"İstanbul, Hayalden Gerçeğe Sözden Yazıya" - Son Dakika
Güncel

"İstanbul, Hayalden Gerçeğe Sözden Yazıya"

"İstanbul, Hayalden Gerçeğe Sözden Yazıya"

İstanbul'u sevmekle başladı her şey...

25.06.2012 13:39  Güncelleme: 13:37

Bu sevgiyle yaşayan 34 kişinin yüzlerce anısını gün ışığına çıkarma arzusu ile devam etti. Bu anılar şimdi Neşe Mesutoğlu'nun röportaj derlemelerinden oluşan 'İstanbul, Hayalden Gerçeğe Sözden Yazıya' adlı kitabın sayfalarında gizli. Hayatının İstanbul'un merkezinde geçtiğini anlatan Mesutoğlu "İstanbul'a merkezinden bakıyorum. Baktığım nokta, fırtınanın gözü. Bu da bana keşfetme isteği veriyor. Büyüyen bu kente baktığımda korkmadan, rahat ve merakla takip ediyorum" diyor

Röportaj: Yener Boran

Neşe Hanım, sizi Sabah Gazetesi'nde yıllarca devam eden ve haftada bir çıkan sayfanızda gülen yüzlü resminizden hatırlıyoruz. Bu az bir şey değil. Uzaktan takdir ettik. Yeni bir isim çıkıyor diye. Siz bu işe devam ettiniz. En kıymetli iş, hatta aklın esası, insanı insana tanıştırmaktır. Siz bunu bir hayli başardınız ve bu sonunda bir kitap oldu. Anlaşılıyor ki birçok kitabın birincisi. Peki, bütün bu söylediklerimi bir de sizin açınızdan geri duyalım. Aynı şeyleri siz bana belki başka türlü anlatacaksınız.

Söyleyin bize, siz çalışmalarınızın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Gazeteciliğe yine Milliyet Gazetesi'nde 'dış haberler' servisinde başladım. Sonra Sabah gazetesinde çalıştım. Orada İşte İnsan ekine geçmeden evvel yine dış haberlerdeydim. Dış haberlerde dünya basınını takip ediyorsunuz. Bu insana çok önemli bir vizyon ve birikim kazandırıyor. Hem dünyayı tanıyorsunuz. Hem dünya basınındaki gazetecileri değerlendirebiliyorsunuz. Fakat 'no name' çalışıyorsunuz. Tercümelerle fark yaratmaya çalışsanız da yaptığınız iş akşama kadar eskiyor.

'Akşama kadar eskiyor' demek ki bu size dokunmuş. Doğru, insanlığın bir sorunu bu, haber eskiyor. Demek ki siz bunu biraz daha kalıcı bir şeye döndürdünüz, kitaba!

Kitap ilk başta bir hayaldi. Evvela imzamla haberlerimi görme isteği vardı. Bu da İşte İnsan eki ile mümkün oldu. Eğitim editörü olarak iş dünyasından, özellikle eğitim departmanlarından ve üniversitelerden önemli isimlerle pek çok röportaj yaptım. Bu sayede imzamla haber ortaya çıkarmanın keyfini yaşadım.

Tema olarak İstanbul'u seçtiniz. Bu çok akıllı bir şey. İstanbul, büyük önem kazandı. Şairlere, musikiye makarr olmuş bir kent. Bu heyecan verici. Peki, siz ne kadar heyecanlandınız bu konuda?

Bu sürecin başlaması çok heyecan vericiydi benim için. Milliyet'in CADDE ekinde editör olarak çalışıyordum. CADDE'nin '34' sayfaları var. İstanbul haberleri yayınlanıyor. Röportajlar da yapılıyor. Hep aklım oradaydı. Ama ağırlıklı dış haber sayfasının editörlüğünü yapıyordum. Kendim önerdim. "Röportaj desteği verebilirim" dedim. Süreç böyle başladı. Kente olan sevgim, aklıma birçok fikrin gelmesine neden oluyor. "Binlerce konu yaratabilecek zengin bir kaynak buldum" diye düşündüm. Bu hisle verimli bir sonuç çıktı. İstanbul röportajları bu şekilde başladı.

"Aklım oradaydı" dediğinizden anlaşılıyor ki Neşe Mesutoğlu, genç ve güzel bir kadın ama biraz hırslı. Birçok erkek hırslı kadından korkar. Siz sizden korkanları nasıl görüyorsunuz. Bu soru da sizin kişiliğinizle ilgili olsun, Hanımefendi.

Çok sakinim, kendi halindeyim. Yavaş tempoda konuşurum. Rahatımdır. Hiç de korkutucu olmadığımı, çok makul bir insan olduğumu düşünüyorum. "Pozitifte kalmalı" derim hep. Sanırım yavaş konuşan insan sözlerine dikkat ederek konuşuyor. Daha az hata yapıyor. Başkalarının hatasını fark edebiliyor.

Bu çok önemli çünkü sizin çekiciliğinizin altında yarattığınız bu etki var. Şimdi… "İstanbul'da olmasaydınız aynı kişi olur muydunuz? Başka yerde aynı iş ortaya çıkar mı idi?" gibi sorular soruyorsunuz ve yanıt "Hayır, aynı kişi olamazdım" oluyor. Bu çok güzel, bir kere bu kıymetli. Biraz da çaktırmadan tarihi bir olay. Çünkü bu bir itiraf. İstanbul'un insanların hayatında çok önemli yeri olduğu anlaşılıyor. Bu çok iyi akıl. Siz de iyi kullandınız. Bir de eğitim seviyesinde milyonlarca genç var. Çocuklar için bir şey yapmayı düşündünüz mü?

Ben eğitim konusunu hep düşünüyorum. Hatta doktora yapmak istedim. Yarım kaldı. Bu kitapta da o birikimin etkisi vardır. Azınlık basını üzerine çalıştım. Pek çok nedenden ötürü azınlıklar artık sadece İstanbul'da hayatlarını devam ettirebiliyor. O dünyayı keşfederek yaşadığımız toplumdaki duvarları, insanların ilişkileri arasındaki uçurumları görerek bu kenti anlamak çarpıcı oldu benim için. Doktora sürecinde hem İstanbul'a olan saygım ve sevgim arttı hem de akademisyen değil ama bir eğitmen olarak üniversitede ders verme hayalim oldu. Bu hayal hala var tabii, doktoramın bitmesiyle ilgili bir durum.

Eğitim insanın hakiki gelişimidir, hayat boyu devam eder. Bunun için siz doktoranızın içindesiniz. Bunu nitekim siz söylediniz. Bu yeter. Yarım kaldı sözünü kabul etmiyorum. Böyle devam. Siz lise seviyesinde hocaların "Bakın bunu da takip edin!" diyeceği bir kitap ortaya koydunuz.

Bir kenti sevmek, anılarla olur. Deniz kıyısından, tepesine, her noktasında duygusal bir bağ oluşturmakla mümkündür. Attığınız her adımda yaşadıklarınız, o mekanlarla sizin aranızda ilişki kurulmasını, aidiyet duygusunu yaratır. Acı tatlı, iyi kötü ama yaşanmışlıklarla dolu olması gerek. Çocuklara bunu anlatabilmek, çocuk yaşta fark ettirebilmek, İstanbul gibi değerli bir kentin gelecek nesillerde de aynı değeri yaşatması için önemli. Ama buna dair bir projem yok.

Bu kitap, bir eve gittiğinde belki anne-baba, dede-ninenin de okuyacağı bir vesika. Dolayısıyla çocukların kitabını nineler de okuyacak. Dedeler de okuyacak…

Bu dediğinize tanık oldum. Bir arkadaşım kitabı okuduğunu, çok sevdiğini ve dedesiyle sohbet edecek pek çok konu çıktığını anlattı. "Dedemin anlattığı konuları içinde yakaladım" deyip kitabı ona verdiğini söyledi. Sonra dedesi de okumaya başlamış.

Çok güzel, hayatla anlaşıyorsunuz. Bu da pek de havada bir iltifat değil, doğru çünkü. Sizin radyo konuşmalarınız da olabilir. Radyo, radyodur genç meslektaşım. Radyoyu ihmal etmeyiniz. Çünkü radyonun tiryakisi, çok özel adamdır. Bu konuda ne düşünürsünüz efendim?

Babam TRT İstanbul Radyosu'nda 40 sene efektör olarak çalıştı. Ben İstanbul Radyosu'nda büyüdüm. Hatta TRT Çocuk Saati' üyesiydim. Tiyatro Şubesi'nin hazırladığı arkası yarınlar, çocuk bahçesi gibi dizilerde ve radyo tiyatrolarında rol aldım. O bambaşka bir keyif dediğiniz gibi. Hatta yedi sekiz yaşlarındayken, bizim kaydettiğimiz bir oyunu tesadüfen radyoda dinliyordum. 'Oyunda rol alan sanatçılar' diye başlayan bir anons vardır. Ardın rolleri ve seslendirenlerin isimleri okunur. "Ayşegül, Neşe Mesutoğlu" denildi. "Aaaa!" dedim "Aynı isim de birisi daha var!" Ne kadar içinde büyüseniz, ne kadar yaşamınızın bir parçası olsa da yine de radyodan dinlediğinizde o başka bir dünya, bambaşka bir duyguyla size geri dönüyor. Onun için ne kadar özel, ne kadar büyülü bir kutu olduğunun farkındayım.

Çok şanslısınız. Tiyatroda "Sahne tozu yutmak" derler. Bırakamaz tiyatrocu. Radyoculuk da tiyatro gibi tiryakilik yapar. Avrupa'da, Amerika'da radyo bir edebiyattır. Bu dönem, kıymetli bir hazine hayatınızda.

TRT kültürü ile büyümüş olmak da ayrı bir şans. İyi okullar, muhakkak insana bir birikim kazandırıyor. Fakat TRT'nin içinde büyümüş olmak, çok özel bir eğitim alanında gelişmek anlamına geliyor.

Kesinlikle… Bazen tabii ağır sorular da sorabilirim. Siz hayatla uğraşıyorsunuz, insana bir soru soruyorsunuz. Bu, bir gerginlik de yapabilir. İstanbul büyük kavgaların, entrikaların, savaşların yaşandığı bir yer. Gizli bir öfke yapar. İlerde, ilerlediğiniz zaman, "Acaba başarabilecek miyim?" korkusu taşıyor musunuz?

Demin söylediğim gibi radyoevinde büyüdüm. Radyoevinin kendi gücü var, hem de konumu özel. Harbiye'de. Çok sık Taksim'e giderdim okulum Beyoğlu'nda olduğu için. Sainte Pulcherie. Annemin Nişantaşı'nda bir akrabası olduğu için Nişantaşı'na giderdik. Evimiz Mecidiyeköy'deydi. O hatta geçti çocukluğum. İstanbul'un merkezinde büyümüş oldum. Bu nedenle İstanbul'a merkezinden bakıyorum. Baktığım nokta, bu fırtınanın gözü. Bunun da bana verdiği gizli bir cesaret var. Zaman zaman hissederim. Daha uzaklara doğru noktadan baktığımı hissedip keşfetme gücü veriyor. O bir şans tabi. Bilinçaltınıza işleyen bir bakış açısı. Kazanılan, sonradan öğrenilen bir şey değil. Benim İstanbul'um, orası. Oradan, büyüyen bu kente baktığımda; korkmadan, rahat ve merakla takip ediyorum.

Yarım yüz yıl farkla bir ağabeyiniz olarak hatırlatmak istiyorum. İstanbul'un musikisi, şiiri, tiyatrosu da var. İstanbul'la uğraşırken, röportajlarınız çoğaldıkça bu sanatçılar sizi duygulandıracaktır ve siz yavaş yavaş kalbini keşfedeceksiniz. Göreceksiniz ki ölmüş sanatçılar da var. Lütfen onlarla da ilgilenin. Onları konuşturunuz. Bakalım nasıl yorumlar çıkacak?

İnsanların anılarına yaklaşmak çok özel bir şey. İnsana saygı duyuyorum. Röportajlar öncesinde de çalışıyorum. Sonrasında da çalışıyorum. Bir kişiyi doğru anlatabilmek çok önemli. Muhakkak ki aramızda olmayan sanatçıların anılarını tekrar yaşatmak müthiş bir şey olur. Onların ruhundan görebilmek için olgunlaşmamı beklemem gerektiğini hissediyorum.

İçinde İstanbul adı, sevgisi, duygusu geçen musiki, şarkı sözü ve o inanılmaz şiirlerden girebilirsiniz. Ölmüş fakat eserlerinde yaşayan insanlar zaten oradan size cevap veriyorlar.

Ne tesadüf bir Cezayir gezisinde, Arapça bir şarkı dinledim. Tesadüf, şarkının içinde 'inşallah' kelimesi ve 'İstanbul' kelimesi geçti. O zaman, yıllarca Osmanlı yönetiminde kalan o topraklardan da İstanbul'a bakışla karşılaşıyorsunuz, heyecan verici. Orada da İstanbul'dan etkilenen kişiler var. Onları da merak ediyorum.

Çok güzel bir şey bulmuşsunuz. Mutlaka bunu Yemen'den Tunus'a kadar takip ediniz… Genç bayan, İstanbul sizin konunuz, teziniz. İstanbul bu kadar hayatınızın içinde. Peki, İstanbul'da geçen hayatınızın heyecanlarını da siz İstanbullulara anlatmalısınız. İtiraflar olmalı. Mevsimler geçiyor, kaçıncı bahar bitiyor?

İstanbul'da doğdum, büyüdüm. Hep bu kenti keşfetme merakı vardı içimde. Güzel yerlerini görmek için heyecan duydum. Hep tadını çıkarma istediğim oldu. Şansıma nasip de oldu.

Ama bu basın dünyası, size bir gün gizli aşklarınızı anlattıracak. İstanbul dekoru içinde bunu anlatacaksınız. Yakında, 88 yaşında…

İstanbul'u keşfetmek bu anlamda da önemli. Her semtte bir anı oluşturmak bu bakımdan da güzel. Yoksa aynı sokaklarda hep aynı insanları hatırlarsınız. İstanbul'un bambaşka sokaklarında, bambaşka çağrışımlar yaratacak dostluklar kurmak, güzel anılar yaratmak hoş fikir.

Teşekkür ederiz her şey için.

Kaynak: Bültenler

Son Dakika Güncel 'İstanbul, Hayalden Gerçeğe Sözden Yazıya' - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement