(ANKARA) - CHP Sözcüsü Zeynel Emre, "Biz istiyoruz ki artık liyakatsizliğin yolsuzluğa, güvencesizliğin geleceksizliğe karıştığı bir dönem 2026 yılında son bulsun. 2026 yılında çocuklarımız, gençlerimiz, evlatlarımız, bu ülkenin kadınları, insanlarımız geleceğe çok daha umutla bakabilsin. Sayın Genel Başkanımız Özgür Özel, belki de dünya siyasi tarihinde eşi benzeri olmayan şekilde, kısa süre içerisinde bu yüksek katılımlı mitinglere liderlik etti. Biz bugün Türkiye'nin birinci partisi olarak sorumluluğun bilincindeyiz. ve önümüzdeki döneme Türkiye'yi nasıl hazırlarız, onun gayreti içerisindeyiz. 2026'da neler yapacağımızın planlamasını tartışıyoruz" dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Zeynel Emre, Parti Genel Merkezi"nde düzenlediği basın toplantısında 2025'in değerlendirmesini yaptı.
Sözlerine dün Yalova'da DEAŞ terör örgütüne yönelik operasyonda şehit olan üç polis memuruna rahmet ve başsağlığı dileyerek başlayan Emre'nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"2025 yılının bizden kopardığı yol arkadaşlarımız var. Öncelikle Beşinci Genel Başkanımız Altan Öymen, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanımız Ferdi Zeyrek, Şehzadeler Belediye Başkanımız Gülşah Durbay ve yaşamını daha güzel bir memleket için çalışırken kaybeden tüm CHP mensuplarına baş sağlığı diliyorum. Gönül isterdi ki 2025 yılı gerçekten 86 milyon vatandaşımızın yüzünün güldüğü, dertlerine derman olunduğu, acıların hafiflediği, daha iyi geçindiği, daha huzurlu, daha refah içinde bir yıl olsun. Ancak 2025 yılı iktidarın 'Aile Yılı' ilan etmesine karşın, bir o kadar da maalesef gerçekte geçimsizlik, adaletsizlik ve güvensizlik yılı oldu. Biz yeri geldi, bir sabah uyandık; belediyelere operasyonlar, kayyumlar; bir başka gün uyandık uyuşturucu operasyonları, çetelerin ülkemize nasıl cilt attığı, çeşitli çete gruplarının ülkedeki, özellikle büyük şehirlerdeki sokakları, mahalleleri nasıl parsellediğini, haraca bağladığını; bir sabah uyandık MESEM cenderesibnde çalışmak zorunda kalan çocukların nasıl hayatını kaybettiğine şahitlik ettik, öğrendik; bir başka gün kadın cinayeti haberlerini öğrendik. Yasamının, yargının ve yürütmenin bağımsızlığı şöyle dursun, 2025 yılında tüm önceki dönemlere göre çok daha talimatlı iş yapan bir sürecin içine girdiğimizi gördük.
Dolayısıyla biz istiyoruz ki artık liyakatsizliğin yolsuzluğa, güvencesizliğin geleceksizliğe karıştığı bir dönem 2026 yılında son bulsun. Artık 2026 yılında çocuklarımız, gençlerimiz, evlatlarımız, bu ülkenin kadınları, insanlarımız geleceğe çok daha umutla bakabilsin. Biz CHP ailesi olarak gerçekten Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Bu millete efendilik yoktur, hizmet vardır' şiarıyla hayatın her alanında sözümüzü söylemeye, somut çözümler üretmeye ve emeklisinden emekçisine, gençlerinden kadınlarına omuz omuza mücadele etmek için her türlü çalışmayı yaptık. Yeri geldi, Meclis'te araştırma önergeleri, soru önergelerimizle, Gazi Meclis çatısı altında seslerini yükselttik vatandaşların, onların seslerine ses olduk. Yeri geldi meydanlarda, sokaklarda o büyük mücadeleyi yürüttük. Sayın Genel Başkanımız Özgür Özel, belki de dünya siyasi tarihinde eşi benzeri olmayan şekilde, kısa süre içerisinde bu yüksek katılımlı mitinglere liderlik etti. Dünya siyasi tarihinde önemli bir iz bıraktı. Dolayısıyla biz bugün Türkiye'nin birinci partisi olarak sorumluluğun bilincindeyiz. ve önümüzdeki döneme Türkiye'yi nasıl hazırlarız, onun gayreti içerisindeyiz. 2026'da neler yapacağımızın planlamasını tartışıyoruz.
"Başkasının yaşam hakkını elinden alan Zehra Kınık tutuklanmadı, yaşam hakkını savunan Bilgekağan Şarbat tutuklandı"
Biz artık şöyle rakamları görmek istemiyoruz: Bugün Türkiye Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 148 ülke içerisinde 113'üncü sırada. Adaletin terazisi gerçekten iktidara yakın olanlar için o kadar hassas ki ama iktidara yakın olmayan vatandaşlar açısından paramparça olmuş durumda. Biz konuşmalarımızda Türkiye'deki ikili hukukun en başta ülkemize verdiği zarardan bahsediyoruz. Bu ikili hukuk artık o kadar ayyuka çıkmış, o kadar çarpmış örneklerle karşımızda ki. İmtiyazlar var ülkemizde. Düşünebiliyor musunuz, geçtiğimiz yıl Kızılay Başkanı'nın kızı Zehra Kınık bir trafik kazasına karıştı ve 17 yaşındaki bir çocuğun ölümüne sebebiyet verdi, Batın Barlas Çeki. Bizim Ceza Hukuku uygulamamızı bilenler bilir ki bir ölümlü trafik kazası varsa muhakkak başta tutuklama olur ki hele hele adli tıp raporlarında da kusurlu gözüküyorsanız. Bu kişi tutuklanmadı. Peki kimler tutuklandı biliyor musunuz? Bu ülkenin gariban çocuğu tweet attı diye tutuklandı. Haksızlığa itiraz etti diye tutuklandı. Mitinge gitti diye yeri geldi tutuklandı. Daha üç gün önce İstanbul Kadıköy'de, asgari ücreti protesto ettiği için Kadıköy Gençlik Kolu üyemiz Bilgekağan Şarbat tutuklandı. Yani buradaki 19 yaşındaki gencecik arkadaşımız, bu ülkenin asgari ücretlisi yaşam standardının, açlık sınırının çok altında maaşlar alıyor, geçinemiyor diye onunla dayanışma göstermek istedi ve ibretlik açıdan tutuklandı. Yaşam hakkını savunduğu için tutuklandı. Bir başka yerde ise yaşam hakkına mani olan, başka birinin yaşamını elinden alan kişi sırf arkası sağlam diye tutuklanmadı.
"Elverişli ya da önemsiz kimseler açısından yapılan düzenlemelerin asıl nedeni cezaevlerinde yer olmaması"
Geldiğimiz nokta bir sosyal patlamaya işaret ediyor. Bir iktidar düşünün, iktidara geldiğinde 52 bin olan tutuklu hükümlü sayısı, 425 binlere gelmiş. ve bu dönem içerisinde de peyderpey çıkardıkları özel af kanunlarıyla 50 bin, 70 bin, 100 bin kişi ki resmi rakamları suç tipine göre yasal hakkımız olmasına rağmen, sormamıza rağmen her seferinde açıklamaktan imtina ettiler. Yakın bir süre öncesinde tekrar bir yargı paketi çıktı, 50 binin üzerinde kişinin tahliye olacağı söyleniyor ve biz hep dedik ki 'İnfaz hukukunu baştan düzenleyelim, böyle olmaz.' Daha önceki düzenlemelerde de gördük. Islah olmamış, topluma yeniden karışması uygun olmayan insanların tahliyesiyle çok büyük acılar yaşandı. Bir olay daha yaşadık, uyuşturucu suçundan cezaevindeki olan Okan Gül adlı şahış, serbest kalır kalmaz hemen Diyarbakır'da Rojda Yakışıklı'yı görüntülü arıyor, 'Öldüreceğim' diyor, gidiyor, öldürüyor, bir yerde gömüyor. Bütün bunlar hesapsız, kitapsız, kötü yönetmenin, adaletin olmamasının, infaz eşitliğinin olmamasının, topluma geri dönüşünün uygun olup olmadığına bakmaksızın suç tipleri ayrımı yaparak kendileri açısından elverişli, önemsiz kimseler açısından yapılan düzenlemeler. Asıl neden cezaevlerinde yer yok. Çünkü milyonlarca ceza dosyası raflarda bekliyor.
"Atanmış bakanlar gücünü milletten almıyor, gücünü Saray'dan ve sadakatle bağlı olduğu kişiden alıyor"
Biz bu sene çok acı olaylar gördük. Ülke olarak çabuk unutuyoruz. Sekiz yaşındaki Narin kızımızın hayattan koparılmasına şahitlik istedik günlerce televizyonu. Halbuki bu iktidarın çocukları koruyabilmesi lazım, çocukların eğitimde olması lazım, geleceğe hazırlayabilmemiz lazım. Bu kaçıncıdır, benzeri olayları yaşıyoruz. Bakıyorsunuz mesleki eğitim altında MESEM, 91 çocuk işçi katledildi. Çocuk cinayeti bu. O çocuklar sömürülüyor. Bir şey öğrenmenin ötesinde, bir sömürme var. Dinliyoruz, araştırıyoruz aylık 6-7 bin lira rakamlardan bahsediyorlar. Dolayısıyla adaletin her alanda gerçekleşmesini bekliyoruz. Birinci meselemiz adaletsizlik. Bolu Kartalkaya'da 78 canımız hayattan kopartıldı. Tamamen ihmal, görmezden gelme. Böyle bir olay dünyanın neresinde olursa olsun bunun bir siyasi sorumlusu olur. Burada sorumlu ve yetkili olan Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan hiçbir istifa yok. Çünkü burada bu atanmış bakanlar gücünü milletten almıyor, gücünü saraydan ve liderden alıyor, sadakatle bağlı olduğu kişiden alıyor. Halkın çektiği acılar kimsenin umuruna gelmiyor.
"Hukukun bu kadar yerlerde sürüldüğü bir dönemi hiç görmedik"
Biz bu dönemde Zeytin Yasası adı altında o çıkartılan madencilikle ilgili kanunlarda köylülerle jandarmanın karşı karşıya getirildiğini gördük. 2025 yılı birçok açıdan ülkemiz demokrasisi açısından karar bir leke olarak kaldı. Çünkü 31 Mart yerel seçimlerinde CHP, çok büyük bir üstünlükle yerel seçimin galibi ve Türkiye'nin birinci partisi olarak çıktı. İktidar bunu hazmedemedi. ve yerel seçimler sonrasında yerel iktidara adeta savaş açtı. ve sonunda da İBB Başkanımız, cumhurbaşkanı adayımız Sayın İmamoğlu gerek parti içi önseçiminde gerek gönüllü sandıklarda 15 buçuk milyon oy almasına karşın anasının ak sütü gibi helal olan diplomasi iptal edildi, ertesi gün tutuklandı ve ailesinin ta kendisi doğmadan evvel kurmuş olduğu şirket ve mal varlıklarının, siyasete girmeden önceki mal varlıklarına kadar kayyum atandı. Sosyal medya hesapları kapatıldı, görüntüsü ve sesi yasak oldu, fotoğrafları toplatıldı. Yetmedi, bununla birlikte çok sayıda belediye başkanımız; Adanalı Belediye Başkanımız sudan sebeplerle Adana'daki bir iddiadan ötürü Silivri'de tutuklu. Ne işi var Silivri'de ? Yani hukukun bu kadar yerlerde sürüldüğü bir dönemi hiç görmedik.
"Böcek'i, Çalık'ı sağlık gerekçesiyle tahliye etmek kimsenin aklına gelmiyor ama Tayyip Bey Hizbullah hükümlülerini sağlık gerekçesiyle affedebiliyor"
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımız günde 25 ilaç alıyor. Beylikdüzü Belediye Başkanımız Sayın Mehmet Murat Çalık, hem lenf hem lösemi tedavisi görmüş, atlatmış, riski var. İkide bir tedaviye gidiyor, parça alınıyor, test ediliyor. Bu insanlar henüz tutuklu. Mahkum değil, hükümlü değil. Bunlarla ilgili sağlık gerekçesiyle tahliye etmek kimsenin aklına gelmiyor ama öte yandan Tayyip Bey iki tane Hizbullah hükümlüsünü sağlık gerekçesiyle affedebiliyor. Sağlık gerekçesinin ne olduğunu dahi tam bilmiyoruz. İşte ikili hukuk dediğimiz şey en başta budur. Bize demişlerdi ki 'İddianame hazırlanınca birbirlerinin yüzüne bakamayacaklar. Heybedeki turp. Göreceksiniz, daha bu başlangıç...' Biz bütün meydanlara çıkıyoruz, sokaklardayız, vatandaşlarımızla sohbet ediyoruz, en çok dolaşan siyasi partiyiz. Siz AK Partili bir milletvekilini bir pazarda, bir saha çalışmasında görüyor musunuz? Saraylarında, sırça köşelerinde ahkam kesiyorlar. Halkın gündemi, gerçeği farklı.
"Destansı bir mücadele verdikleri için gençlerimize teşekkür ediyorum"
Gerçekten destansı bir mücadele verdikleri için gençlerimize teşekkür ediyorum. Çünkü gerek 19 Mart'ta gerek sonrasında meydanlarda bizleri yalnız bırakmayan, her türlü haksızlık, her türlü haksız tutuklamaya karşı ailelerinin alkışlarla uğurladığı o gençler gelecek açısından tüm milletimize cesaret vermiştir. Çünkü biz biliyoruz ki ülkemizdeki ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü, Anayasal haktır, evrensel haklardır. Bunları kullanmak bir suç unsuru olarak gösterilemez. İsteniyor ki burada halkımız sinsin, sussun, direnmesin, itiraz etmesin, önündeki baskıcı rejimine razı olsun. Razı olmayan herkes bu düzenin hedefi haline geliyor. Sokak röportajında konuşan tutuklanıyor. Ona mikrofon uzatan tutuklanıyor. Bu ülkenin cesur gazetecisi tutuklanıyor. Sessizce itaat etmemizi bekleyenlere buradan bir kez daha söylüyoruz: 2026'da çok daha cesur olacağız, çok daha kararlı olacağız. Bu ülkeyi asla tek adam zihniyetine bırakmayacağız.
"İktidara güven yok, veriye güven yok, programa güven yok"
Bu yıl geçimsizlik yılı olarak geçti. Vatandaşlarımız, memurlarımız perişan oldu. Çocuğun beslenmesini, kirasını, okul harcamasını, evin faturalarını, çarşıya gittiğinde vitrinlerin önünden nasıl kaçacağını, görmezden geleceğini, çocuklara mahcubiyetini; tüm bunları bizim yurttaşlarımız yaşadı maalesef. Rakamlarla oynuyorlar, rakamlar gerçeği göstermiyor. Bu teknik bir tartışma değil, iktidara güven tartışması. İktidara güven yok, veriye güven yok, programa güven yok, revize edilmeyen program yok. Bu ortamda yatırım da olmaz istihdam da olmaz refah da olmaz. 'Enflasyon düştü' diye anlatıyorlar. Barınmadaki enflasyon artışına göre bir artış var mı, niye yüzde 49? Madem enflasyon yüzde 27, madem asgari ücretliye bu zam veriliyor. Neden yeniden değerlenme oranına baktığımızda vergi ve harçlar yüzde 44 seviyesinde. Çok çarpıcı bir soygundan bahsedeyim size: 1 Ocak 2024-1 Ocak 2026 tarihleri arasında 15 Temmuz Şehitler ve Fatih Sultan Mehmet Köprüleri'ne uygulanan zam oranı yüzde 293. Bir defa vergi hukukunda, idare hukukunda temel bir prensip vardır: Bir hizmet açıldığı zaman ondan faydalananların, orayı kullananların oradan geçtiği sürece belli bir ödeme yapması kamu hukukunda vardır ancak bunun kuralı kendini finanse edecek süredir. Bu köprüler defalarca kendini finanse etti. Bunun vergisini defalarca bu millet verdi. 293 zam ne?
"Dünyanın en pahalı gıdasını yiyiyoruz, peki güvenli mi?"
Asgari ücret bir önceki yıl açlık sınırına denkti, bu yıl rekor kırıldı. Bu iktidarın birincilikleri hep sonlarda. Asgari ücret artık direkt açıklandığında açık sınırının altında. Bu ülkenin emeklileri evinde yaşam süremiyor, pazar filesini dolduramıyor. 'Yüzde 2, 2 büyüme var' diyorlar. Hangi alanda büyüme var? Burada da iki Türkiye var. Şantiye, AVM, beton mikserinden bahsediyorsanuz burada artı var. Ama siz çiftçiden, tarladan, üreticiden vatandaştan, Türkiye'nin emekçisinden bahsediyorsanız buralarda eksi var. Buralara sıçrayan bir şey yok. Halk açısından geriye giden bir durum var. Çiftçinin üretim gücünü yükseltecek bir politika yok. Aksine yıllardır uygulanan politikalarla çiftçi üretimi daraltılmış durumda. Dünyanın en pahalı gıdasını yiyiyoruz. Peki güvenli mi? Niye bizim ülkemizdeki ürünlerde pestisit çıkıyor sürekli? Niye 291 sınır reddi oldu? Hatay'da 55 ton limon bu dönemde imha edildi. Artvin'de 6 bin 100 kilo mandalinada zirai ilaç kalıntısı bulundu. Dolayısıyla tarım gücü yetmiyormuş gibi vatandaşımız güvenli gıdaya ulaşıyor mu, burada da soru işaretleri var.
"Erdoğan dışında dünyada hiçbir ekonomistin keşfedemediği bir icat: 'Faiz sebep, enflasyon sonuç'"
2025 yılında revize edilmeyen hesap olmadı. Politika faizi yeri geldi 19 Mart darbesinden sonra, nisan ayında güncel siyasi gelişmelere yönelik arttırmak durumunda kaldılar. Sadece kendi siyasi rakibini elimine etmek açısından biz 60 milyar dolarımızı yaktık. Yetmedi, buna bağlı kayıpların çok daha ağır olduğu hesaplanıyor. Sayın Erdoğan dışında dünyada hiçbir ekonomistin bulamadığı, keşfedemediği bir icat: 'Faiz sebep, enflasyon sonuç.' Kur korumalı mevduatın vergi maliyeti yaklaşık 70 milyar dolar. Bunlar hepimizin cebinden çıkan ve vatandaşın yoksullaşmasına sebebiyet veren rakamlar. Bizim birinciliklerimiz alt sıralarda. OECD verilerine bakalım; enflasyon ortalaması yüzde 4, euro bölgesinde yüzde 2. Avrupa'da en yüksek Romanya'da yüzde 8,5, bizde açıklanan resmi rakam yüzde 30'un üzerinde. Yaşadığımız durum bu ve bu durumda hortum düzeni devam ediyor. Bu iktidar dememiş miydi, 'Kamu özel işbirliği projelerinden vatandaşın cebinden bir kuruş çıkmayacak' diye? Şu ana kadar 2017-25 arasında şirketlere 581 milyar ödeme yapıldı. Gelecek yıl bütçeden 238 milyar daha ödeme yapılacak. Gelecek yıl sadece şehir hastaneleri için harcanacak rakam 136 milyar TL. Hesap ediyoruz, bununla 100'den fazla devlet hastanesi yapılabilirdi. Halka 'sabır' deniyor, yandaşa 'garanti.' Emekliye 'kader', ayrıcalıklı çevrelere de 'çok ayrıcalıklı sözleşme.' Bu düzen kara düzen. Yoksula 'tasarruf', faize 'cömertlik.'
"Gerçeği haykırmak yerine, her şeye 'devlet sırrı' muamelesi yapmayın"
Tepemizde gezilen İHA'larla ilgili daha derli toplu açıklama ihtiyacı var. Dikkat edilirse iktidara bir zaman da verdik. Biz asgari kapasitemizi, Hava Kuvvetleri'nin ve Genelkurmay'ın kapasitesini biliyoruz. Biz bu hava aracını düşürebilirdik daha evvel. İki saat, beş dakika makul bir süre midir? Savaş zamanında bir hava aracı görüldüğünde, emir komutan zinciri içerisinde sorulmadan düşürülür. Ama eğer barış zamanıysa bunu muhakkak sorarlar iktidara ve iktidarın karar vermesini beklerler. Hatırlatayım, bunu da bir örnekle. Daha önce düşürülen Rus uçağı düştüğü zaman, hızla koşturmuştu mikrofonun önüne; 'Ben emir verdim. Benim talimatımla oldu' diye. Sonra nedamet getirdi, neredeyse işi FETÖ'ye bağladılar. Burada da çıt çıkarmıyorlar. İki saat, beş dakika bir hava aracının Ankara semalarına kadar gelmesini normal karşılıyor musunuz? Bunun emsali nedir? Daha önce Türkiye'de bu oldu mu, olmadı. Buralarda gerçeği haykırmak yerine, her şeye 'devlet sırrı' muamelesi yapmayın. Genel Başkanımızın söylediğini, çeşitli kurumlara yalanlatma girişimine girmeyin. Apaçık ortada, gerçek hepimizin gözü önünde. Burada birçok ihtimal var. Önemli bir konu. Siyaset üstü görmek istiyoruz. Ama muhatabımızın böyle davranması lazım. Buradaki ihtimaller: Provokasyon mu var, bizim reaksiyonumuzu çlçen bir ülke mi var, bunun bir mesajı mı var, gerçekten kontrolden mi çıkmış, bir taciz mi? Bunun apaçık açıklanması lazım.
"Eğer dış politikada bir temele bütünlük içinde yaklaşmazsanız bir açmanızın içine düşersiniz"
Eğer siz dış politikada bir temele, bir ilkeye bir kurumsallık, bir bütünlük içinde yaklaşmaz ve günübirlik kişisel anlaşmalarla zikzaklara giderseniz bir açmanızın içine düşersiniz. S400 Türkiye'ye alınırken o törenleri, o açıklamaları; 'Bu bizim için bir namus meselesidir. Buradan geri dönüş yapmayız' görün. Geldiğimiz noktada şu sorunun cevabını vermesi lazım iktidarın bize: Bir etki hesaplaması yapıldı mı? Dışişleri Bakanı Hakan Fidan açıkladı, bundan kaynaklı KAAN motorunun yapımında problem var. Tedarikte başka problemler yaşıyoruz. Tek taraflı biz kendi uyguladığımız ambargoları kaldırdık. Peki buralarda elle tutulur bir şey gördük mü? Her seferinde sırtı sıvazlanıp gönderiliyor ve Orta Doğu Projesi'nde Trump ne derse onu yapan bir iktidarla karşı karşıyayız. Tutarlı, ekseni belli bir dış politika, tek tarafta enerji bağımlılığı olmayan ve kişisel anlaşmanın ötesinde kurumsal bir dış politikanın Türkiye açısından içinde bulunduğumuz durumda elzem olduğunu bir kez daha ifade edelim.
"2026 yılında gelin, hep birlikte mücadele edelim"
Vatandaşlarımıza buradan bir kez daha seslenelim: 2026 yılında gelin, hep birlikte mücadele edelim. Mitingse miting, meydansa meydan, sokaksa sokak. Kapı kapı birlikte gezelim. Gelin, CHP'ye katılın. Bu mücadeleyi büyütelim ve ülkede bir an evvel erken seçimin olması için her türlü mücadeleyi birlikte yapalım. Bu kara düzen bizim kaderimiz olamaz. Türkiye'de gerçekten ahlakın, adaletin, aklın egemen olduğu bir yönetimi birlikte kuralım. Geçim yoksa seçim var. Vatandaşlarımızın çoğu seçim istiyor. 2026 yılı yeni bir iktidarın kurulduğu, seçime gidildiği bir dönem olsun. Bunu hep birlikte sağlayalım. Bizim 2026 için 'Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır' sözünü hatırlatma ve hatırlama zamanıdır bizim için. Biz adaletli devlet diyoruz, insanca geçim diyoruz, güvenceli gelecek diyoruz. Bütün bunları gerçekleştirebiliriz. Bunlara canı gönülden inanıyoruz. 2026 yılında Türkiye'nin yeniden ayağa kalkacağı bir yıl olmasını diliyoruz. Bir santim eğilmeyeceğiz. Bir santim geri adım atmayacağız. Korku düzeni kurmak, Türkiye'yi tek adam rejimi inşa etmek isteyenlere buradan seslenelim, halkımız da bilsin: Bu düzenlerden çıkış için toplumsal muhalefetin bir arada durması şarttır, cesur olması şarttır, pes etmemesi, sandığa inancını kaybetmemesi şarttır. Azim ve kararlılıkla biz yolumuzda yürümeye devam edeceğiz. Milletimizi adalete, refaha ve huzura kavuşturacak bir düzen inşa edene kadar da çalışacağız."
"Usulden bir bozma, esasıyla ilgili değil"
CHP Sözcüsü Emre, açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Emre, CHP'nin kurultay davasına ilişkin istinf kararını şöyle değerlendirdi:
"Usulden bir bozma, esasıyla ilgili değil. Bir usule eksikliğe işaret etmiş. Mahkemelerde eğer siz ilk kez bir mazeret talebinde bulunuyorsanız sağlık gerekçesiyle ve bir sağlık raporu da ona bağlıyorsanız ve bu ilk kez ise genel uygulama bunun kabul edilmesi yönündedir. Yani emsaller genelde böyle. İçerik olarak esas açısından, esasa yönelik bir atıf yok. Dikkat ederseniz diğer temyiz iddialarının sebeplerinin 'reddine' diye de işaret edilmiş."
"Tayyip Bey, Trump'a 'Sen bunu nasıl bana söylersin? Ben bağımsız bir devletin cumhurbaşkanıyım' desin"
Emre, ABD Başkanı Donald Trump'ın F35'lerin Türkiye'ye verilemesiyle ilgili açıklamalarında, F35'lerin İsrail'e yönelik olarak kullanılmaması yönünde verdiği güvenceyi şöyle değerlendirdi:
"Biz Trump'ın sözüne itibar ederek hareket edemeyiz. Çünkü çok farklı açıklamaları var. İkincisi de Trump'ın Tayyip Bey ile olan ilişkisi, Tayyip Bey'in her yaptığı hukuksuzluğa karşı dünya kamuoyunda ona meşruiyeti sağlama yönündeki adımlar, bunun karşısında da her türlü gerek Orta Doğu Projesi'nde olsun gerek dış politikada olsun Amerika ile Trump'ın görüşleriyle eşdeğer bir dış politika görüyoruz. F35 konusu defalardır konuşuluyor. Bir adım görmedik henüz. En son Amerika ziyaretinde de karşısına almıştı heyeti, 'Bunlar çok zeki insanlar, keşke bu kadar zeki olmasalar' demişti. Ama orada olan gerçeği haykıran NTV muhabirine oldu. 'Ne aldık biz bu işten' dedi. Hiçbir şey almadık ki Dışişleri Bakanı'nın açıklaması da onu örttü. Şu ana kadar hala almış değiliz. Uçakları almış değiliz, kaybımız telafi edilmiş değil. Bunlar söyleniyor. Mesela Gazze konusunda mikrofon bizde ama masada biz yokuz. Mikrofonu veriyorlar, 'Konuş.' Masada var mıyız? O işin konuşulduğu masada yokuz. Dolayısıyla söylenen, yapılanlar birbirinin aksi yönüne. Biz burada ciddi zarar ettik. Orada Tayyip Bey'in de Trump'a şunu söylemesi lazım: Güney Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, Doğu Akdeniz ve Türkiye karşıtı bir blok oluşturmuş durumdalar. Orada Türkiye karşıtı bir askeri ve siyasi bir ittifak içindeler. Her gün Yunanistan'dan, İsrail'den açıklamalar duyuyoruz. Onlar şunu garanti ediyorlar mı: 'Biz Türkiye'ye karşı hiçbir zaman F35 kullanmayacağız' diye. Tayyip Bey diyordu ki 'İsrail'in bir sonraki hedefi Türkiye.' Eğer böyleyse, eğer o gün doğruyu söylediyse; bugün de Trump'a desin ki 'Sen bunu nasıl bana söylersin? Ben bağımsız bir devletin cumhurbaşkanıyım. Ben envanterime bir silah aldıysam kendimi savunmak açısından bunu gerekli her yerde kullanırım.' Bizden parasını isterken sözleşmede böyle bir şart var mı? Bunlar böyle sıradan işler değil. Türkiye'nin bağımsızlığını ilgilendiren konular ve güvenliğini ilgilendiren konular. Şu ana kadar hiçbir doyucu açıklama görmedik. Hiçbir somut adım görmedik. Şu an bu konuda maalesef ciddi hak kaybına uğramış tarafız. Hamasetle kapatılacak gibi de değil."
"Yönetenler, terör örgütü kabul edilen yapılara karşı her türlü güvenlik tedbirini almakla yükümlü"
Zeynel Emre, Yalova'da dün gerçekleştirilen operasyonun ardından İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın 21 ilde düzenlenen operasyonlarda, 357 IŞİD şüphelisinin gözaltına alındığına yönelik açıklamasına ilişkin ise şöyle konuştu:
"Terör örgütü terör örgütüdür. Ehvenişer olmaz. Biz de Türk milleti olarak birinden birini bir şeyde tercih etmek zorunda değiliz. Uluslararası standartlara göre terör örgütü olarak kabul edilen, işlem gören yapılar neyse bunlara karşı her türlü güvenlik tedbirini almakla yükümlü yönetenler. Burada da toplum olarak bir olmak durumundayız. Konjonktürel davranamayız. Ancak şimdi şöyle rakamlar var, bazen önümüze geliyor tartışırken problemli görüyoruz. Mesela 2016 yılında Atatürk Havalimanı'nda bir patlama oldu, 45 vatandaşımız hayatını kaybetti. O işten ötürü yedi IŞİD'li ceza aldı. Altısı tahliye edildi. Bu çok tartışıldı. Neden tahliye edildi? Gerçekten tek bir kişi mi bunu yaptı? Oraya taksilerle giden, birlikte hareket edenler gerçekten bu kadar canın alımından sorumlu değil miydi? Emniyet mensuplarımızın zerre boşluk bıraktığı bir alan yok. Çünkü haricen de önümüze evraklar geliyor.
Dün bir tespitimiz daha oldu. Horasan örgütüyle ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 2023 yılı iddianamesine bakın. Orada, hakkında kırmızı bülten çıkartılan ve tutuklanan şu an tutuklu olan, dosyayı gördüğümüze göre iddianame açısından tutuklanmış, Tacikistan uyruklu kişi önce Erzurum İli Aşkale ilçesi bir nolu geri gönderme merkezinde yabancı terörist savaşçı kapsamında idari gözetim altında tutuluyor. Yurda da giriş yasağı konulmuş. Bu şahıs belirli itirazlar yapıyor. İtirazı haklı görülüyor. Bunu bırakıyorlar. Erzurum TEM gidip gözaltına alıyor. Bu adamın terörist olduğu konusunda ellerinde bilgi var. Tekrardan işlem yapılıyor, tekrar geri gönderim merkezine götürüyor. Tekrar serbest kalıyor. Aradan zaman geçiyor, iki yıl sonra aynı kişi Pendik'te gözaltına alınıyor. ve örgüt içerisindeki pozisyonda önemli olduğu iddia ediliyor. Bu iki yıllık süre içerisinde bu Türkiye'de ne yapmış? Kimlerle görüşmüş? Hangi faaliyetlerde bulunmuş? Ben bunu şu an bilemem ama böyle haberlerin gelmesi insanların canını sıkıyor. 357 şüpheli gözaltına alınması emniyet kuvvetlerimizi tebrik ederiz, varsa daha fazlasını yakalasınlar.
"Önümüzdeki süreçte dikkatle takip ediyoruz"
Bizim bu yöndeki endişemiz hep vardı. Yani IŞİD konusunda çeşitli kaygılar, sınır ihlali, sınırlardan kolayca girdiğine yönelik düşünceler, ihbarlar, yazılar, haberler... Bizim üç milletvekilimiz o zaman, biri de şimdiki Genel Başkanımız, Sezgin Tanrıkulu ve Veli Ağbaba bütün bu gerekçelerle Meclis'te bir araştırma komisyonu kurulmasını ve gerekçelerine bütün bunları yazmışlar. Yani sayının özellikle Güney Doğu'da çok fazla olduğu, belli girişlerin olduğu, bunların araştırılması için önerge vermişler. Bunlar sistematik bir şekilde reddediliyor. TBMM'nin görevlerinden biridir denetim. Meclis denetimden uzak, fonskiyonu çok sınırlı. Biz sadece yetkililerin açıklamaları ve dışarı çıkan dosyalar özelinde biz bunu görebiliyoruz. Yani buradaki gariplikleri işaret edebiliyoruz. Bizim bakışımız tek. Burada bizim açımızdan güvenlik birimlerinin terör örgütü olarak tariflediği, kabul ettiği, yetkili kurullarda böyle geçen bütün yapılara aynı şekilde muamele yapılmasını ve güvenlik açısından aynı muameleleri görmesi, bir yerde bir şeyini tercih etmek durumunda değiliz. Geçmiş açıklamalar, geçmiş konuşmalar, bizim uyarılarımız, İdlib konusunda orada uyarılarımız vardı. İdlib'de çok sayıda IŞİD'linin yaşadığına, barındığına ilişkin ihbarlar, bilgiler geliyordu. Dolayısıyla rejimi düştükten sonra oradakiler ne oldu? Ne kadarı geçti, nereye gitti? Bunlarla ilgili böyle çok doyurucu bilgiler yok. Çünkü parlamentonun buradaki fonksiyonu çok sınırlı. Doyurucu açıklamalar görmediğimiz için bu tartışmalar var. Bunlar yaşanıyor. 357 şüpheli gözaltına alınıyor. Çatışmaya girecek kadar gündüz gözüyle gözü kararmış bir şekilde yuvalanmış bir şekilde Yalova'da bulunuyorlarsa demek ki Türkiye genelinde çok sayıda uyuyan hücrenin olabileceğine yönelik düşünceyi de güçlü bir şekilde ortada tutmamız lazım. Demek ki bu alanda yapılması gereken çok daha fazla işler var. Bugüne kadar eksikler var. Bugüne kadar bunların cevapları verilmedi. Yapılmayanlar var. Önümüzdeki süreçte de biz dikkatle takip ediyoruz. Sonuçta acımız var ülke olarak. Bugün şehitlerimizin naaşı kaldırılıyor. Acılarda şüphesiz ortaklaşacağız. Ama bir yönüyle bütün olaylara sahip çıkmak orada şehitlere, gazilerimize de bizim CHP olarak, bu ülkenin birinci partisi olarak da en büyük sorumluluklarımızdan da bir tanesi."
Son Dakika › Güncel › Zeynel Emre: 'Liyakatsizliğin Yolsuzluğa, Güvencesizliğin Geleceksizliğe Karıştığı Dönem, 2026'da Son Bulsun' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?