Cumhurbaşkanı Gül, Harp Akademileri'nde komuta kademesine ve kurmay subay adaylarına dünyada yaşanan gelişmelerle ilgili bir saat süren bir konferans verdi. 23 Mart'ta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın katıldığı ve basına kapalı yapılan konferansın aksine Gül'ün verdiği konferansa TRT ve AA alındı. Gül, Harp Akademileri Atatürk Harp oyunu ve Kültür Merkezi'ne gelişinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ve Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Arslan Güner tarafından karşılandı. İki yıl aradan sonra akedimeye gelmekten duyduğu memnuniyeti dile getiren Cumhurbaşkanı Gül, son dönemde dış politikada yaşanan hızlı değişimlere dikkat çekerek, "Böyle dönemler ciddi risklerin olduğu kadar, muazzam fırsatların da doğduğu dönemlerdir." dedi.
NÜKLEER GERİLİM ÇATIŞMAYA SEBEP OLABİLİR
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yakın komşularımızda devam eden istikrarsızlık ortamı, bölgesel ve küresel güç mücadelesinin yeni bir soğuk savaş sahnesine dönüştürmek istendiğini belirterek, "Komşumuz Suriye'de akan kan devam etmekte, Irak'ta mezhepsel temelde siyasi istikrarsızlık yaşanmakta; İran'ın nükleer programı çerçevesinde odaklanan gerilimin sıcak bir çatışmaya dönüşme ihtimali bulunmaktadır. Bölgedeki gerilimin sıcak çatışmalara veya iç savaşa sebep olması durumunda, yeni bir belirsizlik ve kaos ortamının doğması yüksek bir ihtimaldir. Bu şartlar altında, Türkiye'nin gelişmeleri uzaktan izleme lüksü yoktur. Dolayısıyla, Türkiye için diplomatik aktivizm ve askeri hazırlık bir seçenek değil, zorunluluktur" dedi.
CİDDİ RİSK KADAR MUAZZAM DA FIRSATLAR VAR
Cumhurbaşkanı Gül subaylara şunları söyledi:
"23 asırlık mazisi olan Silahlı Kuvvetlerimiz de milletimizin gözbebeği kurumlarımızdan biridir. Bu anlayışla, yaklaşık 2 yıl aradan sonra Silahlı Kuvvetlerimizin değerli kurmay subaylarını yetiştiren Harp Akademilerimizde tekrar sizlere hitap etmekten büyük mutluluk duyuyorum. Aradan geçen dönem zarfında, dünyada pek çok tarihi gelişmeye şahit olduk. Uluslararası sistemin, siyasi, ekonomik ve askeri bakımdan yeniden şekillenmesine yol açacak bir sürece tanıklık ediyoruz. Taşların yerinden oynadığı; kıtalar ve ülkeler arasındaki güç dengelerinin değiştiği; tarihin akışının hızlandığı bir süreçten geçiyoruz. Böyle dönemler ciddi risklerin olduğu kadar, muazzam fırsatların da doğduğu dönemlerdir.
ARAP BAHARI ONYILLARA DAMGA VURACAK
Küresel stratejik denklemdeki değişim bakımından son dönemde yaşanan en önemli gelişme, şüphesiz Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da cereyan etmekte olan halk hareketleridir. Bölgede yaşanan bu dönüşümün önümüzdeki on yıllara damgasını vuracağı aşikardır. Avrupa'daki 1848 ve 1989 devrimlerine eşdeğer olarak gördüğüm Arap Baharı'yla esasen bölgede gecikmiş, ancak çok kuvvetli ve geri döndürülemeyecek bir süreç başlamıştır. Kapsamı ve muhtemel etkileri dikkate alındığında, modern tarihin üçüncü demokrasi dalgası olarak addedilebilecek tarihi bir dönüşüm yaşanmaktadır. Bu süreç de, Batı Avrupa ve Amerika'da cereyan eden birinci demokrasi dalgası, 1989'dan sonra Doğu Avrupa ve Latin Amerika'da yaşanan ikinci demokrasi dalgası gibi tarihteki yerini alacaktır. Ayrıca, başta İslam dünyası olmak üzere, dünyanın çeşitli yerlerinde hak ve adalet özlemi çeken pek çok halk için bir ilham kaynağı olacak, önümüzdeki yıllarda dünyayı dönüştürmeye devam edecektir.
ARTIK KORKU DUVARLARI YIKILMIŞTIR
Arap Baharı veya Uyanışı kapsamında, Tunus'ta, Mısır'da, Libya'da ve Yemen'de diktatörleri yerinden eden bölge halkları, Suriye'de de hayatları pahasına özgürlük, adalet ve onur mücadelesi vermeye devam etmektedir. Artık korku duvarları yıkılmıştır. Bu halk hareketleri, İslam'ın demokrasiyle uyumlu olmadığını iddia eden "siyasi oryantalistleri" de, "biz başka bir kültüre aidiz" kisvesi altında halklarını insan haklarından, demokrasiden ve cinsiyet eşitliğinden mahrum bırakan "kültürel rölativistleriö de hayal kırıklığına uğratmıştır. Küreselleşme gerçekten tarihin akışını hızlandırmıştır. Toplumların siyasi, ekonomik, sosyolojik ve kültürel kimyalarını değiştirmiştir. Hiçbir rejimin halkını demir perdelerin arkasından yönetme lüksü kalmamıştır.
BARIŞ PRİMİNDEN YARARLANALIM
Türkiye olarak, kardeş halkların uzun süredir mahrum olduğu "Barış Primi'nden (Peace Dividend) nihayet yararlanacağı günleri görmek için sabırsızlıkla bekliyoruz. Bununla birlikte, Ortadoğu'daki değişim rüzgarlarının barış, istikrar ve refaha tahvil edilebilmesi bugünden atacağımız cesaretli adımlara bağlı olacaktır. Geleceğe dair müspet beklentilerimize rağmen, Türkiye'nin yakın çevresinde gerek bölgesel, gerek küresel güvenlik ve istikrarı ilgilendiren büyük risk ve tehditler de mevcuttur.
FİLİSTİN'İN DRAMI
Daha önce pek çok vesileyle ifade ettiğim gibi, bölgedeki yeni siyasi iklimi en dikkatli takip ve analiz etmesi gereken ülke İsrail'dir. Ortadoğu'da büyük bir demografik güç artık demokrasiyle buluşmaktadır. Bölgede demokrasi er ya da geç hakim olacaktır. Tarih, defaatle göstermiştir ki, gerçek, adil ve kalıcı bir barış, iktidar elitleriyle değil, ancak halklar arasında tesis edilebilir. Demokratik bir yönetim, kendi halkı tarafından adaletsiz, haysiyetsiz ve aşağılayıcı olarak algılanan hiçbir dış politikayı uygulayamaz. Ayrıca, bölgedeki demografik trendler de İsrail'in aleyhine çalışmaktadır. Başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve onurlu bir Filistin devletinin kuruluşuna imkan tanımadığı takdirde İsrail, önümüzdeki 50 yıl içinde tam anlamıyla bir Apartheid rejimine dönüşecektir. Bu edenle, İsrail'in stratejik bir bakış açısıyla, adil bir barışa ulaşmak için çaba göstermesi kendi çıkarınadır.
İSRAİL SAĞLAM BİR BARIŞA ADIM ATMALI
Orta Doğu'da büyük bir demografik güç demokrasiyle buluştu. Bu çok önemli bir şeydir. Bölgede demokrasi er ya da geç hakim olacaktır. Tarih, defalarca göstermiştir ki gerçek, adil ve kalıcı bir barış, iktidar elitleriyle değil, ancak halklar arasında tesis edilebilmektedir. Demokratik bir yönetim, kendi halkı tarafından adaletsiz, haysiyetsiz ve aşağılayıcı olarak algılanan hiçbir dış politikayı uygulayamaya devam edemez. Ayrıca, bölgedeki demografik trendler de İsrail'in aleyhine çalışmaktadır. Başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve onurlu bir Filistin devletinin kuruluşuna imkan tanımadığı takdirde İsrail, önümüzdeki 50 yıl içinde tam anlamıyla bir Apartheid rejimine dönüşecektir. Düşünün ki büyük bir nüfus ve onun içinde tamamen ayrı çevrelenmiş bir ülke ve bu nüfus demokrasi ile idare ediliyor. Bu nüfus diktatörlerle idare edildiğinde onlarla ilişki kurabilirsiniz ve onlarlar durumu yönetebilirsiniz ama demokrasi ile idare edilen büyük bir nüfusu küçük nüfusun ilelebet yönetmesi mümkün değildir. O bakımdan daima İsrail'e olan çağırımız şu oldu; stratejik miyopluğu bırak, gayet dikkatli şekilde analiz et, 50 yıl sonrayı daha ileriyi düşünerek hareket et ve gerçek güvenliği sağlayıcı adımları sağlam bir barışla at.
DÜNYANIN SIKLETİ ASYA-PASİFİK'E KAYIYOR
Dünyanın sıklet merkezi sadece ekonomik manada değil, askeri ve stratejik bakımdan da Asya Pasifik'e kaymaktadır. Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği'nin liderliğinde kanatlara kayan güç dengesi, yeniden dünyanın kadim medeniyetleri olan Çin, Hindistan ve Ortadoğu'da teşekkül etme istidadına girmiştir. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde, ABD, AB, Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya ve Türkiye gibi büyük güçlerin uyumuna dayanan bir güç dengesinin ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir.
DEMOKRASİ VURGUSU
Demokrasiyi tüm kurum, teamül ve evrensel kriterleriyle benimsediğimiz vakit ülkemizde gerçek barış ve huzuru yakalayabiliriz. Bu bağlamda, gelişmiş bir demokrasinin sadece seçimler sonrasında çoğunluğun iradesinin icraata yansıması olmadığını belirtmek isterim. Gelişmiş bir demokrasi, anayasal düzen içinde tüm kurum ve kuruluşlar bakımından fren ve denge sistemlerinin hakim olduğu, hukukun üstünlüğü ilkesi zemininde temel hak ve özgürlüklerin herkes için kıskançlıkla korunduğu, adaletin gecikmeden tecelli ettiği bir düzendir." - İstanbul
Son Dakika › Güncel › Yeniden--Cumhurbaşkanı Gül Harp Akademilerinde - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?