Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler, Türkiye olarak azınlık diktalarının değil kendi geleceğine sahip çıkmak isteyen halkların yanında yer aldıklarını belirterek, "Kan bağına, ırka ve dine dayalı her türlü kutuplaşmayı etnik ve mezhep temelli tüm siyasi seçenekleri reddettik. Ülke olarak yaşadığımız coğrafyada etnik ve mezhep farklılıklarını birer zenginlik olarak görüyoruz" dedi.
İşler, Kırıkkale Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Mavi Salon'da düzenlenen "1. Uluslararası Ortadoğu Sempozyumu"nda, Ortadoğu'nun büyük ve köklü bir değişim sürecinden geçtiğini, değişimin görünen yüzünün bugün artık yaygın bir terim haline gelmiş olan "Arap Baharı" olarak adlandırıldığını söyledi.
Osmanlı Devleti'nin dünya sahnesinden silinmesiyle asker kökenli darbelerle şekillenen yeni devlet yapılarının, uyguladıkları baskıcı yöntemle, bölgede güç eksenli bir istikrarın oluşmasını sağladığını ifade eden İşler, yeni rejimlerle oluşan yönetim biçimlerinin temelde farklılık arz etseler de tasarrufta diktatör yönetim ekseninde birleştiğini vurguladı.
Arap Baharı
Ancak söz konusu rejimlerin bölgenin tarihsel gerçeklerine ve ruh yapısına uygun politikalar sergilemekten uzak kaldıklarını anlatan İşler, şunları kaydetti:
"Böylece müstakil birer devlet olarak sınırları çizilen Ortadoğu devletleri ithal akıl argümanlarıyla donatılmış rejimlerle yönetildiler. Ortadoğu'nun gerçeklerine tezat olan bu durum 3 yıldır yaşanan değişim taleplerini doğurmuştur. Arap halkları bölge genelinde yıllar boyu süren baskılara, zorbalıklara, haksızlıklara, hayal kırıklıklarına, ekonomik, siyasal ve sosyal başarısızlıklara yeter demek için sokaklara dökülmüştür. Arap Baharı, işte bu tarihsel sürecin bir birikimi olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim sokağa dökülen halklar demokrasi, özgürlük ve ekonomik iyileşme talebiyle sloganlar atmışlardır."
İşler, Arap Baharı'nın başladığı güne kadar otoriter rejimlerin dünyadaki tüm değişim dalgalarına karşı koyarak ayakta kalmanın yolunu hep bulduğu bölgede, kentli orta sınıfların başını çektiği bir özgürlük ve egemenlik hareketinin sarsılmaz denilen birçok yerleşik yapıyı sarstığını vurgulayarak, bu hareketin bir anda hem bölgenin hem de dünya siyasetinin niteliğini değiştiren bir boyut aldığını dile getirdi.
Yapılan katliamlar, yüzyılın tarihine kara bir leke olarak geçti
Her yüzyılın ilk çeyreğinde dünyayı dizayn etmeye çalışan küresel güçlerin olduğunu belirten İşler, öncelikli olarak sürecin Suriye'de bir iç savaşa dönüştürülerek tıkanma noktasına getirilmesi sonucunda yapılan katliamların yaşanan yüzyılın tarihine kara bir leke olarak geçtiğini ifade etti.
Yaşanan olayların dünyanın acziyetini apaçık şekilde gözler önüne sererek, sarılması zor yaralar meydana getirdiğine işaret eden İşler, şöyle konuştu:
"Türkiye olarak azınlık diktalarının değil kendi geleceğine sahip çıkmak isteyen halkların yanında yer aldık. Kan bağına, ırka ve dine dayalı her türlü kutuplaşmayı etnik ve mezhep temelli tüm siyasi seçenekleri reddettik. Ülke olarak yaşadığımız coğrafyada etnik ve mezhep farklılıklarını birer zenginlik olarak görüyoruz. Evrensel ve demokratik değerler üzerinde savunduğumuz siyaset anlayışıyla coğrafyamızın geleceğine sahip çıkmaya çalışıyoruz. Temel amacımız insanlık vicdanı ve evrensel değerler ile ulusal çıkarlarımız arasında optimum dengeye dayalı bir politika ortaya koymaktır. Artık bölgede hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı aşikardır. Ortadoğu'da uyuşukluğa meydan okuyan yeni bir uyanış bulunmaktadır. Bölge halkları artık kendi kaderlerini kendileri belirleme noktasında geri döndürülemez bir sürece girmiştir."
Bölgede yaşanan hadiselerin gerek bölgesel gerekse küresel ölçekte birçok ülke için bir test mahiyeti taşıdığını ifade eden İşler, "Bu olayları kendilerine sıçrama ihtimalini göz önünde bulunduran bazı bölge ülkeleri kullandıkları havuç sopa metoduyla olayları kendi topraklarında ivme kazanmasını engellemişlerdir. Bu çabalar kısa vadede konjonktürel bazı sonuçlar verse de uzun vadede çözüm olmayacağı kesindir" diye konuştu.
Arap Baharı'nın getirdiği değişim dalgasının sadece siyasi demokratik ve coğrafi değişimlerle sınırlı kalmayacağını kaydeden Başbakan Yardımcısı İşler, on yıllardır üzerilerine serpilmiş olan umutsuzluk ve özgüven eksikliğini yaşanan bu süreçte üzerilerinden atacak olan bölge halkının etkisi küresel anlamda hissedilecek yeni sorunlar da üreteceğini vurguladı.
- Ortadoğu coğrafyası 21. yüzyılın kazananı olacak
Kendi halklarını ve İslam dünyasını baskı altında tutmak suretiyle algı yönetimi yapan batı dünyasının bölgenin değişim talebine destek vermeyerek, aslında kendi meşruiyetini sorgulamanın konusu haline getirdiğini belirten İşler, şöyle konuştu:
"Demokrasinin menşei olarak kabul edilen batı dünyası, Cezayir, Filistin ve son olarak Mısır'da demokratik taleplere darbe vuran cunta yönetimlerinin yanında yer alarak en güçlü argümanı olan demokrasi sınavında sınıfta kalmıştır. 20. yüzyılı kaybeden Ortadoğu coğrafyası 21. yüzyılın kazananı olacağını ben düşünüyorum. Şu an yaşanan olayları bir doğum sancısı olarak kabul etmekteyim. Bu acıların sonunun, geleceğinin parlak olacağını düşünüyorum. Çünkü Ortadoğu halkaları iradesini ortaya koymuş ve değişim arzusunu net bir şekilde belirtmiştir. Bir takım manipülasyonların yapılması doğaldır. İşte bunların neticesinde bir takım acılar yaşanmakta özellikle demokrasinin beşiği olan Avrupa'nın bu coğrafyada yaşanan olaylar karşısında demokratik taleplere karşı takınmış oldukları menfi tavırlar da tarihe geçmiştir ve tarihe not edilmiştir."
"Ortaya ilkeli politikalar koyduk"
Ortadoğu'da bu acıların yaşanmaması için çaba sarf ettiklerine değinen İşler, "Ortaya ilkeli politikalar koyduk ama maalesef iki yüzlülüğün, çifte standardın ve çıkar ilişkisinin hakim olduğu uluslararası ilişkilerde bu tür acılarda yaşanmakta. Biz bu coğrafyada yaşayan halkların vicdanı olmaya, sesi olmaya gayret ettik. Onların meşru taleplerini destekledik. Onların taleplerinin gerçekleşmesi için elimizden gelen gayreti ortaya koyduk" dedi.
Ülkelerin rejimlerine bakmaksızın ve herhangi bir ayrıma gitmeksizin bütün komşu ülkelerle iyi ilişkiler gerçekleştirdiklerini vurgulayan İşler, sözlerini şöyle tamamladı:
"İyi ilişkiler tesis ettik. Buralardan hareketle bu olaylar baş gösterdiği zaman gerekli girişimlerde, tavsiyelerde bulunduk. Gayretle, çabayla hareket ettik. Göz yaşı akmasın, kan akmasın diye. Ama maalesef değişimi, tarihi okuyamayanlar bizim tavsiyelerimize kulaklarını kapattılar ve maalesef işte ilk önce Libya'da bazı acılar yaşandı. Şimdi de 3 yıldır Suriye'de maalesef büyük insanlık dramları ve acılar yaşanıyor. Ama Türkiye ve millet olarak biz elimizden gelen gayreti gösterdiğimizi hepimiz biliyoruz. Bütün dünya da biliyor. Burada çifte standartlı tavır sergilemeyen ülke olarak elhamdülillah dimdik ayakta duruyoruz ve bu coğrafyada yaşanan acıların bir an önce bitmesi için de geçmişte olduğu gibi bundan sonra da elimizi taşın altına koymaya devam edeceğiz ve temenni ederiz ki bu acılar biran önce dursun." - Kırıkkale
Son Dakika › Güncel › Uluslararası Ortadoğu Sempozyumu - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?