun, Türkiye'nin uzun yıllardır göçlere maruz kaldığının ve bu alanda dünyanın en tecrübeli ülkelerinden olduğunun altını çizdi.
Coşkun, Türkiye coğrafyasının Osmanlı dönemindeki mübadele ve farklı göçlerden, Kuzey Irak'tan gelen göçlere kadar birçok defa kitlesel yer değişimlerinin geçiş ve hedef noktası olduğunu belirterek, "Bunların tarihi, siyasi ve sosyolojik sonuçları oldu. En yakın dönemde ise Suriye'de yaşananlar yüzünden Türkiye'ye çok sayıda insan geldi. Türkiye'deki Suriyeliler 8 yıldır burada ikamet ediyor. Atölyelerimizde bu kişilerini sorunlarını, bu kişilerle ilgili yapılan araştırmaları ve Türkiye'nin bu konuda nerede olduğunu, politikaları görmeye çalışacağız. Bölüm olarak da sonuç odaklı ve ortaya veri çıkabilecek çalışmalara ağırlık vermek istiyoruz." diye konuştu.
Açılış konuşmasının ardından, İÜ Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yücel Bulut moderatörlüğünde panel düzenlendi.
İÜ Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel paneldeki konuşmasında, Türkiye'de yaşayan Suriyelilerin büyük çoğunluğunun gençlerden oluştuğunu belirterek, bunun Türkiye için büyük bir fırsat olduğunu anlattı.
Göçün sadece Türkiye değil dünyadaki birçok devlet için hassas ve riskli bir süreç olduğunu ifade eden Adıgüzel, şöyle devam etti:
"Suriyeliler hakkındaki olumsuz algı, iyi politikalar ve uyum süreçleriyle olumlu hale getirilebilir ve Türkiye'de yaşayan Suriyeliler iyi entegre edilirse Türkiye için büyük bir kazanıma dönüşür. Suriyeli genç nesil, Türkiye için büyük fırsat. Türkiye geçicilik ve kalıcılık alternatiflerini iyi planlayarak strateji geliştirmeli. Suriye'de savaşın durumu netleşse bile Türkiye'den Suriye'ye geri dönüşlerin sınırlı kalacağını tahmin edebiliriz. Herkesin ülkesinde mutlu ve huzurlu yaşamasını istiyoruz tabii ki ama şu anda öyle bir ortam maalesef yok. Bunun için Suriyelilerle birlikte yaşamayı öğrenmemiz ve ona uygun politikalar geliştirmemiz gerekiyor."
Adıgüzel, Suriyelilerin hayatın birçok alanında aktif olarak rol aldıkları ve Türkiye'nin gelişmesi için de çalıştıklarını söyledi.
Eğitim, sağlık, iş hayatı gibi toplumsal alanlarda uyum sürecinin önemli olduğunu vurgulayan Adıgüzel, şunları kaydetti:
"Uyum iki yönlü işliyor. Birinci, teknik ve daha kolay olan boyutu. Yasal oturma ve çalışma hakkına sahipse, istihdam, barınma ve eğitim hakkından faydalanıyor ve vergilerini veriyorlarsa, dil öğreniyorlarsa bu süreç hızlı atlatılabilir ama kültürel uyum belki 2. ve 3. nesillere sarkacak bir süreç. Örneğin, Almanya'daki Türkler, karşılaştırmak doğru olmasa da 4. kuşaktayız ama Almanya'da hala Uyum Bakanlığı var ve bakan bir Türk. Alman medyası ve araştırmaların büyük bir kısmı, yabancıların zor uyum sağladığını söylüyor. Almanya'nın nüfusunun yüzde 20'sini yabancılar oluşturduğu halde durum böyle. 60 yıldan daha fazladır milyonlarca insan Almanya'da göçmen olarak yaşıyor. Bu durum bizim de bu konu üzerinde daha fazla durmamız gerektiğini gösteriyor. Uyum sürecinin sağlıklı olabilmesi için yeni nesillerin kendilerini ve geleceklerini bu ülkede görmeleri gerekiyor. Uyum süreçleri sağlıklı yürütülürse Türkiye'de doğup büyüyen genç nesiller burayı vatan olarak bilecekler ve güçlü bir Türkiye için bizimle birlikte çalışacaklardır."
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nuray Ekşi de "mülteci" kavramının çoğu zaman "geçici koruma" kapsamındaki kişiler için kullanıldığını ve bunun hukuki açıdan ulusal ve uluslararası alanda sorun teşkil ettiğine işaret etti.
Ekşi, Türk hukuk sisteminde ve uluslararası hukuk metinlerinde uluslararası korumanın bir çatı kavram olduğunu belirterek, "Türkiye'de bu kavrama ek olarak 'şartlı mülteci kavramı' da var. Türk hukuku açısından 'mülteci' dediğimizde ve Türkiye'ye sığınan insanların Avrupa'da cereyan eden olaylar sonucunda ırkından, dininden, vatandaşlığından dolayı kaçıp gelmiş olması gerekiyor. Biz sadece bu amaçla buraya gelip iltica talep edenlere mülteci diyoruz. Avrupa dışından aynı amaçla gelirse bu kişilere, kanunlarımıza göre, şartlı mülteci kavramı çerçevesinde bir prosedür uygulanıyor. Bu iki kavram arasındaki hassas çizgi çok önemli. Devlet olarak yükümlülüklerimiz ve gelenlerin haklarının belirlenmesi açısından bunların net bir şekilde tanımlanması gerekiyor." ifadelerini kullandı.
Türkiye'deki geçici koruma yönetmeliğinin 2014'te yürürlüğe girdiğini anımsatan Ekşi, "Bu koruma türünde coğrafi bir sınırlandırma yok ama kitlesel bir akımdan bahsediyoruz. Yönetmelik sadece Suriyelileri kapsamıyor. Sadece geçici 1. maddede Suriyelilerden bahsediliyor. Kitlesel kavramı direkt olarak sayıyla nitelendirilmese de ülkenin kapasitesiyle doğrudan ilgili. Dünyanın farklı yerlerinde 50-100 sayısı bile kitlesel kabul edilebiliyor. Türkiye için bu rakam çok geniş. Siyasiler tarafından bu karar veriliyor. Yönetmelik gereği artık bu kararı Bakanlar Kurulu yerine Cumhurbaşkanlığı verecek. Türkiye'ye yönelik olacak bir akının bu kapsamda olup olmayacağını ve neler yapılacağı siyasi idarenin takdirine bağlıdır." değerlendirmesini yaptı.
Ekşi, Suriye krizi çıktığında Türkiye'nin bölgeden gelecek kişi sayısında bir tahminde bulunduğunu ve 100 binden sonrasının Türkiye için zor olacağının söylendiğini fakat bu rakamın zamanla beklenenin kat kat üstüne çıktığını anlattı.
Suriye'den gelenlere verilen geçici kimlik kartlarının onların Türkiye vatandaşı olduğunu göstermediğini vurgulayan Ekşi, şunları kaydetti:
"Bu belgeler geçici belgelerdir. Bütün Suriyelilere vatandaşlık verildi ve oy kullanacakları gibi söylentiler gerçeği yansıtmıyor. Şimdiye kadar İçişleri Bakanlığı'nın da zaman zaman söylediği gibi 76 bin civarında Suriyeli vatandaş olmuştur ve Suriyelilerin Türkiye vatandaşlığı alması neredeyse imkansızdır. Türkiye'de doğan çocuklar da anne ve babalarının vatandaşlığı olmadığı için Türkiye vatandaşı olamazlar. Evlenme yoluyla vatandaş olabilmeleri için de evliliğin gerçek olması ve en az 3 yıl sürmesi şartı var."
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü Prof. Dr. Fuat Keyman da dünyanın son dönemlerde birçok nedenden kaynaklanan kitlesel göçlerle mücadele etmek zorunda kaldığını ve küreselleşen dünyada mülteci sorunun en önemli sorunlardan olduğunu anlattı.
Keyman, Türkiye'nin göç konusunda büyük tecrübeler edindiğini fakat beklentilerinin ve kapasitesinin çok üzerinde göç almak zorunda kaldığını belirterek, "Türkiye Suriyelilere 8 yılda misafirperverlik temelinde yaklaştı. İlk başta sayılar önemli değildi. Zamanla beklenen sayı arttı. Bunun doğrudan Türkiye'yle ilgisi yok. Irak ve Suriye'deki gelişmelere uluslararası ilişkiler perspektifinden bakıldığında Suriye egemen bir devlet olmadığı için bu göçler mecburi olarak Türkiye'ye yöneldi. Bugün geldiğimiz noktada Irak, Somali gibi ülkeler de dahil olmak üzere birçok ülke Vestfalya Anlaşması'nın bize söylediği noktanın çok dışında bir yerdeyiz. Suriye artık çökmüş bir devlettir. Çünkü Suriye kendi içinde olanları ve sınırlarını kontrol etme kapasitesine sahip değildir. Bu yüzden Türkiye'nin de üst sınır koyması mümkün değildir." ifadelerini kullandı.
Birleşmiş Milletler verilerine bakıldığında Türkiye'nin en çok göçmen-mülteciye ev sahipliği yaptığını dile getiren Keyman, "İnsani yardım sıralamasında da birinci sıradayız. Son 2-3 yıldır tüm endekslerde birinciyiz. Türkiye bir taraftan misafirperver bir devlet, diğer taraftan da insani yardım devletidir. Suriye ve Ortadoğu'nun yanında Afrika da önemli bir yer tutuyor. Myanmar gibi Asya'daki ülkelerdeki yardımlarda da Türkiye'nin performansı öne çıkıyor." diye konuştu.
İlk gününde Göç Yönetimi ve Hukuk Atölyesi, Suç ve Güvenlik Kaygısı Atölyesi, Medya ve Kamuoyu Atölyeleri gerçekleştirilen program, yarın eğitim, sağlık, ekonomi ve dezavantajlı gruplar konularını kapsayan atölyelerle devam edecek.
Son Dakika › Güncel › 'Suriyeliler iyi entegre edilirse Türkiye için kazanıma dönüşür' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?