İlk maçta iki takım arasında görülen en açık fark topu kullanmaktan ziyade, topu koruma becerileriydi. Portekiz ikinci yarıda gole kadar kısım dışında belki çok ciddi bir baskı ortaya koyamadı ancak özellikle ikinci devrede rakibine topu neredeyse hiç vermedi. Veloso'nun savunma önü kontrolünde Meireles ve Moutinho'nun top kazanma becerileri İsveç orta sahasını pasifize etmeyi başarmıştı.
İsveç ilk maçın tamamında topu kaybettiğinde kendi ceza sahasının içine kadar çekilmeyi tercih eden bir oyun anlayışı ile oynamıştı. Bu tip bir oyun tarzında gol için ekstra şeylere ihtiyacınız var; zira rakip kaleye bu kadar uzakta, bu kadar çok adamla kalmanın ciddi dezavantajları var. Nitekim ilk devrede Ibrahimovic'in becerileri üzerinden gelen birkaç cılız atak dışında da üretmeyi başaramadılar. 1-0'ın rövanşında İsveç'in savunmasını öne itmekten başka bir çaresi yoktu. Bu oyunun sadece uygulamada değil, kağıt üzerinde de hangi tarafın işine yaradığı, hangi takımın ağır basmasına neden olduğunu söylemeye sanırım gerek yok.
Artılar ve eksileri bir araya getirdiğimizde İsveç için en ideal oyun tarzının kontrollü götürülecek, geç gelecek bir gol üzerine olduğunu söyleyebiliriz. İlk dakikalarda yapılan baskı, riskli olduğu kadar gelebilecek erken bir golle rakibi zor durumda bırakabilirdi. Ancak oyunun dengeye gelmesi 10 dakika sürdü ve bu dakikadan itibaren Portekiz'in topu tutma ve geri kazanma becerileri İsveç'in her departmanına ağır bastı. Tüm koşu alanlarını dolduran Portekiz hücum oyuncuları orta sahasına bol bol pas opsiyonu yarattı ve İsveç'in baskı kurmasına engel oldu. Gole yakın taraf olarak gözüküyorlardı ve işi ilk yarıda da bitirebilirlerdi; İsveç'in tek çaresi gibi görünen duran toplardan birinin dönüşünde, LuisFelipeScolari'nin takımı çalıştırdığı günlerden kalma bir kontra hücumla işi bitirdiler. En azından bitirmiş görünüyorlardı.
İsveç'ten bu eşleşmede sürpriz beklenmesinin en büyük sebebi, 4-4'lük Almanya maçı ile başlayan ve grup aşamaları boyunca devam eden süreçte bitmeyen kavgalarıydı. Almanya'da 4-0'dan dönmek çok zor bir işti; bu kimliği Ronaldo'nun golünden sonra gösterdiler ancak biraz geç kalmışlardı. Yine de 72.dakikada 2-1'i bulduysanız, kalan 20 küsür dakikada size tek gol yeterken ipleri biraz sıkmanız gerekir. Bundan sonrası futbolun bilinmeyen, gizemli taraflarından. İsveç savunmasının, Ronaldo'nun attığı ikinci golden önce o kadar önde ne işi vardı ya da önde baskı yapmak o kadar gerekli miydi? Hamren'e sorsanız bir mola alıp oyuncularını soluklandırmak isteyebilirdi belki. Kimi zaman "rüzgarı arkasına alan takım" klişesi daha çok tutulsa da, bu tip bir oyunda rakibinizin elindeki kartların daha iyi olduğu da bilirken, blöf yapmak pek de doğru görünmüyor.
Ronaldo blöfü gördü ve Portekiz, Brezilya biletini almayı başardı. İsveç kupaların sempatik takımı olmasına karşın hak edenin eşleşmeyi geçtiğini söylemekte de fayda var. PauloBento, tıpkı 2012 öncesinde olduğu gibi eleştirilere maruz kalmayı sürdürüyor ama Brezilya'da da bu eleştirileri çöpe atacağına şüphe yok. İşin Ronaldo-Ibrahimovic düellosu kısmında iseatasözünün aksine futbolda, bir ipte iki cambaz oynayabiliyor; Messi'nin olduğu yerde, Ronaldo olmadan olmazdı. O hikaye daha çok satıyor; Ibrahimovic'in belki de en büyük şanssızlığı bu…
Son Dakika › Spor › Kazanan Ronaldo - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?