PISA direktörü Türk eğitim sistemini değerlendirdi: Yoksul öğrencinin şansı kısıtlı - Son Dakika
Güncel

PISA direktörü Türk eğitim sistemini değerlendirdi: Yoksul öğrencinin şansı kısıtlı

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü Eğitim Direktörü Andreas Schleicher, Türk eğitim sistemini değerlendirdi. Schleicher, Türk öğrencilerle ilgili "Yoksul bir aileden geliyorsanız şansınız oldukça sınırlı." yorumunu yaptı.

03.09.2019 14:31  Güncelleme: 15:12

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) Direktörü Andreas Schleicher Andreas Schleicher, EKOTÜRK televizyonundan gazeteci Feyza Gümüşlüoğlu'na Türk eğitim sistemini değerlendirdi.

Aynı zamanda Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programının (PISA) da direktörü olan Schleicher, Türk öğrencilerle ilgili "biliyorlar ancak bildiklerini uygulayamıyorlar"yorumunu yaptı.

Dünyada eğitim deyince akla ilk gelen isimlerden biri olan Andreas Schleicher, "Türkiye ile ilgili ilginç bulduğum diğer bir şey de eğitimde başarının halen çok büyük ölçüde ailenin sosyo kültürel arka planına bağlı olması. Eğer varlıklı bir aileden geliyorsanız iyi bir okula gidiyor iyi bir eğitim alıyorsunuz, ama fakir bir aileden geliyorsanız imkanlarınız oldukça sınırlı." dedi.

İşte röportajın tamamı:

Türkçesi kısa süre önce yayınlanan kitabınızla başlayalım. Kitabın başlığı, 'Dünya Okulu: 21. Yüzyılın Okul Sistemi Nasıl Kurgulanmalı?'. Bu başlık, aslında sohbete başlamak için güzel bir soru. Sizce nasıl kurgulanmalı?

Bu aslında geleceğin neye benzeyeceği konusunda net bir fikre sahip olmaktan geçiyor. Gençleri kendi geçmişimizden ziyade kendi gelecekleri için nasıl hazırlamalıyız? Mevcut eğitim sistemimiz büyük oranda senelerdir yerleşmiş olan ilmi yeni nesillere aktarmaya odaklı. Halbuki gençlerin yeniliklere açık olmak için bugünü sorgulamasına çok da önem vermiyoruz. Dünya sürekli değişiyor, sadece öğrenmeleri değil öğrendiklerini unutmaları ve yeniden öğrenmeleri, başkalarıyla uyum içinde çalışabilmeleri, eğiminin geleceği için temel nokta bu. Elbette kapasite de çok önemli. Hep derim, eğitimin kalitesi, öğretmenin kalitesine bağlıdır. Kapasiteyi nasıl yaratıyoruz? Öğrenme ortamı, eğitim sürecinin aktif katılımcıları olmanızı sağlar. Bu bile aslında tüm eğitim sistemini sorgulamayı gerektiriyor. Geçmişte çok endüstriyel bir eğitim sistemi vardı, fabrikalara benzer. Bir müfredat hazırlanıyor, bu tüm okullara gönderiliyor ve bu müfredatın öğretmenler tarafından harfi harfine öğretilmesi bekleniyor. Oysa gelecekte bu çok daha profesyonel olacak. Öğretmenler bilgiyi sadece aktaran değil aynı zamanda yenilikçi öğrenme metotlarını üreten, tasarlayan kişiler olacak. Her bir öğrencinin nasıl öğrendiğini anlayan ve onları destekleyen öğretmenler. Endüstriyel değil profesyonel bir organizasyon, bence gelecekte iyi bir eğitim sistemi için son derece önemli.Pek çok unsur var ama bana en çok ilham veren şey, tüm bunların şu anda dünyada yaşanıyor olması. Pek çok güzel örnek var, Türkiye de bu güzel örneklerden biri. Genel olarak eğitimle alakalı performans anlamında Türkiye'nin puanları halen düşük ancak iyi eğitime dair güzel örnekler de var.

Türkiye'ye daha detaylı olarak ayrıca geleceğim. Ama ona geçmeden önce, direktörü olduğunuz Uluslararası Öğrenci Değerlendirme sistemi PISA'yı sormak istiyorum. Eğitim kalitesinde özellikle öğretmenlere vurgu yaptınız, öğrenciler gibi öğretmenleri de değerlendiriyor musunuz? Öğrenci ve öğretmenler açısından Türkiye'nin performansı nasıl?

Bildiğiniz gibi PISA daha çok öğrencilerin ne bildiklerini, ne yapabileceklerini, yeteneklerini, tutumlarını anlamakla ilgili. Türkiye son on yılda eğitimin kalitesiyle ilgili ciddi gelişmeler kaydetti, PISA sonuçları iyiydi. Ancak öğrencilerin tutumlarına baktığımızda Türk öğrencilerin sınavlarla ilgili çok stresli ve kaygılı olduğunu gördük. Sınav başarısına çok fazla odaklanılıyor. Bu PISA sonuçlarından çok net biçimde görülüyor. Öte yandan yaratıcı düşünme, karmaşık problemleri çözebilme, okulda öğretilen kalıpların dışında düşünebilme gibi özellikler çok fazla gelişmemiş. Biz aynı zamanda ebeveynler ve öğretmenler tarafını da değerlendiriyoruz. Öğretmenleri de ölçüyoruz, bu ölçüm testten ziyade öğretmenlerin öğrencileriyle ve diğer meslektaşlarıyla iletişimi, bildiklerini sınıfta nasıl aktardıkları gibi konulara yoğunlaşıyor. PISA eğitime daha geniş bir perspektifle bakıyor.

TÜRK ÖĞRENCİLER BİLİYOR AMA UYGULAYAMIYOR

Türkiye'nin sonuçlarına baktığınızda size en çok şaşırtan ne oldu? Sınav kaygısına dikkat çektiniz ama sanıyorum dünyanın hemen her yerinde öğrenciler böyledir. Değil mi?

Ülkeler arasında ve ülkenin kendi içinde çok fazla değişken var. Türkiye ile ilgili beni en çok şaşırtan şey performans seviyesi değil başka bir şey. Türk öğrenciler aslında biliyor ama bildiklerini kullanma, uygulama ve anlamlandırma konusunda zayıflar. Bir örnek vereyim. Biyoloji, kimya gibi alanlarda bilgilerini ölçtüğümüzde gayet iyi olduklarını görüyoruz ancak bir bilim insanı gibi düşünme, bir deney tasarlama, sebep sonuç ilişkisini tanımlama gibi konularda ciddi sıkıntı yaşıyorlar. Bence gelecekte işin bu boyutları daha çok önemli hale gelecek. İçerik bilgileri çok hızlı değişiyor, yarının bilgi içeriği bugünden çok farklı olabilir. Asıl mesele bir disiplinin arkasında yatan mantığı, yapıyı anlamak. Bir matematikçi gibi düşünebilir misin, bir bilim insanı veya tarihçi gibi düşünebilir misin? Beni en çok şaşırtan işin bu boyutuna yönelik sonuçlar oluyor. Türkiye ile ilgili ilginç bulduğum diğer bir şey de eğitimde başarının halen çok büyük ölçüde ailenin sosyo kültürel arka planına bağlı olması. Eğer varlıklı bir aileden geliyorsanız iyi bir okula gidiyor iyi bir eğitim alıyorsunuz, ama fakir bir aileden geliyorsanız imkanlarınız oldukça sınırlı.

Tam bu noktada özel okulları sormak istiyorum. Çok sayıda özel okul var, bunlar eğitimin kalitesini elbette yükseltiyor ama aynı zamanda eşitsizliği de beraberinde getiriyor. Pek çok aile çocuğunu devlet okuluna göndermek istemiyor ama özel okullar da inanılmaz pahalı. Bu konuda ne yapmak lazım?

Bu pek çok ülke için önemli bir soru, ikisi arasındaki dengeyi nasıl kurmak lazım. Ben şahsen özel okulların eğitim alanında iyi ve yenilikçi bir örnek yaratabileceğini, devlet okullarının da bunu model olarak alabileceğini düşünüyorum. Şunu da unutmayın ki Türkiye'de çok çok iyi devlet okulları da var. Bunlar kimi zaman çok iyi olmayan okullar arasında kayboluyor. Türkiye'de çok başarılı özel okullar ve devlet okulları var, ancak sistem buralardaki uzmanlıktan yeterince istifade edemiyor. Eğer iyi bir devlet okulu veya özel okulsanız, eğitim sistemini geliştirmek için çok fazla sorumluluk hissetmiyorsunuz. Bence Türkiye bundan çok daha istifade edebilir. Okullardaki en iyi öğretmenler, diğer öğretmenlerin mentoru yapılabilir. En iyi okullar, diğer okullardaki kapasiteyi artırma konusunda rol oynayabilir. Bu konuda Türkiye'nin Vietnam veya Çin'den öğrenebileceği şeyler var. Bu iki ülke de güçlü ve zayıf okullar arasında bağlantı kurma, bunun sonucunda da genel eğitimin kalitesini yükseltme konusunda çok başarılı. Sadece iyi okulların olması yetmez. Sizin de söylediğiniz gibi, okul kalitesinde çok fazla değişkenlik varsa bu rahatlıkla sosyal ayrımcılığa da gidebilir. Nitekim bu Türkiye'de de görülüyor.

ÇİN VE VİETNAM ÖRNEKLERİNE BAKILABİLİR

Çin ve Vietnam'a değinmişken, aslında eğitim alanında dünyada en başarılı ülkeleri sormak istiyordum. Özellikle Finlandiya'nın adını çok sık duyarız, en başarılı örnek diye. Eğitim sisteminin en iyi olduğu ülke neresi ve bunun asıl sebebi ne?

Aslında tam olarak neye baktığınıza bağlı. Finlandiya ile ilgili en çarpıcı şey, açık bir eğitim sistemi kurmuş olmaları. Uzmanlığa, yetkinliğe odaklı, disiplinlerarası öğrenmeye odaklı bir sistem. Bir de öğretmenliğin değeri çok yüksek. Toplumda herkes öğretmen olmak istiyor, öğretmenlik en prestijli meslek. Ama Finlandiya'yı taklit etmek epey zor, çünkü çok uzun bir geçmişleri var. Bence Türkiye için örnek alınabilecek ülkeler, Avrupa'ya bakarsak Hollanda ilginç bir örnek mesela. Çok dinamik bir eğitim sistemleri var, çok çeşitli okullar mevcut, bir çoğu özel sermayeli ama devlet tarafından destekleniyor. Böylece sosyal ayrımcılık sorununun önüne geçilmiş oluyor. Dediğim gibi Çin ve Vietnam da Türkiye için ilginç örnekler olabilir. Eğitime görece daha az bütçe ayırıyorlar ama buna rağmen sistemde yüksek bir kapasite var…

Yani milyarlarca dolar harcamasanız da olabiliyor…

Elbette para her zaman işleri kolaylaştırır. Aslına bakarsanız para ile netice arasındaki bağlantı tahmin ettiğinizden çok daha zayıf. Aynı şey zaman için de geçerli. Çoğumuz matematikte daha başarılı olmak için daha fazla zaman ayırmak gerektiğini düşünürüz, halbuki böyle bir ilişki yok. Öğrenmenin kalitesi çok daha önemli. Öğretmenlere, öğretmenin yanında başka şeyler de yapmaları için zaman ve imkan tanımak. Vietnam ve Çin yine iyi örnekler bu noktada. Yüksek ve düşük performanslı okullar arasında bağlantı kurmak, en iyi öğretmenleri en zorlu sınıflara çekmek… Eğer Vietnam'da performansı yüksek bir okulda müdür yardımcısıysanız ve okul müdürü olmak istediğinizi söylerseniz, sistem size 'bu harika bir hedef, ama önce düşük performanslı bir okulda bize yardım et' der. En iyileri her zaman değerlendiriyorlar. Aynı zamanda girişimciliğe de büyük bir yer veriyorlar. Mesela Çin'in dijital bir platformu var. Burada öğretmenler kendi projelerini, fikirlerini ve ders planlarını sisteme yükleyebiliyor. Burada işin diğer bir püf noktası da, öğretmenler sistemdeki fikirleri ne kadar çok indirir, geliştirir ve kullanırsa itibarınız ve prestijiniz de o kadar artıyor. Yılın sonunda okul müdürünüz sadece kendi öğrencilerinize ne kadar iyi ders yaptığınızı değil, aynı zamanda eğitim sistemine ne gibi bir katkı yaptığınızı, diğer öğretmenlerin gelişmesine nasıl yardımcı olduğunuzu da soruyor. İşte böyle kolektif bir kapasite inşa etmek çok önemli. Türkiye'de sınıflara ve okullara fikirleri yukarıdan aşağıya zorlamak için çok fazla zaman harcıyorsunuz. Içlerinden iyi olan fikirleri bulmak, geliştirmek ve yaymak için ise çok az. Türkiye'de iyi bir öğretmenseniz rahat bir hayatınız var, öğrencilerinize dersinizi anlatıyorsunuz ve bitiyor. Diğer öğretmenlerle veya okullarla aranızda çok fazla bağlantı yok. Bence kapasitenin büyük bölümü bu şekilde zayi oluyor. Eğer Türkiye'de iyi bir cerrah olsanız herkes size tanır…

Ve elbette çok daha fazla para kazanırsınız…

Evet tabi o da bir parçası. Ancak açıkçası bana göre mesleki itibar ve tanınma, maddi kazançtan daha önemli. Çok çok iyi bir cerrahsanız her gün standart rutin operasyonlar yapmak size keyif vermezdi, en zor vakaları almak, en zor ameliyatları yapmak isterdiniz. Burada asıl motivasyon en çok fark yaratacağımız alanlara enerjimizi harcamak. Türkiye'de varlıklı bir aileden geliyorsanız, çok iyi bir okula gitmeseniz bile iyi bir hayatınız olur, önünüzde pek çok kapı açılır. Ama eğer fakir bir ailenin çocuğuysanız hayatta başarılı olmak için tek bir şansınız var. Bunun için de iyi bir okula gitmeniz şart. Eğer o şansı kaçırırsanız ikinci bir şansınız olmayabilir. Bu nedenle ihtiyaçlar ile kaynaklar arasındaki denge çok önemli.

ÖĞRETMENLİK ENTELEKTÜEL AÇIDAN CAZİP HALE GELMELİ

Türkiye'de açıkçası öğretmenlik çok fazla teşvik edilen bir şey değil. Bahsettiğiniz gibi veya finansal motivasyon zayıf. Sizin gözlemleriniz neler? Öğretmenlik ve iyi öğretmenler nasıl teşvik edilmeli?

Hep söylediğim gibi, eğitimin kalitesi asla öğretmenlerin kalitesinden daha iyi olamaz. Öğretmenler gerçekten kritik öneme sahip. Elbette yapılması gereken ilk şey öğretmenliği finansal açıdan daha cazip kılmak. Ama bu sadece işin başlangıç kısmı, bence Türkiye'de bundan daha önemli ve zor olan şey öğretmenliği entelektüel açıdan daha cazip ve çekici hale getirmek. Bu, öğretmenlere daha fazla fırsat vermek, diğer meslektaşlarıyla yeni fikirler, projeler geliştirmeleri, araştırmaları, birbirlerine mentorluk yapmaları demek. Bu bence çok daha önemli. Şu an Türkiye'de öğretmenler daha çok kendilerine verilen müfredatı öğretiyor. Oysa öğretmenler için bu mesleği asıl çekici kılacak olan, öğrencilerin hayatında ve toplumda fark yaratmak. Nitekim öğretmenlerle ilgili yaptığımız araştırmalarda ve anketlerde de bunu gördük, insanların hayatında bir şeyleri değiştirmek, onların hayatına olumlu bir katkı yapmak istediklerini söylüyorlar. Ancak maalesef öğretmenlere bunun için fazla fırsat verilmiyor. Matematik veya fen öğretiyorlar, oysa öğrencilerinin hayallerini, fikirlerini anlamaya, bunları hayata geçirmelerine yardımcı olmaya ihtiyaçları var. Bunun hem öğretmenler hem de öğrenciler için çok daha kazançlı bir deneyim olacağını düşünüyorum. Proje tabanlı öğrenme bu yüzden çok önemli, öğrencilerin ufak tefek çözümler yerine daha kalıcı projeler üzerinde çalışması. Bence öğretmenliği entelektüel açıdan çekici hale getirmek için yapılabilecek çok şey var. En önemlisi mesleği pratikle güçlendirmek. Şu anda Türkiye'deki çalışma ortamı çok endüstriyel. Okulları bir seri üretim hattı, öğretmenler de değiştirilebilir parçalar gibi. Elbette biraz abartıyorum ama mevcut eğitim sisteminin felsefesi böyle, büyük bir fabrika... Daha profesyonel bir çalışma ortamı yaratmak ve entelektüel açıdan daha cazip kılmak çok mühim. Maaşlar da tabi çok önemli ama öğretmenlere sorduğunuzda çok para kazanmak için değil fark yaratmak için öğretmen olduklarını söylüyorlar. Bu yüzden onlara fırsat ve imkan vermek gerek. Sosyal statü ve tanınma da son derece önemli. Bir avukat veya mühendis olmak yerine öğretmen olmak ister misiniz mesela? Bunların hepsi önemli noktalar.

KODLAMA DEĞİL ARKASINDAKİ MANTIK ÖĞRETİLMELİ

Dijitalleşme ve teknoloji de oldukça önemli konular. Bunlar eğitimin geleceğini nasıl değiştirecek? Örneğin son zamanlarda kodlama furyası var, neredeyse tüm özel okullar çocuklara kodlama öğretiyor. 3 yaşındaki çocuklara kodlama öğretmek sizce ne kadar doğru? Eğitimde teknoloji hakkındaki görüşleriniz neler?

Bence bu konunun iki yönü var. Birincisi, çocukların teknoloji çağında başarılı olmak için ne tür bilgilere ve yeteneklere ihtiyaç duyduğu, ikincisi ise teknolojiyi eğitimde nasıl kullanacağımız. Bu iki soru da çok önemli. Kodlama içinde bulunduğumuz çağın araçlarından bir tanesi. Ama bunun yalnızca bir araç olduğunu unutmamalıyız. Bazen eğitimciler belli araçlarla ilgili takıntı yapabiliyor. Kodlamadan ziyade onun arkasında yatan mantık, algoritma ve düşünce biçimi gibi yetileri geliştirmeliyiz gençlerde. Bir algoritmanın tabiatını anlamaya çalışmak, algoritmalar bizi bizden daha iyi anlıyor artık. Dijitalleşme bizim kendi üzerimizdeki gücümüzü ve kontrolümüzü zayıflatabilir. Bu yüzden bu mekanizmaları iyi anlamalıyız. Algoritmanın mantığını öğretmeliyiz, kodlama sadece bir teknik. Yarın bu teknik değişebilir. Bu tıpkı yazma gibi. Yüzyıl önce kalemle yazmaya başladık, ama kalemin kendisine değil yazma eylemine odaklandık. Bugün de aynı şey geçerli, araçlar zamanla değişir. Yarın mezun olan çocuklar muhtemelen kodlama neydi diye soracak. Araçlar hızla değişiyor mühim olan temeldeki fikirler. Eğitim sistemi sürekli üst üste yeni araçlar koymaya çok meraklı. Bugün dijital okuryazarlık, çevre okuryazarlığı, finansal okuryazarlık, sürekli eğitime yeni şeyler ekleniyor. Ama esas başarı daha az şeyi daha derinlemesine öğretebilmekte. Kimyanın veya biyolojinin tüm detaylarını öğretmektense bir bilim insanı gibi düşünmeyi öğretmek. Bir tarihçi gibi düşünebiliyor musunuz? Tarih isimlerden, mekanlardan ve şahıslardan ibaret değil, bir medeniyet ve toplum anlatısının nasıl ortaya çıktığını ve geliştiğini anlamakla alakalı. Bu anlatı nasıl değişti, gelişti, şartlar değiştiğinde nasıl çözüldü? Bugün içinde bulunduğumuz dönemde ne ifade ediyor? Mühim olan bu tür bir düşünce yapısı ve muhakeme becerisi. Bugün kodlamaya çok fazla odaklanıldığını düşünüyorum. Dönemin moda araçları, eğitimi ve öğrenmeyi domine ediyor. Gençleri kendi geleceklerine hazırlamak konusunda çok iyi değiliz.

Evet, yalnızca öğrettiğimiz şeyler değişiyor ama öğretme biçimimiz aynı kalıyor. Kodlama da bunlardan bir tanesi. Sanırım asıl değişmesi gereken neyi öğrettiğimizden ziyade nasıl öğrettiğimiz…

Evet. Merak duygusunu yerleştirmek, kendi kendine de, kendinden farklı olanla birlikte de hareket edebilmeyi öğretmek. Bir disiplinin tabiatını, yapısını anlamak. Insanları asıl güçlendiren şeyler bunlar. Bunları geliştirmemiz lazım. Derindeki değişince yüzey de değişecek.İnsanlar, ileride robotlar yüzünden işlerini kaybetmeyi kabul etmeyecek. Başlarına neyin geleceğine hazırlıklı olmaları gerek. Gençlere, bir işi öğrenmekten ziyade yeni işler yaratmak için gereken becerileri kazandırmaya yeterince yoğunlaşmıyoruz.

Yeni jenerasyon sanırım iş aramaktan ziyade kendi işini kendi yaratacak biraz…

Kesinlikle. Bu nedenle eğitim sistemi gençlere geleceği öngörmeleri ve şekillendirmeleri için gerekli becerileri kazandırmalı. Geçmişe, dünün dünyasına hala çok odaklıyız. Teknoloji eğitimde çok büyük bir rol oynayabilir. Dilediğin gibi eğitim alabileceğin öğretmenlere erişim imkanın varken neden sınıfta önünde duran bir öğretmenden ders almak zorunda olasın? Teknoloji yeni eğitim metotlarına, yeni içeriklere ulaşmayı sağlıyor, öğrenmeyi daha interaktif hale getiriyor. Artık bir deneyle ilgili ders almak yerine sanal bir labaratuarda bizzat o deneyi yapabilirsiniz.

Geleneksel eğitim kalıpları, hatta bildiğimiz manada sınıflar bile değişebilir yakın gelecekte…

Pekala değişebilir.Ama öğrenme doğası gereği sosyal ve ilişkisel bir süreç. Hayatınızdaki öğretmenleri düşünürseniz, en çok iz bırakan ve hatırlayacağınız öğretmen sizi ve hayallerinizi anlayan, onları gerçekleştirmenize yardım eden kişiler olur. Şunu unutmamalıyız, teknoloji iyi bir eğitimi güçlendirebilir ama zayıf bir eğitimin yerine asla geçemez.

EN İYİ ÖĞRETMENİM ORKESTRA ŞEFİMİZDİ

Biraz kişisel olacak ama, sizin hiç unutamadğınız öğretmeniniz kimdi merak ediyorum?

Aslında okulda başarılı bir öğrenci değildim. Hayatımı değiştiren öğretmen esasında bir orchestra şefiydi! Okul yıllarımda keman çalıyordum ve gençlik orkestrasındaydım. Harika bir şefimiz vardı. Diğer sesleri gerçekten dinlememi öğreten, bir senfoninin nasıl çalıştığını, bir disiplini hayata geçirmeyi, pratik yapmayı, çok çalışmayı, tüm bunları onun sayesinde öğrendim. Ve birden okulda iyi bir öğrenci oldum! Her şeyi yapabileceğimi, öğrenebileceğimi gördüm. Dolayısıyla bazen tek bir insan yüzlerce insanın hayatını değiştirebiliyor. Bu nedenle öğretmenlik toplumdaki en önemli vee n etkili meslek. Onlara gerekli olan araçları verirsek çok şeyi değiştirebilirler, benimki buna iyi bir örnek.

TÜRKİYE MÜLTECİLER KONUSUNDA İYİ İŞ ÇIKARDI

Son sorum mültecilerle ilgili olacak. Tüm dünyada oldukça tartışılan kritik bir konu. Biliyorsunuz Türkiye dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülkelerden. Eğitimin kalitesini düşürdüklerine dair tepkiler oluyor zaman zaman. Mülteci çocukların eğitimi için özellikle yürüttüğünüz çalışmalar var mı? Onları eğitim sistemine sağlıklı bir şekilde nasıl dahil etmek lazım? Ve Türkiye'nin bu alandaki performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Önce şunu söyleyeyim, dünyada başka hiçbir ülke mültecileri ağlama konusunda Türkiye kadar cömert olamaz. Ağırlama ve aynı zamanda onlara eğitim verme konusunda. Göz önünde olan çocuklar her zaman çok başarılı olanlar olmayabiliyor. Okulda çok başarılı olan göçmen ve mülteci çocukları çoğu zaman görmezden geliyoruz. Evet PISA sonuçlarına baktığımızda başarısız mülteci çocuklar da görüyoruz ama çok başarılı olanlar da var. Genel olarak mülteci çocukların eğitim kalitesini aşağı çektiği argümanına dair hiçbir veri yok. Mülteci sayısı ve genel eğitim performansı arasında aslında hiçbir ilişki yok. Çok geniş bir dağılım söz konusu, çok parlak kişiler var içlerinde. Türkiye'ye gelen mültecilerin hepsi çok fakir oldukları için değil farklı bir yaşam istedikleri için geliyor. Onlara fırsat vermenin, Türkiye'deki eğitim sistemini zamanla çok güçlendireceğini düşünüyorum. Bu elbette aynı zamanda ciddi bir kaynak ve yük ve Türkiye bu çocukların eğitim alması için gerçekten inanılmaz cömert davrandı. Ama ben bunu bir değer olarak görüyorum, bu alandaki yatırım uzun vadede ekonomiye de olumlu katkı sağlar. Dünyanın farklı yerlerinden edindiğimiz tecrübe bu yönde. İşin zor olan kısmı tüm bunları çok kısa bir süre içinde yapmak zorunda olmanız. Eğer bu çocuklar eğitim sistemine sağlıklı bir biçimde adapte edilirse, iki üç yıl içinde parlar ve başarılı olurlar. Ama eğer ilk yıllarda entegre olamazlarsa bu çok ciddi bir problem haline gelir. Bazen bunun sonuçlarını ikinci üçüncü nesilde görürüz.

Siz Türkiye'nin Suriyeli mülteciler konusunda şu ana kadarki performansını başarılı buluyor musunuz?

Sonuçlara baktığımızda görebiliyoruz. Aslında çok büyük bir potansiyel var. Türkiye bugüne kadar mülteci çocukları eğitim sistemine entegre etmede gayet iyi iş çıkardı. Tabi ki bazı sorunlar var. Travmatik çocuklar var, bir de Türkiye'deki okul sisteminde mülteciler konusunda geçmişi olan, bu alanda uzmanlaşmış personel sayısı da çok az. Bunlar ciddi kısıtlar, ancak buna rağmen sonuçların gayet iyi olduğunu düşünüyorum. İddia edildiği gibi mültecilerin eğitim kalitesini düşürdüğüne dair en ufak bir veri ya da kanıt yok. İnsanlar meselenin negatif değil pozitif yanlarına bakmalı. Elimizdeki veriler de bize bunu gösteriyor.

PISA direktörü Türk eğitim sistemini değerlendirdi: Yoksul öğrencinin şansı kısıtlı

Son Dakika Güncel PISA direktörü Türk eğitim sistemini değerlendirdi: Yoksul öğrencinin şansı kısıtlı - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement