Turan, Yazarlar Birliği'nin Konuğu Oldu - Son Dakika
Son Dakika Logo
Güncel

Turan, Yazarlar Birliği'nin Konuğu Oldu

Turan, Yazarlar Birliği\'nin Konuğu Oldu
05.12.2011 16:43

Sakarya Yazarlar Birliği Sakarya Şubesi; Düşeyazmak okur- yazar söyleşilerinde Tarihçi Yazar Mustafa Turan'ı konuk etti.

"Cihan Hâkimiyetine Giden Yol, Tarih Boyunca Babaların Çocuklarına Öğütleri, Güldüren ve Düşündüren Tarih, Destanlaşan Çanakkale, Sultan II. Abdül Hamit Han ve Yavuz Padişah Sultan Selim Şah" adlı kitaplarıyla tanınan Tarihçi Yazar Mustafa Turan; yazarlık serüvenini, Sakarya Yazarlar Birliği Sakarya Şubesi'yle paylaştı.

Söyleşiden önemli anekdotlar;

"Henüz 10-11 yaşlarında körpe bir çocukken, kaderde hayvanların peşine düşmek de varmış. Sabahları, önümde koyunlar, ardımda çoban köpekleri dağlara doğru yol alırken, annemin kendi eliyle dokuduğu bezden diktiği çantama, ekmek ve peynirle beraber, öğretmenimden ödünç aldığım bir de kitap koymayı ihmal etmiyordum.

Akşama kadar o kitabı bitiriyor, çoğu kere de kitapların gizemli dünyasına sırılsıklam tutulduğum için, hayvanları kaybederek gözü yaşlı dönüyordum köye.

Koyunları otlatırken dağdan köye dönmenin yaklaştığı akşamın alaca karanlığında, Baltalı Köyü'nün meşhur Dalaksuyu mevkiindeki yüksek Nâre tepesinden Bilecik ve Eskişehir'in, gökyüzüne yansıyan kızılımsı ışıklarını görünce, başımı iki elimin arasına alıp, dakikalarca hayallere dalıyor ve kendi kendime: "Mahkûm muyum ben bu dağlara ve bu çobanlığa? İşte medeniyet orada. Ben o medeniyete gitmeliyim…" diyordum. Ardından da, hafızamda şehirlerde yaşama hayalleri kuruyordum dakikalarca. Döksem şimdi o çocuksu hayallerimi yazıya, sığması mümkün değil ciltler dolusu kitaplara.

Yedi yaşında öksüz kalan babam, okuma-yazmayı kendi kendine öğrenmiş, takvim yaprağı, eski gazete, eski dergi ve kitap ne bulursa okuyan bir insandı. O, birçok yönüyle diğer babalara hiç benzemezdi. Öyle sanıyorum ki, okuma aşkı bana rahmetli babamdan geçmişti. Çünkü O, bana her fırsatta, okuduklarıyla elde ettiği birikimden örnekler ve öğütler verirdi.

"Evladım!" diye başlayan öğüdüne: "Sakın ola ki, vaktini boşa harcama. Her gün yeni şeyler oku ve öğren. Hiç bir şey yapamıyorsan bol bol imza at… Hayatta hiçbir zaman ben kimden yana olacağım deme. Benden yana olacak var mı de. Dürüst ve mert ol. Doğruluktan ayrılma. Kötülüğe meyletme"… Şeklinde sıralardı ard arda öğütlerini.

Nitekim yıllar sonra kaleme aldığım Timaş yayınlarından çıkan ve yeni baskılar yapan, "Tarih Boyunca Babaların Çocuklarına Öğütleri" adlı eser, belki de bilinçaltında yer etmiş bu duyguların bir tezahürüydü.

Benim için, varlığımın bir parçası olan kitapların yazarlarına olan ilgim ve hayranlığım da epeyce artmıştı bu arada. Bu yazarlar, çok büyük insan olmalılar. Onlar büyük şehirlerde yaşarlar, ulaşmak çok zor olmalı diyordum. Bir gün okulun bahçesinde gördüğüm Türkçe öğretmenim Ruknettin Avcı Bey'in yanına koştum ve karşısında durarak yekten : "Hocam, ben de yazar olabilir miyim?" deyiverdim. Biraz da tebessümle mânâlı mânâlı yüzüme bakıyordu öğretmenim. Benim ise kalbim neredeyse yerinden fırlayacakmışçasına güm güm atmaktaydı. Çünkü "olamazsın" der diye ödüm patlıyordu. Babacan bir tavırla ellerini omzuma atan öğretmenim, beni şefkatle kendisine çektikten sonra, bir yandan başımı okşarken, bir yandan da : "Evet olursun Mustafa Turan. Hem de iyi bir yazar olursun. Ama bir şartla" diyordu. Heyecanla o şartın ne olduğunu sorunca da : "Önce çok okumalısın yavrum, hem de çok. Çünkü okumadan yazar olunmaz" cevabını almıştım. Teşekkür ettim. Artık, istediğim o umutlu cevabı almanın mutluluğu içindeydim.

Bursa'da lise okurken şehirdeki konferansları, panelleri ve kültürel faaliyetleri hiç kaçırmıyordum. Şehir kütüphaneleri ve kitapçılar en çok uğradığım mekânlar olmuştu. Okul kütüphanesinin müdavimlerinden biriydim. Artık kitaplara âşık olurcasına tutulmuştum. Sanki bir güç beni büyüleyip kitaplara tutsak etmişti.

Üniversite tahsilim boyunca, beni arayanlar için Fakülteden sonraki ikinci adresim, Üniversite ve Fakülte kütüphaneleri ile birlikte, Beyazıt, Süleymaniye, Atıf Efendi, Ragıp Paşa ve Edirnekapı Millet kütüphaneleriydi. Beyaz Saray, Sahaflar ve Cağaloğlu kitap vitrinleri de üçüncü adresimdi. Kitaplardan başka hiç bir şeyi gözüm görmüyordu.

Tahsil hayatımın üç tarihi şehir olan ve üçü de Osmanlıya başkentlik yapan, Bilecik, Bursa ve İstanbul'da geçmesi benim için tarifi imkânsız bir bahtiyarlıktı.

Türkiye'nin diğer ucunda genç ve idealist bir öğretmendim artık. Derslere her akşam saatlerce kaynaklardan enine boyuna hazırlanıyor, elde ettiğim birikimi eskileriyle sentezleştirerek ertesi gün öğrencilerimle paylaşıyordum.

Kitap okuma gayretim, öğretmenliğimde de devam ediyordu. Bir yandan da Milli Eğitim, Türk Edebiyatı, Seviye, Kümbet, Diyanet, Ana Kültür Sanat, Erciyes, Ozan gibi dergiler ile bazı gazetelerde yazıyordum. O sıralarda, bir gazete ya da dergide yazı ve şiirimizin çıkması, bizi ziyadesiyle mutlu etmeye yeterdi. O gün nereden bilebilirdim ki, bir gün gelecek seçkin bir grup arkadaşla "Irmak Kültür Sanat Dergisi"' adında bir dergi çıkarıp yazı işlerini deruhte edeceğimi. Ve yine nereden bilebilirdim ki, kısa adı İLESAM olan Türkiye İlim ve Edebiyat Eserleri Meslek Birliği ve Türkiye Yazarlar Birliği gibi seçkin kuruluşların bir üyesi olacağımı, Türkiye genelinde yapılan yarışmalarda dereceler elde edeceğimi ve "Yılın Edebiyat Sanatçısı" ödülü gibi onurlu bir ödüle sahibi olacağımı.

Ve artık 1990'lı yıllarda ilk kitabım "Temel Sorunların Analizi" adıyla çıkmış, böylece çocukluğumdan beri kurduğum hayallerim gerçekleşmişti. Şairler ve yazarlar derneği genel Başkanı merhum Göktürk Mehmet UYTUN örnek kitabı Ankara'dan kalkıp görev yaptığım Bolu'ya getirmiş ve mutluluğu bizimle paylaşmıştı.

Adeta ilk çocuğun doğuşu gibi, tarifi imkânsız bir duyguydu bu. Çok arzu ettiği oyuncağına kavuşan çocukların sevincindeki halet-i ruhiye içinde, bağrıma basmıştım ilk kitabımı.

Sonra da çantama 20 kadar kitap koyup İstanbul'un yolunu tutmuş ve Cağaloğlu'ndaki kitapçılardan başlamıştım dolaşmaya. "Ben de bir kitap yazdım vitrininize koyar mısınız?" diyordum lakin, uğradığım hiçbir kitapçı benimle ilgilenmiyordu. Beyazıt'a çıktığımda aynı manzara yine devam ediyordu. Beyaz Saray'a geçtiğimde de durum değişmemişti. O gün uğradığım bütün kitapçılardan eli boş dönmüş ve kitaplarım çantamda kalmıştı. Dönüşte Eminönü'nde bindiğim Kadıköy vapurunun bir köşesinde üzgün otururken, dokunsanız ağlayacak haldeydim. İşte o dakikalarda kendi kendime :"Daha çok çalışmam gerek" demiş ve devam etmiştim: "Öyle bir gün gelecek ki siz benim kitaplarımı vitrinlerinize koyacaksınız. Ben de onları seyretmeye geleceğim." Artık o hedefe ulaşma azmiyle hiç durmadan çalışıyor, çalışıyordum.

Sonraki yıllarda Şafak Sökerken, Cihan Hâkimiyetine Giden Yol, Serzeniş, Tarih Boyunca Babaların Çocuklarına Öğütleri, Güldüren ve Düşündüren Tarih, Destanlaşan Çanakkale, Tarih Anekdotları, Başarıya Uzanan Köprü, Evinizdeki Okul, Sultan II. Abdül Hamit Han ve Yavuz Padişah Sultan Selim Şah, Okuyan Türkiye İçin Kitap ve Atatürk, Bir Tarihçi Gözüyle Haccı Yaşamak gibi kitaplarım bir birini kovaladı ve kitapçı vitrinlerinde yer almaya başladı. Meşhur yayınevlerinden çıkan kitaplarımdan, baskıları yüz binleri aşanlar oldu. Sadece yurt içinde değil, kitaplarım yurt dışında da okunan kitaplar arasına girdi.

Artık yıllar önce küçük bir çocukken kurduğum düşler gerçek olmuştu. O dağ başındaki ücra köyden de, çobanlıktan da kitaplar sayesinde kurtulmuştum. Ama yıllar var ki, hiç unutamadım o çocuksu düşlerimi. Şimdi ne zaman Bursa'nın Tophane'sinden, İstanbul'un Çamlıca'sından, Sakarya'nın Beşköprü'sünden akşamüstleri şehrin ışıklarına baksam, hep o çocukluk günlerimi ve kurduğum düşleri hatırlıyorum.

Bu gün hâlâ aynı duyguları taptaze yaşıyorum hafızamda. İşte hayalini kurduğum medeniyet… Artık çok uzaklarda değil burada, yanı başımda… Şimdi ise hamd ve şükretme makamındayım. Rahmetli babam:"Evlat! Azmin elinden hiçbir şey kurtulmaz" demişti ve ben kulağıma küpe olan bu sözün doğruluğunu yaşamıştım adım adım. Eve t, beni çobanlıktan yazarlığa getiren faktör, çok kitap okuma fiilim olmuştu. Zaten Yazar Fahri Tuna da öyle diyordu: "Okuyan kurtulur, okuyan kurtarır." Program dinleyicilerin kitap, okur- yazarlık üzerine sorularıyla son buldu.

Kaynak: Bültenler

Son Dakika Güncel Turan, Yazarlar Birliği'nin Konuğu Oldu - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement