Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Gezi Parkı odaklı olaylarda dış mihrakların da uygulamasında bulunduğu bir senaryonun hayata geçtiğini ifade ederek, "Bunların bir kısmı kesin bilgilerdir, bir kısmı kanaattir. Hepsinin yazıya dökülmesi de mümkün olmayabilir. Ama işin nereden başlayıp nereye sirayet ettiğini biz kesin bir bilgi olarak kendimizde tutarız. Bundan sonra bunun tekrar uygulamasına fırsat vermeyecek tedbirleri alırız. Bunun için bir dava açılmasına, bir iddianame tanzim edilmesine de gerek yok, bizim kalbimiz buna mutmaindir. Bu iş, Türkiyedekilerin becerebileceği, başarabileceği bir iş değildi" dedi.
Arınç, TRT Haber'de canlı yayınlanan "Neler Oluyor" programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Gezi Parkı odaklı eylemlerde yurtdışı bağlantısını hangi noktada gördüğünün sorulması üzerine Arınç, dış güçlerin sürece müdahalesinin "komplo teorisi" olmadığını belirterek, olaylar başladığında Başbakan Vekili olarak aldığı, yurt içi ve dışında bir takım olayların kökenine inme noktasında tespit ettikleri bilgilerden, önceden bazı hazırlıklar yapıldığını çok açıkça bildiklerini söyledi.
Muhalefette nefret bulunmadığını, siyasi partilerin düşman değil rakip olduklarını belirten Arınç, halkın daha çok beğendiğine oy vermesinin ve iktidarın değişmesinin meşru siyaset yolu olduğunu kaydetti. "Burada rakibini öldürmek, yok etmek, tahrip etmek amacı olmaz dünyanın hiçbir yerinde. Ama bu olaylar nefreti ve yok etmeyi getirdi günümüze. Ellerindeki kocaman taşlarla insanları, kamu mallarını, ambulansları, yaralı polisleri hedef alan, linç etmeye kalkan, ellerindeki sopalarla, taşlarla insanları yok etmeyi amaçlayan bir gösteriye dönüştü. Bu çok kötü bir şey" diyen Arınç, olaylarda aralarında polis, gençler ve vatandaşların bulunduğu 5 kişinin hayatını kaybettiğini söyledi. Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
"Allah hepsine rahmet etsin. Ama olayların bu şekilde büyümesi karşısında nerede duracağını, kimin hayatına mal olacağını, kimin yaralanacağını önceden tespit etmek mümkün değil. Maksat ateşi büyümeden söndürebilmek. Ateş büyüdükçe kaç hektarlık bir arazi yok olacak bunu bilemezsiniz. Bazen de rüzgar gittikçe büyütebilir, tahribat daha da artabilir. Burada önceden planlanmış bir kurgunun varlığı kendisini gösterdi.
Gezi Parkı'nda başlamış olabilir ama böyle bir amaçla başlayan olayı nasıl mecrasından kopartarak, nasıl yaygınlaştırabilir ve tahribata dönüştürebiliriz, hükümeti sarsabiliriz, yıpratabiliriz... Bence bunun çok iyi bir senaryosu yapılmış. Başka bir yer olur veya başka bir şehirden başlayabilir, bunlara karşı uyanık da olmamız lazım. Hükümetimiz, güvenlik güçlerimiz bu konuda üzerine düşeni de yapıyorlar. Ama küçük bir noktadan başlayan olayın bu kadar genişleyip büyüyebilmesi, sosyal medyanın kullanılmasından kendi medyamızın bu işlere teşne olmasına kadar, medya organlarının hedef alınmasına kadar, bir takım yerlerin çok önceden belli şekillerde hedefler içerisine konulmasına kadar adeta bir senaryonun uygulanmasında bir dış mihrakın varlığı söz konusu."
"Yaşananlar dışarıdan da buna bir destek olabileceğini ortaya koydu"
Bunlara dayanarak neticeye gitmenin mümkün olmadığını ifade eden Arınç, "Bunların bir kısmı kesin bilgilerdir, bir kısmı kanaattir. Hepsinin yazıya dökülmesi de mümkün olmayabilir. Ama işin nereden başlayıp nereye sirayet ettiğini biz kesin bir bilgi olarak kendimizde tutarız. Bundan sonra bunun tekrar uygulamasına fırsat vermeyecek tedbirleri alırız. Bunun için bir dava açılmasına, bir iddianame tanzim edilmesine de gerek yok, bizim kalbimiz buna mutmaindir. Bu iş, Türkiye'dekilerin becerebileceği, başarabileceği bir iş değildi. Bir yerden, başka ülkelerde de bu mutlaka uygulanıyor, belki şimdi Mısır'da belki bir başka yerde, mutlaka bir yerlerden düğmeye basılarak senaryonun uygulanmasında bazı güçlerin kullanılabildiğini, geçmişte duyardık, bilirdik, bazı olaylara bunu uygulama imkanı olurdu ama Gezi olaylarıyla ilgili olarak da yaşadıklarımız, bizim içeri olduğu kadar dışarıdan da buna bir destek olabileceğini ortaya koydu" değerlendirmesinde bulundu.
Arınç, Gezi olaylarının yaşandığı süreçte Hükümet içinde görüş ayrılıkları yaşandığına dair iddialarla ilgili soruyu yanıtlarken de olayların Türkiye'nin çok iyi noktada olduğu, IMF ile borcun sıfırlandığı, hükümetin büyük projelere imza attığı bir dönemde yaşanmasından duyulan şaşkınlığı dile getirdi.
"Herkesin parmak ısırdığı bir Türkiye var. Biz bu tablonun sevinci, neşesi içindeyken bir baktık ki, iki tane ağaç kesildi diye ortaya çıkanlar, maalesef bir kısım görevlilerin de aşırı sert veya yersiz davranmasıyla iş çığırından çıkarak Gezi Parkı bir tarafa gitti, Türkiye neredeyse dışarıda itibarını kaybedecek noktaya getirildi. Mali açıdan büyük bir sarsıntıya uğratılmak istendi, Türkiye'nin, hükümetin itibarı yerle bir edilmeye çalışıldı. Buna isyan etmemek mümkün değil. Buna hepimiz isyan ettik" diye konuşan Arınç, tansiyonu düşürmeye çalıştığını, bundan herkesin büyük memnuniyet duyduğunu ancak bir kısım tahripkar insanların, amaçları farklı olduğu için ellerindeki taşı bırakmadıklarını söyledi.
"Bir ve beraber olduğumuzu değiştirmez"
Süreç içerisinde çok dedikodu üretildiğini kaydeden Arınç, "Buna da Sayın Başbakanımız bence çok güzel bir cevap veriyor, herkesin kabiliyeti, üslubu farklı olabilir, karakteri farklı olabilir. Başbakanımızla birlikte olan bizlerin de farklı üslupları, farklı hareket tarzları olabilir. Bu esasında bir ve beraber olduğumuzu değiştirmez" ifadesini kullandı. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"(Sen böyle konuştun, aslında Başbakan da farklı konuşmuştu) diyerek bundan kriz üretmeye çalışmak bence abestir. Ben kendi adıma söylüyorum, siyasetin her kademesindeyken de Sayın rahmetli Erbakan ile birlikteyken de bildiklerimi, doğru veya yanlış anlatan, söyleyen, arkasında duran bir insanım. Ama siyasi partiler başı boş kurumlar değildir, disiplinli kurumlardır. Bakanlar Kurulunda Başbakan görevi veya kararını verdiği zaman, Merkez Karar Yürütme Kurulunda 50 kişi konuştuktan sonra bir karar verildiği zaman, 'bu benim fikrime uymuyor' diye itiraz etme hakkımız olmaz. Bize düşen fikrimizi söylemek ve savunmaktır ama alınan karara da sonuna kadar uymaktır. Bu açıdan endişe edilecek, sorun yapılacak bir konu yok. Hepimizin üslubu farklı olabilir.
Mesela ben Başbakan Yardımcısı olarak 1 Mayıs 2009'da göreve başladığım zaman, o gün akşam bütün televizyon kanalları, 'Bülent Arınç'ın eskiden askerle ilgili söylemleri şöyle şöyleydi, iyi ki bunlarla harbe girmemişiz demişti, şimdi bu kişi Milli Güvenlik Kuruluna girecek, burada kimbilir nasıl kavgalar olacak, kimbilir kaç saat sürecek' diye kafa yordular. Bu tamamen bir önyargı. Biz nerede ne konuşulacağını, nasıl konuşulacağını bilen insanlarız. Dünyaya yeni gelmedik, 40 senedir siyasetin içindeyiz. Hata da yapabiliriz, yanlışımız da olabilir. Ama bize yakışan şudur; doğru bildiğini, doğru yerde, iyi bir üslupla söylemek.
Bugün Başbakanımız başımızdadır, onun verdiği kararlar eğer hiç kabul edilemez bir kararsa 'bana Allahaısmarladık' deme hakkımız da vardır. Ama benim görüşümden farklı olan bir görüş karar olarak çıktı diye kaçma, gitme lüksümüz yok. Bu kesinlikle mümkün değil. Ölçümüz şudur, herkesin doğrusu kendine göre doğrudur, mutlak doğruyu Allah bilir. Bu bizim manevi yönden inancımızdır. İkincisi, hepimizin bir görüşü vardır ama bundan sonra bunun bir bileşimini, sentezini, kararını oranın başkanı, onun reisi, oranın karar verme merciinde kimse o verir. O verdikten sonra da hepimiz, 'Bu bizim kararımızdır' diyerek sahip çıkarız. Bizim siyasette öğrendiğimiz bu."
- Ankara
Son Dakika › Politika › Başbakan Yardımcısı Arınç Açıklaması - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?