3. Necip Fazıl Ödülleri - Son Dakika
Güncel

3. Necip Fazıl Ödülleri

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "14 yıldır devlet ve milletin barışmasından, kucaklaşmasından rahatsız olan bu çete, tıpkı 27 Mayıs'ta olduğu gibi darağaçları üzerinden iktidara yürüyecekti.

10.12.2016 22:33
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "14 yıldır devlet ve milletin barışmasından, kucaklaşmasından rahatsız olan bu çete, tıpkı 27 Mayıs'ta olduğu gibi darağaçları üzerinden iktidara yürüyecekti. Bizi Menderes'in akıbetiyle tehdit etmeleri asla boşuna değildir. Ağızlarından -affınıza sığınıyorum- salyalar akarak 'Şafakta asacağız' diye efelenmeleri asla kurusıkı bir tehdit değildir." dedi.

3. Necip Fazıl Kısakürek Ödül Töreninde Erdoğan, ömrünü vakfettiği Dergah dergisinin hem bir ekol hem de bir okul olduğunu belirttiği yazar Mustafa Kutlu'yu geçmek bilmeyen bir zamana benzetti.

Erdoğan, "Onun her hikayesi, her sohbeti, gazetelerde neşredilen her fıkrası, hakikatli bir kitaptır. 'İster ferdi, ister içtimai olsun, yazdıklarım tercüme-i ahın tezahürüdür' diyen Mustafa Kutlu ağabeyin son nefesine kadar yazmaya, insanın insanlık halini anlatmaya devam edeceğine inanıyorum. Allah sağlık, sıhhat, afiyet versin." dedi.

Erdoğan, şöyle konuştu:

"Diriliş neslinin ağabeyi Sezai Karakoç, üstat Necip Fazıl'ın edebiyat ve düşünce hayatındaki yerini şöyle anlatıyor; 'Necip Fazıl şiiri, her şeyin bittiği, kendi dünyamızın kapandığı, yaşamaya ve var olmaya yeniden başlayıp, başlanmayacağının sorulduğu anda doğmuş, insanın toprağa ilk ayak bastığı andan bihaber olmuştur toplumumuz için. Ölmüşüz ama işte dirilmekteyiz.' Evet üstat Necip Fazıl, Allah ve ahlak demenin yasak olduğu, baskının, iptidailiğin, yabancılaşmanın her tarafı kapladığı o meşum yıllarda Müslüman asaleti ve cesaretinin timsali olarak sesini yükseltmiştir. Kendi ifadesiyle 'Başında kim bulunursa bulunsun veya bulunmazsa bulunmasın, madem ki ben varım, Türkiye vardır' diyerek direnişinin, dirilişin, öz güvenin sembolü olmuştur. O dönem fikir ve yazı dünyasında mebzul miktarda bulunan işporta aydınları, bileğini bükemedikleri, kalemini kıramadıkları Necip Fazıl'ı uzun yıllar ademe mahkum etmeye, yok saymaya çalışmış ancak elhamdülillah muvaffak olamamışlardır. Kendisi kibir satanlara, kendilerini bir şey sananlara ve sapıklıkları içinde mağrur ve mesut yaşayanlara karşı mukaddes dinimizden aldığı emirle tepeden bakmayı hiçbir zaman ihmal etmemiştir."

Erdoğan, Necip Fazıl'ın 30 küsur yıl canını dişine takarak ve "Küfür kilerinden ekmek yemektense İslam çilehanesinde aç kalmayı tercih ederek çalışıp, çabalayarak fikir Mehmetçikleri yetiştirmek için ömrünü" vakfettiğini anlattı.

Necip Fazıl'ın, eleştirileceğini, yenileceğini, dışlanacağını bilmesine rağmen bağrından çıktığı millete bir kurtuluş reçetesi sunma cesaretini gösterdiğini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

"Üstadın en büyük katkısı öz yurdunda parya muamelesi gören yüzüstü çok sürünen bu millete, tarih sahnesine tekrar çıkmak için ihtiyacı olan öz güveni aşılamasıdır. Kimsenin icazetine, inayetine muhtaç olmadan ruh kökünden aldığı kuvvet ve aldığı cesaretle bu millete var olabileceğini göstermiştir. Üstadın en önemli sermayesi samimiyetidir. Onun en büyük şiarı sahici olmaktır. Şüphesiz Necip Fazıl'ı en iyi yine kendisi, kendi kelimeleri anlatır. 'Karşınızda bir adam var. Necip Fazıl Kısakürek. Türktür. Anadoludur. Maraşlıdır. İslamiyet'ten başka tek kaynak tanımaz. Topyekun kainatın o kaynakta bir köpükçük olduğuna inanır. Peygamberler peygamberinin en hakir kölesine ebedi köleliği, dünya ve ahirette en büyük rütbe bilir. Kendisini en basit müminin çarığının altındaki çamurdan aşağı görür. Fakat 'Allah'ın nimetini takdis et' emriyle de haykırmaktan çekinmez.' İşte Necip Fazıl."

Erdoğan, "Evet Necip Fazıl böyle bir insan, böyle bir adamdır. O,78 yıllık ömrünü davasına adamış aksiyon ve dava adamı. 40 yıl boyunca mahut buz dağını, kendi ifadesiyle hohlaya hohlaya eritmeyi göze alan bir sabır abidesidir. Üstat inkisarla pişmiş, ıstırapla erimiş bir ruh haliyle memleketin manevi imarına katkıda bulunmayı şiar edinmiş bir kıyam şairidir ve Necip Fazıl imanıyla, ihlasıyla, ahlakıyla şecaatiyle, terkibiyle, tahliliyle bizimdir, bu milletindir, tüm Türkiye'nindir." diye konuştu.

Sier'den, ilmihale, tiyatrodan şiire, tarih kitaplarından, ilmi eserlere, tasavvufa kadar, edebiyat, kültür ve sanatın her alanında coşkun bir pınar gibi akan üstadın, sadece şiire, sloganlara belli kalıplara hapsedilemeyeceğine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Onun fikrimizin çerçevesi dediği 'Büyük Doğu' başta olmak üzere düşünce, siyaset, ideoloji alanlarında kaleme aldığı eserlerini okuma listemizin en üst sıralarına yerleştirmeliyiz. Bu doğrultuda ortak gayretlerimiz neticesinde son yıllarda serdedilen iştiyakı, kitap, konferans ve eserleri çok çok değerli buluyorum. Fakat mevcutla iktifa edemeyeceğimizin de şuurunda olmalıyız." değerlendirmesini yaptı.

- "Gençlerimizi internet ve sosyal medya esaretinden kurtarmalıyız"

Erdoğan, "Gençlerimizin internetin ve özellikle sosyal medyanın esiri olduğu, 140 karakterin birkaç kelimelik aforizmaların sınırlarına hapsolduğu, 10 santimlik ekranların içinde hayatlarını heba ettiği şu dönemde Necip Fazıl'ı anlama yönündeki çalışmalarımızı daha da artırmalıyız. Çile ve Kaldırımlar şairini, onun davasını, bize kazandırdığı bütün hasletleri genç nesillere çok iyi anlatmalıyız." ifadelerini kullandı.

Necip Fazıl'ın ömrünü vakfettiği davanın, onun geride bıraktığı mirasın, onun cesur duruşunun, bilhassa 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında çok daha iyi anlaşılması gerektiğine inandığını belirten Erdoğan, "Çünkü 15 Temmuz gecesi yaşananlar bu ülkenin tarihinde tecrübe ettiği en büyük ihanetlerden biridir. 15 Temmuz, bu ülkeyi mayasından, ruh kökünden, kadim değerlerinden koparmak için yapılmış topyekun bir işgal girişimidir. O gece silahlarının namlularını kendi insanına doğrultanlarla ömrü boyunca Necip Fazıl'ın mücadele ettikleri arasında emin olun hiçbir fark yoktur. Üstadın ifadesiyle lezzetsiz, ifadesiyle yine çilesiz, ifadesiyle yine hikmetsiz dinde ne tarh ne zan olmayacağından habersiz kaba softa, ham yobaz bir güruh Pensilvanya'daki şarlatandan aldıkları işaretle bu millete pusu kurmuşlardır. Kendi ikballeri, kendi sapkın ideolojileri için kan dökmekten, can almaktan dahi çekinmemişlerdir." diye konuştu.

Namuslarına emanet edilen silahları, o silahların asıl sahiplerine doğrultanların, sadece meşru iktidarı alaşağı etmeyi hedeflemediklerine işaret eden Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:

"Aynı zamanda merhum Menderes'le başlayan, merhum Erbakan, Özal, Türkeş ve Yazıcıoğlu ile devam eden, bizim de uğrunda tüm ömrümüzü harcadığımız büyük ve güçlük Türkiye idealine son vermek istiyorlardı. 14 yıldır devlet ve milletin barışmasından, kucaklaşmasından rahatsız olan bu çete, tıpkı 27 Mayıs'ta olduğu gibi darağaçları üzerinden iktidara yürüyecekti. Bizi Menderes'in akıbetiyle tehdit etmeleri asla boşuna değildir. Ağızlarından -affınıza sığınıyorum- salyalar akarak 'Şafakta asacağız' diye efelenmeleri asla kurusıkı bir tehdit değildir. O gece, 'Ateş serbest, ezin, taviz yok, sakın tereddüt etmeyin, vurun' diyerek, 248 vatan evladını şehit eden 2 bin 193'ünü yaralayanların sergilediği vahşeti ve caniliği biz, en son Anadolu'nun işgalinde yaşadık. O gece bir tarafta ruhunu ve vatanını 1 dolara satan alçaklar vardı, diğer tarafta ise 'Canı cananı bütün varımı alsın da Hüda, etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda' diye haykıran vatan aşıkları vardı. Bir tarafta tıpkı 100 yıl önce Beyoğlu sırtlarında olduğu gibi işgalcilere alkış tutanlar, diğer tarafta istiklali ve istikbali için şehadete elinde Türk bayrağıyla yürüyerek, gülümseyerek yürüyenler vardı. Bir tarafta çıkarları için ölüm kusanlar vardı, diğer tarafta istiklali ve istikbali uğruna şehadet için ölüme koşanlar vardı. Dolaştığımız, ziyaret ettiğimiz evlerde dinlediklerimizle, 'Elhamdülillah ne büyük bir milletin, ne aziz bir milletin mensuplarıyız' diye herhalde müsaade ederseniz gururlanmak hakkımızdır."

(Sürecek)

Kaynak: AA

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement