Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, yükseköğretimde 20 yılda okullaşma oranının yaklaşık 5 kat arttığını açıkladı. Net okullaşma oranının 1995'te yüzde 9 iken, 2013'te yüzde 40'a ulaştığını belirten Çetinsaya, "Türkiye son 10 yılda büyüme sağladı. Fransa ve Birleşik Krallık gibi ülkelerin yükseköğretim brüt okullaşma oranlarını yakaladı, hatta geçti" dedi. Çetinsaya, yükseköğretimde bu büyüme sürerken, yeterli öğretim elemanı bulunmadığına dikkat çekti ve önümüzdeki 5 yıl boyunca her yıl yaklaşık 18 bin 500 öğretim elemanının sisteme dahil edilmesi gerektiğini belirterek, 45 bin öğretim elemanına ihtiyaç olduğunu açıkladı. Çetinsaya, "Her şey var ama, 10 yıl sonra öğretim üyesi olup olmayacağını, yeterli, nitelikli öğretim üyesi olup olmayacağını bilemiyoruz. Bu sistemi sırtında taşıyacak, koşturacak öğretim üyeleri olup olmayacağı konusunda hepimizde soru işaretleri var" dedi.
Atatürk Üniversitesi Kültür Merkezi'nde düzenlenen 222. Üniversitelerarası Kurul Toplantısı'nda uzun süredir üzerinde çalıştığı "Büyüme, Kalite, Uluslararasılaşma: Türkiye Yükseköğretimi İçin Bir Yol Haritası" başlıklı raporu sunan YÖK Başkanı Prof.Dr. Gökhan Çetinsaya, şunları söyledi: 2050'ye kadar önümüzdeki 30 yılda üniversite çağına gelen nüfusumuz 1 milyon 250 bin civarında olacak. 2050'den sonra da 1 milyon seviyesinde bir süre devam edecek. Bu başlı başına büyümenin devam edeceği anlamına geliyor.
AÇIKÖĞRETİM HIZLA BÜYÜYOR
Açıköğretimin zaman içinde hızla büyüyor. Bugün itibarıyla Türkiye'deki toplam kontenjan içinde yüzde 25 seviyesinde. Buna karşılık öğrenci sayısı hızla büyümeye devam ediyor. Yaklaşık 2,5 milyon açıköğretim öğrencisinin 1 milyonu kayıtlı olduğu halde ders seçmemiş. Bunların açıköğretim öğrencileri içindeki oranını yüzde 40 seviyesinde.
45 BİN ÖĞRETİM ELEMANINA İHTİYAÇ VAR
141 bin 674 öğretim elemanı var, bu öğretim elemanlarının içinde öğretim üyelerinin payı yüzde 45. Öğrenci sayısındaki artışla kıyaslandığında öğretim elemanı artışı geride kalıyor. Öğretim üyesi başına 48, öğretim elemanı başına da 21 öğrenci düşüyor. OECD ortalaması 15-16. Ciddi bir öğretim üyesi açığımız var. Eğer OECD ortalamalarını baz alarak hesaplarsak, 45 bin öğretim elemanı açığını kapatmamız gerekiyor. Bunların 20 bininin öğretim üyesi olması gerekiyor. Benim yaptığım çalışmada bu açığı kapatabilmek için bizim yılda 18 bin civarında öğretim elemanı, araştırma görevlisi istihdam etmemiz gerekiyor. Türkiye'de her yıl 4 bin 500 doktora mezunu veriliyor, bu dünya genelinde çok geride. Doktora eğitiminin niceliğinin ve niteliğinin arttırılması için çalışmalar yapılması gerekiyor.
YAYINDA 20, ETKİN DEĞERLERDE 37'İNCİ SIRADAYIZ
Türkiye yayın sayısı bakımından dünyada 20'nci sırada, ama bu yayınların etkin değeri bakımından 37'nci sırada. Bu da bizi gerçekten yayınların ve araştırmaların niteliği konusunda da düşünmeye zorluyor. İster yepyeni kadroları akademiye çekmeye çalışalım, ister doktora mezunu sayısını artırmaya çalışalım, gençleri akademide kalmaya ikna etmeye çalışalım, nitelikli insan gücünü artırmaya çalışalım, hangi konuyu konuşursak konuşalım konu bizi özlük hakları meselesine getiriyor. Türkiye'deki öğretim üyelerinin özlük hakları yani maaşları son derece dezavantajlı bir konumda. Bizim bu dezavantajlı konumuyla akademiyi cazibe merkezi haline getirme çok zor. Nitelikli beyinleri ve gençleri akademide kalmaya ikna etmemiz çok zor.
Son Dakika › Eğitim › YÖK Başkanı: Nitelikli Beyinleri Bu Maaşlarla İkna Edemeyiz - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?