Sonunu Düşünen Kahraman Olamaz! - Son Dakika
Magazin

Sonunu Düşünen Kahraman Olamaz!

Sonunu Düşünen Kahraman Olamaz!

Bülent İnal, efsanevi kahraman 'Tatar Ramazan'a hayat veren son isim oldu.

09.05.2013 06:03  Güncelleme: 08:34

atv'nin yeni dizisi 'Tatar Ramazan'da başrol oynayan Bülent İnal; yeni bir dönem dizisiyle seyircinin karşısında. Pos bıyıklarının ve ciddi görünümünün altında daima gülümseyen biri olan İnal; yeni dizisini, evliliğini, baba olmayı ve hatalarını, Marie Claire dergisinden Berin Yavuzlar'a anlattı...

Kimdir 'Tatar Ramazan'? Nasıl bir karakter, nereden gelip nereye gidiyor?

'Tatar Ramazan'ın en sevdiğim yanı; hak ve adalet peşinde koşan biri olması.

Sizin de sanki bu hayatta tavırlı bir duruşunuz var.

Göze sokmayı, çok konuşmayı sevmem ama tabii ki bir tavrım var. 'Tatar Ramazan'ı da o yüzden çok seviyorum. Küçük bir dünyası; bir ailesi, sevdiği kadın ve dostları var. Gördüğü haksızlıklara, adaletsizliklere başkaldıran bir karakter. En son noktada belediye başkanını öldürmesiyle birlikte hapishane ve sürgün hayatı başlıyor ve sistemle kavgasına devam ediyor. Böyle bir karakter; biraz fazla gözükara. Setteki bazı sahnelerde dizi ekibi "Abi yürü, arkandayız!" diye tezahürat yapıyor. İnsanlar kendi söyleyemediklerini, içinde tuttuklarını bir başkası haykırdığı ve eyleme geçirdiği zaman çok heyecanlanıyor, onun peşinden gidiyorlar. Bu anlamda cesaret verici bir karakter diye düşünüyorum.

BENİM İÇİN YIKIM OLDU

Oyunculuğun zor yanları neler?

Günde 15 saati sette geçirmek... Zaman zaman kendimi sorguluyorum; bu nasıl bir meslektir, böyle devam eder mi diye. Yapacağın zamanlar belli zaten oyunculuğu... 1999'da 9 Eylül Üniversitesi Tiyatro Bölümü'nü bitirdiğim zaman ne yapacağımı bilemedim. Devlet ve Şehir Tiyatroları'nın sınavlarına girdim ama kazanamadım. O zaman bir yıkım oluyor insanda. Televizyon sektörünün gelişmesiyle kendimi hiç hayal etmediğim bir sektörde buldum. Oysa tiyatro yapmak, küçük, sakin bir dünya kurmak istiyordum kendime.

Bundan sonra tiyatro yapmanız mümkün olmaz mı?

Arada bir hevesleniyoruz tiyatro kuralım diye birkaç arkadaşla; karşılaştığımız zorluklar bizi vazgeçiriyor.

Nedir o zorluklar?

Sahne yok, devlet desteği yok, herkesin birçok şeyden vazgeçmesi gerekiyor. Şimdi de biraz korku var içimde. Sahneye çıkma korkusu başlıyor bir süre sonra. Belki o korku beni fazlasıyla etkiliyor. Belki de çok yapmak istemiyorumdur, kendimi kandırıyorumdur; onu da bilmiyorum.

ARTIK EŞİMLE ANI YAŞIYORUZ

Başka korkularınız var mı? İyi baba olmaktan yana endişeniz var mı mesela?

Sonunu düşünen kahraman olamaz! Başta çok evhamlıydım, ona güzel bir hayat sunabilecek miyim diye dertlendim. Bir ara Melis'le kendimizi; hangi okula versek, oradan çıkınca hangi liseye göndersek falan derken bulduk. Çocuk daha iki aylıktı. Daha sonra onun beklediği tek şeyin sevgi olduğuna karar verdik. Artık anı yaşıyoruz.

Adapte olabildiniz mi evliliğe, koca olmaya, sonra da baba olmaya?

Ben herhalde böyle bir şeye hazırmışım. Çok severim aile kavramını, ev hayatını, kalabalıkları. O yüzden hemen kabullendim, hiç zorlanmadım. Doğru zaman, doğru kişi... Onlar bir araya geldiği zaman zaten çok düşünecek bir şey yok.

Hatalardan ders çıkarmak, bir şeyler öğrenmek; yaş almanın en iyi yanı olsa gerek...

Yanlışlarım çok şey öğretti bana. Mesleki olarak da öyle... Çok hat yaptım, o hatalar bir sonraki hatayı doğurdu. Şimdilerde doğru yerdeyim, her anlamda doğru olanı tercih ettim. Zamanla olgunlaşıyor insan.

AİLEYİ HEP BİR ARADA TUTMAYA ÖZEN GÖSTERİRİZ

Nasıl bir ailede büyüdünüz?

Urfa'da doğdum, 7 yaşına kadar orada büyüdüm. Babam Urfalı, postanede memur. Annemse hemşire. 17 yaşında hemşirelik okumak için evden kaçmış. Mezun olduktan sonra Urfa'ya tayini çıkmış ve babamla tanışmışlar. Hala hatırlarım; büyük avlular, yemekler, damda kurulan yataklar... Ben çok severim kalabalıkları, büyük sofraları, aile yemeklerini. Herkesi davet ederim ya da muhakkak bir ortam yaratmaya çalışırım. Demek ki genlerimize işlemiş. Bir de çok erken yaşta babamı ve babaannemi kaybettim. O yüzden ben, annem, ablam, ağabeyim; aileyi hep bir arada tutmaya özen gösteririz. Babam 38 yaşında trafik kazasında öldü. Annem o sırada 33 yaşındaydı ve bir daha hiç evlenmedi, çocuklarına adadı kendini.

Babanızdan ne öğrendiniz?

7 yaşından sonra babamla çok az vakit geçirebildim. Ben 7-8 yaşındayken annemle Libya'ya çalışmaya gitmişlerdi, üç-beş sene ayrı kaldık. Döndükten sonra da hayatını kaybetti. Sadece belli anlar var aklımda. Ama tabii ki ondan bana bulaşan şeyler olmuştur. Çok güzel yemek yapardı; ben de güzel yapıyorum. Enteresan şekilde sanatçı bir yanı vardı. Sürekli suluboya resim yapar, fotoğraf çekerdi. Çok okurdu. Böyle şeyler geçti ondan bana ya da örnek almışız farkında olmadan.

ÇOCUĞUMA "KENDİ HAYATINI YAŞA" DİYEBİLİRİM SADECE

Oğlunuz Çınar'a ne öğreteceksiniz? İnsan kendi sıkıntılarından yola çıkarak birçok şey söyleyebilir. "Kendini ezdirme" mi diyeyim, "Hep neşeli ol" mu?

Bunun doğru olduğunu sanmıyorum. "Kendi hayatını yaşa" diyebilirim ona. Herkes bir şey söylüyor ama insanın kendi doğrusunu bulması, bir muhakeme gücünün olması daha iyi. Bir de anne-babanın birlikte olmasını, çocuk gelişimi açısından çok önemsiyorum. Boşanmaları sevmiyorum. Boşanmış insanları ve çocuklarını görünce üzülüyorum. Evlenmeden önce hep, "İnşallah doğru insanı bulurum; bir ömür boyu çocuğu birlikte büyütürüz ve hiç ayrılmayız" derdim.

Sabah : http://www.sabah.com.tr

Kaynak: Sabah.com.tr

Son Dakika Magazin Sonunu Düşünen Kahraman Olamaz! - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement