Röportaj dizisinin ilk kısmını okumak için
tıklayınız
.
Kariyer
Sakaryaspor’dan Denizlispor’da, Çanakkale’den Bursaspor’a uzanan bir futbolculuk kariyeriniz var. Futbolculuk kariyerinizi de yine Sakarya’da bitiriyorsunuz. Teknik direktörlüğünüz çok ön plana çıkıyor ama siz futbolculuk döneminizde de önemli başarılar kazandınız. Inter Toto macerasının bir aktörüsünüz. O günleri nasıl hatırlıyorsunuz?
Sakarya’dan Denizli’ye sonrasında da Bursaspor’a gittim. Beş altı sene Bursa’da oynadım. Orada çok güzel günlerim geçti. Inter Toto takımının bir parçasıydım. Musisi, Baliç, Ercüment, Tuncay, Mesut Ünal gibi önemli oyuncular vardı. Çok keyifli bir çalışma ortamımız vardı. Tesisler çok iyiydi. Taraftar topluluğu da ateşliydi. O dönem Bursa, büyük bir şehir olmanın getirdiği anlayışla büyüklerle rekabet halindeydi. Biz şampiyon olamadık ama Inter Toto’da herkesin yakından takip ettiği bir serüvenin kahramanları olduk. İngiltere’de Wimbledon’ı 4-0 yendik. Belçika takımı Charleroi’yi 2-0 yendik. O maçta gollerden birini de ben atmıştım. Sonuç olarak finale çıktık. Finalde Karlsruhe bizi penaltılarda yendi. 3-3 biten tarihi bir maçtı. Bir yorumcu, Türk futbol tarihinin en keyifli maçlarından birisi demişti. Almanların önemli bir oyuncusu olan Hasler bizim takımdan övgüyle bahsetmişti. Rahmetli Musisi timsah yürüyüşünü çıkarmıştı. Avrupa takımlarına karşı cesur oynamamız bol gollü galibiyetler almamız insanları sevindirmişti. Bugün belki de o takım, şampiyon takımdan daha çok sevilir.
2009/2010 sezonunda Elazığspor’da çok önemli bir başarınız var. O sezonu nasıl hatırlıyorsunuz?
Bizim Elazığ’da yaşadığımız şey şampiyonluktan daha zordu. Küme düşme ile şampiyonluk stresi farklı şeylerdir. İkisi de strestir ama birinde cennete girme, diğerinde cehenneme düşme endişesini yaşarsınız. Birincisi o kadar yıpratmaz ama ikincisi çok yıpratıcıdır.
Elazığ ile İkinci Lig’deydik. Ben gittiğimde takım maç kazanamamıştı ve küme düşme potasındaydı. İlk yarının sonuna iki üç maç vardı. İkinci devreye başlarken 14 puan artı averajla gerideydik. İkinci yarının ilk maçında doğrudan rakibimizle oynayıp yenildik. İşler iyice sarpa sarmıştı. Ara transfer zor iştir. İyi oyuncuyu kulübü bırakmaz. Ayrıca takıma küme düşmüş gözüyle bakılıyordu. Oyuncular para versen de gelmiyorlardı. Zor koşullara rağmen devre arasında 13 oyuncu transfer ettik. O takımda Taner Demirbaş, Ümit Teke gibi birçok arkadaşımız vardı. Transferlerden sonra daha farklı bir zorluk başladı. Yetenekli oyuncu sayısı arttığı için bir hafta oynayan oyuncu ertesi hafta 18’e giremeyebiliyordu. O dönem maç maç bakıyorduk. Devre arası 13 oyuncu gelmişti, çalışma imkânımız yoktu. O takımın iyi bir oyun sergilemesi zordu; gerçekçi bir oyun oynadık.
İyi oyun sergilemek için uyum ve zamana ihtiyaç vardır. İyi oynamak başka kazanmak başkadır. O takımın kümede kalması gerekiyordu. Biz de o takımı ligde bıraktık. Futbol hayatımın en zor antrenörlüğüdür. Bize inanan bir yönetim vardı. Sezon sonu ligde kaldık.
" Kartalspor’da para geldiğinde lig bitmişti."
Kartalspor’da genç oyuncularla ilk yarı 21, ikinci yarı 37 puan toplayıp play-off yapmıştık. Sezon boyunca takımda bir kuruş para yoktu. Oyuncuların tesise su aldığı olmuştu. Sonunda para geldi ama para geldiğinde lig bitmişti. O dönem belediye seçimleri vardı. Takımla ilgilenmek ertelenmişti. Her şeye rağmen keyifli bir seneydi. Azad Filiz, Savaş Taga, Ersel Aslıyüksek gibi genç oyuncular ve ağabey figürü olarak Burak Akdiş o takımın bir parçalarıydı. Burak ve Onur’un o takımı bir arada tutmak için gösterdikleri çaba çok değerliydi. Başka türlü başarılı olamazdık.
2003/2004 yılında Sakaryaspor’daki ilk teknik direktörlük döneminizde 68 puanla şampiyon oldunuz. Hem o sezonu hem de devamında Süper Lig’de geçen dönemi nasıl anlatırsınız?
Ben o sezon başında altyapıda koordinatör olarak görev yapıyordum. Selahatin Aydın kulüp başkanı, Sadi Tekelioğlu da teknik direktördü. A takımın sıkıntılı gittiği bir dönem oldu. Kadro iyiydi ama takım 13 puanla küme düşme hattındaydı.
Benim o gün özel bir işim olduğu için altyapı tesislerine her zamankinden biraz daha geç gittim. Altyapıdaki hoca arkadaşlarım “sen Rüstemler’e (A Takım’ın tesisleri) gitmedin mi?” dediler. Açıkçası beklediğim bir şey değildi. Genç takımla antrenmanı yaptım, sonra Rüstemler’e gittim. Başkan, Sadi Hoca’nın gittiğini ve prosedür gereği altyapı hocası olarak benim takımın başına geçmem gerektiğini söyledi. Yönetici İsmail Ağabey de “Hocam altyapıda ne yapıyorsan aynısını yap!” dedi. Bunu demesinin bir sebebi vardı. Genç takımımız o zaman 17 maç arka arkaya kazanmıştı. Kafamda altyapıdan gelen belli bir oyun planı vardı. En büyük avantajım da takımı tanımam oldu. A Takım’ın eksiklerini biliyordum. Takım çok pozisyon veriyordu. Onu çözmek istiyordum. Altyapıda 4-4-2 oynatıyordum. Verimli olmuştu. Kadroda kaliteli isimler vardı. Teknik ekip olarak bugün beraber çalıştığımız Mesut Ünal, (Enes Ünal’ın babası) o takımın kaptanıydı.
İlk şampiyonluk
Galibiyeti aldık ama gazetelerde yeni hoca gelecek diye haberler çıkıyordu. Bu haberler çıkarken ben de takıma uzun vadeli bir sistem oturtmaya çalışıyordum. Kafamda 4-4-2 oynatacağım vardı. Takım benden önce 3-5-2 oynuyordu. Yöneticilere “Eğer hoca gelecekse ben sadece takımı antrene edeyim, burada ben oyuncularla taktik çalışıyorum, haftasonu yeni hoca gelecekse komik duruma düşmeyeyim.” dedim. Yönetimden güveni alınca devam ettim. Göztepe, Karşıyaka ve Altay ile oynadık tüm maçları kazanınca yeni hoca konusu bir daha açılmadı. Ligin zirvesini hedefliyorduk. O dönem Mustafa Denizli Manisa’daydı. Vestel takıma sponsor olmuştu ve çok iddialı bir takım kurmuşlardı. Başladığımızda biz 13, onlar 24 puandaydı. İlk devre biterken son yedi maçın altısını kazanınca ilk yarıyı lider bitirdik. Sezon sonunda, üç takımın çıktığı ligde birinci olduk. O sezon Erciyes ve Ankara da bizimle birlikte Süper Lig’e çıktı. Hem oyun sistemi hem de kadro değişimiyle şampiyonluk geldi. O şampiyonlukla beraber taraftarla da aramızla güzel bir bağ kuruldu. O başarıda bir rolümüzün olması bugün beni mutlu ediyor.
Süper Lig deneyimi
Süper Lig’de başlangıcı ben yapmadım. Yönetimle aramızda bir anlaşmazlık oldu. Şimdi başkanla aramız iyi. Bunlar olabilir. Bir üst ligde farklı hocayla çalışmanın sakıncası yok. Ancak bu seçimin arkasında mantıklı bir fikir olmalı. Mesela yönetim üst ligde daha tecrübeli, ligi daha iyi bilen biriyle çalışabiliriz diyebilir. Bu saygıyla karşılanmalı. Ama o dönem öyle olmadı. Benim de hatalarım oldu tabii. Fikir ayrılığına düştük, ayrıldık. Beş altı hafta sonra yine bir davet oldu. Dönmeyebilirdim ama duygusal davrandık döndük. Süper Lig deneyimini o sene yaşadık.
Aynı sezonun başında bir televizyon programında değerlendirme yapan Haşmet Babaoğlu ve Hıncal Uluç, o dönem Sakarya için “Türk Futbol tarihinin en kötü takımı” dediler. O cümleyi duyunca “O kadar da değil!” dedim. O takımla bir sene beraber olmuş biri olarak o sözler bana dokundu. Sonrasında takımın başına geçtim. Sezon biterken aynı insanlar, “Sakaryaspor bir Premier Lig takımı gibi” dediler. İkinci lig oyunundan farklı bir oyun oynadık. Onlara o sözlerini değiştirttik; o da önemliydi.
Antrenörlükte tecrübe çok önemlidir. Biz o sene küme düştük ama biraz da düşürüldük. O dönem yaşananları anlatmak istemiyorum ama bizim düşmememiz gerekiyordu. Bugünkü tecrübem olsa o son final haftalarını daha farklı yönetmek isterdim. Takımın çevresel sorunları vardı. O sorunları daha farklı yönetirdim. Sonuç değişir miydi bilmiyorum ama bazı şeyleri yaşamadan öğrenemiyorsunuz. Çok acı verici bir küme düşmeydi. Kulüp borçsuzdu. Hatta kâr elde etmiştik. Keşke herkes soğukkanlılığını koruyabilseydi. Zaten ertesi sene takım tekrar çıktı. Ama biz şampiyonlukları, gelirleri tesisleşmeye ve kulübün kendi ayakları üzerinde durmasına dönüştüremedik.
2010/2011 sezonunda Sakaryspor’la filmlere konu olacak çok özel bir başarı hikâyesine imza attınız. Kadro olarak görece zayıf bir ekibi, kimsenin şans vermediği bir takımı üst lige çıkardınız. O dönem çok değerli bir iş yaptınız. Neler söylemek istersiniz?
Genç oyuncularla oynadık. Ekonomik olarak zor bir dönemdi. Transfer tahtası kapalıydı. Yönetim istifa etti. Takım kayyuma kaldı. Sıkıntılar giderek büyüyordu. Biz o dönem önümüze yığılan sıkıntılar arasında takımla birlikte bir yol bulduk. Gelen ufak paraları -personel dâhil- dağıttık. “Aldığınız paraları transferinizden düşeceksiniz prim yok!” demiştim. Bazı arkadaşlar ayrıldı. Kaptan Levent, “Ben para almasam da buradayım!” dedi. O takımda Kaptan Levent’in rolü çok önemliydi. Mesut Morgül, Harun ve Selim gibi oyuncularımız vardı. Sınırlı kadroda Mesut Morgül’ün tecrübesine ve kalitesine ihtiyacımız vardı. Benim orada güvendiğim şey altyapı sinerjisiydi. Gençler tam eşikteki oyunculardı. Berat, Salih Dursun, Görkem, Şaban Özel, Muharrem Efe gençti ama potansiyellilerdi. Yöneticimiz Ferit Ağabey her zaman bizim yanımızdaydı. Onu da unutmayalım.
Çocuklarla çok yalnız kaldığımız dönemler de oldu. Oyuncularıma “bu sene şehir bizi itmeyecek biz şehri çekeceğiz” dedim. Final maçlarına giderken ilk maça kimse gelmedi. O maçla ilgili kimsenin umudu yoktu. Konya Şeker rakibimizdi ve çok iyi takımdı. Bazı önemli insanlar “Oraya hiç gitmeyin boşuna masraf yapılmasın.” dediler. Sonradan öğrendim. Otelimiz bir maçlık ayarlanmıştı. Play-off maçlarında en güçlü, en pahalı takım biz değildik ama en çok ihtiyacı olan, en çok isteyen takım bizdik.
Konya Şeker maçı
Bize ilk maçta Konya Şeker çıktığını duyunca biraz umutsuzluğa kapıldım. Çok iyi bir takım olmalarının yanında bize ters geliyorlardı. Sonra kendi kendime, “Şampiyon olacaksak, finalde çıkacağına şimdi çıkmaları daha iyi” dedim. Bizi küçümseyecekler diye düşündüm. Maç saat beşte oynanacaktı. Antalya, mayıs ayında sıcak olur. İlk yarı rakibi durdurup ikinci yarı rakibin üstüne gitmeyi planladık. Fizik olarak üstün olmamız gerekiyordu. Biz sıcak hava için beslenme yaparak bunu sağlamayı düşündük. Kırmızı eti azaltıp bir beslenme kürü hazırladık. Krampları önlemek için plan yaptık. O maçlara giderken genelde ağır antrenman yapılmaz. Biz yükleme yaptık. Çünkü biz oraya üç maç oynamaya gittik. Farklı fikirler vardı ama ben ısrar ettim. Bu durum futbolcu olarak tecrübe ettiğim bir şeydi. Inter Toto kupasını yazın oynamıştık.
Konya Şeker maçında planımız tıkır tıkır işliyordu. İlk yarı 0-0 bitti. İkinci yarı Cafercan Aksu frikikten çok zor bir gol atmıştı. O golle planlarımız bozuldu ama stratejimize bağlı kaldık. Üzerlerine gittik. Birden maç 3-1 oldu. O şekilde maçı kazandık. Şehir de gelecek demiştik. O maçtan sonra şehir de geldi.
Sonraki maç Bugsaş’laydı. 1. Lig için kurulmuş bir takımdı. Şener Özbayraklı sağ bekti. Hocaları Önder Özen’di. Önder Özen’le çok uzun zamandır iyi arkadaşız, çok futbol konuşuruz. Maçtan önce ona şöyle dedim: “Bugün bu maç bizim antrenörlüğümüzle ilgili olmayacak, bugün forma kazanacak”
Kazandık. Finale çıktığımızda telefonlarım susmadı. Herkes prim vadetmeye başladı. Sakarya böyledir. Uyuyan bir dev gibidir. Bir ışık görüldü mü dev uyanır. Geçen yıl Bursa’daki taraftarı hatırlayabilirsiniz. Şehri tanıdığım için geleceklerini biliyordum. Çok değerli bir şampiyonluktu. Daha önce yaşadıklarımız burada tecrübe oldu. Camianın büyüklüğüyle beraber ben de rolümü oynadım.
2. Lig şampiyonluğundan sonra Sakaryaspor bir üst ligde kalıcı olamadı. Bu konuyu da biraz açmak istiyorum. Sebepler nelerdi?
Planımız yok. Ben 2010/11 ‘de şampiyon olduğumuz senenin başında yedi senelik bir plan yapmıştım. Yedi sene sonunda Süper Lig’de zirveye oynayabilecek bir takım olmayı hedeflemiştim. Aslında en zoru o ilk sene şampiyon olmaktı. Orada çıkamasaydık kulüp zor durumda kalabilirdi. 1. Lige çıkması bir sene kazandırdı ve belki de takımı amatöre düşmekten korudu Biz en zoru başardık ama devamı gelmedi. Benim planım üst lig gelirleriyle transferin açılması, altyapı ile takımın ayağa kalkmasıydı. Taraftarın da etkisini artıracak bir plandı. Bunları yazıya da döktüm ama sonra bu plana sadık kalamadık. Maalesef şehir olarak böyle bir vizyon ortaya koyamadık. Bu vizyonu ortaya koyan insanlara da yol veremedik.
" Kalıcı başarı istiyorsanız ya planınız olacak ya da paranız olacak. İkisi de olursa süper."
Kalıcı başarı istiyorsanız ya planınız olacak ya da paranız olacak. İkisi de olursa süper. İkisini de bir araya getiremiyorsanız. Planınız olacak. Sakaryaspor’un altın döneminde Tuncer Tepe başkanlığında o dönemlerde hiçbir takımda belli bir plan yoktu. Tuncer Bey ortaya bir vizyon koydu. Ona çok minnettarız. Sakarya’nın sevilmesinde öncü rol oynadı. O zaman futbolun kendi geliri yoktu. Bir tek hasılat vardı. Bugün madem paramız yok bir planımız olsun. Bazen neden olmuyor diye düşünüyorum. 15 yıldır bu hayalin peşinden koşuyorum. İnşallah bu sene olur. Şimdiki yönetimle de bu konuları konuşuyoruz. Olayın benimle ilgisi yok. Aslında bana da gerek yok. Benim peşinde koştuğum şey kişilere bağlı olmayan bir sistem. Sistemi kurmak için de mücadele verilmesi gerekiyor. Bir noktaya kadar ben bu mücadeleyi vermeye çalıştım ama bir şekilde olmadı.
Birçok farklı ligde takım çalıştırdınız. Süper Lig’den 2. Lige kadar tecrübeniz var. Ligler arasındaki farkları bir teknik direktör ve futbolcu gözüyle nasıl yorumlarsınız?
Sakaryaspor’la Süper Lig’de çalıştıktan sonra Elazığ’a 2. Lig’e gitmiştim. Gerçekten de alışmakta zorlanmıştım. Şimdi bu tip bir sorun olmasa da o dönem oyuncuların profesyonellik düzeyi ligler arasında çok fark ediyordu. Şimdi o açık kapandı. Bizim oyuncularımızın şu an profesyonellik düzeyleri çok iyi; bazı şeyleri bizim söylememize gerek kalmıyor. Artık oyuncular işlerinin değerini biliyorlar.
Lig yükseldikçe tempo ve teknik kalite farklılığı öne çıkıyor. Üst ligden bir takımla karşılaştığınızda bir maç iyi oynayabilirsiniz. Mesela Tuzlaspor kupada Galatasaray’ı yendi. Ancak Tuzlaspor’u Süper Lig’e alsanız çok zorlanır. Belki maç kazanamaz. O ligin takımı olmak başka bir şey.
Ben futbolculuk dönemimde PTT 1. Lig’den Süper Lig’e Bursaspor’a gittiğimde tempo olarak çok zorlanmıştım. Kalite farklıydı. Bazı hatalar affedilmiyordu. O hatayı yaptığınız an dışarıda kalıyordunuz. O ligin oyuncusu olmak için zaman gerekiyor. Tam tersi olarak Bursa’dan Sakarya’ya bir alt lige geldiğimde çok rahattım. Bursa’da antrenmanda topu aldığınızda bir baskı olurdu. Sakarya’da ilk antrenmanda topu aldım baktım üstüme gelen yok. Lig yükseldikçe, piramidin yukarısına çıktıkça daha elit oyuncularla oynuyorsunuz. Ligin zirvesi için de bu geçerli. Biz Bursaspor’dayken şampiyonluğa oynayan takımlarla oynarken bu zorluğu yaşardık. O maçın etkisi 2-3 hafta geçmiyordu. Aynı şey Lig zirvesindeki ekiplerin Şampiyonlar Ligi maçları için de geçerli oluyor.
Sakaryaspor geçmişte altyapıdan çıkardığı oyuncularla ön plana çıktı. Son dönemde altyapı konusunda da bir üretim sorunu yaşanıyor. Siz de altyapı çıkışlı bir oyuncu olarak bu konuda neler söylemek istersiniz? Türk futbolunda önemli bir yeri olan Sakaryaspor’un tekrar Milli Takım’a oyuncu yetiştirip parmakla gösterilen bir altyapıya sahip olması çok mu zor?
Bazı şeyler yönetimin bakış açısına bağlı. Altyapı yetiştirip üst yapı kabul etmiyorsa altyapı ne yapsın? Altyapıda sorun yoktur demiyorum. Bazı yapısal sorunlar da olabilir. Ancak oyuncu çıksa da üst yapı sadece transfere dayalı ayakta kalıp altyapıya önem vermiyorsa oyuncu çıkmıyor deriz. İki yapının da bir bütünlük içerisinde birbirine entegre çalışması gerekiyor. Biz 2011’de altyapıyla şampiyon olduk. Ajax’a Benfica’ya bakmak gerekir. Bu takımlar altyapı oyuncularının desteği ile Şampiyonlar Ligi’nde yarı final, çeyrek final oynuyor.
"Benim kişisel olarak bir altyapı politikam var"
Benim şahsi olarak bir altyapı politikam var. Bu politikayı 18+6 olarak özetleyebilirim. Bu plan 18 tecrübeli ve altı genç oyuncuyu içeriyor. Bu sistemi hem ekonomi, hem oyuncunun yetişmesi hem de takım sinerjisini oluşturma açısından önemli buluyorum. Her sene bu genç oyuncu sayısı artabilir. Geçtiğimiz yıl final oynadıktan sonra bu sezon başında bizim yapmak istediğimiz şey buydu. Ama yönetim değişti ve sezon başında ayrılmak durumunda kaldık. Cihat, Görkem ve kaleci Aykut’u A takımla birlikte düşünmüştük. Bu üç genç isme 18’in içinde üç yeni oyuncumuz olarak bakabiliriz demiştim. Bu üç oyuncuya ekonomik olarak bakarsak, altyapı oyuncularının kadroya girmesiyle kulüp için bir milyon lira gelir elde edilmiş oluyor. Şimdi, sezon ortasında geldim. Ben de bazı zorunluluklardan dolayı, kadro planlamasını sağlamak için kendi planımı uygulayamıyorum. Ama seneye muhakkak bu sisteme geçmeliyiz. Altyapı derken sadece bizim minik takımdan gelmesine gerek yok. Bir yerden keşfettiğin kendi bünyende yetiştirdiğin oyuncu da senin altyapındır.
Tarih
Sakaryasporun federasyon kupasını kazandığında 18 yaşındaydınız. O dönemde şehirde futbolun havası nasıldı?
Ben o dönem altyapıdaydım. O kupayı alan takımın yanında diğer takımlar da çok özeldi. Sakaryaspor ilk süper lige çıktığında ikinci yarının ikinci haftası İstanbul’da Fenerbahçe’yi yenip lider olmuştu. O takımda da çok kaliteli oyuncular vardı.
Favori oyuncularınız kimlerdi?
Tuna Güneysu, Coşkun Demirbakan, Yenal Kaçıra… Sonraki dönemde Oğuz Çetin, Aykut Kocaman ve Aykut Yiğit’i çok beğendirdim. Aykut Yiğit Sakarya formasıyla Süper Lig’de gol kralı da olmuştu. O dönem maçları radyodan dinlerdik. Sakarya kaybedince ağlardık. Kale arkasında rahmetli Ekrem Hoca top toplamak için görevlendirirdi. Sonra hayranlıkla izlediğim Tuna Ağabeyle takım arkadaşı olduk. Ben kendi efsanemle aynı odada kaldım. Güzel günlerdi. Öte yandan Kemal Yıldırım çok özel bir oyuncuydu. Farklı bir insandı. Kemal Ağabey biz genç oyunculara bilgi yarışması yapardı. Bilemeyenlere kızardı. Çok severdik Kemal Ağabey’i…
İlk şampiyon kadroda Yenal Kaçıra çok ilginç bir oyuncuydu. Sağ bek oynardı. Orta sahaya koy yine oynardı. Bir de mevki farketmeksizin iyi oynardı yani. Günümüz futbolunda böyle oyuncu bulmak zor. Mesela Yenal Ağabey’i santrafor oynattılar gol kralı oldu. Alakasız mevkilerde iyi oynardı. Coşkun Demirbakan çok keyifli bir oyuncuydu. Libero sisteminde en iyilerden birisiydi. Çok soğukkanlıydı. Telafisi olmayan bir yerde oynamasına rağmen topa vurur gibi yapar çekerdi. Tribünlere şov yapardı. İstanbul’da Galatasaray maçında tribünle bir diyaloğu olmuş. Tam da anlatmayayım da bir oyuncuyu gösterip hangimiz daha iyi diye tribüne sormuş.
Ekrem Hoca (Karaberberoğlu) dediniz. Onunla ilgili neler hatırlıyorsunuz?
Tam bir efsane diyebiliriz. Altyapıya girdiğimde tanıştık. Bizim bir Kocaeli maçımız vardı. Daha çok genciz. Maç konuşması yapıyor. “Bu Kocaeli’ye yenileceğinize Yunanlılara yenilin daha iyi” dedi. Ben de o maçta 2 gol attım. 4 -1 yendik. Benim o zaman havamdan geçilmiyordu. Koacaelispor rekabetini orada anladık. Ekrem Hoca ahlaka çok önem verirdi. Terbiyesiz oyuncu istemezdi. Belli bir oyun anlayışı vardı. İyi kanat oyuncularını severdi. Stoperi oyuna çıkartırdı. Ama sağ bek orta sahayı geçemezdi. O dönem öyleydi. Jonathan Wilson Futbol Taktikleri Tarihi kitabında o taktik dönüşümlerini güzel anlatmış. Ekrem Hoca bizim için tam bir altyapı hocasıydı. Her jenerasyona etki etmiş bir insandır. 25-30 sene altyapıda çalıştı. Kralların hocası olarak da bilinir. Aykut Kocaman’dan Bülent Uygun’a Oğuz Çetin’den Aykut Yiğit’e herkeste emeği vardır. Onu da rahmetle anmış olalım.
Sizin çocukluğunuzla Sakaryaspor’un kuruluşu yakın tarihlerde. Bir nevi kulüple birlikte büyümüşsünüz. Sakarayspor’la kendi hayatınız arasında nasıl benzerlikler kuruyorsunuz?
Benim ilk gittiğim maç Vefa maçıydı. Şeref Başoğlu Ağabey oynuyordu. Ömer Güvenç sağ bekti. Geçit vermiyordu. Çok sinir olmuştuk. Karlı bir Düzce maçına gitmiştik. O zaman Düzce’yle de büyük rekabet vardı. Şimdi pek kalmadı. Ertesi sene de ben altyapıya girdim ve transferler yapıldı. Ben altyapıya girdikten sonra Sakaryaspor’la birlikte büyüdüm.
Deprem ve otobüs kazasının Sakaryaspora etkisi ne oldu? Yaşanılan hüznün yanında şehri de kenetledi bir yandan.
Çok üzücü günlerdi. Kaza haberiyle şok olmuştuk. Ben de altyapıda antrenördüm. Kazada Aykut Ağabey’i (Yiğit) kaybettik. Depremden sonra şehir kenetlendi. Aziz Duran Sakaryaspor’u Show TV’den geri aldı. Önemli bir hamleydi. O dönem takımın borcu yoktu. Çok zor dönemler yaşadık ama Sakaryaspor’un eski günlerine dönmemesini bunlara bağlamak yanlış olur. Biz yapamadık.
Son Dakika › Spor › Geçmişin izinde: Şaban Yıldırım - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?