Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Hazreti Hüseyin'in mirasına sahip çıkan bizler için, onları, yetimleri, mazlumları, garipleri, eşleri öldürülen dulları, zalimlerin ve yezidlerin önünden kaçan o zavallı kardeşlerimizi ülkemize almamak, Hazreti Hüseyin'in huzuruna çıkamamak demektir, Hazreti Hüseyin'in yolunu terk etmek demektir" dedi.
Davutoğlu, Kayseri'deki sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle yemekte bir araya geldi.
Başbakan Davutoğlu burada yaptığı konuşmada, Türkiye'de bir güven ortamı oluştuğunu ve kriz bekleyenlerin bir kez daha şaşkınlığa düştüğünü söyledi. Çözüm süreci ve ulusal güvenlik mekanizmalarını kurduklarını, uyuşturucu ile mücadele ve iş kazaları ile ilgili neler yapılacağının eylem planlarını ilan ettiklerini, ortaöğretimde başörtüsünü serbest bıraktıklarını anlattı.
Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Bütün bunlar, birilerini rahatsız etti. Kaos bekleyenler, kargaşa bekleyenler, 'Türkiye bir türbülansa girse de çevresindeki ateş çemberinin içinde bir kor olsa' diye bekleyenler harekete geçtiler, Kobani'yi bahane ederek harekete geçtiler. Şehirlerde talanla, baskıyla, vandalizmle, o piyonlar farkında olmadan 100 yıl önce oynanan büyük bir oyunun bir başka perdesini yansıtmaya çalıştılar."
100 yıl önce farklı cephelerde çatışanların yanındakinin Türk mü, Kürt mü, Arap mı, Boşnak mı, Arnavut mu olduğunu sormadığını ifade eden Davutoğlu, şehitliklerde bu kişilerin yan yana yattığını dile getirdi.
Davutoğlu, şunları söyledi:
"Şimdi farklı ülkelerde farklı coğrafyalarda birbirinden kopmuş olsalar dahi, onlar nasıl ahirette yan yana şehitler diyarındalarsa bizim için bu coğrafyalardaki her bir kardeşimiz de omuz omuza vereceğimiz kardeşimizdir. Omuz omuza vermeye karar verdiğimizde biz, zulme uğrayan kardeşimizin etnik ve mezhebi kimliğine bakmadık. Suriye'den gelenlere 'Arap mısın, Türk müsün, Türkmen misin, Kürt müsün, Sünni misin, Nusayri misin?' diye sormadık. Gelsinler, kayıtlara baksınlar, kim geldiyse bizim ecdadımızın yadigarı olan topraklardan geldiler diye bağrımıza bastık ama 3 yıl Esed zulmünden kaçan o yetimlere, o kadınlara, niye onları ülkeye alıyorsunuz diye, onları dışarıda tutmak için bize çağrıda bulunan ve onlara gözlerini kapayanlar, içeride kapayanlar yani CHP ve HDP, dışarıda kapayanlar yanı Birleşmiş Milletlerin 5 daimi üyesi, şimdi dönmüşler Kobani üzerinden Türkiye'den hesap sormaya kalkışıyorlar. 3,5 yıl içinde yaşananları biz unutmadık. Bütün bu uyarıları yapmıştık.
Bendenize 3 veya 4 kez gensoru önergesi verdiler, niye ' Suriyeli mültecileri kabul ediyoruz diye, niye ' Suriye politikamızda zalimin karşısında duruyoruz diye. Batıda ABD'ye, Avrupa ülkelerine, Rusya'ya, İran'a defaatlerce anlattık, Esed'in bu zulmü devam ederse radikalizm tırmanır, terör tırmanır, eğer bir ülkede yüzde 12'lik bir azınlık yüzde 85'lik bir çoğunluğu baskı ile zulüm ile kontrol altında tutmaya çalışırsa o kitleler sahipsiz kaldıklarında nereye gidecekleri belli olmaz diye uyardık. Hepiniz şahitsiniz, Maliki'ye 'Sünnileri dışlama, sen bizim dostumuzsun, mezhep çatışması çıkarma' dedik. Esed'e söyledik. Bizi dinlemediler. Ne onlar ne de BM Güvenlik Konseyi üyeleri bu vebalden kaçamazlar."
"Kapımıza doğru gelen muhacirler kim olursa olsun kapımızı açarız"
Bugünün aynı zamanda Hicri yılbaşı olduğuna işaret eden Davutoğlu, hicreti sadece bir grup insanın göçü gibi görmediklerini vurguladı.
Davutoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Muhacirlere ensarın nasıl davrandığını bilen bizler, Ebu Eyyüb El-ensari'nin manevi hakimiyetinde bulunan bu topraklarda yaşayan bizler, Allah şahit ki kapımıza, sınırımıza, evimize doğru gelen muhacirler kim olursa olsun kapımızı açarız. Hicri yılbaşının manası ve anlamı budur ama onlar 'Kapılarınızı kapatın' dediler. Kılıçdaroğlu, '1,5 milyon Suriyeli'yi Türkiye'ye kabul etmek ihanettir' dedi. İşte 10 Muharrem yaklaşıyor, Kerbela yaklaşıyor. Hazreti Hüseyin'in mirasına sahip çıkan bizler için, onları, yetimleri, mazlumları, garipleri, eşleri öldürülen dulları, zalimlerin ve yezidlerin önünden kaçan o zavallı kardeşlerimizi ülkemize almamak, Hazreti Hüseyin'in huzuruna çıkamamak demektir, Hazreti Hüseyin'in yolunu terk etmek demektir. Bizler, ne hicretin ne de Muharrem'in ve Kerbela'nin o zor günlerinde insanlığını vicdanı olanların yollarını terk etmeyiz."
"Yurt dışındaki Türkiye düşmanlarına done vermeye kalktılar, belge vermeye kalktılar"
"Eğer bir ülkede ortak vicdan yok edilmişse, ortak ruh hali yok edilmişse o ülkenin ayağa kalkması imkanı kalmaz" diyen Davutoğlu, şöyle konuştu:
"62. Hükümetin kurulmasından bu yana oluşan olumlu atmosfer, iki önemli seçimi bütün kumpaslara rağmen aşan Türkiye'nin önü, geleceği, persfektifi parlaktır diye düşünüldüğünde bu Kobani'yi çıkardılar. Kobani'den gelen 200 bin kardeşimizi de biz kabul ettiğimiz halde, kitleleri bize karşı ayaklandırmaya çalıştılar. Büyük bir iftira ile 'Türkiye IŞİD'e yardım ediyor' diye alçakça iftirada bulunup yurt dışındaki Türkiye düşmanlarına done vermeye kalktılar, belge vermeye kalktılar. Türk Silahlı Kuvvetleri sadece Kobani'ye girsin diye aklı evvel bir takım tedbirler öne sürdüler. Nereye, nasıl gireceğini hiç düşünmeden... Türkiye'yi bir ateş çemberinin ortasında, bu ateş çemberine sokmamızı isteyen, bunu iteklemeye çalışan içeride ve dışarıda planların farkındayız. Şimdi iş dünyamızı da bilim dünyamızı da Anadolu'yu da Trakya'yı da şehirlerimizde en konforlu semtlerde yaşayanları da Anadolu'da en zor şartlarda yaşayanları da hepimizi de ilgilendiren şey, biz ortak bir kaderi yaşıyoruz. Herkes, ne istediğini, ne talep ettiğini yine hesap etmek durumunda."
Türkiye'nin etrafında en az 7-8 ülkenin şu anda idare edilemez durumda olduğuna işaret eden Davutoğlu, Suriye, Irak, Lübnan, Ukrayna, Yemen, Libya ve Mısır'daki gelişmeleri hatırlattı.
Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Kafkaslar'da her an Azerbaycan- Ermenistan sınırında olacak çatışmalarla yüreğimiz ürperiyor. Yakından takip ediyoruz. Bütün bu ateş çemberinin ortasında bir ülke var ki her şeye rağmen yükselişini sürdürüyor. İçerideki tuzaklarla dışarıda planlanan stratejik oyunlara rağmen yükselişini sürdürüyor. Şuna rağmen sürdürüyor, iş dünyamız şunu çok iyi bilir, 90'lı yıllarda dünyada demokrasi genişliyordu ve ekonomi genişliyordu, demokrasi yayılıyordu ekonomi genişliyordu. Dünya ekonomisi 90'lı yıllarda yaşadığı genişlemeyi uzun 10 yıllarda yaşamamıştı. O dönemlerde koalisyon hükümetleri, yolsuzluklar, terör ve kötü ekonomi yönetimi ile Türkiye'nin kişi başına düşen gayri safi milli hasılası neredeyse hiç artmadı. 11 Eylül'den sonra dünyada demokrasi zayıflıyor, daha çok güvenlik tedbirleri geliyor. Dünya ekonomisi, küresel ekonomik krizi atlatma çabası içinde, hala atlatamadı. Avrupa ekonomik krizi yaşandı, Ortadoğu tam bir kan yumağına çevrildi neredeyse. Bütün bu ekonomik ve siyasal gerilimler içinde bir ülke ekonomisini 3,5 misli büyüttü, demokrasisini genişletti ve geleceğe büyük bir ümitle bakıyor. Birileri bundan rahatsız oluyor. Kayserililer'in nasıl iş dünyasındaki o iddialı tutumu var ya o iddialı tutumunu Türkiye ölçeğinde sürdüren insanlardan birileri rahatsız. Dünya ölçeğinde yükselen sesimizden rahatsızlar. İsterler ki bu ses susmuş olsun, isterler ki herkes vicdanını kaybetsin. Herkesin sustuğu yerde niye Türkiye konuşuyor diye bize yüklenenler bilsinler ki, herkesin sustuğu yerde, herkesin geri döndüğü yerde nasıl Hazreti Hüseyin geri dönmemişse bizler yolumuzdan ve adalet davamızdan geri dönmeyiz."
- Ankara
Son Dakika › Politika › Başbakan Davutoğlu Açıklaması - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Yorumlar (1)