Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Biz bu ülkede mal güvenliğini sağlamakla görevliyiz, can güvenliğini sağlamakla görevliyiz. Bunu temin etmek için ne gerekiyorsa bunu yapacak kabiliyette, güçteyiz. Ordumuz, öür tarafta emniyet teşkilatımız, öbür tarafta milletimiz böyle bir şeye asla prim vermeyecektir ve böyle bir adım atmaya yeltenecek olurlarsa da bunun bedelini, faturasını çok ağır öderler. Öyle ufak, tefek değil" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ATV ve A Haber televizyonlarındaki ortak canlı yayında, gazeteci Mehmet Barlas'ın gündemdeki konulara ilişkin sorularını yanıtladı.
Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 52 oy aldığını, geçmişte siyaset yaptığı AK Parti'nin de son girdiği genel seçimde yüzde 50'ye yaklaştığını anımsatarak, "(Partimizden güçlüyüz) diye bir yaklaşımın içine giremem ama o kampanyanın belki muhaliflerin de durumu göz önüne alınarak, vatandaşın vermiş olduğu oylar olabilir" diye konuştu.
Türkiye'nin seri kararlar alabilen bir idari yapıyı yakalaması gerektiğini ve bu idari yapı içinde başkanlık sisteminin çok büyük önem arz ettiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Eğer biz bunu başaramazsak, o zaman bu çift başlılık alır başını gider" ifadesini kullandı.
Adıyaman'da toplu açılış törenine katıldığını, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türkiye genelinde ilçe olarak yüzde 96 ile kendisine destek veren Sincik ilçesinde 140 milyon liralık yatırımın toplu açılışını gerçekleştirdiklerini anlatan Recep Tayyip Erdoğan, Fırat Nehri ve Atatürk Barajı üzerindeki Nissibi Köprüsü'nün de resmi açılışını yaptıklarını, törenlerin Adıyaman, Şanlıurfa ve Siverek'ten gelen 15 bin civarında vatandaşın katılımıyla gerçekleştirildiğini dile getirdi.
Sincik ve Nissibi Köprüsü'ndeki açılışların ardından Adıyaman'daki toplu açılışa geçtiklerini belirten Erdoğan, "Adıyaman'da muhteşem bir katılım vardı. Adıyaman her zaman böyleydi, bu defa çok daha farklıydı, ayrıldığım ana kadar valiliğin, belediyenin önünden ayrılmadılar, bu şekilde ilgi alaka vardı" diyerek, gösterilen yoğun ilgiyi vurguladı.
Son dönemlerde halkın birçok şeyi birbirinden ayırma noktasına geldiğine işaret eden Erdoğan, "Anadolu'da bir çok yerlerde arkadaşlarımdan aldığım bilgi şu; Diyorlar ki 'bir sükunet, bir rehavet var, bunu çözemiyoruz' diyorlar. 'Rehavet partilerin örgütlerinde de var, vatandaşta da ilgisizlik var'. Bu ilgisizlik nasıl bir netice doğuracak onu bilemiyoruz. Ben sadece, ister istemez arkadaşlar kamuoyu araştırmalarını benim de önüme getiriyorlar, oradan işleri takip ediyorum, bakıyorum falan. Herhalde biraz son ana kadar sürprizlerle dolu bir seçim olacak" değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "HDP barajı aşıp Meclis'e giremezse Güneydoğu'da tekrar silahlı eylemler başlar, barış ortamı biter deniliyor, ne diyorsunuz" şeklindeki soruyu şöyle yanıt verdi:
"Bu düşünceyi paylaşmak mümkün değil. O sürecin üç kademesi var. Birinci kademe, demokratik açılımdı. Başladık, bunu bitirdikten sonra 'Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi' diye isimlendirdiğimiz safhaya geldik, o safhayı açtık. Bu arada 'Akil İnsanlar' çalışmasını başlattık. Bu 'Akil İnsanlar' çalışmasıyla tüm Anadolu tarandı, sağolsunlar büyük emek verdiler. Bazı yerlerde milliyetçi kesim 'Akil İnsanlar'a saldırılar yaptı vesaire, ama bütün bu zorluklara rağmen raporlar geldi ve bu defa üçüncü bir adımı attık. Çözüm Süreci'nde ne yazık ki bu terör örgütünün desteklediği siyasi yapı, maalesef bu işin sadece mugalatasını yaptı. Hiçbir zaman samimi olarak bu işe sarılmadı. Şu anda dün Muş'ta, Silopi'de kaçırılan insanlar var, yakılan makineler var. Ağrı Diyadin'deki olayda askerimize ateş ediliyor, bunun üzerine askerimiz cevap veriyor. Cevap vermeyecek mi? Veriyor.
Şu anda Mersin ve Adana'da olan olayları ben de kınadım, bunun yanında Başbakanımız kınadı. Bütün bunlara rağmen beyefendiler hala bize fatura kestiler. 6-7-8 Ekim olaylarında biliyorsunuz, eşbaşkan olan bu zat, Cumhurbaşkanlığına bile aday olmuşsun, kalkıyorsun sokağa davet ediyorsun. Sokağa davet ettikten sonra 50'ye yakın insan ölüyor. Nasıl olacak da seninle beraber bir Çözüm Süreci yürüyecek mi? Mümkün mü? Değil. Şimdi sizin ifade ettiğiniz, yani barajı aşamazsa Güneydoğu'da durum ne olur? Bir defa Türkiye Cumhuriyeti devleti bütün imkanlarıyla, güçleriyle görevinin ne olduğunu bilir. Nedir? Bir defa, biz bu ülkede mal güvenliğini sağlamakla görevliyiz, can güvenliğini sağlamakla görevliyiz. Bunu temin etmek için ne gerekiyorsa bunu yapacak kabiliyette, güçteyiz. Ordumuz, öbür tarafta emniyet teşkilatımız, öbür tarafta milletimiz böyle bir şeye asla prim vermeyecektir ve böyle bir adım atmaya yeltenecek olurlarsa da bunun bedelini, faturasını çok ağır öderler. Öyle ufak, tefek değil. Şu anda belli şeyler yapılmıyorsa, 'bu süreç gölgelenmesin' diye yapılmıyor, ama nerede, kim, ne yapıyor bunların hepsi kayıtlarda mevcuttur."
-" İmralı'dan ne gelirse o olur'. Hayır, olmuyor"
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın söylemleri ile İmralı'da ömür boyu hapse mahkum edilen Abdullah Öcalan'ın mesajlarındaki farkın sorulması üzerine de Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Birbirinden bir defa bağımlı olmayan bir yapı var, bu yapı içerisinde enteresan olan şu anda İmralı'dan ne gelirse o olur'. Hayır, olmuyor" yanıtını verdi.
Erdoğan, son süreçte dağdan "1 aydır İmralı görüşme yapamıyor" ifadesinin kullanıldığını da belirterek, şöyle devam etti:
"İmralı'nın ne zaman, nasıl görüşme yapacağı hepsi bir defa yönetmeliklerle belli. Ailesi rahatlıkla belli aralıklarla gidip ziyaretini yapabiliyor. Milletvekillerine gelince, buna yönelik de Adalet Bakanlığı zaten belli zamanlarda bu tür müsaadeyi veriyor. Devlet de kendi istihbarat teşkilatıyla bu tür zaman zaman görüşmelerini yapıyor. Bunun ne zaman olup, ne zaman olmayacağını herhalde dağ belirlemeyecek. Bu çalışmalar esnasında bir aydır görüşme yapılamadığından, bundan dolayı şu ifade kullanılıyor; 'Bu bir defa ateşkesin bitmesi anlamına gelir'. Sen kimsin? Nasıl böyle bir ifadeyi kullanırsın. Bir defa Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu noktadaki hassasiyeti bir ateşkes çerçevesi içerisinde veyahut taraflar arası bir görüşme anlamında değildir. Bu sadece kendisinin bir mahkumu vardır, o mahkumla ilgili değerlendirmelerini yapar, ona göre yeri gelir görüşmeye müsaade eder, yeri gelir müsaade etmez. Örneğin benim Başbakanlığım döneminde ben, yeri gelmiştir bakanıma 'müsaade edin' demişimdir, ama yeri gelmiştir 'hayır, edilmeyecek bu ara' demişimdir. Niye? Olay duruşa göre."
Recep Tayyip Erdoğan, 2002 yılında kurucusu olduğu siyasi partinin iktidara gelmesinin ardından, İmralı'da ömür boyu hapse mahkum edilen Abdullah Öcalan'ın şartlarında iyileştirmelerin yapıldığını ifade ederek, "Biz iktidara ilk geldiğimizde, daha sonra bir radyosu vardı, radyoyu aldık, kendisine televizyon verdik. Odayı ikiledik. Orada yalnızdı, mahkum noktasında 5 mahkum oraya verdik. Volta noktasında avluya çıkışlarını artırma noktasına getirdik. Bütün bu hassasiyetler aslında bir mesajdı, kime? Bu ülkedeki Kürt vatandaşlarımıza. İşte 'şöyle yapılıyor, böyle yapılıyor', yalan, dolan ne varsa bunları ortadan kaldırabilmek için. Biz bu arada bir şeyi daha yaptık. Biz, ret, inkar, asimilasyon bütün bu politikaları ayaklarımızın altına aldık ve bu ülkede adil bir yaklaşım sürecini göreve geldiğimiz andan itibaren hayata geçirdik" şeklinde konuştu.
(Sürecek)
Son Dakika › Güncel › Cumhurbaşkanı Erdoğan: (2) - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?