(TBMM) - CHP Aydın Milletvekili Bülent Tezcan, "Yeni bir dönemden geçiyoruz, bunun adı yeni cuntacılık. Bu yeni cuntacılık dönemi yargı cuntası. Yargı içerisinde bir grup hukuk dışı yollarla siyaseti tasarlamaya, siyaseti dizayn etmeye çalışıyor. Siyaset dışı yollarla siyaseti dizayn etmek isteyen, böyle cuntalara tevessül edenler hiç unutmasınlar ki bir gün, siyaset dışı yöntemlerle tasfiye edilmeyi de kabul etmiş ve onun altyapısını hazırlamış olurlar. Bir gün bile tutuklu yargılanmayan Erdoğan, bir gün bile huzurun olmadığı bir Türkiye yarattı; geldiğimiz tablo budur" dedi.
TBMM Genel Kurulu'nda, 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nin maddeleri üzerinde siyasi parti grupları görüşlerini dile getiriyor.
Beşinci madde üzerine söz alan İYİ Parti Edirne Milletvekili Mehmet Akalın, Türkiye ile Avrupa ülkelerini asgari ücret ve alım gücü üzerinden karşılaştırarak iktidarın ekonomi politikalarını eleştirdi. Akalın'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Eurostat verilerine göre Türkiye'nin kişi başına alım gücü endeksi 71, Avrupa Birliği ortalaması 100'dür. Almanya'da bu değer 119, Fransa'da 112, Polonya'da 84 yani Türkiye'de vatandaş aynı mal ve hizmet sepetine Avrupa ortalamasından yaklaşık yüzde 30 daha düşük alım gücüyle erişebilmektedir. Asgari ücret cephesinde tablo daha da nettir. Yine, Eurostat'ın 2025 verilerine göre Türkiye'de asgari ücret nominal olarak yaklaşık 450-500 avro düzeyindedir. Satın alma gücü standardına çevirdiğimizde bu ücret yaklaşık 1.000 satın alma gücü standardına denk gelmektedir. Aynı göstergede Polonya 1.450, Fransa 1.600, Almanya ise 1.700 seviyesindedir. Yani mesele sadece kur değil, mesele emeğin karşılığının korunup korunmadığıdır. Bizde asgari ücret istisna değil, ortalama haline gelmiştir.
İki gün önce Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi toplantısı için İngiltere'deydim, orada şöyle bir olaya tanıklık ettim: İngiliz Hükümeti tarım arazileriyle ilgili vergilendirmeyi gündeme getirdi. Bunun üzerine İngiliz çiftçiler traktörleriyle Londra'nın merkezine İngiliz Parlamentosu'nun önüne kadar geldiler. Aynı zamanda Fransa'da da benzer bir durum için benzer bir tepkiyi Fransız çiftçisi de verdi çünkü Avrupa'da çiftçi muhatap alındığını biliyor ve ona göre gereğini yapıyor. Peki, Türkiye'de ne oluyor? Türkiye'de çiftçi traktörle sokağa çıkamıyor ama traktörünü satmak zorunda kalıyor; bu bir benzetme değildir. BDDK ve Ziraat Bankası'nın verilerine göre, Türkiye'de çiftçilerin bankalara olan toplam kredi borcu 1 trilyon lirayı çoktan aşmıştır. Bugün maalesef çiftçimiz vergi politikasını değil, borcunu nasıl çevireceğini düşünmektedir. Avrupa'da çiftçi vergi politikasını tartışırken ülkemizde çiftçimiz icra korkusuyla yaşamaktadır. İngiltere'de çiftçi 'miras vergisi' diyor, Türkiye'de çiftçi 'Çocuğuma miras bırakacak bir tarla kalacak mı, kalmayacak mı' diye soruyor; işte aradaki fark budur. Bir ülkede simit fiyatı için komisyon kuruluyorsa sorun simit değildir, sorun bütçenin vatandaşı savunmamasıdır, korumamasıdır ve bu, tek merkezli yönetim anlayışının doğrudan sonucudur."
Kamaç: Muhalefet iktidarın kendisine karşı değil, iktidarla bütünleşmiş bu devlet aklına karşı siyaset yapmaktan kaçınıyor
Bursaspor ile Somaspor arasında oynanan maçta eski HDP Milletvekili Leyla Zana'ya yönelik hakaret içerikli tezahürata tepki gösteren DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Mehmet Kamaç, kürsüye Zana'nın fotoğrafıyla gelerek, "Leyla Zana, o bir kadın, o bir de ana, o Türkiye siyasetinin önemli simalarından bir tanesi. İki gün önce oynanan maçta Leyla Zana'ya hakaret edildiğinde o yeşil sahanın çimlerinde kulakları patlatırcasına bir düdük çalınmalıydı, hayat durdurulmalıydı ve bu hakareti yapan insanlara 'Artık maçlara giremezsin' diye bir kırmızı kart gösterilmeliydi. Sayın Leyla Zana'ya yapılan bu hakareti lanetliyorum, şiddetle kınıyorum, Sayın Cumhurbaşkanı'nı da gerekeni yapmaya davet ediyorum" dedi.
Muhalefeti iktidarın politikalarına yeterince tepki göstermemekle eleştiren Kamaç, CHP'nin TBMM'de kurulan Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nda yer almasına rağmen İmralı'ya giden heyete üye vermemesine tepki gösterdi. Kayyum konusunda da muhalefeti eleştiren Kamaç, şöyle konuştu:
"'Big brother' sadece izleyen değil, sınır çizen, çizgiyi aşanı cezalandıran, bir gerçeği konuşanın kapısını çalan, bir haksızlığa işaret edenin üzerine gölge gibi düşen bir akıldır. 'Big brother' tüm bunları yaparken bir kutsala ihtiyaç duyar, bunun için en uygun araç devlettir. Devletin tek sahibi odur, geriye kalan düşmandır. Bu yüzden, bugün Türkiye'de muhalefet iktidarın kendisine karşı değil, iktidarla bütünleşmiş bu devlet aklına karşı siyaset yapmaktan kaçınıyor. İşte, tam da bu nedenle muhalefetin cesareti sınırlı, adımları yarım, itirazları hep eksiktir. İktidar olanların inancı, ideolojisi, partisi değişse de refleksi hiç değişmedi. Gerekçeler değişse de tutum hiç değişmedi. Bir dönem dini semboller üzerinden dindar ötekileştirildi. Dindar iktidara gelince dil üzerinden Kürt öteki kalmaya devam etti.
Türkiye'de bazı muhalefet aktörleri hala şu yanılgıda; 'Kürt sorunu bizim sorunumuz değil.' Oysa, bu ülkenin en temel demokratik sorunu Kürt sorunudur. Çözülmeden hiçbir şey çözülmez, çözülmeden hiçbir şey düzelmez. Barış hangi masada konuşulursa konuşulsun gitmek gerekir, cesarettir, çözüm iradesidir, görevdir. Peki, muhalefet böyle devam ederse ne olur? Her kayyum atandığında sessiz kalınırsa, seçilmişler tutuklandığında 'Ama şartlar öyle' denirse, her hukuksuzlukta gerekçeler üretilirse iktidar şunu anlar: 'Ben ne yaparsam yapayım, karşıma çıkacak güç yok.' Bu pervasızlık bir yönetme biçimine dönüşür, nitekim dönüşmüş durumda. Kürt halkı defalarca seçti; defalarca sandık iradesi gasbedildi, eş başkanlar tutuklandı, milletvekilleri hapsedildi, partiler kapatıldı ve yıllardır muhalefetin bir kısmı ya seyretti ya da gerekli tutumu almadı. Oysa bu sessizlik Türkiye'nin geleceğinde ağır bir kopuş yaratıyor. Kürt meselesi çözülmeden ne ekonomi düzelir ne hukuk gelir ne demokrasi inşa edilir. Eğer muhalefet bu meselede gerekli tutumu almazsa Türkiye bir yüzyıl daha kaybeder. İmamoğlu tutuklu; evet, bu bir haksızlıktır; evet, hepimizin karşı çıkması gerekiyor, çıkıyoruz da ama Sayın Selçuk Mızraklı da tutuklu. İktidar yani 'big brother' muhalefeti cezaevinde eşitledi. Eğer bu haksızlığa karşı çıkıp aynı haksızlığın tekrarını yıllarca izlediysek o zaman mesele haksızlık değil, bir tercihtir. Bugün bu ülkede en çok ihtiyaç duyulan, muhalefetin kendine samimi bir öz eleştiri yapmasıdır. Çünkü bu ülke sadece iktidarın yanlışlarıyla değil, muhalefetin cesaretsizliğiyle de bu hale geldi."
Tezcan: Şeytan bir gün sizi de o pazarlık masasına oturtur
CHP Aydın Milletvekili Bülent Tezcan da 19 Mart operasyonlarını bir kumpas girişimi ve milli iradeye darbe olarak niteleyerek yargı eliyle muhalefet üzerinde kurulmak istenen baskıya tepki gösterdi. Tezcan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"19 Mart kumpas girişimi milli iradeye darbedir. Yeni darbecilik döneminden geçiyoruz, daha önce askeri darbeler vardı; yeni dönemde sivil darbelerle, yargı darbesiyle karşı karşıyayız. Bu darbenin amacı Ekrem İmamoğlu'nu tasfiye etme planıdır; iktidara seçenek olan önemli bir rakibi siyaset dışı alanla siyaset dışına atma girişimidir. Anketlerde 'Ekrem İmamoğlu'na oy vereceğim, veririm' diyenler 36 milyon seçmene tekabül ediyor. Bütün bu irade, bugün zindana konulmuş durumda. 15 belediye başkanı tutsak alınmış durumda. 15 belediye başkanının yönettikleri yerde nüfusa karşılığı 30 milyona tekabül ediyor. 30 milyon nüfusa tekabül eden milletin temsilcilerini bugün siyasi bir amaçla, siyasi bir hesapla tutsak almış durumdasınız.
Ne yazık ki özellikle son bir yıldır yaşadığımız bu kumpas soruşturmaları şeytanla pazarlığa dönüşmüştür. Yani tutsak alınanlara, gözaltına alınanlara, tutuklulara deniliyor ki: 'Haysiyetin ile hürriyetin arasında bir tercihte bulunacaksın. Haysiyetin ile hayatın arasında bir tercihte bulunacaksınız.' Yani diyorlar ki: 'Ya haysiyetin ya hürriyetin. ya haysiyetini ayaklar altına alacaksın, masum insanlara iftira atacaksın ve hürriyetini kurtaracaksın ya da haysiyetine sahip çıkacaksın ve tutsaklığa devam edeceksin, hürriyetinden olacaksın.' Mehmet Murat Çalık doktor raporuyla, heyet raporlarıyla sabit hasta, hayati tehlikesi var, annesinin feryadını bütün dünya duydu ama bu kumpasın arkasındakiler duymadı. Mehmet Murat Çalık'a diyorlar ki: 'Hayatınla haysiyetin arasında bir seçim yap, ya haysiyetini ayaklar altına al, arkadaşlarına, masum insanlara iftira at, hayatını kurtar ya da hayatını riske at, haysiyetini kurtar.' ve arkadaşlarımız şükürler olsun ki haysiyetlerini sonuna kadar savunmaya devam ettiler ve edecekler. Yalnız bunu yapanlar şunu hiç unutmasınlar: Bozduğunuz kantar bir gün sizi de tartar ve o şeytan bir gün sizi de o pazarlık masasına oturtur, bunu hiç unutmayın.
Yeni bir dönemden geçiyoruz, bunun adı yeni cuntacılık. Burada asker çıktı, yargı içerisinde bir grup geldi ve bu yeni cuntacılık dönemi yargı cuntası. Yargı içerisinde bir grup hukuk dışı yollarla siyaseti tasarlamaya, siyaseti dizayn etmeye çalışıyor. Bu cuntanın adını net olarak koyalım. Bir yıldan bu yana sadece İstanbul'da değil bütün Türkiye'de faaliyet başında olan bu cuntanın Adana'ya ulaşıyor eli, Ankara'ya ulaşıyor; onu oradan alıyor İstanbul'a getiriyor, davaların içine katıyor. Bu cuntanın adı 'Akın Gürlek cuntası'dır. Başlangıçta bu cuntaya baktığımızda AK Parti iktidarının siyasi geleceğini garanti altına almak üzere, muhalefeti tasfiye etmek üzere kurgulanmış bir cunta olduğu açık, bunda tereddüt yok, yaptığı işlerden belli ama anlıyoruz ki bu cuntanın hedefi sadece AK Parti iktidarına karşı dış iktidarı tasfiyeye dönük değil, son günlerde görüyoruz ki bu cunta iktidar bloku içerisindeki iç iktidarı tasfiye etmeye dönük, iç iktidar mücadelesinin de aparatı olmaya başlamış. Yani iç iktidarda, yarın iç iktidar mücadelesinde ve dış iktidar mücadelesinde iktidar blokunun içerisindeki bir kanatla beraber siyaseti dizayn etmek isteyen bir cunta iş başındadır, herkes bunun adını doğru koysun.
Siyaset dışı yollarla siyaseti dizayn etmek isteyen böyle cuntalara tevessül edenler hiç unutmasınlar ki bir gün, neticede, siyaset dışı yöntemlerle tasfiye edilmeyi de kabul etmiş ve onun altyapısını hazırlamış olurlar. Bunu da bir yere not edin, bu cuntalarla hareket ederseniz yarın sizin de siyaset dışı yöntemlerle tasfiyenizin önünü açmış olursunuz. Bir gün bile tutuklu yargılanmadı Erdoğan, bir gün bile tutuklu yargılanmayan Erdoğan bir gün bile huzurun olmadığı bir Türkiye yarattı; geldiğimiz tablo budur."
Son Dakika › Güncel › 2026 Bütçesi TBMM Genel Kurulu'nda... CHP'li Tezcan: Bir Gün Bile Tutuklu Yargılanmayan Erdoğan, Bir Gün Bile Huzurun Olmadığı Bir Türkiye Yarattı - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?