Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Çok sembolik gibi gelebilir ama zihniyet değişimini işaret eder, 15 yıl içinde bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Başbakanı devlet adına, Dersim dolayısıyla, bütün Alevilerden ve vatandaşlarımızdan özür diledi. Cumhuriyet tarihinde hiç kimse buna cesaret edememişti. Çünkü o katliam kime karşı yapılmış olursa olsun, gerçekten bir Kerbela idi. Modern bir Kerbela idi. Biz ona açık yüreklilikle karşı çıktık" dedi.
Davutoğlu, Hacı Bektaş-ı Veli Kültür Merkezi'nde düzenlenen "4. Uluslararası Hacıbektaş Aşure Günü" etkinliğinin açılışında, hem köklü bir geleneğin takipçileri hem de modern, evrensel insan haklarına dayalı, demokratik, laik, çağdaş, sosyal bir hukuk devletinin vatandaşları olduklarını söyledi.
Çağdaş bir devlette insan haklarının temeli neyse, onu bu ülkede hakim kılmanın boyunlarının borcu olduğuna işaret eden Davutoğlu, "Bu temelde öncelikle üzerinde anlaşmamız gereken husus, bu meselenin aslında Alevi, Sünni veya değişik toplumsal kesimler arasında olmaktan daha çok, tek tipçi dayatmalarla, bu tek tipçiliğin karşısında geleneği sürdürmek isteyenler arasında olan bir mücadele olduğunu görürüz" ifadelerini kullandı.
Eskiden akademik hayatında, tatili genellikle kültür gezileri olarak yaptığını, her sene bir bölgeye gittiğini anlatan Davutoğlu, gittiği her yerde de bu gelenek içindeki mekanları ziyaret ettiğini dile getirdi.
Elmalı'da Tekkeköy'ünü, Musa Abdal'ın mekanını çocuklarıyla ziyaret ettiğini, 2001'de Hacıbektaş'a da geldiklerini bildiren Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Bütün o dergah, o gelenek ve Osmanlı Devleti'nde aslında bütün gülbankta, vuruşlarında, mehter marşlarının içinde ve her yere nüfuz etmiş o gelenek, Bektaşi geleneği içinden gelir. ve Gül Baba'ya gidenler, Budapeşte'ye, onu hissederler. Hem güldür hem babadır. Orada o manevi havayla, Budin'in fatihidir, manevi fatih, aynı Anadolu'ya gelen erenler gibi daha İslam orduları Budin'e gelmeden önce Gül Baba gider ve gönülleri fetheder. Bütün o çizgide bu devam etti. Ama belli bir dönemde çağdaşlaşmayı yanlış yorumlayanlar ve çağdaşlaşmayı tek tip bir toplum inşa etmek esasında görenler yavaş yavaş bu çoğulculuğu yok etmeye, tahrip etmeye başladılar. Belki o zamanki şartlarda Osmanlı ordusunun bir reforma ihtiyacı vardı, bu reform yine yapılabilirdi ama Bektaşi ocaklarını kapatmaya gerek yoktu 2. Mahmut döneminde. Bektaşi geleneğinin sürmesi bizim gücümüzdü, o geleneğin terk edilmemesi lazımdı."
-"Kendisini diğer tarafla ötekileştiren anlayışlar da mesul"
"Bu tek tipçi yaklaşımlar bizde bir müddet sonra bazen etnik temelde bazı vatandaşlarımızı, bazen mezhebi temelde bazı vatandaşlarımızı ayrımcı politikalarla birbirlerinden ayırmaya başladılar" diyen Davutoğlu, "Ama onlar kadar, o yanlış uygulamalar kadar, açık yüreklilikle konuşuyorum, o tek tipçi uygulamalardaki yanlışlıklar kadar, sanki o tek tipçi uygulamaların getirdiği yıkımları karşı taraf tümüyle sorumluymuş gibi kendisini diğer tarafla ötekileştiren anlayışlar da bundan mesul" değerlendirmesinde bulundu.
"Irkçılık Türk ırkçılığıysa da yanlış Kürt ırkçılığıysa da. Bu topraklar bunu tanımadı" ifadesini kullanan Davutoğlu, "Mezhepçilik, meşrepçilik, her mezhep ve meşrep, her kavim kendi içinde değerli olmakla birlikte şu mezhep veya bu meşrep adına diğeri üzerinde tahakküm kurduğunuzda veya ondan kopardığınızda o da yanlış" diye konuştu.
Dersim olayına değinen Davutoğlu, "Aşık Mahzuni'yi rahmetle tekrar anıyorum, Allah rahmet eylesin. Her deyişi bu geleneğin çizgisini takip eder. Değerli Dernek Başkanımız, '15 yılda hiçbir şey değişmedi' dedi. Çok sembolik gibi gelebilir ama zihniyet değişimine işaret eder, 15 yıl içinde bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Başbakanı, devlet adına Dersim dolayısıyla bütün Alevilerden ve vatandaşlarımızdan özür diledi" dedi.
-"Çıkıp özür dilemeliler"
Cumhuriyet tarihinde hiç kimsenin buna cesaret edemediğini, hiç kimsenin o dönemlere ait yanlışları açıkça söylemediğini vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bırakın siyasileri, başbakanları, akademisyenlerin bile o dönemleri anarken nasıl korkuyla andıklarını ben akademik hayatta bilirim. 'Aman ağzımdan yanlış bir şey çıkmasın da kimse beni şöyle veya böyle itham etmesin' diye. Şimdi samimiyet ve açıklık vaktidir. O dönemde o zulmü yapan tek parti döneminin takipçileri olduğunu düşünenler de çıkıp özür dilemeliler. Biz diledik. Çünkü o katliam kime karşı yapılmış olursa olsun gerçekten bir Kerbela idi. Modern bir Kerbela idi. Biz ona açık yüreklilikle karşı çıktık. Bir tek canın, bir tek tenindeki tek bir tüy zarar görecekse bizim için her makam ve her mevki boştur. Aşık Mahzuni eminim yaşıyor olsaydı, Sayın Cumhurbaşkanımızı şimdi, o zaman Başbakan olarak Dersim'den özür dilemesi dolayısıyla güzel bir deyişle ona cevap verebilirdi ya da bir teşekkür ederdi. Allah rahmet eylesin. Ama zikrettiği her sözün altına ben de imza atarım. Ümit ederim ki bütün Alevi dostlarımız, canlarımız da o dergahın ilkelerinin gönüllü yolcuları olsunlar. Hep bunun anlayışı içindeyiz. Sadece Dersim ile ilgili değildir bu veya Alevi Bektaşi topluluğuyla ilgili değildir, bu tek tipçi yaklaşımlar."
-"Doğrusu Pirlerkondu denmesini arzu ederdim"
Şimdi Taşkent olarak bilinen, doğduğu kasabanın 1930'lara kadarki adının 'Pirlerkondu" olduğunu anlatan Davutoğlu, "Pir ile anılır. Türkmen obası gelmiş yerleşmiş ve aynen Hacı Bektaş-ı Veli'nin 'pir' dediği neyse, o pir oraya konmuş. Hatta şimdi Aslan Çeşmesi'nden su içerken kendi köyümü düşündüm. Sultan Suyu vardır, oradan herkesin içmesi gerekir, üzerindeki tepenin adı da Horasan Erenleri Tepesi. Ben öyle bir ortamda doğdum" ifadelerini kullandı.
Kim Horasan erenlerine, Hacı Bektaş-ı Veli geleneğine karşı çıkarsa onun karşısında kendisinin duracağını belirten Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Pir geleneği. Ama ne yapmışlar biliyor musunuz? 'Pir, efendi ve benzeri tabirler çağdaşlığa aykırıdır' deyu, ferman diliyle söylüyorum, deyu, 'Bu kasabanın adı değişsun' demişler ve Taşkent yapmışlar. Taşkent ile de gurur duyuyoruz, Özbekistan'da da var. Benimsedi de halk. Ama doğrusu Pirlerkondu denmesini arzu ederdim ve o tarihi adıyla anılmasını arzu ederdim. Sünni bir kasabaydı. Ama pir rahatsız ediyordu o tek tipçi zihniyeti. Bizi rahatsız etmiyor."
Hiçbir ismin kendilerini rahatsız etmediğini vurgulayan Davutoğlu, "Onun için son çıkardığımız, Meclise sunduğumuz yasada dedik ki herhangi birisi ismini, soyadını eğer edebe mugayirse veya başka gerekçeyle değiştirmek isterse değiştirebilir, tek bir bildirimle" dedi.
Yasal düzenlemelerin yapılabileceğini ancak önce bir zihniyet değişimine ihtiyaç olduğunu kaydeden Davutoğlu, şu görüşlerini bildirdi:
"O zihniyet değişiminde de bakınız, dergah derken korkan entelektüeller vardır bu dünyada, dergah. Halbuki Bektaşi geleneğinin her şeyi dergahtır, dergah olmadan ki ziyaretinizde de önemli Alevi erenleriyle de görüştüğümüzde 'Biz dergahla anılmak isteriz' derler. Ama bazı oryantalizm üzerinden, Batı anlayışı üzerinden bizim kültürümüze bakanlar, dergahı geri kalmış bir toplumun kurumu olarak görürler. Biz dergahtan gocunmayız. Dergaha yüz süreriz biz. O dergahı inşa etmek icap ettiğinde, hepimiz el ele el Hakk'a prensibiyle omuz omuza vermeliyiz."
El ele el Hakk'a prensibini anlatan Davutoğlu, "Ama bunu modern ideolojiler içine oturtmaya kalkarsanız, el elden kopar, el Hakk'tan kopar, Rıdvan biatını ise kimse bilmez. O biatı bilmeden ise Alevi geleneği anlaşılmaz. Bektaşi deyişlerini okuyun, hepsinde o İslam medeniyetinin, kültürünün bir parçası var. Anadolu erenleri bununla yoğruldular, harmanlandılar. Mezhep ve meşrep farkı, kıble farkı, inanç farkı anlamına gelmez" değerlendirmesinde bulundu.
Başbakan Davutoğlu, farklı inançlardan olan herkese saygı duyulması gerektiğini, modern devletin vatandaşları arasında fark gözetmeyeceğini vurguladı.
- Ankara
Son Dakika › Güncel › Başbakan Davutoğlu Nevşehir'de - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?