12 Eylül davasında görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin, müdahillik taleplerinin kabulünü, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın tutuklanması taleplerinin ise "sağlık durumları ve yaşlılıkları gözetildiğinde, daha önce verilen adli kontrol kararı yeterli olduğu" gerekçesiyle reddini istedi.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde Cumhuriyet Savcısı Çetin'den görüşü soruldu.
Savcı Çetin, davaya müdahillik talebinde bulunan kamu kurum ve kuruluşları, özel kurum ve kuruluşlar, bunların temsilcileri ve gerçek kişilerin yargılama konusu eylemden ve sonuçlarından zarar görme ihtimalleri bulunduğu gerekçesiyle, müdahillik taleplerinin kabulüne karar verilmesini istedi.
Ceza usul kanununa göre yargılamada istenilen amaca. tutukluluk dışında bir tedbirle ulaşıldığı takdirde sanıklar hakkında tutuklama kararı verilmemesi gerektiği yönünde düzenleme bulunduğunu ifade eden Çetin, sanıkların sağlık durumları ve yaşlılıkları gözetildiğinde daha önce verilen adli kontrol kararının yeterli olduğu görüş ve kanaatinde olduğunu bildirdi ve tutuklama isteklerinin reddini talep etti.
Ancak sanıkların savunmalarının alınmasına yönelik olmak üzere duruşmada hazır bulunmaları halinde sağlıkları açısından hayati tehlike oluşturup oluşturmayacağı konusunda İstanbul Adli Tıp Kurumu'ndan rapor aldırılmasını isteyen Çetin, duruşmada tanıklık yapacaklarını belirten kişilerin tanık olarak dinlenmek üzere davetiye çıkarılması talebinde bulundu.
TARİHİ DAVADA BUGÜN YAŞANANLAR
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, iddianamede adı geçen mağdur ve müştekiler, katılma talebinde bulunanlar, avukatlar ve izleyiciler ile basın mensupları katıldı.
Evren ve Şahinkaya'nın avukatları da duruşmada hazır bulundu.
EVREN VE ŞAHİNKAYA MAHKEMEYE YİNE GELMEDİ
Ankara'da yapılan dünkü duruşmaya da iddianamede adı geçen mağdur ve müştekiler, katılma talebinde bulunanlar, avukatlar ve izleyiciler ile basın mensupları alındı.
Mahkeme, bu duruşmada müdahillik talebinde bulunanların beyanlarını almaya devam etti.
94 yaşındaki Evren ve 86 yaşındaki Şahinkaya dünkü duruşmaya da gelmedi.
Mahkeme Çarşamba günü esasa girmeden sanık ve müdahil avukatların taleplerini kayda geçirmek suretiyle duruşmaya başladı ancak sanıklar gelmediği için iddianamenin okunmasına geçilmedi.
Mahkeme de Adli Tıp Kurumu'na sanıkların duruşmada bulunmalarının ve beklemelerinin sağlık durumları açısından bir engel teşkil edip etmediğini sormuştu. Adli Tıp Kurumu'ndan gelecek rapor, sanıkların duruşmaya katılıp katılamayacaklarını belirleyecek.
DAHA BÜYÜK BİR SALON TALEP EDİLDİ
Mahkeme Başkanı Süleyman İnce, Ankara'da daha büyük bir duruşma salonunun bulunup bulunmadığına ilişkin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na yazılan müzekkereye cevap geldiğini bildirdi.
İnce, cevaba göre Ankara Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü yerleşkesinde 2 ayrı duruşma salonunun bulunduğunu, büyük olanının, sanık kapasitesinin yüksek olduğunu ancak seyirci ve müdahil olma talebinde bulunanların oturabileceği bölümün küçük olduğunun tespit edildiğini belirtti.
DARBE ŞİKAYETÇİLERİ KONUŞMAYA BAŞLADI
Davaya müdahil olan isimlerden biri olan İbrahim Tunç, kardeşleri Mustafa ve Mehmet Tunç'un 12 Eylül'den sonra gözaltına alındığını, ağır işkencelerden geçirildiğini kaydederek, 12 Eylül'ün bütün sorumlularının yargı karşısına çıkarılmasını istedi.
Mukaddes Çelik de 12 Eylül sürecinde kendisinin ve eşi İrfan Çelik'in ayrı cezaevlerinde bulunduğunu belirterek, eşinin 14 Eylül sabahı Davutpaşa Askeri Cezaevinde asılı olarak bulunduğunu, bunun 12 Eylül'ün ilk cinayetlerinden olduğunu söyledi.
Çelik, eşinin ölümüyle ilgili savcının işkence iddialarını görmezden geldiğini savunarak, "Dava sembolik kalmasın. Binbaşı Adnan Özbek hem benim hem de eşimin kaldığı cezaevlerinde işkencelerde bulundu. O dönem işkenceye karışan diğer kişiler de yargı önüne çıkarılmalı" dedi.
"7 YIL KOLTUKTA YATTIM! UYUYAMADIM!"
Gülşah Taç da evden bir kitapla çıkan oğlunun gözaltına alındığını, daha sonra işkence görüp hapse atıldığını anlatarak, "Oğlumun yaşadıklarından o kadar etkilendim ki 7 yıl uyuyamadım, koltukta yattım" diye konuştu. Taç, oğlunun cezaevinden çıktıktan sonra çatışma süsü verilen bir olayda öldürüldüğünü ileri sürdü.
"MİLLİYETÇİLER SİSTEMATİK İŞKENCEYE TABİ TUTULDU"
Katılma talebinde bulunan bazı kişilerin avukatı Serdal Namkoç da milliyetçilerin, darbenin ardından gözaltına alınarak sistematik işkenceye tabi tutulduğunu, 8'inin idam edildiğini söyledi.
MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasında sanık olan dönemin İstanbul İl İkinci Başkanı Yılma Durak'ın ağır işkencelerden geçirildiğini anlatan Namkoç, "Berfo Kırbayır'ın devam eden acısına şahit olduk ama bu acılar sadece Cumartesi Annelerine ait değildir. Abdülkadir Yanık, Mamak'ta 12 gün işkence altında kalmış, itirafta bulunması için annesi Ümmühan Yanık, cezaevine getirilerek dövülmüştür. Sonra gözlerinin önünde oğluna işkence yapılmıştır" dedi.
Duruşma sırasında yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren gibi 17 yaşındaki ülkücü Bekir Bağ'ın da işkenceyle öldürüldüğünü kaydeden Namkoç, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın işkence, kötü muamele ve cinayetlerden dolayı yargılanmalarını istedi.
"RÜYAMDA POLİS ÖLDÜRDÜM"
Salondaki bazı müdahil talebinde bulunanlar, mahkeme başkanına, kendilerine konuşma hakkı tanınmadığını, böyle yargılamanın olamayacağını söylediler. Bu sırada bazı kişilerin, salonu terk ettiği görüldü.
Ömer Öneren de ihtilal olduğunda Balıkesir de öğretmen olduğunu, gözaltına alınıp ağır işkencelerden geçirildiğini belirterek, "Cezaevinden çıktıktan sonra her gece rüyamda polis öldürdüğümü gördüm. Mahkeme sadece iki kişiyle kalmamalı, işkenceci kişiler ve amirleri hakkında da işlem yapmalı" dedi.
"DİYARBAKIR'DA 70 ÇEŞİT İŞKENCE YAPILDI"
İsa Tekin ise 12 Eylül'de Diyarbakır'da gözaltına alındığını belirterek, "Diyarbakır 5 nolu Cezaevi'nde 70 çeşit işkence yapılmıştır. Gayrimüslimlerin zorla sünnet ettirildiği akla hayale sığmayacak birçok işkenceye metodunun uygulandığını gördüm. Emir komuta zinciri içerisinde ere kadar herkesin yargılanmasını istiyorum" diye konuştu.
Temel Demirer de 12 Eylül'ün bir ekonomik politika olduğunu savunarak, "Burada sistemin yargılanmasını istiyorum" ifadesini kullandı.
"DARBE TSK'YA DA ZARAR VERDİ"
Rahmi Yıldırım da Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görev yaparken darbenin ardından Kenan Evren'in imzasıyla 1982'de görevine son verildiğini belirterek, kendisinin de işkenceden geçtiğini, darbenin sadece sivil halka değil, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne de zarar verdiğini söyledi.
Bayrak Harekat Planı çerçevesinde teğmen olarak görev yaptığı Çanakkale'nin Çan ilçesinde sağ ve sol ayrımı yapmaksızın dernek, sendika, sivil toplum kuruluşu yöneticilerini gözaltına aldıklarını anlatan Yıldırım, "Tahsin Şahinkaya'nın eşi Çan'daki seramik fabrikasının ortaklarındandı. Emrimdeki kuvvetlerle birlikte hem Çan'ın giriş-çıkışını tuttum hem de bu fabrikayı korudum" dedi.
Rahmi Yıldırım, mahkeme başkanının soruları üzerine "Bulunduğumuz yerde protokolde ben en ön sıradaydım. Kaymakam bile benim arkamda yer aldı" cevabını verdi.
59 İLDEN SUÇ DUYURUSU DOSYALARI ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA ULAŞTI
Bu arada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na 59 il ve ilçe savcılıkları tarafından Evren ve Şahinkaya hakkında açılan işkence ve kötü muamele soruşturmaları hakkında yetkisizlik-görevsizlik kararları gönderildi. Bu dosyalara direk 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin bakması bekleniyor.
Ayrıca Milli Savunma Bakanlığı'na 1979-1980 döneminde yapan komutanlara ilişkin yazılan yazıya olumlu cevap verildi. MİT'e yazılan yazıya olumlu cevap verildi ve Maraş, Çorum ve Sivas olaylarına ilişkin 1 klasör dosya gönderildi.
Son Dakika › Politika › Tarihi Davada Flaş Gelişme! - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?