Bu 100 bin kişinin içinde başta sporcular olsa da, amacı koşmak değil köprüde fotoğraf çektirmek, mangal yapmak olanların sayısı az değil elbette. Fakat maratonda en az bir o kadar da hem iş dünyasından hem sivil toplum kuruluşlarından sosyal sorumluluk projelerine, çevreye, az bilinen hastalıklara dikkat çekmek isteyen,müthiş bir kitle de vardı.
Böyle geniş bir çerçeveden bakınca, sporun birleştirici, harekete geçirici, iyileştirici gücü bir kez daha ortaya çıkıyor. Mangal yapmaya gelen insanlar nesli tükenmekte olan hayvanları öğrendiklerinde, köprüde selfie çekenler down sendromluların bağımsız bir hayat sürmelerine destek vermeye gönüllü olduklarında dünya bir günlüğüne de olsa daha güzel bir yer oluyor.
Hal böyleyken insanların birbirinden uzaklaştığı, spor yapmadığı, adını dahi bilmediğimiz sayısız problemin olduğu ülkemizde neden sadece İstanbul Maratonu'nda koşarken birleşiyoruz diye sorguluyorum. İstanbul Maratonu'nun başlangıcına bakınca da, neden bu denli başka etkinlikler olmadığını görüyorum.
İstanbul'da köprüyü geçerek bir maraton düzenleme fikri ilk kez 1973 yılında Tercüman Gazetesi tarafından ortaya atılmış. Tam altı yıl boyunca, sadece fikir olarak varlığını sürdürmüş. Sonunda 1979'da bir grup Alman turist, fikri gerçekleştirmek için kollarını sıvamış, ilgili yetkililerin emekleri ve özel sektörden gelen destekle maraton ilk kez 1 Nisan 1979'da gerçekleştirilmiş. İşin trajikomik yanı, yarış 1 Nisan'da gerçekleştirildiği için halk bunu hala bir şaka zannetmiş…
BU İMKANLAR VARKEN...
Kıtaları birbirine bağlayan, her kesimden insanı bir araya getirebilen böyle büyük organizasyonlar düzenleme imkanımız varken hala sadece maraton yapıyor olmamız üzücü. Nadiren Tiger Woods, Venus Williams gibi farklı sporlardan isimler köprüde gösteri etkinlikleri yapsa da halkın, amatör ve orta seviye sporcuların da katılabileceği geleneksel etkinlik sayısı malesef bir elin parmaklarını geçmiyor.
1979'da o Alman turistlerin ve bürokratların yaptığı gibi fikirleri hayata geçirmek için gündelik meşguliyetlerden kafayı kaldırır ve inanırsak, İstanbul farklı sporların geleneksel yarışlarının düzenlendiği efsane bir şehir haline gelebilir. Formula 1'de Monaco parkuru nasıl ünlüyse, Tour de France'ta Paris'in Roubaix'inden Champs Elysees'ine nasıl biliniyorsa İstanbul'un da farklı yerlerini dünya çapından ünlü sporların evi yapabiliriz.
Bir bisiklet tutkunu olarak, İstanbul'da ilk Gran Fondo yarışının düzenlenmesi için kuyuya taşı da ben atıyorum.
İki kıta arasında, bir Gran Fondo yarışı düzenlemeye var mısınız?
Son Dakika › Güncel › Kıtalar Birleşti Ama! Büyük Fırsat... - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?