Başbakan Yardımcısı Arınç: Gazetecilik Başarısı Suçu Ortadan Kaldırmaz - Son Dakika
Güncel

Başbakan Yardımcısı Arınç: Gazetecilik Başarısı Suçu Ortadan Kaldırmaz

Başbakan Yardımcısı Arınç: Gazetecilik Başarısı Suçu Ortadan Kaldırmaz

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 2004 yılı Milli Güvenlik Kurulu tutanaklarının yayınlanmasına ilişkin yaptığı değerlendirmede, "Gazetecilik başarısı olarak bakarsanız, onu bir kenara koyun, ama ortadaki kanunlara göre, gizli kalması gereken bir belgenin alenen bir gazetenin 1'inci sayfasından yayınlanmasının Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu suç olduğunu söylüyor.

11.12.2013 20:34

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 2004 yılı Milli Güvenlik Kurulu tutanaklarının yayınlanmasına ilişkin yaptığı değerlendirmede, "Gazetecilik başarısı olarak bakarsanız, onu bir kenara koyun, ama ortadaki kanunlara göre, gizli kalması gereken bir belgenin alenen bir gazetenin 1'inci sayfasından yayınlanmasının Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu suç olduğunu söylüyor. Yani gazetecilik başarısı suçu ortadan kaldırmaz" dedi.

TBMM Genel Kurulu'nda görüşmeleri devam eden 2014 Yılı Bütçe Tasarısı 1. tur görüşmelerinde Cumhurbaşkanlığı, TBMM, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Başbakanlık, Kamu Denetçileri Kurumu, MİT Müsteşarlığı, MGK Genel Sekreterliği bütçe ve kesin hesapları görüşüldü. 1. tur görüşmelerinde kendisine ait kurumların çalışmaları ve bütçeleri ile ilgili milletvekillerine bilgi veren Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bütçedeki artışın eleştirildiğini belirterek, "2014 yılı bütçe tasarısında teklif edilen toplam ödenek tutarı 933 milyon küsur liradır. Toplam ödenek 2013'te 769 milyon küsurdu, yüzde 21,3'lük bir artış var. Bunun da tek bir sebebi var, o da bilinen bir sebeptir. Bugüne kadar Başbakanlık birimleri, şu kadar yıldan bir yana yani 61'inci Hükûmet de dâhil olmak üzere, bütün birimleri bir arada toplayan bir merkez Başbakanlık binasına sahip değildi, her biri birbirinden çok uzaklarda olmak üzere yedi ayrı binada faaliyet gösteriyordu" dedi.

Arınç şöyle devam etti:

"Dolayısıyla, geçtiğimiz yılda başlayan bir çalışmayla Başbakanlık birimlerinin bir araya toplanması ve münhasıran Başbakanlık için yapılmış bir binada hizmet vermek amacıyla yapımına başlanan yeni hizmet binasına tahsis edilen ödenek miktarındaki artış, bütçedeki artıştır, başka bir yerde bir artışı bulmak mümkün değildir.

Tabii, yeni merkez Başbakanlık binasının Ak Parti Hükûmeti için yapıldığını düşünebilirsiniz, bu bir bakıma yanlış bir kabuldür yani şu açıdan: Siz Ak Parti hükûmetlerinin ilanihaye devam edeceğini düşünerek buna bir tepki koyabilirsiniz ama mahkeme kadıya mülk değil. Sizler her biriniz yarın iktidara geldiğinizde, içinizden herhangi biriniz Başbakan olduğunda -şüphesiz genel başkanlar da o tarihte partinin başında iseler- onlar bu binalarda oturup hizmeti buradan verecekler. Kıskanmaya gerek yok, bu bir hizmetteki daha ileri noktalara taşımanın, daha rasyonel bir çalışma yapmanın adıdır.

Buna şöyle de bakabilirsiniz: Meclis Başkanlığım döneminde, Başbakanlık, Millî Saraylardan kendilerine İstanbul'da bir hizmet ofisi tahsis edilmesini istedi. Başkanlık Divanı olarak -olan arkadaşlarımız bilir- biz hemen hemen bu konuyu kendi aramızda tartıştık ve gerçekleştirdik. Bugünkü Beşiktaş'taki Başbakanlık ofisi, Millî Saraylarımızın bir birimiydi ve daha önce Beşiktaş Kaymakamlığı olarak hizmet veriyordu. Türkiye'nin Başbakanı, İstanbul'a gittiğinde misafirlerini nerede karşılayıp, Başbakanlık çalışmalarını nerede götürebiliyordu? Otel lobilerinde veya otel odalarında. Dolayısıyla, Başbakanlığın Ankara kadar İstanbul için de bir hizmet, bir temsil noktasında prestijli bir binaya sahip olması gerekir diye düşündük, tahsis ettik, iyi ki tahsis etmişiz. Cumhurbaşkanımızın da hem Ankara'da hem de İstanbul'da çalışmalarını götürebilmesi için ayrı mekânları olduğunu söylemeye gerek yok.

Yine, bugün, İstanbul Beşiktaş'taki Başbakanlık ofisimiz de, gelecekteki başbakanlarımızın da hizmet vereceği, hükûmetlerimizin de hizmet vereceği birer ofistir. Bunları saray olarak görmek veya burada oturan insanlara kral gözüyle bakmak eleştirinin ötesinde hiç gerçekliği olmayan şeylerdir, bunları böyle kabul etmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Değerli dostlar, stratejik planımız, 2011-2015 yıllarını kapsayan ön performans programımız da netleşti. 2014 yılı hedefleri, yürütülecek faaliyetler, takip edilecek göstergeler bizim performans programı taslağında da arz edilmiş durumdadır.

Resmi Gazete için yaptığımız hizmetleri tekrar saymayacağım ama arşivler konusunda çok iyi bir noktaya geldik. Küresel bir güç olma yolunda emin adımlarla sürekli ilerleme kaydeden Türkiye'nin değerli varlıklarından birisi de devletin hafızasıdır, arşivlerimizdir. Ülkemiz arşiv belgeleri bakımından da büyük bir zenginliğe sahiptir. Başbakanlık Devlet Arşivleri bünyesinde hizmet veren Osmanlı Arşivi, dünyanın en çok müracaat edilen arşivlerinden birisidir. Osmanlı coğrafyasında kurulmuş olan 40'a yakın bağımsız devletin de bu arşiv aynı zamanda müşterek arşividir. Sahip olduğumuz tarihî servet yalnızca ülkemiz için değil; Orta Doğu, Balkanlar, Kafkasya, Avrupa ve Afrika'daki birçok ülkenin tarihinin de gün yüzüne çıkartılabilmesi ve günümüzde bu coğrafyalarda yaşanan olayların daha iyi anlaşılabilmesi için birinci el kaynak niteliğindedir. Dolayısıyla, hem cumhuriyet arşivleri hem de Osmanlı arşivi ihmal edilerek yazılacak bir dünya tarihi eksik ve temelsiz olacaktır. Milli arşiv sitemiz tamamlanarak 2013 yılında milletimizin hizmetine sunulmuştur."

Başbakanlık olarak vatandaş odaklılık ilkesini hayata geçirildiği öncü hizmetler de sunulduğunu ifade eden Arınç, "Başbakanlık İletişim Merkezi, kısa ismiyle BİMER'le vatandaşlarımız, talep ve beklentilerini, memnuniyet ve şikâyetlerini Ankara'ya duyurma imkânına kavuştular. Bu sistemle vatandaşı merkeze alan bir anlayışı bizatihi Başbakanlığın kendisinde hayata geçirdik, bunu da gerçekleştiriyoruz. Türkiye, tüm dünyada barışın ve demokrasinin hâkim olmasından yanadır. Bu kapsamda, dünya barışına katkı sağlayan bölgesel ve küresel bir aktör olduk. Farklı coğrafyalarda barışın tesisine dönük çabalara katkımız da devam etmektedir. Bu kapsamda, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinde barışı destekleme harekâtları ödeneği de yer almaktadır" dedi.

MİT'in 2013 yılı bütçesi 995 milyon küsur iken 2014 yılı bütçesinde, yüzde 6,3'lük artışla, 1 katrilyonun üzerine çıkarıldığını vurgulayan Arınç şöyle devam etti:

"Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğimiz, kanun gereğince kendisine verilen görevleri yerine getiriyor. Genel Sekreterliğin 2013 yılı bütçesi 19 milyon küsur iken 2014 yılı bütçesi, yüzde 5,6 artışla, 20 milyonun üzerine çıkmış bulunmaktadır. MİT'le ilgili konuda, yaptığı faaliyetler bazı arkadaşlarımız tarafından hayati noktada kaydedildi, onlara da bir cümle cevap vermek istiyorum. Bildiğiniz gibi, 2397 Sayılı Kanun uyarınca Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının görevi, Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkesi ve milletiyle bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine, anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren bütün unsurlara karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını devlet çapında oluşturmak ve bu istihbaratı Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile gerekli kuruluşlara iletmektir.

Küreselleşen dünyada böylesine kapsamlı bir görev, ülkemizdeki dinamikler kadar dış dünyada vuku bulan gelişmelerin zamanında ve sağlıklı bir şekilde okunmasını ve değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bütün bu meydan okumalarla baş edebilmek için MİT'in son yıllarda reform niteliğinde çalışmalar başlattığını dikkatlerinize sunmak isterim. Bu çalışmaların kamuoyumuzca da en çok bilineni, kuşkusuz, istihbaratın koordinasyonuna ilişkindir. Nitekim, bu alanda önemli adımlar atılmış, ve Millî İstihbarat Koordinasyon Kurulu düzenli olarak çalışmaya başlamıştır. Keza, terörle mücadele alanındaki etkinliğimizi artırmak maksadıyla Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezi faaliyete geçirilmiştir. Bu şekilde güvenlik ve istihbarat kurumlarımız arasında tesis edilen yakın iş birliği ve koordinasyon özellikle terörle mücadele alanında başarılı sonuçlar almamızı sağlamıştır. Bu bağlamda, ayrıca, demokratik hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde teknik istihbarat kabiliyetlerini etkin bir şekilde kullanmak amacıyla Genelkurmay Elektronik Sistemleri Komutanlığı, Sinyal İstihbarat Başkanlığı adı altında MİT bünyesine alınmıştır. Önemli bir yapısal değişimi de simgeleyen bu gelişme sayesinde, yeni bir sinerji oluşturulmuş, teknik istihbarat alanındaki ihtiyaçların tek elden ve daha etkin bir şekilde karşılanması sağlanmıştır.

-"AHLAKSIZLIĞIN TA KENDİSİDİR"-

MİT konusu gündeme geldiğinde, özellikle fişlemeler konusu gündeme geldiğini hatırlatan Başbakan Yardımcısı Arınç, "Yani bir insan hakkında, resmî bir görev olmadan, kanunla kendisine verilmiş veya yönetmeliklerle kendisini görevlendirmiş olanların katkısı olmadan, insanların takip edilmesi, özel hayatlarına girilmesi, kişilik haklarına karşı saygısızlık yapılması fevkalade çirkindir, suçtur, ahlaki noktadan bakarsak ahlaksızlığın ta kendisidir."

Arınç sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ancak "fişlemeler" adı altında şunu söyleyebiliriz. Bakınız, ben de bana bağlı kurumlarda meseleye baktığımda şunu görüyorum: Bugün, hemen hemen bütün kurumlar, stratejik yerlere eleman alma noktasında, bir insanla bir sınav başlatırken sınavda başarılı olduktan sonra, ataması yapılacak noktaya gelirken bu kişi hakkında geçmişe yönelik bir bilgi edinmek istiyor. Uzman yardımcıları için böyledir, müşavirler için böyledir -bir başka- genel müdürler, müsteşarlar için de böyledir. Bunlarla ilgili, devletin güvenliği, iç ve dış tehlikeler konusunda kendisine verilmiş görevleri Millî İstihbarat Teşkilatı yapıyorsa, bu kişisel verilerin de 12 Eylül 2010 referandumunda kabul edildiği gibi Ama maalesef, hâlâ Genel Kuruldan geçiremediğimiz kanunun eksik bırakılması şekliyle Millî İstihbarat Teşkilatının, devletin kendisine verdiği bir görevi ifa ederken elbette bu verileri muhafaza etmesi, elbette görevinin dışında herhangi bir şeyi tespit etmemesi, dinlememesi, araştırmaması ve sormaması gerekiyor.

Ama bakınız, sizler de incelediğinizde göreceksiniz, her yıl binlerce insan, belli görevlere atanma noktasında kanun gereği bu tür bir bilgi toplama faaliyetinden geçirilmektedir. Bunda bir sıkıntı var diyorsanız, bu, kanunlarla yapılacak bir şeydir. Yazılı hukukun belki bu şekle getirilmesinde fayda vardır. Ancak, herhangi bir kişi hakkında özel hayatı, inancı, dili, dini, ırkı, vesaire. Yani kendisini temsil ederken, ifade ederken yaşadığı, kimliğiyle ilgili gelişigüzel bilgilerin veya kanaatlerin veya düşüncelerin kalemlerle yazılıp oralara, buralara servis edilmesi kanun nazarında da suçtur, bunları tasvip etmek de mümkün değildir.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin bütçesi biraz mahcup bir bütçe. Zaten 20 milyon civarında bir bütçe. Anayasa'da yer alıyor. 2001 yılında, bildiğiniz gibi, Millî Güvenlik Kurulunun yapısında bir değişiklik olmuştu, o değişiklikle sivil kanadın temsili biraz daha arttırılmıştı. Mesela, 2001 yılı yani üçlü koalisyon hükûmeti döneminde yapılan ve çok doğru olarak yapılan Anayasa değişikliğine göre, 2001'den önce Millî Güvenlik Kuruluna sadece Cumhurbaşkanı başkanlık ediyor; Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî Savunma, İçişleri ve Dışişleri bakanları bulunuyordu, bir de kuvvet komutanları. Yani 5'e 4 şeklinde bir denge vardı ama 2001'den sonra yapılan değişiklikle; Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanına ilaveten Başbakan yardımcıları ilave edildi. Bugün, bunların sayısı 4'tür, 4'ü de Millî Güvenlik Kurulu toplantılarına giriyor. Diğer bakanlara ilaveten Adalet Bakanı da bildiğiniz gibi, bu kurulda artık temsil ediliyor. Kuvvet komutanlarının sayısı aynı kalmıştır.

Bu yapının yanında, Millî Güvenlik Kurulunun görevlerine dair de 2001 öncesiyle sonrası arasında büyük farklılıklar vardır. Millî Güvenlik Kurulunda alınan kararlar, hükûmete tavsiye niteliğinde bildirilir, Başbakanlık, bunun üzerine, gereği neyse onu yapar. Ya işlem yapar, ya işlemden kaldırır, üzerinde herhangi bir şey yapmaz.

Millî Güvenlik Kurulu üzerinde, yine, yoğun bir şekilde, arkadaşlarımızın, basında da tartışıldığı gibi, ortaya attıkları bir konu var. Ben de Bakanlar Kurulundan sonra, herhâlde bir on-on beş gün oldu, bu konudaki düşüncelerimi ifade etmiştim. Bir gazetede, Ağustos 2004 tarihinde Millî Güvenlik Kurulunda alındığı kabul edilen, altında da imzaların görüldüğü bir karar yayınlandı. Bu karar üzerine, ne düşündüğümüz ifade edildi."

-"SUÇU ORTADAN KALDIRMAZ"-

2004 MGK Kararlarının bir gazetede yayınlanmasına da değinen Arınç, "Bir, gazete bunu yaptı, geçmişte de yapıyordu, o zaman size göre iyiydi, bugün size göre kötü. Hayır, kategorik olarak öyle bakmıyoruz. İki, gazete bir gazetecilik başarısı yapmıştır diyebilirsiniz. Yani bir gizli belgeyi bulmuş, bunu açıklamış, gündeme oturtmuş, bunun üzerinde bir tartışma başlatmıştır. Gazetecilik başarısı olarak bakarsanız, onu bir kenara koyun, ama ortadaki kanunlara göre, gizli kalması gereken bir belgenin alenen bir gazetenin 1'inci sayfasından yayınlanmasının Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu suç olduğunu söylüyor. Yani gazetecilik başarısı suçu ortadan kaldırmaz" diyerek şunları söyledi:

"Biz başka bir şey yaptık, şunu yaptık arkadaşlar: Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu diyor ki: 'Görüşmeler ve zabıtlar kesinlikle açıklanamaz. Kararlar, yine Millî Güvenlik Kurulunun kararıyla ancak açıklanabilir.'

Nitekim, benim dönemimde -ben 1 Mayıs 2009'dan sonra katılmaya başladım- bir mahkemenin istediği kararı, biz altını imzalayarak mahkemeye bildirdik, dolayısıyla aleniyet kazandı. Şimdi, hem Türk Ceza Kanunu'nun bazı maddeleri hem Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu'nun bazı maddeleri, devletin gizli kalması gereken bir belgesini, iki yoldan biriyle, ya girmiştir oraya, kendisi bizzat almıştır veya içeriden herhangi bir görevli tarafından servis yapılmıştır.

Bu Türkiye'de ilk defa da olmuyor, ama bunun bir sonucu var. Bunu yapan, gazetecilik başarısını gösteren bir insanın, bunu yapmanın suç olduğunu da bilmesi gerekir diye düşünüyorum. Söylediğimiz sadece kanundaki maddelerdir. Biz o gün suç duyurusunda da bulunduk, ama devam ettiği için ilgili kurumlar sadece ihbarda bulundular, bundan sonrası yargının işidir.

Bakın, arkadaşlar, bu mesele, sadece ağustos 2004'teki Millî Güvenlik Kurulu kararının açıklanmış olmasından dolayı bir kızgınlık içinde bunu söylemiyorum. Millî Güvenlik Kurulunun, kanunda, Anayasa'da yazılı işleri, Türkiye'nin iç ve dış güvenliğinin ve tehditlerinin de burada görüşüleceği ve burada karara bağlanacağını amir. Eğer bu belge, diyelim ki böyle bir konuyla ilgili değil de Türkiye'ye yöneltilen iç ve dış tehditlerin, belli ülkelerin ismi geçirilmek suretiyle yayınlaşmış olsaydı veya Türkiye aleyhinde faaliyet gösteren şu veya bu kişilerin isimleri bir şekilde açıklanmış olsaydı, bunların içerisinde farklı devlet başkanları, bakanlarında ismi olsaydı Türkiye'nin dış politikada karşılaşabileceği en kötü durumun ne olduğunu herhâlde takdir edersiniz.

Yani, meseleye 2004 Ağustos ayındaki karar olarak bakalım, onu tartışalım ama bu karar farklı bir karar da olabilirdi, farklı karar olması hâlinde 'Eyvah! Bu, Türkiye'nin zararınadır' diyecektiniz Meseleye o açıdan bakmamız lazım. Yoksa 2004'te alınan kararın Başbakanlık tarafından nasıl bir işleme tabi tutulduğu, bunun üzerine neler yapılıp yapılmadığını on beş günden beri söylüyoruz. Anlayan anladı, bilen bildi, gören gördü. Dolayısıyla, bu konu üzerinde 'Vay siz buna karşınız. Neden? Çünkü, foyanız meydana çıktı' şeklinde bakmak siyasi bir tercih olabilir, hâlâ bunun peşinden gidebilirsiniz ama kanunların suç saydığı fiiller gazetecilik açısından da suç olmaktan çıkmıyor. Gazeteci sıfatı, kanunlarda yazılı suçların işlenmesi bakımından bir imtiyaz ve ayrıcalık doğurmuyor. Gazetecilik başarısıyla Pulitzer Ödülü'ne kendisini aday gösteren bir insan bu maddeler karşısında da bir cezaya muhatap olabileceğini düşünmeli ve bunu göre göre cesaretle bu işi yapmalıdır. Dolayısıyla, kimsenin bundan şimdi şikâyet etmeye de hakkı yok. Öyle somun pehlivanlığına gerek yok. 'Ben bu işi bilerek yaptım, sonucuna razıyım, bu bir gazeteciliktir' dersiniz, kanun ceza veriyorsa size, bunu da göğüslersiniz - Mustafa Balbay kadar olmasa bile- herhâlde dört buçuk-beş yılı hiç kimse göze almıyor ama kahramanlık budur. 'Ben bunu ülkem için yaptım, bana yüklenecek suçları da ben karşılayacağım' diyebiliyorsanız bunları ancak o zaman yapacaksınız.

Gazetecileri tehdit etmiyorum, kanunda yazılı olanı söylüyorum. Benim tehdidimden korkacak değiller. Lütfen, lütfen Ben hukuk adamıyım, kanunda ne yazıyor bilirim, sizin de bilmeniz gerekir. Öyle afaki işler değil bunlar. Devletin resmî gizli belgesini açıklayacaksın ama bunun suç olmadığını düşüneceksin. Kaldı ki bununla suçlanan bir gazeteci 'Ben de suçlandım ama ceza yemedim' diyor. Türk Ceza Kanunu'nu yazan, bugüne kadar bu maddeler için ağzını açmayan, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu'nun maddelerini bilen, bugüne kadar ağzını açmayan, bunların antidemokratik olduğunu söylemeyen birisinin şimdi bu mesele karşısında 'Bu suç değil canım, siz de suç duyurusunda bulunuyorsunuz' demesi bence haklı değil.

2004'te alınan bu kararlara Türkiye Cumhuriyeti'nin Hükûmetinin nasıl bir davranış içerisinde olduğunu biz biliyoruz. Laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmak iddiasıyla 2008 yılında hakkında kapatma davası açılan ve para cezasıyla paçamızı zor kurtardığımız davaya bakarsanız, biz 2004'te alınan kararların hiçbirini yerine getirmemişiz. Dolayısıyla, bize "O kararları aldınız, filanları bitirmek için şunları yapıyorsunuz." diyecek birisi yok, hiç kimse de buna inanmıyor.

Biz Türkiye'de inanç özgürlüğünün de, farklı düşüncelerin de, farklı inançların da özgürlük içerisinde, rahat bir şekilde yaşanmasını istiyoruz. İç tehditler konusunda Millî Güvenlik Siyaset Belgesi'nin, eski tabirle Kırmızı Kitap'ın ne olduğunu bilenlerdenim. 2006 yılının 23 Nisanında şu kürsüden yaptığım konuşmayı Sayın Baykal yerinden dinledikten sonra 'İran'da bir Ahmedinejad var, bizim de bir Bülendinejad'ımız oldu' demişti."

CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç'ten gelen tepkilere cevap veren Arınç, "Malum şahsa bir cevap verecek değilim. Size sabredeceğim, hasbinallah veniğmelvekil diyeceğim, ölüm hepimiz için hak, ben sizden önce gidebilirim. Ama siz benden önce giderseniz arkanızdan söylenecek lafı söyleyeyim, 'ne kendi etti rahat, ne aleme verdi huzur, yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur" sözleriyle cevap verdi. Genç'in bu sözlerine tepki vermesi üzerine "Otur yerine" diyen Arınç, "Ben onun avukatı değilim ama bir kurumun başında ve kürsüye gelip kendisini savunma imkanından mahrum olan bir insanı yerin dibine sokamazsınız, bu haksızlıktır, bunun hesabı verilir" diye konuştu.

Kaynak: ANKA

Son Dakika Güncel Başbakan Yardımcısı Arınç: Gazetecilik Başarısı Suçu Ortadan Kaldırmaz - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement