Prof. Dr. Atilla Yayla, " Türkiye'nin geleceğine damgasını vuracak olan Gezi gençliği değildir; tam da tersine soğukkanlı, sakin, hak ile talep arasındaki ayrımı bilen ve kendisini geliştirmek için çaba sarf eden insanlar olacaktır" dedi.
İstanbul Şehir Üniversitesi Polithink Düşünce Kulübü'nce, İstanbul Şehir Üniversitesi Doğu Kampüsü Konferans Salonu'nda, "Gezi Nedir? Ne Değildir? - Meydan Sosyolojisi ve Türkiye'de Siyasetin Dili" başlıklı seminer düzenlendi.
Panelin "Gezi ve Siyasal Kültür" başlıklı bölümünde konuşan Yayla, 1968'teki öğrenci olayları ile Gezi Parkı olayları arasında paralellik kurarken, "68 olayları, insanlığa pek de katkıda bulunmuş olaylar değildir. Bu olayların içerisinde bulunanlar heyecanlanmış ve burada kendi kimliklerinin bir parçasını bulmuş olabilirler ama bu, onlar için önemli olan her şeyin herkes için aynı derecede önemli olduğunu göstermez" ifadelerini kullandı.
Yayla, 1968'de olaylar başladığında Paris'teki entelektüel muhitlerde, Türkiye'de Gezi sonrasında entelektüel muhitlerde olduğu gibi "Yeni bir gençlik geldi. Eskinin bütün değerleri ve metotları yıkıldı. Yepyeni bir dünya kuruluyor; bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" türünde "iddialı" laflar edildiğini aktardı.
68'in insanlığa bir miktar etkisi olduğunu, ancak 1968'den sonraki yıllarda insanlığın gideceği istikameti belirleyenlerin, 68 olaylarına katılan, arabaları yakan, bankaları basan gençler olmadığını anlatan Yayla, şunları söyledi:
"Aynı yılın aynı ayında İngiltere'de, İskoçya'da St. Andrews Üniversitesi'nde bir grup genç, Hayek okumaları başlatmıştı. Sonraki 30 yılda dünyaya yön verenler büyük ölçüde, o okumalara ve onun paralellerine dünyanın çeşitli yerlerinde katılan gençler oldu. Türkiye'nin geleceğine damgasını vuracak olan Gezi gençliği değildir; tam da tersine soğukkanlı, sakin, hak ile talep arasındaki ayrımı bilen ve kendisini geliştirmek için çaba sarf eden insanlar olacaktır."
Yayla, 2 tane "Gezi" bulunduğu görüşünü dile getirip, "Birinci Gezi"yi 31 Mayıs akşamına kadar olan olaylar silsilesi şeklinde tanımlayarak, şöyle devam etti:
"Bu olay, bazı açılardan bir çevre hassasiyetinin yansıması olarak görülebilir, bir ölçüye kadar da meşruluk zeminine oturduğu söylenebilir. Polis tarafından abartılı bir şiddet sergilendi, sosyal medya üzerinden bu şiddet yine abartılarak, çarpıtılmış bilgiyle takviye edilerek, topluma yayıldı. Bu, belli toplum kesimlerinin reaksiyon göstermesine neden oldu. Polis çekildikten sonra tekrar herkes evine gitseydi belki Gezi bundan ibaret olacaktı ve Türkiye demokrasisine katkı olacaktı. Bu haliyle bile Gezi'de gayrimeşru taraflar vardı. Ertesi sabah işler boyut değiştirmeye başladı. İkinci Gezi ortaya çıktı. Genel olarak İstanbul ve bütün Türkiye'de 'sivil şiddet' dediğimiz şiddet kendisini bariz bir şekilde gösterdi. İkinci Gezi'de 'Siyaseti yeniden dizayn edebilir miyiz?' arayışı ortaya çıktı."
Gezi temelli söylemde "Özgürlük, demokrasi istiyoruz"un yattığını kaydeden Yayla, "Onların aklının ve hayalinin alamayacağı kadar özgürlük içeren bir paketle ortaya çıkarsanız, gerçekten o zaman demokrasi isteyip istemedikleri belli olur. Bu yapılamazsa çeşitli bahanelerle eylemler yapılacaktır" diye konuştu.
"Küresel motivasyon unsurlarını da dahil etmek lazım"
Gazeteci-yazar Ayşe Böhürler ise Gezi olayları öncesi Yemen ve Tunus'a gittiğine değinirken, "Gösteri alanları olarak düzenlenmiş alanların, aynı dekorla kurgulandığını gördüm. Gezi'yi de görünce, bende, 'bu bir sahne ve sahne dekoru' duygusu uyandı" dedi.
Gezi'nin tek bir tanıma indirgenemeyeceğini belirten Böhürler, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Çevre hareketiyken iktidarın devrilmesini isteyen bir olaya nasıl dönüştü? Bağımsız sosyalist gruplarla, İhsan Eliaçık'ı, sinema artistlerini, öğrencileri bir araya getiren neydi? Nasıl ortak paydada muhalefet diline dönüştüğü konusunda araştırma yapmak gerekiyor. Gezi, tek başına çevre, gençlik hareketi değil, bir başka hareket zinciri içinde değerlendirilebilir. Gezi, toplumda bu kadar farklılıkları içeren bir muhalif dili bir araya getirmesi açısından önemli. Buna, küresel motivasyon unsurlarını da dahil etmek lazım. Yeni dünyanın farklı siyaset argümanları olacağı konusunda Gezi'nin önemli ders verdiğini düşünüyorum."
Tweet analizleri
İstanbul Şehir Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi'nden Yrd. Doç. Dr. Tarık Arıcı da üniversite bünyesindeki Yapay Öğrenme Laboratuvarı'nda algoritmalarla belirlenen 500 bin önemli Twitter kullanıcısının herkese açık hesaplarından paylaşımlarının kaydedildiği bir proje yaptıkları bilgisini verdi.
Gezi ve diğer protestoların özelliklerine bakıldığında, herhangi bir lider veya liderlik bulunmadığını, kendiliğinden dağınık bir şekilde oluştuğunu ve çaresizlik hissinin de buna neden olduğunu belirten Arıcı, şu bilgileri verdi:
"Alkol ile ilgili düzenlemeye 24 Mayıs günü attıkları tweetler ile tepki gösterenlerin yüzde 66'sı Gezi Parkı protestoları ile ilgili tweetler attığı halde, 24 Mayıs günü alkol düzenlemesine tepki vermeyenlerin sadece yüzde 9'u Gezi Parkı protestolarını destekleyen tweetler atmıştır. 29 Mayıs Çarşamba günü köprüye 'Yavuz Sultan Selim' adı verilmesinden rahatsızlıklarını tweet atarak belli eden kesim, diğerlerine göre 5 kat daha fazla Gezi Parkı protestosu tweet'i atmıştır. Mesajın kabul edilmesini sağlayan kesimin içinde ise ünlüler geniş bir yer tutmaktadır. Televizyon dizileri hakkında hükümetten gelen yorumların dizi oyuncularında oluşturduğu muhtemel rahatsızlık, ünlülerden bazılarının Twitter'da en çok paylaşılan tweet'leri atmış olması ile ilişkili olabilir."
"Protestolar, varlıklı semtlerin katılımına da sahne oldu"
Prof. Dr. Bekir Berat Özipek ise Gezi Parkı üzerine herkesin aktardığı manzaranın farklı olduğunu, herkesin kendisine göre bir Gezi tarifi bulunduğunu belirtti.
Protestoların, "varlıklı" semtlerin katılımına da sahne olduğunu dile getiren Özipek, "Daha yoksul semtlerde ise tencere tava sesleri azalıyordu, en yoksul semtlerde ise hiç duyulmuyordu. Bu tepkilerin bir sınıfsallığı olduğunu da görüyoruz" dedi.
Özipek, Gezi sürecinde hükümetin moral üstünlüğünü kaybettiğinin konuşulduğunu, ancak doğrularla yanlışların iç içe geçtiğini kaydederek, "İşte tam da bu noktada demokratik haklar ve özgürlükler daha artırılmalı. Birbirimizle konuşamayacak duruma gelmemeliyiz. Diyaloğu açık tutmak gerekiyor" diye konuştu.
"Gezi olaylarını, siyaseten ve sosyolojik olarak değerlendirmek gerek"-
Köşe yazarı Yıldıray Oğur da Türkiye'yi konuşurken, ülkenin kendine özgü tarihsel yapısının dikkate alınması gerektiğini ifade ederek, "Gezi Parkı'nın, ancak büyük tarihsel, sosyolojik kırılma ışığında anlaşılabileceğini düşünüyorum" dedi.
Olayları siyaseten ve sosyolojik olarak değerlendirmek gerektiğini belirten Oğur, "Dünyada örneklerine baktığımızda haklı nedenlerle başlamış birçok olay, tatsız bitmiştir. Bir hareketin haklı bir tepkiden ortaya çıkması onu sonsuza kadar meşru yapmaz, siyaseten yanlış bir yere doğru gitmeyeceği anlamına gelmez" diye konuştu.
Ekonomist Cemil Ertem ise Gezi hareketinin en önemli yanlarından birini, "denizyıldızının farklı kolları gibi başsız ve hiyerarşisiz örgütlenmeler olarak ortaya çıkması" şeklinde tanımladı.
Bundan sonraki toplumsal muhalefetin adem-i merkeziyetçi, bireylerin aklına dayalı bir muhalefet çizgisi olabileceğini dile getiren Ertem, "Karşımızda yeni bir siyasi durum var. Kapitalizm sonrası toplumun nasıl olacağını düşünmemiz, yeni bir şeyler ortaya çıkarmamız lazım" dedi. - İstanbul
Son Dakika › Güncel › 'Gezi Nedir? Ne Değildir?' Paneli - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?