Normal
0
false
false
false
EN-US
JA
X-NONE
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name: "Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size: 0;
mso-tstyle-colband-size: 0;
mso-style-noshow: yes;
mso-style-priority: 99;
mso-style-parent: "";
mso-padding-alt: 0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin: 0cm;
mso-para-margin-bottom: .0001pt;
mso-pagination: widow-orphan;
font-size: 12.0pt;
font-family: Cambria;
mso-ascii-font-family: Cambria;
mso-ascii-theme-font: minor-latin;
mso-hansi-font-family: Cambria;
mso-hansi-theme-font: minor-latin;}
Maliye Bakanı Naci Ağbal, "Küresel kriz sonrasında gelişmekte olan ülkeler arasında borç stokunun milli gelire oranını azaltabilen ve bütçe açığını düşük seviyelerde tutabilen nadir ülkelerden biriyiz. Bu, önümüzdeki dönemde gelişmekte olan ülkeler arasında büyüme performansında farklılaşmaya yol açacak faktörlerden birisi olacak " dedi.
Ağbal, Plan ve Bütçe Komisyonu'nda, 2016 yılı Merkezi Yönetim ve Bütçe Kanun Tasarısı'nın sunumunu yaptı.
Türkiye'nin, 1990'lı yıllarda yüksek bütçe açıklarına ve
sürdürülemez bir borç yüküne maruz kaldığını belirten Ağbal, AK Parti hükümetleri döneminde
sağladıkları mali disiplin sayesinde Türkiye'nin, hem küresel krizde hem de
sonrasında, özellikle gelişmiş ekonomilerden pozitif yönde ayrıştığını ve dış şoklara
karşı dayanıklılığını artırdığını söyledi.
Türkiye'nin genel
devlet açığında, küresel kriz yılı olan 2009 hariç, son 11 yıldır Maastricht
Kriteri'ni sağladığını anlatan Ağbal, 2002 yılında yüzde 10,8 olan genel devlet
açığının GSYH'ye oranının 2015 yılında dengede gerçekleşeceğini tahmin
etiklerini bildirdi.
Ağbal, 2015 yılında
genel devlet açığının GSYH'ye oranının gelişmekte olan ülkelerde yüzde 4,3,
OECD ortalamasının yüzde 3,3 ve Avro Bölgesi'nde yüzde 2 olduğu göz önüne
alındığında bu performansın daha çarpıcı hale geldiğini söyledi.
Diğer taraftan 2002 yılında yüzde 74 olan AB tanımlı
borç stokunun GSYH'ye oranını 2015 yılı sonunda yüzde 32,6, Program dönemi
sonunda ise yüzde 29,5 olarak öngördüklerini belirten Ağbal, "2015 yılında yüzde
32,6 olarak öngördüğümüz kamu borç stokunun GSYH'ye oranı yüzde 115,2 olan OECD
ortalamasından, yüzde 93,7 olan Avro Bölgesi ortalamasından hatta yüzde 44,4
olan gelişmekte olan ülkeler ortalamasından bile oldukça düşük düzeydedir. Kamu
maliyesi göstergelerimiz sadece gelişmiş ekonomilerden değil aynı zamanda
Arjantin, Polonya, Brezilya, Çin ve Hindistan gibi birçok gelişmekte olan
ülkeden daha iyi durumdadır" dedi.
"Dış alemden alacağımız var"
Diğer taraftan 2002
yılından bu yana kamu net borç stokunun GSYH'ye oranını yüzde 61,5'ten yüzde 7,6'ya düşürdüklerini anlatan Ağbal, aynı dönemde kamu net dış borç stokunun
GSYH'ye oranını da yüzde 25,2'den yüzde eksi 5,1'e düşürdüklerini kaydetti.
Ağbal, "Yani dış alemden alacağımız var. Çok alışık olduğumuz bir şey değil, dış
alemden alacaklı olduğumuz bir kamu maliyesi dengesi ile karşı karşıyayız"
dedi.
Mali disiplin sayesinde Türkiye'nin önemli kazanımlar
elde ettiğini vurgulayan Ağbal, "2002 yılında vergi gelirlerinin yüzde 85,7'si
faiz ödemelerine giderken bugün vergi gelirlerinin sadece yüzde 13'ü faiz
ödemelerine gitmektedir. Bu oran bile yüksek. Bizim bu oranı çok daha
aşağılara çekmemiz lazım. Hep söylüyoruz faiz bütçesini millete hizmet
bütçesine dönüştüreceğiz" görüşüne yer verdi.
Faiz giderlerinin bütçe içindeki
payını 2015 yılında yüzde 10,5'e kadar düşürdüklerini anlatan Ağbal, iç borçlanma
maliyetlerinde önemli iyileşmeler sağladıklarını 2002'de yüzde 62,7
seviyesinde olan Türk Lirası cinsinden sabit faizli devlet iç borçlanma
senetleri faiz oranının 2015 yılında yüzde 9,5'e indiğini kaydetti.
Ağbal, 2002 yılında yüzde
25,4 olan reel faiz oranının ise aynı dönemde yüzde 0,6'ya gerilediğini
belirterek, "Hükümetlerimiz döneminde faiz yükünü azaltarak tasarruf
ettiğimiz kaynakları eğitim, sağlık, sosyal yardımlar ve yatırım harcamaları
için kullandık" dedi.
Kamu maliyesindeki
iyileşme ve borçlanma maliyetlerinin düşmesinin kamunun dışlama etkisini
azaltarak yatırımları ve istihdamı desteklediğine işaret eden Ağbal, "Bu sayede
1990-2002 döneminde reel olarak yüzde 3,1 artan özel sektör yatırımlarının
2002-2014 döneminde yüzde 155,5 artmasına imkan sağladık. Kamu bütçesi ciddi
anlamda özel sektör yatırımlarına güçlü bir destek vermiştir" ifadelerini kullandı.
"Mali disiplindeki
kararlılık, dış şoklara direnç sağladı"
Mali disiplinin
sürdürülmesindeki kararlılığın Türkiye ekonomisini olumsuz dış şoklara karşı
dirençli kılan temel unsurlardan biri olduğunu vurgulayan Naci Ağbal, mali disiplini kalıcı hale getirecek ve tasarruf açığını azaltacak her türlü tedbirin makroekonomik
istikrarı destekleyeceğini ve borçlanma faizlerinin düşük seyretmesini
sağlayarak toplumsal refaha olumlu katkıda bulunacağını bildirdi.
"Gelir dağılımını iyileştirdik"
AK Parti hükümetleri döneminde doğru
ve yerinde makroekonomik politikalar ve gerçekleştirilen yapısal reformlar
sayesinde ekonomide önemli başarılar elde ettiklerini anlatan Ağbal, 2002-2014
döneminde Türkiye'nin dolar bazında kişi başına milli gelirini üç kata yakın
artırdıklarını, 2008 yılında 15 bin dolar olan satın
alma gücü paritesine göre kişi başına milli gelirin 2015 yılında 20 bin doları
aştığını belirtti.
Bakan Ağbal, küresel kriz sonrası birçok ülkede gelir
dağılımı bozulurken Türkiye'deki gelir dağılımını iyileştirdiklerini belirterek, şöyle devam etti:
"Gelir dağılımındaki adaleti ölçen Gini
katsayısı 2002 yılında 0,44 iken 2014 yılında 0,38'e gerilemiştir. Aynı dönemde
en zengin yüzde 10'luk kesimin ortalama gelirinin en yoksul yüzde 10'luk
kesimin ortalama gelirine oranı 18,3 kattan 11,6 kata düşmüştür. Benzer şekilde mutlak yoksulluk
göstergelerinde de önemli iyileşmeler kaydettik. Günlük 2,15 doların altında
geçinen nüfus 2002 yılında yüzde 3 iken, 2014 yılı itibarıyla sıfıra indirdik.
Günlük 4,3 doların altında geçinen nüfusu ise 12 yılda 28,7 puan azaltarak
yüzde 1,6'ya indirdik. Uzun yıllar orta-alt gelir grubunda
yer alan Türkiye 2003-2007 döneminde ortalama yüzde 6,9 büyüyerek orta-üst
gelir grubuna yükselmiştir."
Ağbal, orta gelir tuzağından sakınmak
amacıyla yapısal reformlarla sağlanan ekonomik iyileşmelerin bir üst seviyeye
yani yüksek gelirli ülkeler grubuna girebilmesi için yeni reformları hedeflediklerini
bildirdi.
6 alanda yoğunlaştırılacak reformlar
Gelecek dönemde dünyanın ve
ülkenin değişen şartlarını dikkate alarak 2023 vizyonu için gerekli ikinci nesil reformları hızla gerçekleştireceklerini
dile getiren Ağbal, bu amaca yönelik olarak Reformların Koordinasyonu ve
İzlenmesi Kurulu'nu oluşturduklarını hatırlattı. Ağbal, gerçekleştirecekleri reformları "demokratikleşme ve adalet, eğitim, kamu yönetimi,
kamu maliyesi, reel ekonomide köklü
değişim, öncelikli dönüşüm
programları" olmak üzere 6 temel alanda
yoğunlaştıracaklarını kaydetti.
Ekonomik
öncelikleri istikrarlı ve güçlü büyüme, tasarrufların artırılması, mali
disiplin ve fiyat istikrarı olarak belirlediklerini ifade eden Ağbal, "Bu
nedenle önümüzdeki dönemde bir yandan makroekonomik istikrar ve kazanımlarımızı
güçlendirirken bir yandan da mikroekonomik ve sektörel dönüşümlere
odaklanacağız. Üretken
alanlarda, yenilikçi ve girişimci özel sektör öncülüğünde büyüyeceğiz. Dışa
açık bir ekonomi olarak rekabetçiliği geliştirecek, küresel yatırımlar ve
nitelikli insan gücü için ülkemizi cazip hale getireceğiz" şeklinde konuştu.
Bakan Ağbal,
ancak bu suretle cari açık, işsizlik ve enflasyon gibi yapısal sorunları aşarak potansiyel büyümeyi artırmanın mümkün olacağını bildirdi.
Demokrasi, adalet ve eğitim
Demokrasinin standartlarının
artırılması ekonomik gelişmenin de önemli öncüllerinden birisi olduğuna işaret
eden Ağbal, gelecek dönemde de demokratikleşmeye ve yönetim kalitesini artırmaya
devam edeceklerini söyledi.
Ağbal, "Demokratik bir ülke olarak
Türkiye, hukuk düzeniyle vatandaşlarımızın özgürlüklerini korumaya,
uluslararası topluma güven vermeye, yerli ve yabancı yatırımcılar için güvenli
bir liman olmaya devam edecektir" dedi.
Önceki hükümetlerde olduğu gibi bu hükümet döneminde
de eğitimin en temel öncelik olmaya devam edeceklerini ifade eden Ağbal, eğitime erişim sorununu büyük oranda çözdüklerini, önümüzdeki
dönemde eğitimin her seviyesinde kaliteyi artırmaya devam edeceklerini
belirtti.
Okullaşma oranlarıyla birlikte eğitimde
fırsat eşitliğini de artırdıklarını anlatan Naci Ağbal, "Hükümetlerimiz döneminde 450 bin derslik
açtık, Şubat ayında atanacak 30 bin yeni öğretmen hariç 510 bin kadrolu
öğretmen atadık. Şubat ayı başında da inşallah 30 bin yeni öğretmeni
atayacağımızı düşünürsek, bu durumda 2002 yılından bu yana 540 bin yeni
öğretmenimizi eğitim sistemine kavuşturmuş oluyoruz" dedi.
Eğitim - istihdam bağlantısının, hükümetin büyük
önem atfettiği alanlardan biri olduğuna işaret eden Ağbal, bu bağlamda, iş
dünyasının ihtiyaç duyduğu meslek ve alanlarda kaliteli elaman yetiştirilmesini
sağlayacak şekilde mesleki eğitimin kalitesini artıracak tedbirleri almaya
devam edeceklerini söyledi.
Devlet personel rejimi etkinleştirilecek
Ağbal, devlet personel rejimini etkinleştirecek kamuda insan gücü planlaması yapacaklarını bildirerek, "Nispeten geri kalmış bölgelerimizde yeterli ve nitelikli personel istihdamına yönelik tedbirler geliştireceğiz" dedi.
"Dijital Türkiye
Projesi"ni hayata geçirerek vatandaşların kamu kurum ve kuruluşlarına gitmeden
tüm iş ve işlemlerini internet ortamında sonuçlandırmasını sağlayacaklarını
anlatan Ağbal, bu kapsamda e-Devlet Stratejisi ve Eylem Planı hazırlayacaklarını
kaydetti.
Kamu maliyesinde
yapacakları reformların hedefinin de değişen koşullara uygun olacak şekilde daha
etkin, hesap verebilir ve şeffaf bir mali yönetim sistemi olacağını vurgulayan
Ağbal, bu kapsamda AB
müktesebatı ve uluslararası standartlar esas alınarak Kamu Mali Yönetim ve
Kontrol Sistemini 10 yıllık uygulama tecrübesi çerçevesinde gözden geçireceklerini
söyledi.
İşgücü piyasasının etkinleştirilmesi
Büyümedeki ılımlı
seyrin işgücü piyasasına olumsuz yansımasına rağmen istihdam artışının devam ettiğine dikkat çeken Ağbal, ancak işgücü arzında yaşanan hızlı artışların devam etmesi
nedeniyle işsizlik oranının yüzde 10 seviyesinde direnç gösterdiğini söyledi.
Ağbal, işgücü
piyasasının daha etkin hale getirilmesi, istihdamın artırılması, işsizliğin
azaltılması ve işgücü verimliliğinin yükseltilmesi amacıyla "İşgücü Piyasasının
Etkinleştirilmesi Programı"nı uygulamaya koyduklarını anımsattı.
Kadınların işgücüne ve
istihdama katılımlarının önündeki engelleri kaldırdıklarını anlatan Ağbal, "2005
yılında yüzde 23,3 olan kadınların işgücüne katılım oranını uyguladığımız
politikalarla 8,5 puan artırarak yüzde 31,8'e yükselttik. 2023'te
yüzde 41'e çıkarmayı hedefliyoruz" dedi.
Çalışanların kazanılmış haklarını koruyarak
işgücü piyasasının etkinliğini ve esnekliğini artıracaklarını belirten Ağbal, "Türkiye'de
kısmi zamanlı çalışanların toplam istihdam içindeki payı yüzde 10,6'dır. Bu oran, yüzde 16,3 olan OECD ortalamasının altındadır. Bu nedenle kısmi süreli
çalışanların oranını AB ve OECD seviyelerine yükseltmeyi hedefliyoruz"
şeklinde konuştu.
Ağbal, uzun dönemde
büyümenin en önemli belirleyicisi olarak gördükleri Ar-Ge faaliyetlerini
desteklemeye devam ettiklerini dile getirerek, şöyle konuştu:
"2002-2014
döneminde Ar-Ge harcamalarının GSYH'ye oranını yüzde 0,53'ten yüzde 1,01'e
çıkardık. Bu oranı 2018 yılında yüzde 1,8'e, 2023'te ise yüzde 3'e çıkarmayı
hedefliyoruz.
2002-2014 döneminde Ar-Ge harcamalarını
artırırken özel sektörün Ar-Ge harcamaları içindeki payını yüzde 29'dan yüzde
49,8'e çıkardık. 2023 yılında ise bu oranı yüzde 66,9'a çıkmasını bekliyoruz."
(Sürecek)
Son Dakika › Politika › 2016 Yılı Bütçesi TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda - Son Dakika
Sizin düşünceleriniz neler ?