Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, "2013-2014 eğitim öğretim yılına baktığımızda başarısızlık görüyoruz" dedi.
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Koncuk, yaptığı açıklamada, "2013-2014 eğitim-öğretim yılı yarın sona eriyor. Eğitim-öğretim bu yıl birçok açıdan sancılı geçti. Özellikle MEB Yasası ile eğitimde tüm dengeler alt üst edildi, 76 bin yöneticinin görevine son verildi, adeta bundan sonra siyasi erke biat etmeyenlere adeta 'bertaraf olun' denildi. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir kadrolaşma operasyonu yapıldı, dershanelerin kapatılması yasalaştı. MEB çalışanları fişlendi, askeri darbe dönemlerini hatırlatan fişlemelerin üzeri örtüldü. Öte yandan okullaşma oranlarında beklenen ilerleme sağlanamadı, derslik açığı, öğretmen açığı yine giderilemedi, ücretli öğretmenlik uygulaması devam etti, okullarda fiziki alt yapı yetersizlikleri öncelikli sorunlar arasında yer aldı. Geride bıraktığımız yıl içerisinde özür grubu tayinlerinde Bakanlığın inadısürdü. Özür grubu tayinlerinin yılda iki kez yapılmasını, öğrenim özrünün özür grubu tayinleri içinde yer almasını ve il-ilçe emrinin geri getirilmesini talep etmemize rağmen Bakanlık uyarılarımızı göz ardı etti" ifadelerini kullandı.
Bölgeler arası ve okullar arası farklılıklar giderilemediğini bildiren Koncuk, şunları kaydetti:
"Milli Eğitim Bakanlığı öyle bir yasa ihdas etti ki, eğitim camiasında infial yarattı. Dershaneleri kapatıyoruz diye yol açan iktidar, bir baktık ki, adeta milli eğitimin kökünü kazımaya ant içmiş. Bütün itirazlarımıza, yasanın sakıncalarını anlatmamıza rağmen siyasi erk ve MEB inadından vazgeçmedi. Siyasi erk, MEB Yasasını çıkararak milli eğitimin temel taşlarını yerinden oynattı. Bu yasayla birlikte 4 yılını dolduran okul müdürleri, müdür başyardımcıları, müdür yardımcıları görevden alındı; il milli eğitim müdürleri, ilçe milli eğitim müdürleri, il milli eğitim müdür yardımcıları, MEB'de üst düzey yöneticilerin görevlerine son verildi. 4 yılını dolduran okul yöneticilerinin görevi yarın itibariyle hukuken sona erecektir. Sayıları 76 bini bulan yöneticinin kazanılmış hakları ve sosyal statüleri hiçbir gerekçe gösterilmeden bir yasayla ellerinden alınmıştır. Bundan sonra MEB'de iktidara biat etmeyen, yapılan yanlışlara ses çıkaran, farklı dünya görüşüne sahip olanlara yaşama hakkı tanınmayacak, bu kişiler MEB'de yönetici olamayacaklardır. Yönetici Atama Yönetmeliği de yayınlanmıştır. Hazırlanan yönetmeliğin milli eğitime fayda getirmeyeceği ve beklentilerimizi karşılamayacağı aşikardır. Gerek ilk defa müdürlüğe başvuracaklar gerekse görev süreleri uzatılacak yöneticiler için objektif kriterler getirilmemiştir. Yetkililer tarafından yapılan açıklamalarda her ne kadar başarılı kişilerin okul yöneticisi olarak devam edeceği açıklanmış ve okul yöneticileri için objektif kriterler getirileceği söylenmişse de, yayınlanan yönetmelikle bu sözlere sadık kalınmadığı ve sendikamızın yönetici görevlendirmeleri kriterleri ile ilgili getirdiği tekliflerin yeteri kadar dikkate alınmadığı görülmüştür."
Mevcut tabloya bakıldığında ilçe milli eğitim müdürlüğüne yapılan görevlendirmelerin bir sendikanın üyeleri olduğunun görüldüğünü belirten Koncuk, "Hatta işi öyle ilerletmişler ki, örneğin İstanbul'a yapılan 21 ilçe milli eğitim müdürü görevlendirmesi bir sendikanın ya şube başkanı ya yönetim kurulu üyesi ya da temsilcisidir. Hal böyleyken müdür, müdür yardımcısı, müdür başyardımcısı görevlendirmelerinde hangi başarıdan söz edilecektir? Başarı ve performans ancak ölçülebilir objektif kriterler getirilirse değerlendirilebilir. Okullar, kendisine kıyak geçilen, siyasi iktidardan icazet alan yöneticiler tarafından mı yönetilecektir? Bakanlık bu konudaki tekliflerimizi, yazılı sınav sonuçlarını hiçe saymıştır. Başarıya, performansa kriter getirilmemiş, tek kriter yandaşlık olmuştur. Artık okulları siyasi referansla getirilen kişiler yönetecektir. MEB'in son dönemde yaptığı uygulamalara baktığımızda; MEB'de artık mesleki bilgi, tecrübe, liyakat hiçe sayılmakta; adı torpil ile özdeşleşen sözlü sınavlar merkeze alınmakta ve kendi oluşturdukları sözde komisyonlar tarafından yandaşlara havadan koltuk dağıtılmaktadır" dedi.
AK Parti iktidarında her bakan değişikliğinde kadroların yenilendiğini bildiren Koncuk, şunları kaydetti:
" Bakanların yakın çalışma arkadaşlarını seçmesi elbette yadırganamaz ama bu değişim, Bakanlığın tüm birimlerine yansıyorsa, kadrolaşmaya yol açıyorsa, keyfi uygulamalarla hak yeniliyorsa, Merkez ve Taşra Teşkilatı'nın lağvedilmesiyle sonuçlanıyorsa, Bakanlığın hafızası siliniyorsa, tek suçu MEB'i doğru bir şekilde yönetmek olan insanlar cezalandırılıyorsa bunu da kabul etmemiz mümkün değildir. MEB bunu hep yapmaktadır. MEB hep hukuksuz uygulamalarıyla infial yaratmaktadır. Şube müdürlüğü görevlendirmelerinde de sendikamızın açtığımız dava ile görevde yükselme çerçeve yönetmeliğinin yürütmesi durdurulmuştu. Dolayısıyla yakın bir zamanda MEB'in bu çerçeve yönetmeliğe göre hazırladığı yönetmeliğin de yürütmesi durdurulacak ve şube müdürlüğü atamaları iptal edilecektir. Şube müdürü görevlendirmelerinin sayısı şu anda 650'nin üzerindedir. Şube müdürlüğü görevlendirmelerinde de hiçbir kriter aranmamakta, mülakatla iktidara yakın kişiler şube müdürü yapılmakta; emek, alınteri, liyakat, kul hakkı hiçe sayılmaktadır. MEB'de Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir adam kayırmacılık, kadrolaşma devri yaşanmaktadır. MEB Yasasının sakıncalarından ve atama bekleyen öğretmenlerin en büyük rahatsızlıklarından birisi de dershane öğretmenlerinin KPSS'siz MEB kadrolarına alınmasıdır. Bu uygulama KPSS'ye yıllardır hazırlanan, atanmak için bekleyen, emek, alın teri, gözyaşı döken gençlerimize yapılan büyük bir haksızlıktır. Bunun adı tam anlamıyla emek hırsızlığıdır. Bir yandan 350 bin evladımız gece gündüz çalışacak, KPSS'ye hazırlanacak, yüksek puan almasına rağmen atanamayacak; diğer yandan dershane öğretmenleri KPSS'ye girmeden, hiçbir çaba göstermeden, alın teri dökmeden MEB'e kadrolu öğretmen olarak atanacak. Ayrıca dershane öğretmenlerinin tamamı da MEB kadrosuna alınmayacak. Sözlü sınav yapılacak, sözlü sınavda başarılı olanlar öğretmen olarak atanacak. Bu; AK Parti iktidarının kendi yandaşlarını, sırdaşlarını, can yoldaşlarını MEB kadrolarına ataması demektir. Bu; torpille öğretmenliğe zemin hazırlamak demektir."
Dershanelerin kapatılması bu yıla damga vuran konularından biri olduğunu kaydeden Koncuk, "Dershanelerin kağıt üzerinde kapatılmasıyla fiili olarak da kapatılacağını zanneden siyasi erk tüm uyarılarımızı göz ardı etmiştir. Sınav devam ettiği sürece öğrenciler takviye yöntemlere başvuracak, bu kez denetimden, kontrolden uzak dershanecilik faaliyetleri yapılacak, hücre dershaneler türeyecektir. SBS'nin kaldırılıp, yeni liselere giriş sistemine geçilmesiyle birlikte nasıl dershanelerin ihtiyaç ortadan kalkmadıysa, üniversiteye giriş sistemi de değiştirilse dershanelere olan ihtiyaç ortadan kalkmayacaktır.Pedagoji ilmi doğrultusunda hareket etmeden, siyasi hezeyanlara kapılarak dershaneleri kapatanlar, bunun ağırlığı altında ezilecektir. Ayrıca MEB, dershane sahipleri tarafından açılacak davalara da enerji sarfetmek zorunda kalacaktır. Öte yandan, bilindiği üzere bu yasa iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne taşınmıştı. Ancak Anayasa Mahkemesi 11 Haziran'da gerçekleştirdiği kurul toplantısında yasanın okul yöneticileri ile ilgili maddesi hakkında yürütmeyi durdurma talebini reddetmiştir. Oysa Yüce Mahkeme'nin bu maddenin yürütmesini durdurmamış olması, gerek kazanılmış haklar bakımından gerekse hukuk devleti ilkesinin çiğnenmemesi adına ciddi bir sıkıntı oluşturacaktır. Yöneticilik; insanların bileğinin hakkı ile, emek vererek, alın teri dökerek kazanmış olduğu bir statüdür, bunun sadece bir görevlendirme olarak değerlendirilmesi kabul edilemez. Yüce Mahkemenin bu son kararı, Bakanlığın yayınladığı yönetici görevlendirme yönetmeliğinin kusurlu ve ucube hükümlerinin uygulanmasına imkan verecek ve okullarımızı büyük sıkıntılara mahküm bırakacak, eğitim kurumlarımızın ehil olmayan ve yandaşlıkla prim yapan kişilere teslim edilmesine neden olacaktır. Dileriz Anayasa Mahkemesi, davanın esastan görüşülmesi aşamasında eğitim çalışanlarının hak gaspına ve eğitimin bir bilinmeze sürüklenmesine engel olacak ve iptal kararını verecektir. Bunun aksi bir durumda sendikamızın hukuk mücadelesini gerekirse AİHM'e kadar taşıyacağının bilinmesini istiyoruz" ifadelerini kulandı.
Ülkemizde öğretmen başına düşen öğrenci sayısının ilkokulda 19, ortaokulda 18, ortaöğretimde de 16 olduğunu bildiren Koncuk, "Bu rakam tabii ki, matematiksel açıdan ülke ortalamasını göstermektedir. Biliyoruz ki, Büyükşehirlerde ve bazı bölgelerimizde inanılmaz mevcutlu okul ve sınıflarımız bulunmaktadır.Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı İstanbul'da ilkokulda 24, ortaokulda 23, ortaöğretimde 22; Ağrı'da ilkokul'da 28, ortaokulda 30, ortaöğretimde 23; Van'da ilkokul ve ortaokulda 27, ortaöğretimde 21; Hakkari'de ilkokulda 30, ortaokulda 23, ortaöğretimde 24; Şırnak'ta ilkokulda 34, ortaokulda 23, ortaöğretimde 24, Şanlıurfa'da ilkokulda 29, ortaokulda 32, ortaöğretimde 25'dir. OECD ülkeleri ile kıyasladığımızda öğretmen başına düşen öğrenci sayısında büyük bir uçurum vardır. OECD ülkeleri ortalamasına göre öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ilkokulda 15,4, ortaokulda 13,3, ortaöğretimde ise 13,9'dur. Bu standartlardan hareket edildiğinde ülkemizde öğretmen açığı ilkokulda 82 bin 867, ortaokulda 116 bin 461, ortaöğretimde ise 32 bin 163'tür.Bu koşullarda Milli Eğitim Bakanlığı'nın öğretmen atama politikasını gözden geçirmesi bir mecburiyet haline gelmiştir" dedi.
350 bin öğretmen atanmak için yıllardır beklendiğini belirten Koncuk, "Talebimiz şudur: Ağustos ayında yapmayı planladığınız 40 bin atamaya 50 bin öğretmen ataması daha ilave edin. Böylece geçtiğimiz Şubat ayında yapılan 10 bin atama ile 2014 yılında ataması yapılan öğretmen sayısı 100 bin olacak ve bu da eğitim-öğretim hayatımıza ilaç gibi gelecektir" ifadelerini kullandı.
Son dönemde PKK tarafından kaçırılan çocuklar meselesine de dikkat çeken Koncuk, şunları kaydetti:
" Terör örgütü günlerdir Bingöl karayolunu kapatmış durumdadır. PKK kimlik kontrolü yapmakta, kendi mahkemelerini kurmaktadır. Son olarak da terör örgütü mensupları rengini şehitlerimizin kanından alan, bağımsızlığımızın sembolü, şerefimiz, kutsalımız olan ay yıldızlı al bayrağımızı indirme ahlaksızlığını göstermiştir. Şu anda bölgede devlet etkinliğini kaybetmiştir. Bölge, adeta tamamen PKK tarafından kontrol edilir hale gelmiştir. Bu süreçte çocuklarımız da PKK tarafından kaçırılmakta, kandırılmakta ve dağa götürülmektedir. Hem eğitime engel olmak isteyen, hem 'bu bölgede hala ben güçlüyüm' mesajı veren, hem de kadrosunu genişletmek isteyen terör örgütünün çocukları kaçırması ibret vericidir. Bu noktada Hükümetin elinin kolunun bağlı olması, sözde birsiyasi partiden yardım istemesi acı ve utanç vericidir. PKK ile pazarlık masalarına oturanların, terör bitti diyerek caka satanların, hatta bu şekilde oy devşirmeye talip olanların düştüğü durum çok düşündürücüdür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni böylesine aciz duruma düşürenler, teröristlerin eteklerinde gezinenler yaptıkları hataların farkına varmalıdır. Daha da acı olanı AKP'nin bir milletvekilinin, kaçırılan çocuklar meselesine yaklaşımıdır. Zat-ı muhterem çocukların kaçırılmasının sorumluluğunu öğretmenlere yüklemeye çalışmış ve 'öğretmenler mülakatla alınsın' şeklinde ucube bir öneri getirmiştir. Çocukların kaçırılmasını bahane ederek, öğretmenlerin mülakatla atanmasını istemek sorunun kaynağını bilmemek, gerçekleri görmemek demektir. Devlet, PKK'lıların yol kesmesine engel olamazken, siz kandırılan, kaçırılan çocuklar için öğretmenleri nasıl suçlayarak kendi sorumluluğunuzu ortadan kaldırırsınız? Kaldı ki, terör örgütüne öğrenci gönderen varsa, bunları tespit etmek ve milli eğitim ile ilişkisini de sizin sorumluluğunuz da değil midir? Türk Eğitim-Sen olarak bu çocuklarımızın en kısa zamanda geri getirilmesini ve Hükümetin bu konuda etkili bir yaklaşım sergilemesini istiyoruz. Hiçbir anne babanın gözü yaşlı kalmamalıdır. Çocuklarımızın yeri terörist yuvaları değil; okuldur, ana-baba kucağıdır. Şu da unutulmamalıdır ki; PKK'yı pazarlık masalarında yok edemezsiniz. PKK'nın kökü kurutulmadıkça Türkiye daha çok acılar yaşayacaktır."
2013-2014 eğitim-öğretim yılında okullaşma oranlarının yüzde 100 seviyesinde olmadığını bildiren Koncuk, " 2013-2014 eğitim-öğretim yılında okul öncesinde okullaşma oranı 4-5 yaşta yüzde 37,46; 5 yaşta 42,54'tür. İlkokulda okullaşma oranı yüzde 99,57'dir. İlkokulda okullaşma oranı erkeklerde yüzde 99,53, kızlarda yüzde 99,61'dir. Ortaokulda okullaşma oranı yüzde 94,52'dir. Ortaokulda okullaşma oranı erkeklerde yüzde 94,57, kızlarda yüzde 94,47'dir. Ortaöğretimde ise okullaşma oranı yüzde 76,65'dir. Ortaöğretimde okullaşma oranı erkeklerde yüzde 77,22, kızlarda yüzde 76,05'dir. Okullaşma oranları yüzde 100 seviyesine ulaşmadığı müddetçe eğitimde koyduğumuz hedeflere ulaşmamız mümkün değildir" ifadelerini kullandı.
Türkiye ile OECD ülkelerini öğretmen maaşları açısından kıyasladığında derin uçurum görüldüğünü kaydeden Koncuk, şunları bildirdi:
"OECD Bir Bakışta Eğitim Raporu'na göre; OECD ülkelerinde ilkokulda göreve yeni başlayan bir öğretmen yılda brüt 28 bin 854 dolar, en yüksek derecedeki öğretmen yılda brüt 45 bin 602 dolar kazanmaktadır. İngiltere'de ilkokulda göreve yeni başlayan bir öğretmen yılda brüt 30 bin 289 dolar, en üst düzeydeki bir öğretmen yılda brüt 44 bin 269 dolar; Portekiz'de ilkokulda göreve yeni başlayan bir öğretmen yılda brüt 30 bin 946 dolar, en üst düzeydeki bir öğretmen yılda brüt 52 bin 447 dolar; Lüksemburg'da göreve yeni başlayan bir öğretmen yılda brüt 64 bin 043 dolar, en üst düzeydeki bir öğretmen yılda brüt 112 bin 997 dolar; Kore'de göreve yeni başlayan bir öğretmen yılda brüt 27 bin 581 dolar, en üst düzeydeki öğretmen yılda brüt 76 bin 528 dolar kazanmaktadır. Aynı araştırmada Türkiye'de göreve yeni başlayan bir öğretmenin yılda brüt 23 bin 494, en üst düzeydeki bir öğretmenin yılda brüt 27 bin 201 dolar kazandığı ifade edilmektedir. Ancak bu rakamlar satın alma gücü paritelerine göre hesaplanmış rakamlardır. Türkiye'de öğretmen maaşları yılda 12 bin dolar ile 15 bin 435 dolar arasında değişmektedir. Dolayısıyla OECD Bir Bakışta Eğitim Raporu'nda yer alan bu araştırma Türkiye ile diğer ülkeler arasındaki öğretmen maaşlarını kıyaslamak adına önemlidir. İşte tüm bu sorunlar eğitimde kanayan bir yaradır. Bakanlık, problemleri çözmekte atak davranmamakta ve sürüncemede bırakmaktadır. Bu nedenle 2013-2014 eğitim-öğretim yılına baktığımızda başarısızlık görüyoruz. Bu başarısızlığın sorumlusu MEB'i yönetenler ve Hükümet ettiği yaklaşık 12 yıllık dönem içerisinde beş kez Milli Eğitim Bakanı değiştiren, eğitimde tutarlı ve istikrarlı icraat sergileyemeyen AK Parti iktidarıdır. Milli Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı da sorunları çözmede yetersiz kalmaktadır. Özellikle son olarak MEB Yasasının ihdas edilmesiyle birlikte eğitim-öğretim hayatımız büyük bir darbe almıştır. Bir yıllık performansını değerlendirdiğimizde Bakan Nabi Avcı sınıfta kalmıştır." - ANKARA
Son Dakika › Güncel › 2013-2014 Eğitim Öğretim Yılının Sona Ermesi - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?