Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Biz, 'Avrupa
Birliği'ne yük olmaya değil Avrupa Birliği'nden yük almaya geliyoruz' dedik, ama
bizi anlamadılar, anlamak istemediler, halen de anlamıyorlar" dedi.
Erdoğan, Nicolas Berggruen Enstitüsü'nün "Avrupa Krizin Ötesinde" temalı
toplantısının kapanış konuşmasında, Türkiye'deki ekonomik gelişmeler hakkında
bilgi verdi.
Avrupa'daki ekonomik krizin, AB üyesi ülkeler kadar, Avrupa ile her alanda
sağlam ilişkileri olan ve tam üyelik müzakerelerini kararlıkla sürdüren
Türkiye'yi de doğrudan ilgilendirdiğini bildiren Erdoğan, şöyle konuştu:
"Krize ve krizin yol açtığı belirsizliklere bağlı olarak üye ülkelerle
ticaretimizde düşüşler yaşandığı doğrudur. Ancak tüm zorluklara rağmen AB,
Türkiye'nin en büyük dış ticaret ortağı olma özelliğini hala koruyor. Son
yıllarda dış ticaret ortaklarımızı çeşitlendirerek sadece Avrupa kıtasında sabit
kalmadık, orada bağlı kalmadık. Afrika, Latin Amerika ve Uzak Doğu gibi bölgelere
yönelik açılım sağlamış olsak da hala ticaretimizin yüzde 37'si AB ülkeleriyle
gerçekleşiyor. Fakat biz dış ticaretimizin o açığını da yine söylediğim diğer
ülkelerle gideriyoruz. Aynı şekilde Türkiye'ye doğrudan yatırımların yüzde
70'inden fazlası da yine halen AB ülkeleri tarafından yapılıyor. Türkiye'yi
ziyaret eden turistlerin yarısından fazlası AB ülkelerinden geliyor. Şu anda
bizim turist sayımız 31,5 milyon. Bunun yarıdan fazlası AB üyesi ülkelerden
geliyor, birinci sırada Almanya. Bundan dolayı tabii Almanya'ya müteşekkiriz.
Görüldüğü gibi Türkiye, Avrupa Birliği ekonomisinin, Avrupa Birliği de Türkiye
ekonomisinin tamamlayıcı ve vazgeçilmez unsurları olma konumlarını sürdürüyor."
-"Krizin aşılması bizi de memnun edecek"-
AB'deki krizin derinleşmesinin Türkiye'yi de ekonomik açıdan etkileme
potansiyeline sahip olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Krizin bir an evvel
aşılması, Avrupalı dostlarımızı olduğu kadar bizi de memnun edecektir" diye
konuştu.
Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Esasen Türkiye olarak biz AB'nin kriz nedeniyle karşı karşıya kaldığı
zorlukları, işini kaybedenlerin üzüntülerini, yıkılan hayalleri, yaşanan
sıkıntıları çok iyi anlıyoruz. 10 yıl önce bizim IMF'ye olan borcumuz 23,5 milyar
dolardı. Biz stand-by anlaşmalarını bıraktık. Şu anda bizim Avrupa Birliği'ne
olan borcumuz 1,3 milyar dolardır. IMF'nin şu anda talebi üzere yaptığımız
görüşmelerle şu anda teknik bazı sıkıntıları da giderdiğimiz takdirde 5 milyar
avro gibi bizim IMF'ye borç verme durumumuz söz konusu. Böyle bir pozisyondayız.
Bu tabii mali disiplinden taviz vermeden geldiğimiz noktadır. Rehavete
kapılmadığımız için, güven ve istikrarın egemen olduğu bir ülke olduğumuz için
buraya geldik.
Bizim Merkez Bankamızın döviz rezervi 27,5 milyar dolardı. Ama şu anda
Merkez Bankamızın döviz rezervi 115 milyar dolara ulaşmıştır. Eğer böyle bir
imkana, böyle bir güce sahip olmasak o zaman zaten bu kadar rahat hareket
edemeyiz. 2001'de benzer bir sancılı süreci Türkiye yaşamıştır. O dönemde
Türkiye'de de çok sayıda banka iflas etti. Zorluklarla oluşturulan tasarruflar
yok oldu, fabrikalar kapandı, düş kırıklıkları yaşandı. Sonuçta ekonomimiz ciddi
oranda küçüldü, refah düzeyimiz azaldı."
2001 krizinin Türkiye için aslında bir ders olduğunu dile getiren Erdoğan,
"2002'nin sonunda biz iktidara geldik. Oradan alınan dersle Türkiye'yi bugüne
hazırladık. Krizden kurtulmak ve benzer krizlerle tekrar karşılaşmamak için
köklü, yapısal reformlar yaptık. Disiplinli ekonomik politikalar izledik. Bu
reformlar ve politikalar yalnızca Türkiye ekonomisini daha güçlü hale getirmekle
kalmadı, halkın devlete olan güveninin yeniden tesis edilmesi sürecini de
başlatmış oldu" değerlendirmesinde bulundu.
-"Krizlerden etkilenmemenin sebebi reformlardır"-
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin geçen yıl gösterdiği yüzde 8,5 oranındaki
büyüme sayesinde dünyada en hızlı gelişen ekonomiler arasında üst sıralarda yer
aldığını anlatan Erdoğan, AB ekonomisinin 2011'de yüzde 1,5 oranında büyümesine
karşılık son 3 çeyrekte ya sıfır ya da eksi büyüme değerlerine sahip olduğunu
söyledi.
Erdoğan, benzer şekilde AB genelinde kamu açığının gayrisafi yurt içi
hasılaya oranının 2011'de yüzde 4,5 olarak gerçekleştiğini, Türkiye'de bu oranın
yüzde 1,7 düzeyinde olduğunu kaydetti.
AB ülkelerinin toplam kamu borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranının,
geçen yıl yüzde 85,5, Türkiye'de ise yüzde 30'lar düzeyinde olduğunu dile getiren
Erdoğan, şöyle konuştu:
"Türkiye'deki işsizlik de yüzde 8,9'luk oranla 2012 Ağustos ayı itibariyle
yüzde 10,5'lara ulaşan Avrupa Birliği ortalamasının altında bulunuyor. Avrupa
Birliği'ndeki kriz ortamının yol açtığı sıkıntılara rağmen cari açığımızı yüzde
10'lardan yüzde 7,5'lara çektik. Esasen tüm bu ekonomik veriler, Avrupa Birliği
makamlarınca geliştirilen Maastricht kriterlerinin Türkiye tarafından birçok üye
ülkeye kıyasla titizlikle uygulandığını gösteriyor. Türkiye'nin bu başarısının ve
ekonomik krizlerden artık doğrudan etkilenmiyor olmasının nedeni, 2002'den sonra
hayata geçirdiğimiz yapısal reformlardır. Burada kararlıyız, asla taviz
vermiyoruz."
Erdoğan, yapılan reformlarla Türkiye'nin krizlere karşı direncini
yükselttiğini belirterek, aynı şekilde sosyal güvenlik, sağlık ve kamu maliyesi
denetimine ilişkin reformları da aynı şekilde vaktinde tamamladıklarını bildirdi.
"Türkiye'nin borç stokunun her geçen gün daha da azalmasının önemini de bu
çerçevede özellikle vurgulamak istiyorum. Ayrıca bütçe verilerimizin Avrupa
Birliği ülkelerine kıyasla daha makul ve kontrollü bir noktada bulunması,
krizlerin bizi doğrudan etkilemediğini gösteren bir özellik" diye konuşan
Erdoğan, Türkiye'deki reform sürecinin kolay olmadığını, sıkıntılı, sancılı
günler geçirildiğini ifade etti.
-"Halkın yöneticisine güvenmesi çok önemli"-
Erdoğan, uygulanan tasarruf tedbirleri nedeniyle Türk halkının kısa vadede
ciddi zorluklar yaşadığını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ancak biz hükümet olarak Türkiye'nin geleceğini düşünerek reformların
disiplin içinde uygulanması politikasından hiçbir zaman taviz vermedik. Fakat
burada bir şey çok önemli: Halkın yöneticisine güvenmesi çok önemli. Eğer siz
halkınızı aldatırsanız, halkınıza bu güveni vermezseniz yaptığınız her reform
ters teper. Biz bu güveni yaşattık. Onun içindir, yaptığımız tüm seçimlerde
oylarımız devamlı artış kaydetti. Yüzde 34'ten başladı, 47, en son 50'ye geldi
dayandı. Temenni ederim ki önümüzdeki seçimlerde milletimizin ilgi ve alakasına
çok daha layık oluruz ve bu oy oranımız da daha da artar."
Ekonomi politikalarıyla halkın mağduriyetini giderecek sosyal politikaları
bir arada hayata geçirdiklerini söyleyen Erdoğan, ekonomik göstergelerin tüm
olumlu sinyallerine rağmen Türkiye olarak asla rehavete kapılmadıklarını
vurguladı.
Reformları kararlı bir şekilde sürdürdüklerine işaret eden Erdoğan, "Krizle
muhatap olduktan sonra reaksiyon göstermektense bizim için tehlikeli olabilecek
gelişmeleri takip edip krizi engelleyici proaktif adımlar atmayı tercih
ediyoruz" ifadesini kullandı.
Geçen 10 yılda önemli atılımlar gerçekleştirdiklerini belirten Erdoğan,
önümüzdeki 10-11 yılda Türkiye'yi daha ileri noktalara taşımak için yeni hedefler
belirlediklerini kaydetti.
"Şimdi, kendimize koyduğumuz hedef 2023'tür. 2023'te Türkiye'yi nerede
göreceğiz. Şimdi onun planlamasını yaptık. Onun adımlarını atıyoruz" diyen
Erdoğan, şunları söyledi:
"2023 yılına kadar Türkiye'yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına dahil
etmeyi planladık. Son 10 yılda 3 kat arttırdığımız kişi başına düşen milli
gelirimizi mevcut 10 bin 400 dolardan 25 bin dolar seviyelerine çıkartarak
halkımızı daha da müreffeh hale getirmek istiyoruz. OECD Türkiye'nin 2012-2017
yılları arasında ortalama yüzde 5,2'lik bir oranla örgüte üye tüm ülkeler
arasında en yüksek büyüme hızına ulaşacağını öngörüyor. Bunu biz söylemiyoruz,
OECD söylüyor. Avrupa Birliği süreci çerçevesinde demokrasi, temel hak ve
özgürlükler, yargı, eğitim ve bilim gibi alanlarda gösterdiğimiz ilerlemelerde
Türkiye'yi uluslararası yatırımcılar ve iş arayanlar açısından giderek daha cazip
hale getiriyor. Avrupa Birliği ülkelerine yaşayan yüz bini aşkın Türk gencinin
daha uygun iş bulabilmeleri bizim için gerçekten çok çok önemli ama artık
gençlerimiz Avrupa'da eğitim öğretimi gördükten sonra kendi ülkelerine dönmenin
de heyecanını yaşıyorlar."
Erdoğan, AB'nin içinde bulunduğu krizin geçmişteki sıkıntılara kıyasla daha
derin ve daha uzun süreli olacağının anlaşıldığını belirterek, buna rağmen
birliğin geçmişte olduğu gibi bu krizden de güçlenerek çıkacağına inandığını ve
içten temenni ettiğini dile getirdi.
Başbakan Erdoğan, "Biz hep şunu söyledik: 'Biz, Avrupa Birliği'ne yük
olmaya değil, Avrupa Birliği'nden yük almaya geliyoruz' dedik, ama bizi
anlamadılar, anlamak istemediler, hala da anlamıyorlar. Ama biz yine de
kararlıyız ve dersimizi çalışıyoruz. Biz yine yük olmayacağız, yine biz yük
alacağız ve kararlılıkla da bu süreci devam ettireceğiz. Hatta bu krizin daha
önce ihmal edilmiş bazı adımların cesaretle atılabilmesi için de önemli bir
fırsat haline dönüştürülebilmesi mümkün" görüşünü ifade etti.
(Sürecek)
Muhabir: Hasan Öymez/ Sarp Özer/ Ertuğrul Subaşı
Yayıncı: İbrahim Uyar - BERLIN
Son Dakika › Güncel › Başbakan Erdoğan Almanya'da - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?