TÜSİAD Genel Kurulu - Son Dakika
Güncel

TÜSİAD Genel Kurulu

TÜSİAD Genel Kurulu

Ümit Boyner, TÜSİAD'ın 2011 yılı çalışma programını ve 40. yıl etkinliklerini kurgularken iki eksen üzerinden Türkiye gündeminin ana temalarını belirlediklerini kaydetti.

20.01.2011 19:12

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) 41. Genel Kurul Toplantısı'nda konuşan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, TÜSİAD'ın 2011 yılı çalışma programını ve 40. yıl etkinliklerini kurgularken iki eksen üzerinden Türkiye gündeminin ana temalarını belirlediklerini kaydetti. Bu iki eksenden birinin AB üyeliği perspektifiyle ivme kazanmış olan demokratikleşme ve reform sürecinin devamı olduğunu ifade eden Boyner, "İkincisi ise Türkiye'nin kendisini rekabetçi bir ülke olarak nasıl konumlandıracağı ve 21. yüzyıl vizyonunun içeriği. Üretkenlik politikalarını Türkiye'nin en yüksek rekabet gücüne sahip ülkeler arasında yer alabilmesi amacıyla kurgulamalıyız. Türkiye'nin demografisi, coğrafi konumu, büyüme kapasitesi, girişimcilerinin potansiyeli ve tarihi birikimi ile bu hedefe ulaşabileceğine inanıyoruz" dedi.

ANAYASA KONUSU 5 ANA BAŞLIKTA ELE ALINACAK

Boyner, Eylül ayından beri Yeni Anayasa konusunu 5 ana başlık üzerinden tartıştıklarını anlatarak, "Bu çalışma Profesör Ergun Özbudun ve Profesör Turgut Tarhanlı'nın koordinasyonunda 25 kişilik, değerli akademisyen ve kanaat önderlerinden oluşan bir grup tarafından yürütülüyor. Tartışılan 5 ana başlık sırasıyla, Anayasa'nın yapılma yöntemi, 21. yüzyılda Yeni Anayasa'da bulunması gereken temel ilke ve kurumlar, kimlikler, din ve vicdan Özgürlüğü ve kuvvetler ayrılığı olarak ele alındı. Bu çalışmalar halen sürüyor. Toplumu bölme potansiyeli olan bu başlıkların birer birleştiren haline gelecek şekilde formüle edilerek, Türkiye'nin yeni anayasasının özünü oluşturması gerektiğini düşünüyoruz. Çoğulcu, katılımcı demokratik bir düzene kavuşmak için bu meseleleri uzlaşarak, çözmek zorunda olduğumuza inanıyoruz. Yeni Anayasa çalışmamızın sonuçlarını 22 Mart 2011'de sizlerle paylaşacağız. Bir konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Bu çalışmadan bir Yeni Anayasa metni çıkarmayacağız. Bizim amacımız farklı kesim ve görüşlerden gelen değerli akademisyenler ve kanaat önderlerinin Yeni Anayasa ve içeriği ile ilgili görüşlerini ortaya koyarak, kamuoyunda duyarlılık yaratmaktır" diye konuştu.

İFRAT İLE TEFRİT ARASINDA DENGE

Boyner, Türkiye'nin birinci sınıf demokrasiler ve refah devletleri liginde yer alması için AB projesinin örnek değerler bütünü ve yönetişim modeli olarak vazgeçilmezliğini koruduğunu söyledi. Yaklaşan genel seçime de değinen Boyner, şunları belirtti: "Yaklaşık altı ay sonra seçime gideceğiz. Seçim kampanyasının giderek gerginleşen bir ortamda gerçekleşmesini Türkiye'de hiçbir vatandaşımızın istemediğine eminiz. Ülkenin seçmen haritasına da yansıyan hayat tarzı farklılıklarından kaynaklanan kutuplaşmanın derinleşmesi ihtimali beni kaygılandırıyor. Bu konuda ifrat ile tefrit arasında bir denge noktasını bulmak zorundayız. Bu ülkenin hangi coğrafyasında yaşıyor olursak olalım, çözmek zorunda olduğumuz sorunlar ortak. Çözümlere birlikte ulaşmamızı sağlayacak toplumsal mutabakata varamamanın hepimiz için ağır bir maliyeti olduğuna da inanıyorum. Bizleri bu topraklarda tutan ortak konular hızla artarken, sosyolojik temeli ciddi derecede tartışmalı bir kıyı bölgesi iç bölge ayrımını anlamıyoruz, kabul etmiyoruz. Bizim bu konulardaki görüşlerimiz yıllar içinde olgunlaşmış, özgürlükçü bir yaklaşımdan beslendi. Bunları savunmaya da, geliştirmeye de devam edeceğiz. Bize göre çağdaş devlet bireyin hak ve özgürlüklerini koruyan, bireyi odağına alan bir devlettir. Bireysel özgürlüklerimizin korunması da çağdaş demokrasinin en önemli şartıdır. Türkiye'nin bugün varmış olduğu noktada istikrarını perçinlemesi ve derinleştirmesi gerekir. Bunun şartları da aslında bellidir. Siyasal yapımızın, toplumsal hayatımızın ve bireysel haklarımızın çerçevesini yeniden ve özgürlükler-haklar matrisi içinde sürekli gözden geçirmek zorundayız. Artık on yıllardır Türkiye'yi kemiren konularda, hele bunca açılım da yaptıktan sonra geri adım atmak, eski formüllerden medet ummak da söz konusu olmamalıdır. Seçim sürecinde tüm siyasi partilerimizin bu gerçeği hep hatırda tutarak eski alışkanlıklarından kurtulmalarını, rekabeti husumet haline getirmemelerini diliyorum."

Boyner, stratejik tercihlerinden başlayarak, Türkiye'nin laikliğini nasıl sürdüreceği, demokrasisini derinleştirip derinleştiremeyeceği, etnik ya da mezhep temelli vatandaşlık sorunlarını nasıl aşacağı, vatandaş-devlet ilişkisini nasıl geliştireceği, dış politikasının rotası gibi konularda yapılacakların hepsinin 21. yüzyılın gidişatını etkileyecek tercihler olduğuna işaret etti. TÜSİAD olarak, özel hayatın kutsallığı kadar bireyselliği, bireysel özgürlüklerin ne pahasına olursa olsun korunması vazgeçilemeyecek ilkeleri olduğunu belirten Boyner, "Hukukun üstünlüğünün, hak ve özgürlüklerimizin dokunulmazlığının, din ve inanç hürriyetinin, kuvvetler ayrılığının toplumumuzda yaygın kabul görmüş anlayışlar olması için çalışıyoruz" dedi.

ADALET DUYGUSUNDAN YOKSUNLUK EN BÜYÜK YOKSUNLUKTUR

Boyner, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bana böyle bir günde, böyle bir platformda konuşmandan en çok ne akılda kalsın istersin diye bir soru soruldu, konuşmamı hazırlarken. Yanlış anlaşılmasın, insani duygularla şunu söyleyebilirim, söylediğim herşey akılda kalsın, herkes beni doğru anlasın, samimi olduğuma inansın isterim. Ama bir konuya dikkat çekmeden Türkiye'de yaşayan birçok insanımızın özlemi olan bir konunun altını çizmeden buradan inmek istemiyorum. Dün Hrant Dink'in 4. ölüm yıldönümüydü. Sevenlerinin, kaybına alışamayanların derin acısı bir yana, Hrant Dink cinayeti rahmetli Uğur Mumcu gibi, daha burada sayamayacağım birçok faili meçhul gibi bir sembol niteliğindedir. Bize adaletin bir türlü yerine gelmemesini hatırlatır. Türkiye tarihinde bir türlü gerçek suçlusuna ulaşamadığımız cinayetleri, karanlık, derin, bir türlü adalet önüne çıkartılamayan güçleri hatırlatır. Adalet duygusundan yoksunluk en büyük yoksunluktur. Sayın Başbakanım, okuduğunuz şiir yüzünden on yılı aşkın bir süre önce hapis yattınız. Bu yoksunluğu çok iyi anladığınızı tahmin ederim. Bugün yargılama sürelerinin uzamasından dolayı yaşadığımız sıkıntılardan tutalım, vatandaşın en temel hak ve özgürlüklerine bakış açısına kadar temelinden yeniden inşa etmemiz, vatandaşın adalete olan açlığını giderecek, hukukun üstünlüğüne olan güvenini yerine getirecek bir yargı reformuna ihtiyacımız çok derin, çok öncelikli. Her bir vatandaşımız için, hepimiz için, tarafsız, bağımsız ve kaliteli, zamanında çalışan adalet. Vicdanlarımızın rahatlığı, adalete ve hukuk üstünlüğüne güvenip önümüze bakmamız, Türkiye'nin geleceği için olmazsa olmaz."

YAPACAK ÇOK İŞİMİZ VAR

Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ve eski TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Mustafa Koç da, piyasa ekonomisinin özellikle regülasyonlar kısmında daha kat edilecek mesafeler olduğuna işaret ederek, "Anayasa ve yasalarda önemli ilerlemeler sağladık ama özgürlükler alanında almamız gereken daha mesafeler var. Eğitim reformunu tamamlayamadık. Kadının statüsünde özlenen değişimi sağlayamadık. Kısacası yapacak daha çok işimiz var" dedi. Ekonomik büyümenin gerekli olduğunu ama yeterli olmadığını, belirten Koç, "Buna paralel olarak kişi başına milli gelirin artırılmasının, gelir dağılımının düzeltilmesinin, bölgelerarası kalkınmışlık farklarının giderilmesinin, cinsiyetler arası eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasının, eğitim, siyasi hayata katılım, iş hayatına katılım, demokrasi ve insan hakları gibi konuların gelişmişlik açısından önemini her zaman vurguladık. Bu çabalarımızın, Türkiye'nin geleceğini inşa etmede hayati bir önem taşıdığına inanıyoruz" diye konuştu.

TÜRKİYE DÜNYANIN İLK 10 EKONOMİSİ ARASINA GİRDİĞİNDE GELİŞMİŞ BİR ÜLKE OLACAK MI?

Koç, Türkiye'nin bugün dünyanın 16. büyük ekonomisi olduğunu ve bu büyüme hızı sürdürüldüğü taktirde 2020-2050 yılları arasında 10. sıraya kadar yükselebiceğini yönünde tahminlerin yapıldığını kaydederek, şunları söyledi:

"Bunun için mevcut milli gelirimizi en az ikiye katlamamız gerekecek. Alt yapıdan, enerjiye, insan kaynaklarından sermayeye ve teknolojiye değerlendirilmesi gereken pek çok şey var. Şu soruyu mutlaka sormamız lazım. Türkiye dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girdiğinde gelişmiş bir ülke olacak mı? Takdir edilecektir ki, salt büyüme gelişmişliği sağlamıyor, ön koşul ancak yeterli koşul değil. Dünyada da aslında gelişmişlik ekonomik büyüklükle ölçülmüyor. Kişi başına milli gelirle, rekabet gücüyle, insani gelişme ile ölçülüyor. Biz 16. büyük ekonomiyiz ama satın alma gücü paritesine göre, kişi başına düşen gayri safi yurt içi hasılada 84. sıradayız. Küresel rekabet gücü endeksinde 61. sıradayız. Belki de bu tür sıralamaların en önemlisi olarak görülmesi gereken, 'İnsani Gelişme Endeksi'nde maalesef 83. sıradayız. Acaba dünyanın 10. büyük ekonomisi olduğumuzda bu sıralamalarda yerimiz nereye yükselecek? Biz istiyoruz ki, 'İnsani Gelişme Endeksi'nin temel bileşenleri olan, ortalama yaşam süresinde, okuryazarlıkta, okullaşma oranında, kişi başına düşen milli gelir ve alım gücünde, yaşam standardında, gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı kapatacak biçimde çok daha hızlı bir gelişme gösterelim. Kadının işgücüne katılımında Avrupa ortalamasını yakalayalım. ve bu hedeflere yalnızca istatistikî olarak dikine bir yükselme ile değil, ülke içinde bölgesel dağılım ve gelir dağılımı temelinde yatayda nispeten eşit bir paylaşımla ulaşalım ve refahı kapsayıcı bir şekilde hep birlikte hissedelim. İnsan haklarını ve ifade özgürlüğünü öne çıkaran, laik, demokratik bir ülke olarak, bölgesinde barışı sağlayan, coğrafyasının nimetlerinden azami ölçüde yararlanan, kuzey-güney, doğu-batı eksenlerinde ekonomik, sosyal ve kültürel gerçek bir kaynaşma, dönüşme potası olan bir ülkede yaşayalım."

Kaynak: DHA

Son Dakika Güncel TÜSİAD Genel Kurulu - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement