Jandarma geçen hafta perşembe günü bir kadına yönelik vahşice işlenen bir cinayeti aydınlatmıştı. Viranşehirli H.G. isimli talihsiz kadın, akrabaları tarafından yerleştiği Diyarbakır'daki kadın sığınma evinden alınarak karnındaki sekiz buçuk aylık bebeğiyle birlikte öldürülüp kör bir kuyuya atılmıştı. H.G.'nin olayı dün Şanlıurfa ve Diyarbakır Barosu tarafından şiddetle kınandı. Şanlıurfa Adliyesi önünde bir araya gelen her iki baroya kayıtlı avukatlar davanın takipçisi olacaklarını söyledi. Avukatlar adına açıklamayı yapan Şanlıurfa Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Serpil Kılıç Yıldırım kadınların toplumsal hayatın dışına itildiğini belirterek, "Ne yazık ki, birkaç yıl içinde adeta kronikleşerek ülkemizin her noktasında artış gösteren, ortak bir sorun haline gelen kadına şiddet, kadının yaşam hakkının ihlali niteliğindeki olaylar, muhafazakar, kapalı aile yapısına sahip olan Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde daha da kanayan ve gittikçe derinleşen bir yara haline gelmiştir" dedi.
'TÖRE ADINA HAYATINA SON VERİLMİŞTİR'
H.G. ile ilgili olayın anlatan Yıldırım, "Ülkemiz, bölgemiz ve insanlık adına büyük bir yıkım ve utanç olan olaylardan bir tanesi en son Viranşehir'de çocuk denecek yaşta henüz 19 yaşındaki H.G.'nin 8,5 aylık olduğu fark edilerek, annesi tarafından evlendirilmek istenmiş, kürtaj da yapılmamış ve can güvenliği tehdidi ile karşı karşıya kalınca koruma amacıyla, H.G. kadın sığınma evine sığınmış; ancak ona hiçbir şey yapılmayacağını, işin sözde tatlıya bağlanacağını iddia eden 2 akrabası tarafından sığınma evinden alınarak Viranşehir'e götürülürken karnındaki bebeğiyle birlikte önce birçok kez darp edilerek, sonra iple boğularak ve son olarak da tüm bu vahşet yetmezmiş gibi kör bir kuyuya atılarak töre adına hayatına son verilmiştir" diye konuştu.
ÇEVRESEL BASKILAR
Töre cinayetlerine çoğu kez eğitimli ve toplumda bilinen şahsiyetlerin karşı çıkmadığı kaydeden Yıldırım, cinayetlerin işlenmesinde toplumsal ve çevresel baskıların olduğunu ifade etti. Yıldırım, "H.G. ve diğer birçok kadın cinayeti olayında olduğu gibi ceza yasasındaki boşluktan yararlanarak bu olaylarda suçun genelde çocuklara yaptırıldığı ya da çocukların üzerine yıktırıldığı görülmektedir. Olayların hukuki boyutunda azmettirenlerin genelde değerlendirme dışı kaldıkları görülmektedir. Yargılama sürecinde, yargıya hakim olan erkek egemen zihniyetle, taktiri indirimlerin benzer dosyalarda uygulanması, sanık katillerin toplumca mazur görülme çabası ve isteği ile de hiçbir maruz açıklaması olamayacak bir cinayetin, sırf bu indirimlerden faydalanmak için namus adına işledik mazereti ardına ve haklılığına büründürme çabası da kabul edilemez bir durumdur" ifadelerini kullandı.
İNSAN HAKKI İHLALİ
"Söylenmesi ve vurgulanması gereken en önemli noktalardan biri ise olayın tam bir ihlaller ve ihmaller zinciri olduğudur" diyen Yıldırım, "Gereken koruma tedbiri alınmış olsaydı belki bugün H.G. yaşıyor olacaktı. H.G.'nin canına kastedilip öldürülmesi öncelikle geniş anlamıyla anayasada ve diğer uluslararası belgelerde koruma altına alındığı vurgulandığı gibi bir insan hakkı ihlalidir. İkinci olarak 19 yaşını henüz dolduran bir çocuk olması, olayın neredeyse aylar öncesine dayanması ve karnında bir bebek taşıyor olması sebebiyle aynı zamanda Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi gibi yine uluslararası düzeyde korunması hasebiyle çocuk hakkı ihlalidir. Son olarak da her toplum ve her kültürde ulusal ve uluslararası hukuk alanında anneye ve kadına verilen değer nedeniyle küçük bir kadının katledilmesi bir kadın hakkı ihlalidir" diye ifade etti.
KADIN SIĞINMA EVLERİNİN İŞLERLİĞİ VE GÖZETİMİ
Olayda diğer ihmallerin var olup olmadığını anlayabilmek için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde kurulan kadın sığınma evlerinin sayısının, sığınma evlerinin işlerliği, denetimi, gözetiminin yeterliliği gibi konuların sorgulanması gerektiğini sözlerine ekleyen Yıldırım, "Sığınma evlerinde barınan kadınların akrabalarına bırakın iade edilmesini, akrabalarıyla görüştürülmesi için bile iyi bir denetimin ve araştırmanın yapılması gerekir. Devlet üzerine düşen görevi titizlikle yerine getirmedikçe, bu ve bu gibi birçok teknik ve hukuki sorunun cevabı bulunmadıkça hiçbir şiddet sorunu çözüme kavuşturulmayacaktır" dedi.
İLGİLİ HERKESİ İŞBİRLİĞİNE DAVET EDİYORUZ
Duyarlı olan ve konuyla ilgisi olan herkese işbirliğine davet ettiklerini belirten Yıldırım sözlerini şöyle tamamladı: "Şanlıurfa Barosu ve Diyarbakır Barosu avukatları olarak tüm meslektaşlarımızı, STK'ları ilgili kurum ve kuruluşları ve tüm insanlarımızı bu gibi acı ve ülkemizin hukuk, adalet tablosu açısından utanç verici olayların karşısında olmayı, bu konuda topluma bilinç kazandırma konusunda işbirliğine davet ediyoruz. Her türlü şiddeti olduğu gibi kadına karşı şiddetin, töre ve benzeri adlar altında yapılan kadın kıyımlarının önlenmesi için üzerimize düşen her türlü hukuki ve sosyal sorumluluğun bilincinde olduğumuzu tekrar vurgulayarak; Şanlıurfa Barosu ve Diyarbakır Barosu olarak H.G. ve diğer kadın cinayet davalarının titizlikle takipçisi olduğumuzu bu tür olayların tekrar yaşanmadığı ve son bulacağı ana dek mücadele edeceğimizi belirtmek isteriz. Son olarak; Kadınlar ölmesin diyoruz, her bir kadın öldükçe 'insanlığımız' ölüyor."
Diyarbakır Barosu Kadın Merkezi Koordinatörü Halime Sanli'nin de destek verdiği açıklamaya, Şanlıurfa Barosu Başkanı Ali Fuat Bucak, Şanlıurfa Barosu Başkan Yardımcısı Hikmet Delebe ve çok sayıda avukat katıldı.
(Kaynak: Gazeteipekyol)
Son Dakika › Yerel › Her Kadınla İnsanlığımız Da Ölüyor! - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?