Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran- Symes, Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin konu temelli iş birlikleri üzerinden değil, üyelik müzakereleri ekseninde yürütülmesi gerektiğini belirterek, "Bunu dikkate almayan ve AB'ye desteği iyice azaltacak alternatif bir ilişki modeline olumlu bakılması mümkün değildir. Biz bu tür yaklaşımları uygunsuz öneri olarak tanımlıyoruz" dedi.
Symes, TÜSİAD girişimiyle Fransa'da kurulan "Bosphorus Enstitüsünün 7. Yıllık Semineri"nde yaptığı konuşmada, bu enstitünün Fransa'da önemli bir boşluğu doldurmayı başardığını belirtti. Türk iş dünyası için AB üyelik hedefinin her siyasal alanı yatay kesen bir öncelik olduğunu ifade eden Symes, "AB ile müzakerenin açılmasından bu yana 15 başlık açılabildi.
Son dönem AB'nin resmi açıklamalarında ve üye ülke liderlerinin söylemlerinde ise Türkiye'ye atıflar, Gümrük Birliğinin derinleştirilmesi, sığınmacı sorunu iş birliği, vize geri kabul süreçleri, ekonomi ve enerji diyaloğu gibi konulara odaklanıyor, bu alanların hiçbirinde AB üyelik sürecinin olumlu enerjisi olmadan ilerlemek mümkün değil. Uluslararası ilişkilerde Türkiye'nin bir demokrasi, dijital ekonomi ve sosyal kalkınma ülkesi olarak geleceği AB üyeliğine işaret etmektedir. AB'nin dışında kalmak gibi bir seçenek Türkiye açısından geçersizdir" diye konuştu.
Symes, Türkiye'nin AB üyeliği yolunda ilerledikçe AB dışındaki dünya ile ekonomik ilişkilerin gelişmesini, güçlenmesini sağlayabildiğini anlatarak, şunları kaydetti:
"Rusya, Ortadoğu ve diğer bölge ülkeleriyle ilişkilerimiz Avrupa bağlamında önem kazandı. Türkiye bölgesiyle ekonomik bağlarını güçlendirdiği ölçüde AB ile ilişkilerinde daha güçlü hale gelebilmiş, AB sürecinde ilerledikçe dünyanın yükselmekte olan ülkeleri açısından ekonomik cazibe ve demokratik referans kaynağı olmuştur. Türkiye'nin AB üyelik perspektifinin ve güçlü olduğu dönemde iç siyasetimiz ve dış politikamız da Avrupa'nın değerleri ve uluslararası rekabet gücüyle iyi bir sinerji içindeydi. Üyelik perspektifinin aşındığı son yıllarda ise maalesef kazan kazan denklemi yerine kaybet kaybet denklemi oluştu.
Bunun bedelini Türk-Fransız ve tüm diğer Avrupa halkları ödüyor. Türkiye'nin AB'den dışlanması politikasını tetikleyen Avrupa ülkelerinin bazı siyasetçileri bu nedenle halklarına karşı sorumludur. Bizim açımızdan en önemli mesaj; Türkiye-AB ilişkilerinin konu temelli iş birlikleri üzerinden değil, üyelik müzakereleri ekseninde yürütülmesi gereğidir. Bunu dikkate almayan ve AB'ye desteği iyice azaltacak alternatif bir ilişki modeline, adı işbirliği, stratejik veya imtiyazlı ortaklık ya da diyalog ne olursa olsun olumlu bakılması mümkün değildir. Biz bu tür yaklaşımları uygunsuz öneri olarak tanımlıyoruz."
"Geleceğimizi ortak görüyoruz"
Symes, son dönemde hangi Avrupalı heyet ile görüşseler onların sığınmacı sorununu, kendilerinin Türkiye'nin AB üyelik sürecini öne çıkardıklarını, böylelikle ilişkilerde eksen kaymasını önlemeye çalıştıklarını aktararak, "Sığınmacı sorunu ne sadece AB'nin ne Türkiye'nin başa çıkabilecekleri, bütünüyle küresel olan ancak kaynak ülkelerdeki insanları göçe iten savaş, baskı ve yoksulluk gibi etkenlerin ortadan kalkmasıyla çözülebilecek bir sorundur. Bu gerçekleşmedikçe sorunun kaynağı yerine sonuçlarıyla mücadele edildikçe insanların siyasal mülteciye ya da ekonomik göçmene dönüşümü artarak sürecektir" dedi.
Eski siyasal zihniyet ile eski sistem içinde bu yeni sorun çözülemeyeceğini belirten Symes, bu durumda Avrupa'nın sürekli yeni göç ve diğer istikrarsızlık dalgalarına maruz kalacağını ve herkesin kaybedeceğini söyledi. Symes, Avrupa'nın birçok yapısal sorununun bulunduğunu ancak bunu aşabilecek tarihsel, siyasal, sosyal, kültürel ve kurumsal birikime sahip olduğunu ifade ederek, sözlerine şöyle devam etti:
"Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkanların, en önemli tezlerinden biri AB'nin istikrarsız ve güvensiz bir Ortadoğu ile komşu olma riskiydi. Son yıllarda görüldü ki Türkiye'nin AB'nin dışında bırakılması bu korkuya çare değil. Ortadoğu'da yaşanan ve radikalizmi tetikleyen çözümsüz sorunlar nasıl bizi etkiliyorsa AB'yi de aynı şekilde etkiliyor. Sığınmacı krizinin ötesinde bu etkiyi Charlie Hebdo ve Paris saldırıları, Ankara, Suruç ve Sultanahmet katliamları ve benzeri acı olaylarda gördük. AB'nin sorunları ve geleceği üzerine kafa yormamızın nedeni geleceğimizi ortak görmemizden ileri geliyor. AB ile sadece çıkarlarımız değil, başa çıkmaya çalıştığımız sorunlarımız da ortaktır. Bunlarla mücadele edebilmenin en iyi yolu ise AB'nin içerisinde demokratik, laik bir hukuk devleti olan, ortak değerlere sahip bir Türkiye'dir."
Symes, Türkiye'siz bir AB'nin bu bölgeye yönelik ortak bir dış politika geliştirmesi ve uygulamasının çok zor olduğunu vurguladı. Symes, karşılıklı güvenin erozyona uğradığını, sığınmacı sorununun çözümü için yürütülen son görüşmelerin etik yönü olmayan insan ve para pazarlıkları gibi algılandığını belirterek, "Bu güvenin yeniden tesisi önümüzdeki dönem ilişkilerimiz açısından son derece belirleyici bir etken olacak. TÜSİAD olarak AB üyelik hedefinin her zaman arkasında durduk, itici gücü olduk. Türkiye açısından yapılması gereken de AB'nin kriz sonrası yapılanmasına katkıda bulunmak üzere çalışmalarını sıklaştırılması ve Kıbrıs sorununda çözüm sürecini desteklemektir" dedi.
Son Dakika › Ekonomi › Bosphorus Enstitüsü'nün 7. Yıllık Semineri - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?