“BİR ŞEHİR FARKLI TÜR İNSANLARDAN OLUŞUR. BENZER İNSANLAR BİR ŞEHİR MEYDANA GETİREMEZLER.”*
Şehirler, mekânın yazdığı tarihlerdir ve her mekân bir doğa ve tarih kitabı gibi okunup yorumlanabilir. Şehirler, doğa ve tarihin bilincidir. Onda tüm bir geçmişin, fiziksel çevrenin, psikolojik etkileşimlerin ve kaynaşmanın, farklı yaşam tarzlarının yansımasını buluruz. Şehirler uygarlığın ulaştığı bir aşamadır. Her uygarlık daha önceki kültür ve gelişmişlik seviyesi ile bulunduğu durumu mukayese eder ve tarihsel akış içinde kendini yeniden adlandırır. Ve mamur şehirleriyle dünyaya parıltılı gözlerle bakar. Sadece şehir isimlerinin kökenlerindeki değişimler incelense uygarlıkların kendi üstünlük gramerini zamanla nasıl oluşturduğu ve ortaya nasıl bir tarihyazımı çıktığı görülecektir.
Bir şehrin bizi etkileyen gücü nereden gelir? Niçin daima bir mekân nostaljisinden söz eder dururuz? Bir şehri yakından tanıyanlar ansızın durup o yerin geçmişinden söz etmeye başladığında esasen bir zamanlar orayı mesken edinmiş kimselerin o mekânda bıraktığı yaşam deneyimlerini yepyeni bir bilinç örgüsü içinde bize aktarmak arzusundadırlar. Tıpkı çok katmanlı bir romanda olduğu gibi şehirler de saklı tuttuğu farklı zamanları tek bir güzellik ve akıl içinde eritirler. İstanbul’un zamanı hem Roma’nın yaşadığı zaman, hem Bizans zamanı hem de Osmanlı zamanıdır. Braudel Akdeniz şehirlerinin tarihini yazarken iç içe geçmiş hızlı ve ağır ilerleyen bu zaman tasavvurlarının en yetkin örneklerini sergilemiştir.
Şehir başlı başına bir yapı ve inşa sürecidir. Tüm estetiğiyle bir mevkide konumlanan mimari, hayal gücünün imkânlarını araştırır ve onu keşfeder. Hegelci terimle ifade edildiğinde bu durum mutlak ideanın somutlaşması, duyuların görünür kılınmasıdır. Roma Panteon’da, Mısır ise piramitlerde nefes alıp vermeye devam eder. Yapılar birer genel ad olmaktan çıkar, kişiselleşir, bizim olur. Notre-Dame yalnız bir katedral değil, o “Notre”-Dame’dır. Süleymaniye herhangi bir camii değil, Süleymaniye’dir. Taşa yontulan, mermere dokunan, yüzeye işlenen sanat yüzyıllar arasında serbestçe dolaşan bir hafızaya bekçilik eder. Sıkça söylenildiği üzere her şehir bir ruha sahiptir. Temaşa duygusundan mahrum şehirler ise bir karmaşanın ve yozlaşmanın ürünüdürler. Acelecilik, kuralsızlık ve kayıtsızlık her tarafa sirayet etmiştir. Ne yöne bakılsa ucubeler görülür, nesnelerin amorf karakteri dikkatimizi dağıtır, içe-bakışımızı engeller, bulut kümeleri yerine üstümüzden gri enkaz yığınları geçer. Belki bu sebeple şair, “Şehirler, ölülerin bedenlerinden çok daha çabuk çürümekte, kirlenmektedir” diye haykırır bizlere…
Evet, şehirler bir ruha sahiptir! Onlar konuşur, mırıldanır, şarkı söyler, muammalar yaratır, efsaneler üretir. Gündelik yaşamın ritmini ayarlar. Görkemli yapıların etrafında bir merkezîlik duygusu örer. Şehrin geniş yolları bir kayra gibi varlığın açılmasıdır. Agora, forum, pazar yerleri ve modern çarşılar kalabalıkların nabzını yoklar, hareketliliğini ölçer. Meydanlar, caddeler ve sokaklar bir dünya görüşüne açılır/bir dünya görüşüne bakarlar. Şehir en uç karşıtlıklardan yararlanmasını bilir, onu gayri şahsi ilişkiler ağında bir kurala ve yasaya dönüştürür. Şehir yaşamı farklılıklara tahammül edişiyle köylerden, kasabalardan ayrılır. Böylelikle modern şehirler uçucu kimliklerin mekânı olmuştur. Simmel modern insanın şehirle olan diyaloğunu tasvir ederken bu yabancılığa dikkat çeker. Yabancılık duygusu içinde daima bir takım ‘tepki’ler oluştururuz ve kendimizi sürekli yeni arayışlarla donatırız.
Şehir Yazıları’nda birçok farklı meseleyi bir araya getirmeye çalıştık. Hem tarihsel durumu özetlemek hem de bugüne dair kendi bakışımızı sunabilmek için…Kentsel dönüşüm güncel örneklerden yalnızca biridir. Türkiye’de şehirler ve şehircilik anlayışı ise başlıbaşına bir garabetin konusudur. Eğer şehirlerimiz dile gelseydi belki de her biri başka bir facianın tanıklığını anlatacak, çeşit çeşit yıkım ve talan hikâyelerinden söz edecekti. Ufkumuzu artık betondan bir mezar yığını kaplamıştır. Bu durumda yaşadığımız bir şehir var mı sorusunu yalnızca maddi koşullar içerisinde kalarak yanıtlıyorsak bedenlerimizden önce ruhlarımızı çoktan yitirmiş olabiliriz.
Yazar: Kolektif
Yayınevi: Doğu Batı Dergileri
ISBN: S00101-67-014
Boyut: 16x24
Basım Yılı: 2014
Basım Yeri: Ankara
Cilt Durumu: Karton Kapak
Kağıt Türü: 2. Hamur
Dil: Türkçe
Son Dakika › Kültür Sanat › Doğu Batı Düşünce Dergisi Sayı: 67 Şehir Yazıları - 1 Kitabı - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?