HAFTALIK 'Focus' dergisinin 'hükümete yakın kaynaklara' dayanarak verdiği bu haberi duyunca, kendi kendime "Çok geç bile kalındı" diye mırıldandım. Gerçekten de çok geç kalındı. Çünkü resmi verilere göre 81.7 milyon nüfuslu Almanya'da 19.3 milyon göçmen kökenli insan yaşamaktadır. Yani toplam nüfusun yüzde 23.6'sı göçmen kökenlidir. Bu insanların çok büyük bir bölümü Alman vatandaşıdır. Yani bu insanlar 'buralıdır'...
Bu insanlar, Alman toplumunun sadece bir parçası değil, bu toplumun 'asıl bireyleridir'.
İşte bu yüzden toplumsal yaşamın her alanında yer ve görev almaları çok doğal olmalıdır. Tabii resmi kurum ve kuruluşlarda da.
Özellikle NSU terör örgütü üyelerinin 2000-2007 yılları arasında 8 Türk, bir Yunanlı ve Alman bir kadın polisi öldürmelerinin 'tesadüfen' ortaya çıkması, başta Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı olmak üzere Eyalet Anayasayı Koruma Teşkilatları ve diğer güvenlik birimlerine karşı Almanya'da ciddi bir güven kaybı yaşanmıştır. Özellikle de göçmen kökenliler arasında. Tabii Türk kökenliler arasında da. Bunda, Alman medyasının bu cinayetleri 'döner cinayetleri' olarak haberleştirmesi etkin bir rol oynamıştır. Ama Alman medyası genelde bu haberleri ilgili güvenlik birimleri sorumlularının açıklamalarına dayanarak vermişlerdir. Ancak bunun böyle olmadığı Uwe Böhnhard ve Uwe Mundlos isimli NSU teröristlerinin bir banka soygunundan sonra yakayı ele vereceklerini anlayınca kullandıkları karavanın içinde 4 Kasım 2011'de intihar etmeleriyle ortaya çıkmıştır. Daha sonraki dönemlerde yapılan araştırmalarda, Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın bu cinayetlerin aydınlatılması, hatta engellenmesi için gereken özeni göstermediği belgelenmiştir. 6 Nisan 2006'da Kassel'de Halit Yozgat'ın işlettiği internet kafede kurşunlanarak öldürüldüğü sırada içerde Hessen Eyalet Anayasayı Koruma Teşkilatı elemanı Andreas Temme'nin bulunduğu bile ortaya çıktı. Ancak ne hikmetse Andreas Temme, kurşun sesi de duymamıştı, katil veya katilleri de görmemişti. Hessen Eyalet hükümeti ise Halit Yozgat cinayetiyle ilgili bilgi ve belgeleri '120 yıl gizli tutma', yani 'açıklamama' kararı vermiştir. İşte bu ve benzer kararlar, tutumlar özellikle göçmen kökenli insanlarda güvenlik birimlerine karşı ciddi güven kaybına yol açmıştır.
*
Sinan Selen'in böyle bir göreve getirilmesi hiç şüphesiz bu güven kaybının tamamen giderilmesini sağlamayacaktır. Ancak yeniden güven kazanılmasına önemli katkıda bulunacaktır. Kaldı ki Türkiye kökenli Sinan Selen, böyle bir görev için uygun bir isimdir. Köln Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Sinan Selen, yıllarca Federal Kriminal Dairesi'nde (BKA) uluslararası anti-terör uzmanı olarak görev yapmıştır.
2011-2016 yılları arasında Federal İçişleri Bakanlığı bünyesinde anti-terör birimi başkan yardımcısı görevini üstlenmiştir. 2016 yılından beri de dünyanın önde gelen turizm şirketlerinden TUI'nin güvenlik-sağlık ve koruma birimi başkanlığını yapmaktadır. Yani Sinan Selen 'bu işin uzmanıdır'...
Sinan Selen, böyle bir görev için 'biçilmiş kaftandır'...
Sinan Selen'in böyle bir göreve getirilmesi, göçmen kökenliler için "Siz de bizdensiniz" sinyali olacaktır. Bunun da ötesinde, "Hepimiz Almanya'yız" sinyali olacaktır. Barış içinde birlikte yaşam için böyle bir sinyale her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır bugünlerde.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Son Dakika › Güncel › Hepimiz Almanya'yız Sinyali - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?