Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, " Türkiye'yi küresel kriz öncesi yakaladığı yüksek büyüme patikasına taşımak için orta vadede enflasyonu yüzde 5'e düşürmeyi, cari açığı yüzde 5'in altına çekmeyi ve istihdamı daha da arttırmayı hedefliyoruz" dedi.
Şimşek, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda, 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın sunumunu yaptığı konuşmada, mali disiplin sayesinde Türkiye'nin önemli kazanımlar elde ettiğini kaydetti.
2002 yılında faiz giderlerinin bütçe içindeki payının yüzde 43,2'ten 2014 yılında yüzde 11,2'ye düştüğünü belirten Şimşek, "Bu oran son 30 yılda görülen en düşük seviyedir. Benzer şekilde 2002 yılında vergi gelirlerinin yüzde 85,7'si faiz ödemelerine giderken bugün vergi gelirlerinin sadece yüzde 14,3'ü faiz ödemelerine gitmektedir. Bu oran 1983'ten beri elde edilen en düşük orandır" ifadelerini kullandı.
Faiz giderlerinin azalmasıyla elde edilen mali alanın, eğitim, sağlık ve altyapı için kullanıldığını vurgulayan Şimşek, "Ayrıca vergi oranlarını düşürerek özel sektör yatırımlarının ve istihdamın önünü açtık; ülkemizin rekabet gücünü artırdık" diye konuştu. Şimşek, şunları kaydetti:
" Dezenflasyon, mali disiplin ve düşük risk primi sayesinde 2002 yılında yüzde 62,7 düzeyinde olan iç borçlanma faiz oranları 2014 Eylül itibarıyla yüzde 9,4'e; reel faiz oranları ise yüzde 25,4'ten yüzde 0,5'e düşmüştür. Bunun yanısıra kamu borcunun likidite, faiz ve döviz kuru riskleri azaltılmıştır. 2003 yılında yüzde 49 olan sabit faizli borçlanma senetlerinin toplam borç stoku içindeki payı 2014 yılı Eylül ayında yüzde 64'e çıkartılarak borç stokunun faiz değişimlerine olan duyarlılığı azaltılmıştır. Benzer şekilde döviz cinsi borçların payı da yüzde 58'den yüzde 32'ye düşürülerek kur riski kontrol altına alınmıştır. 2002 yılında 9,4 ay olan iç borçlanmanın ortalama vadesi 2014 yılı Eylül ayı itibarıyla 68,8 aya yükselmiştir.
Orta vadede büyümeyi destekleyecek en önemli faktörlerden birisi de sağlam bankacılık sektörümüzdür. Bankacılık sektörünün sermaye yapısı güçlüdür. Son yıllardaki hızlı kredi artışına rağmen Ağustos ayı itibarıyla sermaye yeterlilik oranı yüzde 16,3 ile yasal sınır olan yüzde 8'in iki katından fazladır. Çekirdek sermaye yeterlilik oranı ise Basel 3 kurallarına uyum çerçevesinde yapılan düzenleme gereği asgari yasal sınır olan yüzde 4,5'in üç katı, yüzde 14,1 seviyesindedir. Dahası sektörün varlık kalitesi de yüksektir. Takipteki kredilerin toplam krediler içindeki payı ise yüzde 2,9 ile oldukça düşük bir oranda seyretmektedir. Son olarak bankacılık sektörünün yabancı para açık pozisyonu bulunmamaktadır.
Türkiye'de firmaların dış borç oranı yönetilebilir düzeydedir. 2014 yılı ikinci çeyreği itibarıyla 278 milyar dolara ulaşan özel sektör dış borcunun 121,9 milyar doları reel sektöre aittir. Reel sektör borcunun GSYH'ye oranı da yüzde 15,3 ile makul bir seviyededir. Reel sektörün yüzde 63'ünün döviz borcu yoktur. Döviz borcu olanların yüzde 68'inin de ihracat geliri bulunmaktadır. Ayrıca reel sektör dış borcunun yüzde 71,8'i uzun vadelidir. Kısa vadeli açık pozisyonu da 10,5 milyar dolar ile sınırlıdır. Döviz varlıkları ise kısa vadeli mevduat ağırlıklıdır yani likittir. Bu durum, döviz kurunda kısa vadede oluşabilecek dalgalanmalara karşı firmaları korunaklı kılmaktadır. Ayrıca 2002 yılından bu yana reel sektörün döviz varlığı da 25,1 milyar dolardan 99,1 milyar dolara yükselmiştir."
-Enflasyon
Son yıllarda hızla artan tüketici kredilerini kontrol altına almak için makroihtiyati tedbirleri uygulamaya koyduklarını anlatan Şimşek, son 10 yılda ihtiyatlı politikaların, Türkiye'de makrofinansal istikrarı güçlendirdiğini ve Türkiye'nin dış şoklara karşı direncini artırdığını belirtti.
Türkiye'yi küresel kriz öncesi yakaladığı yüksek büyüme patikasına taşımak için orta vadede enflasyonu yüzde 5'e düşürmeyi, cari açığı yüzde 5'in altına çekmeyi ve istihdamı daha da arttırmayı hedeflediklerini dile getiren Şimşek, "2014 yılında esas itibarıyla geçici faktörler nedeniyle enflasyon yüksek tek hanelere çıkmıştır. Bunda son 13 yılın en kurak yazının etkisiyle gıda fiyatlarındaki yüksek seyir, Türk lirasındaki değer kaybı, jeopolitik gerginlikler ile bunların sonucunda enflasyon beklentilerindeki bozulma etkili olmuştur" dedi.
Enflasyonun yıl sonunda yüzde 9,4 olarak gerçekleşmesini beklediklerini ifade eden Şimşek, ancak baz etkisi, gıda fiyatlarındaki normalleşme, emtia fiyatlarındaki düşüş, sıkı para ve maliye politikaları ile uygulamakta olduğumuz makroihtiyati tedbirlerin etkisiyle enflasyonun 2015 yıl sonunda yüzde 6,3'e düşmesini beklediklerini bildirdi.
Şimşek, "Enflasyonu orta vadede yüzde 5'e, uzun vadede ise yüzde 5'in altına indirmeyi amaçlıyoruz. Enflasyonu bu düzeylere indirmek ancak orta ve uzun vadede verimlilik artışı ve yapısal reformlar ile mümkün olacaktır" ifadesini kullandı.
-İşsizlik
Makro finansal istikrarı korumak ve daha yüksek sürdürülebilir büyümeyi sağlamak için cari açığı daha da düşürmeyi hedeflediklerinin altını çizen Şimşek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"2014 yılında makroihtiyati tedbirlerin etkisiyle iç talepte yaşanan yavaşlama, petrol fiyatlarındaki düşüş, altın ticaretinde yaşanan normalleşme süreci ve rekabetçi kur sayesinde cari açık önemli ölçüde daralma sürecine girmiştir.
2013 yıl sonunda 65,1 milyar dolar olan cari açık 2014 yılı Ağustos ayı itibarıyla 12 aylık bazda 48,9 milyar dolara gerilemiştir. Altın ve enerji hariç denge ise 4,1 milyar dolar açıktan 4,5 milyar dolar fazlaya dönmüştür.
2013 yılında yüzde 7,9 olan cari açığın GSYH'ye oranının bu yıl yüzde 5,7'ye ineceğini tahmin ediyoruz. 2015 yılında cari açığın GSYH'ye oranının yüzde 5,4'e, program dönemi sonunda ise yüzde 5,2'ye gerileyeceğini öngörüyoruz.
Bu çerçevede tasarruf oranlarını artırmak, enerjide dışa bağımlılığı azaltmak ve Türkiye'yi küresel katma değer zincirinde daha yükseklere çıkarmak için gerekli yapısal reformları kararlı bir şekilde uygulamaya devam edeceğiz.
Güçlü istihdam artışı ekonomik kalkınma ve refahı destekleyecek en önemli unsurlardan biridir. Bu nedenle hükümet olarak istihdamı destekleyen politikaları hayata geçirdik. Küresel krizin başladığı 2007 yılından bu yana birçok ülke istihdam kayıplarını telafi edemezken biz Türkiye'de yaklaşık 5,6 milyon kişiye istihdam imkanı sağladık.
İç talepteki yavaşlamaya rağmen son bir yılda yaklaşık 1,3 milyon kişiye istihdam sağladık. Ancak işsizlik oranı da son bir yılda 1,2 puan artarak 9,8'e yükselmiştir. Bunda çalışma çağındaki hızlı nüfus artışına ilaveten işgücüne katılım oranlarındaki artış etkili olmuştur. Çalışma çağındaki nüfus ve işgücüne katılımdaki artış göz önünde tutulduğunda işsizliği sabit tutmak için en az 1,7 milyon kişiyi istihdam etmemiz gerekiyor. İşgücüne katılım oranı Temmuz ayında yüzde 51,3 oranıyla en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Bunda özellikle kadınların işgücüne katılımı önemli bir rol oynamıştır. 2005 yılından bu yana kadınların işgücüne katılımı yaklaşık 8 puan artmıştır.
Genç işsizlik oranı ise verdiğimiz teşvikler sayesinde 2009 yılından bu yana 3,8 puan azalarak yüzde 19,1'e düşmüştür. Türkiye Avrupa'da en genç nüfus oranına sahip ülke olmasına rağmen genç işsizlikte Avro Bölgesi ortalaması olan yüzde 23,3'ün altındadır. İstihdamdaki güçlü artışa rağmen işsizlik oranı yüzde 9-10 seviyesinde direnç göstermektedir. İstihdamı desteklemek ve işsizliği düşürmek için işgücünün niteliğini ve işgücü piyasasındaki esnekliği artırmalıyız."
-Tasarruf
Küresel ekonominin büyük meydan okumalarla karşı karşıya olduğu bu dönemde sürdürülebilir yüksek büyümeyi yakalamak, artan çalışma çağındaki nüfusumuza istihdam sağlamak ve ülkemizin dış şoklara karşı direncini artırmak için hükümetin kapsamlı bir reform programı hazırladığını anımsatan Şimşek, yüksek sürdürülebilir büyüme için tasarrufları arttırılması gerektiğini söyledi.
Şimşek, "2013 yılında toplam yurt içi tasarruflarımızın GSYH'ye oranı yüzde 13,4 seviyesinde kalmıştır. 2014 yılında yüzde 14,9 olacağını tahmin ettiğimiz bu oran gelişmekte olan ülkelerdeki yüzde 32,6'nın oldukça altındadır" dedi.
Tasarruf oranlarını artırmak için birçok politikayı uygulamaya koyduklarını, 10. Kalkınma Planına yurt içi tasarrufların artırılması ve israfın önlenmesi programını dahil ettiklerini kaydeden Şimşek, uygulanacak politikalarla yurt içi tasarrufların GSYH içindeki payını program dönemi sonunda yüzde 17,1'e çıkarmayı hedeflediklerini bildirdi.
Yapılan yatırımlarla eğitime erişimde büyük başarı sağladıklarını belirten Şimşek, "Ancak eğitim kalitesinde henüz hedeflediğimiz noktada değiliz. PISA sonuçlarına göre Türkiye OECD ortalamasının oldukça altındadır. Ancak kaliteyi iyileştirme yönünde attığımız adımlar sayesinde Türkiye 2012 sonuçlarına göre okuma alanında 2006 sonuçlarına kıyasla en hızlı ilerleme kaydeden ülke olmuştur. Fen alanında kaydedilen ilerleme de birçok ülkenin üzerinde olmuştur" diye konuştu.
-Ulaşım
Altyapının geliştirilmesinin ekonominin rekabet gücünün artırılması, yatırımların ve yeni iş imkanlarının yaratılabilmesi bakımından kritik önem taşıdığına işaret eden Şimşek, yapılan bilimsel çalışmalar, altyapıda sağlanan ilerlemenin ekonomik büyümeyi doğrudan etkilediğini gösterdiğini kaydetti.
Ekonominin can damarı olan ulaşım altyapısının gelişimine büyük önem verdiklerini ifade eden Şimşek, 2002'de otoyollar dahil 6 bin 101 kilometre olarak devralınan otoyol ve bölünmüş karayolları ağının 2014 Ekim itibarıyla 23 bin 522 kilometreye çıkardıklarını, hedefin 2023 yılına kadar bölünmüş yol uzunluğununun 36 bin 500, otoyol ağının uzunluğunu ise 8 bin kilometreye çıkarmak olduğunu söyledi.
Şimşek, geride kalan 12 yıllık dönemde demiryolları, havayollları, deniz taşımacılığı ve limanlara yapılan yatırımlarla ulaştırma altyapısının kapasitesinin önemli ölçüde iyileştirildiğini dile getirdi.
-İşsizlik
Şimşek, şunları kaydetti:
"Uzun vadede işsizlik oranını daha düşük tek hanelere indirmek için yapısal sorunları çözmeyi hedefliyoruz.Türkiye'de işgücü piyasasındaki katılıklar istihdam artışının önündeki engellerin başında gelmektedir. Türkiye istihdam koruma mevzuatı sıralamasında OECD ülkeleri arasında ilk sıradadır. Ayrıca esnek çalışma biçimlerinden olan kısmi süreli çalışma oranı OECD ortalamasının altındadır. Orta-uzun vadede kısmi süreli çalışanların toplam istihdama oranını AB seviyesine yükseltmeyi hedefliyoruz.
Ülkemizde kalifiye işgücünün yetersiz olması işsizlik oranının yapısal olarak yüksek seyretmesine sebep olmaktadır. 2014 Temmuz döneminde işgücünün yüzde 56'sı lise altı seviyesindedir. Ancak son yıllarda eğitim alanında yapılan reformlar sayesinde okullaşma oranında artış sağlanmıştır. Diğer yandan, staj imkanlarının artırılması ve aktif işgücü piyasası programlarıyla öğrencilerin iş dünyası ile teması sağlanmış, işsizlere meslek deneyimi ve iş disiplini kazandırılmıştır. İşgücünün eğitim düzeyinin artırılması önemlidir.
Ülkemizde tarımdaki çözülme ve kentleşme nedeniyle kadınların işgücüne katılım oranının düşük olduğu da bir gerçektir. Temmuz 2014'te yüzde 30,8 olan kadınların işgücüne katılım oranı OECD ortalamasının yaklaşık yarısıdır.
Kadınların işgücüne katılımı eğitim seviyesi ile doğru orantılıdır. Okuma yazma bilmeyen kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 16,6 iken bu oran yükseköğrenim mezunu kadınlarda yüzde 70 civarındadır. Uzun vadede eğitim, çocuk bakımı ve esnek çalışma modellerinin yardımıyla kadınların işgücüne katılımını yüzde 41 düzeyine çıkarmayı hedefliyoruz.
İşgücü piyasasındaki yapısal sorunların çözülmesine yönelik Ulusal İstihdam Stratejisini taraflarla uzlaşma sağlayarak uygulamaya koyduk."
- TBMM
Son Dakika › Ekonomi › 2015 Yılı Bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonu'nda - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?