Charles Dickens, 1836’da The Pickwick Papers yani Mister Pickwick'in Serüvenleri’ni yayımladığında Viktorda döneminin en saygın yazarlarından biri olma konusunda önemli bir adım atıyordu. Zira bu roman sonrasında Dickens, kısa sürede uluslararası bir edebiyatçı şöhretine kavuşmuştu.
Dickens, toplumu satirik bir şekilde ele alıyor, mizahın dozunu kaçırıyor fakat gerçekçiliği aktarırken bir albay ciddiyetine bürünüyordu. Tabii onu diğerlerinden ayıran en önemli şey gözlem yeteneğiydi. Misal, Oliver Twist’teki Fagin karakterini yaratırken dönemin meşhur suçlusu Ikey Solomon’dan esinlenmişti.
1843’te yayımladığı A Christmas Carol yani Bir Noel Şarkısı adlı eseri ise tariha damga vuracaktı. Leo Tolstoy’dan George Orwell’a kadar birçok değerli kalemin övgülerini alacaktı. Kısa metraj film tadındaki eserde, cimri ve huysuz Ebenezer Scrooge’un bir gecede yaşadığı değişim anlatılıyordu. Scrooge, Noel arifesinde rüyasında geçmişi, şimdiyi ve geleceği temsil eden üç hayalet görüyordu. Onlarla yolculuğa çıkıp geçmişini, bugününü ve geleceğini görüyor ve geçmişteki hatalarından, huysuzluğundan ders alıp gelecekte daha iyi bir insan, daha başarılı bir insan olmaya çalışıyordu.
365 gün önce bugün; Viktorya döneminden biraz, roman dünyasından çok fazla uzakta olan basketbolda da buna benzer bir durum yaşandı. 1995-1996 sezonuyla lige giriş yapan Toronto Raptors, 2010'lara kadar yaptığı yanlış hamlelerle gündemdeydi. Fakat tünelin sonunda peri masalı gibi bir şampiyonluk yaşadılar. Geçmişi hatırladılar, hatalarından ders çıkarıp geleceği inşa ettiler ve kendilerini bambaşka bir konumda buldular. Tıpkı Ebenezer Scrooge gibi. Fakat kolektif bir yapıda...
Toronto Raptors, 1995-1996’da lige girdiğinde pek de büyük bir etki yaratamamıştı. Zaten herhangi bir etki yaratmaları beklenmiyordu. Takımın başında kariyerinde ilk kez baş antrenörlük tecrübesi yaşayacak olan Brendan Malone vardı. 19 kişiyi bulan kadroda “yıldız” olarak nitelendirebileceğimiz tek oyuncu ise çaylak yılını geçiren Damon Stoudamire’dı. Damon her ne kadar iyi bir çaylak yılı (sayı ve şut yüzdeleri bakımından takımın lideriydi) geçirse de ne taraftar ne de geri kalan kadro somut bir şey ortaya koyamamıştı. Yani tek bir "yıldız" olarak elinden bir şey gelmiyordu.
Damon Stoudemire, 13 Şubat 1998’de değerinin çok altında bir takas paketi karşılığında Portland Trail-Blazers’ın yolunu tutuyordu. Böylece eldeki tek yıldız, boş yere gönderiliyordu.
1998-1999 sezonu, Kanadalı taraftarlar için hikâyenin ilk şatafatlı kırılma noktasıydı. Lise ve kolej yıllarında büyük sükse yapan Vince Carter, 1998 NBA Draftı’nda Golden State Warriors tarafından seçilmiş fakat kolejden takım arkadaşı olan Antawn Jamison karşılığında Raptors’a takaslanmıştı.
Vince Carter’ın gelmesiyle şehirdeki bütün basketbol iklimi değişmeye başladı. Maçlara olan ilgi çok daha fazlaydı. Carter, uçmayla ilgili bütün lakapları alan, seyir zevki yüksek ama bir o kadar da olgun oyun tarzıyla takımı daha doğrusu şehri ligin cazibe merkezlerinden biri hâline getiriyordu.
İkinci sezonunda takımı play-off’a bile sokmuştu. 2000 NBA All Star Smaç Yarışması’nda tarihe geçen smaçlar yaparken takımını art arda ikinci kez play-off potasına götürmüştü. Kısacası Carter, Toronto’nun manevi kahramanıydı. Eğer gerçekten de bir şehrin anahtarı olsa Carter onu daha ilk günde cebine alırdı. Bu tarz bir etkiye sahipti. Fakat Vince ile takımın yönetim kısmı bir türlü anlaşamıyordular. İki tarafın maddi ve manevi çıkarları bir türlü aynı payda hatta yakın payda bile buluşmuyordu.
Carter, 17 Kasım 2004’te vasat altı bir paket karşılığında New Jersey Nets’e takaslanıyordu. Raptors, bir yıldızını daha adeta hiç yere kaybediyordu.
2005-2006’dan itibaren ise Chris Bosh adında bir başka genç basketbolcu fırtınalar estiriyordu Toronto’da. Vince kadar iyi atlet değildi. Damon kadar iyi bir şutör de değildi. Fakat zekiydi. 211 santimetrelik boyuna karşın pas repertuvarı genişti. Morlu formanın içinde ejderhalar gibiydi. All Star oldu. Takımı sırtladı. Döneminin en iyi uzunlarından biri oldu.
10 Temmuz 2010’da iki draft seçim hakkı karşılığında Miami Heat’e takaslandı. Bosh; Dwyane Wade ve LeBron James ile birlikte Miami Heat’i tarihin en iyi takımlarından biri yaparken Raptors, Noel arifesindeki Scrooge gibi yavaş yavaş fakat sağlam toparlanma süreçlerine girmeye başlıyordu. Fakat bir yıldızını daha değerinin çok altında bir paket karşılığında takaslamıştı.
2010’ların başıyla birlikte işler değişmeye başlıyordu. 2013-2014’te Masai Ujiri adında bir adam, Raptors’ın genel menajerliğine getiriliyordu. Masai Ujiri, dönemin parlayan isimlerinden biriydi. 2012-2013’te Denver Nuggets’ta yılın yöneticisi ödülünü kazanmıştı.. Denver kariyerinde ağır ve ölü kontratlardan kurtulması, draft’ın arka sıralarından orta seviyeli parçalar bulması, maaş kapasitesini mükemmel ayarlamasıyla yöneticilik kısmında harikalar yaratan Masai Ujiri, bu başarısını Raptors’ta da sürdürdü.
O sezon takım için ‘’deve yükü’’ kontrat halini alan Andre Bargnani’yi iki draft hakkı karşılığında New York Knicks’e takasladı. NBA’deki vadesi dolan John Salmons’ı takaslarken karşılığında sonralardan ligin en değerli altıncı adamlarından birine dönüşen Lou Williams’ı almayı başardı. Sorunlu bir karakter olarak Raptors’a gelen Kyle Lowry ve içine kapanık bir karakter olan DeMar DeRozan’ın pH değerlerini nötrlemeyi başararak üst üste gelen play-off başarılarının kapısını açtı. Raptors, tarihinde ilk kez iki süper yıldızla yola devam ediyordu. Play-off başarıları gelmesine geliyordu ancak konferans finalinde veya konferans yarı finalinde karşılarına çıkan LeBron James engeli, hikâyenin yeni sayfasına geçilmesini engelliyordu. Fakat bir şeyler olacağı belliydi. 2017-2018 sezonu sona erdiğinde, takımın geçmişten ders alıp gününü inşa ettiği dönemlerde, gözlüklü, profesör tipli bir adam, Dwane Casey’nin yerine getiriliyordu.
Casey, yeniden inşa sürecinde gayet iyi iş çıkarmış fakat bir sonraki adımı bir türlü atamamıştı. Casey’nin yerine getirilen Nick Nurse ise işin her kısmında harikalar yaratacaktı. Saç tarama yönü, gözlük sapındaki eski tarz hava, maçlarda giydiği koyu takımı, ayakkabı ve kemer uyumu ile Nurse, bir profesör gibiydi.
Sıkı çalışmanın yarattığı şanslar sonrasında basketbol antrenörlüğüne geçiş yaptı fakat bu antrenörlük deneyimi Britanya, G-League gibi seviyelerde geçiyordu. 2013 yılında ise Toronto Raptors’ın asistan koçu olarak göreve başlıyordu. Casey’nin ayrılmasının ardından Ujiri, takımın başına Iowa’nın mısır tarlalarında antrenman yapan, sırıkla atlamada, beysbolda, futbolda şansını deneyen ama gönlünü fena halde basketbola kaptıran Nurse’ü getiriyordu. Nurse, 2019 NBA Finalleri'nde 90'ların savunma sistemini denemesinden sezon içerisinde hem run&gun hem de pick&roll'ü bol bol kullanan, pragmatik bir antrenördü. Ayrıca, oyuncu idaresinde mükemmeldi.
Takım elbiseli bölümde olduğu kadar atletli kısımda da iyi işler yapılıyordu. Kawhi Leonard, Danny Green ile birlikte Raptors’a gelirken DeMar DeRozan, Jakop Pöltl ve yalnızda bir birinci tur draft hakkı San Antonio Spurs’e gönderiliyordu. Sezonunun “sorunlu” geçmesi beklenen Kawhi, kariyerindeki belki de en iyi sezonu Raptors’ta yaşıyordu.
Toronto Raptors’taki ilk yılında 55, ikinci yılında 81 maça çıkan Pascal Siakam adında bir genç ise giderek kaybolmaya başlıyordu. 2018-2019 sezonuna koç görevinde Nick Nurse ile başlayan ve takım başkanlığında Masai Ujiri’nin olduğu Toronto Raptors, Pascal Siakam için bir daha asla gelmeyecek olan ikinci şanstı. Luc Mbah a Moute’nin Afrika’daki kamplarından yetişip basketbola adım atan Siakam, bu şansı o kadar iyi kullandı ki, 2019 yaz arasında maksimum kontrat bile imzaladı.
Nurse ile Ujiri saha dışında liderliği üstleniyorlardı. Kawhi, sanki beş-altı yıldır Raptors forması giyiyor gibiydi. Şehri benimsemişti. Siakam, kariyer basamaklarını zıplayarak çıkıyordu. Lowry, kariyerinde hiç olmadığı kadar olgundu. Fred VanVleet, Norman Powell ve Delon Wright gibi rotasyonun sekizinci parçaları olabilecek isimler Raptors’ın bazı maçlarda kurtarıcısı oluyor genel olarak ise ligin en iyi yardımcıları oluyorlardı. Serge Ibaka, tüm kariyerinde olduğu gibi belirli bir çıtayı koruyordu. Jonas Valanciunas, takaslanana kadar görevini yerine getirmişti. Onun karşılığında alınan Marc Gasol ise işin pas dağıtım ve derinlik kısmında çok daha iyi işler yapıyordu.
Toronto Raptors için işler yolundaydı. 12 Mayıs 2019, Scotiabank Arena, Toronto’da ise hikâyelerinin doruk noktalarını yaşadılar.
NBA Doğu Konferansı Finalleri’nde yedinci maçında Philadelphia 76ers’ı ağırlıyorlardı. Kıran kırana geçen maçın son 10,8 saniyesi ise bambaşka bir Dickens romanı gibiydi. 10,8 saniye kala Kawhi çizgiye geliyordu, skor 90-88 Raptors lehineydi. İlk atış isabetliydi. İkinciden isabet çıkmıyor, potadan seken topu Joel Embiid’in box-out’unu bozan Marc Gasol çeliyor ama top Harris’in ellerinde kalıyordu. 9,1 saniye kala Tobias Harris, hızlı hücumda topu Jimmy Butler’la buluşturuyordu. Butler ise turnike ile sayı üretip skoru 90-90’a getiriyordu.
4,2 saniye. Nick Nurse, 90-90 eşitliğin olduğu maçta son topu kullanmadan önce mola alıyordu Mola dönüşünde Marc Gasol, topu kenardan oyuna sokuyordu. Leonard hücum yönünün sağından tepeye doğru hareketlenirken Siakam, önce Lowry’e ardından da Leonard’a perde yapıyordu. Topla buluşan Leonard, Ben Simmons’ın baskılı savunmasından zar zor kurtulurken karşısına Embiid geliyordu. 1,1 saniye kala Kawhi dibe kadar inip duruyor ve şutu kaldırıyordu. 0,4 saniye kala top potaya doğru süzülürken maçın bitişini belirten ses yankılanıyordu. Top potaya dört kez çarpıp filenin içine giriyordu.
Bu şut belki Raptors’ı şampiyon yapan şut değildi fakat 1995’ten beri yaşanan bazı hayal kırıklıklarının, yanlış tercihlerin intikamı gibiydi. Raptors, Scrooge, geçmişten ders alıp yaşadığı dönemi ve geleceğini inşa ediyordu.
Hikâye sonrasında San Francisco’ya taşındı. Dönemin hükümdarı Golden State Warriors, Raptors’ın rakibiydi. Warriors iyiydi fakat geçmiş yıllara göre kıyaslandıklarında pek de iyi sayılmazlardı. Kevin Durant’in sakatlanıp seriyi erken noktalamasıyla hâli hazırda Kanada’ya doğru kayan ibre, kendi yolunu biraz daha belli etti. Raptors, Warriors’ı 4-2 geçerek NBA şampiyonluğunu kazanıyordu. Bir Kanada temsilcisi, NBA’de kupaya uzanıyordu.
Bu heyecan tam 365 gün önce bugün yaşanmıştı. Fakat birkaç hafta sonra kâğıt üstünde olumsuz haberler geliyordu. Kawhi Leonard’ın takımla sona eren kontratını yenilemeyeceği neredeyse herkes tarafından konuşulan bir şeydi. Kawhi bekledi, bekledi, bekledi ve tüm NBA piyasasını etkileyen bir kararla, yanında Paul George’u da getirmek kaydıyla, Los Angeles Clippers’a gitti.
Raptors taraftarları Kawhi’ı gidişine Carter’ın gidişindeki gibi bir tepki vermediler. Nasıl verebilirlerdi ki? Değil şehrin anahtarını ellerinde olsa belki de tüm şehri ona devretmeye hazırdılar.
Kawhi gitti. Siakam ile maksimum kontrat imzalandı. Yeni bir yıldız transferi yapılamadı. Fakat şu an Raptors, 46-18’lik derecesiyle konferansında ikinci. Ve bütün bu yazının özeti aslında 2019-2020 sezonu. Neden mi?
2019 NBA Draftı’nda adeta yüzüne bile bakılmayan Terence Davis, draft yeniden yapılsa lottery’de seçilmesine yetecek gibi oynuyor. Chris Boucher, Matt Thomas ve Malcolm Miller gibi “G-League” oyuncusu etiketine layık görülen isimler takımın değerli parçaları oldular. Patrick McCaw, Norman Powell ve Rondae Hollis-Jefferson birkaç kademe birden atladılar. Siakam, süper yıldız seviyesine ulaştı. Lowry olgunlukta Everest seviyesine çıktı. Yani takımın kalite seviyesi kâğıt üstünde değişti fakat kültür, sistem ve geçmişten ders alıp önce kendi dönemlerini ardından geleceği inşa etmeleri asla değişmedi. Joel Embiid, Ben Simmons, Jimmy Butler ve Tobias Harris'li 76ers'ın, Kemba Walker, Jayson Tatum, Jaylen Brown ve Gordon Hayward'Lı Celtics'in üzerinde yer aldılar 62 maçın sonunda.
Kısacası, geçtiğimiz yıl, uzun uğraşlar sonucunda bir yaz şarkısı yazdılar. Ve bunu geliştirmeye devam ediyorlar.
Son Dakika › Spor › Bir yaz şarkısı - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?