Başbakan Erdoğan, Darbe Komisyonu'nun Sorularını Yanıtladı - Son Dakika
Güncel

Başbakan Erdoğan, Darbe Komisyonu'nun Sorularını Yanıtladı

Başbakan Erdoğan, Darbe Komisyonu\'nun Sorularını Yanıtladı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Ne yazık ki bazı siyasi partiler, müdahaleler karşısında millet iradesinin kutsiyetini, Meclis'in yegane çözüm yeri olmasını savunmak yerine, müdahalecilere alkış tutmayı, onlara yol açmayı, onlara zemin"...

26.11.2012 20:35

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Ne yazık ki bazı siyasi partiler, müdahaleler karşısında millet iradesinin kutsiyetini, Meclis'in yegane çözüm yeri olmasını savunmak yerine, müdahalecilere alkış tutmayı, onlara yol açmayı, onlara zemin hazırlamayı, onların sırtını sıvazlamayı ve yüreklendirmeyi tercih etmişlerdir" dedi.

Erdoğan, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nun kendisine yönelttiği soruları yanıtladı.

Başbakan Erdoğan, TBMM'nin açılışından bir gün önce, 22 Nisan 1920'de, Gazi Mustafa Kemal'in sivil ve askeri makamlara "dakika tehir edilmeyecektir" notuyla gönderdiği telgrafta, "Allah'ın inayetiyle, Nisan'ın 23. Cuma günü Büyük Millet Meclisi açılarak çalışmaya başlayacağından, bu tarihten sonra bütün sivil ve askeri makamların ve bütün milletin başvuracağı en yüce merci Büyük Millet Meclisi olacaktır" dediğini anımsattı. Erdoğan, "Gazi Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı zaferimize ve ardından Cumhuriyetimizin ilanına giden yolda en önemli adım olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni toplantıya çağırırken, daha o gün temel ilkeyi koymuş ve Meclis'in, 'bütün sivil ve askeri makamların ve bütün milletin başvuracağı en yüce merci' olduğunu ifade etmiştir" dedi.

Kurtuluş Savaşı'nı sevk ve idare eden TBMM'ye verilen önemin; milletin ortak aklını, hissiyatını ve iradesini yansıtmasından kaynaklandığına işaret eden Erdoğan, milletin gücünün, TBMM'de tezahür ettiğini, bu gücün hem Kurtuluş Savaşı'nı yönlendirdiğini, hem de Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran irade olduğunu kaydetti.

Erdoğan, şunları ifade etti:

"TBMM, daha kuruluşunda, sorun olduğunda kapatılmak, işlevsiz hale getirilmek için değil; tam tersine ülkenin ve milletin başına gelebilecek en büyük sorun karşısında çözüm üretmek amacıyla sorumluluk yüklenmiştir.

Ülkede sorunlar baş gösterdiğinde, 'milletin kendi kendini idare etmekten aciz' kaldığı iddiasıyla TBMM'yi işlevsiz hale getirmek, devre dışı bırakmak, hiç kuşkusuz, Cumhuriyetimizin kuruluşundaki en temel ilkeye, yani 'milletin azim ve kararlılığının her soruna çare üreteceği' anlayışına, Cumhuriyetimizin ruhuna, özüne, aynı şekilde Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının mirasına çok açık şekilde ihanet etmektir.

Demokrasiye kasteden müdahaleler, hem ülkede cari olan sisteme, hukuk düzenine inanmamak manasına gelmektedir, hem de milli iradeye, millete güvenmemek gibi bir anlayışa dayanmaktadır. Ülkesine, kendi siyasi, idari, hukuki sistemine güvenmeyen, kendi halkına inanmayan bir anlayış ya hastalıklı bir zihniyetin tezahürü olabilir ya da belli kişi ve grupların menfaatini esas alan keyfi, despot ve kural tanımaz bir zihniyete dayanır.

Darbe şartlarını oluşturmak için her türlü kirli oyuna başvuran, demokratik rejimi yıkarak milletin iradesini ayaklar altına alan, müdahale süreçlerinde her türlü zulüm ve haksızlığı kendi halkına reva gören bir anlayış, bir ruh hali, bir siyasi zihniyet sadece hukuken ve siyaseten değil, ahlaki ve ruhsal açıdan da irdelenmek durumundadır.

Ülkesine büyük kayıplar yaşatan bu zihniyetin, milletin Meclisini sorun çözemeyecek bir acziyet içinde göstermesi veya halkı, Meclisi ve demokrasiyi sorunun kaynağı olarak görmesi kabul edilemez bir durumdur.

Meclis, sorun olduğunda dağıtılacak bir merci değil, istiklal mücadelemizde ve Cumhuriyetimizin kuruluşunda olduğu gibi, milletimizin en sıkıntılı anında derhal toplanıp soruna çözüm üretecek yegane mercidir.

Ancak ülkemizde, halkı mümeyyiz olarak kabul etmeyen, halkta kendi kendisini idare edebilecek yeterliliği görmeyen, halkın vesayete ihtiyacı olduğuna inanan çevreler, ne yazık ki en başından itibaren demokratik bir cumhuriyet karşısında bürokratik bir cumhuriyeti savunmuşlardır.

Halkın tercihlerini, hissiyatını, düşüncelerini ve değerlerini küçümseyen bu çevreler, güç, yetki ve iradenin halkta olmasını her zaman yadırgamış, halkı küçümsemiş; sadece son dönemde değil, nesiller boyu devam eden bir zihniyetin yansıması olarak halkın tercihlerini hakaretamiz yakıştırmalarla aşağılamıştır."

Erdoğan, halktan ciddi bir teveccüh görmeyen bu çevrelerin, millet iradesini gasp etmek için her yola başvurduğunu; iradeyi, yetkiyi, gücü halktan alarak, kendi kontrollerindeki kurumlara teslim ettiklerini belirtti.

-"Tam demokrasi yerine sınırlı ve güdümlü demokrasi süreci"-

Başbakan Erdoğan, 1960 müdahalesiyle birlikte, TBMM'ye verilen hak ve yetkilerin çok büyük ölçüde kalıcı olarak gasp edildiğini, kurumlara devredildiğini ve böylece bir vesayet rejimi kurulduğunu ifade etti. Erdoğan, TBMM ve onun işbaşına getirdiği hükümetlerin alanın daraltıldığını, sivil siyasetin etkisinin kırıldığını, yetkilerinin kısıtlandığını, 'tam demokrasi' yerine 'sınırlı ve güdümlü demokrasi' süreci başlatıldığını vurguladı.

1960 müdahalesiyle birlikte, hükümetlerin adeta kuşatma altına alındığını kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:

"Her adımlarında engellenmeye ve tehdide açık bir konuma getirilmiştir. Sivil siyasetin, Meclis'in ve Hükümetlerin karşısında, adeta 'matruşka' gibi bir engeller silsilesi oluşmuştur. Bir engeli aşan sivil siyaset, bir başka engele takılmış, onu aşan, yeni bir engele takılmış ve reform yapma yeteneği tamamen elinden alınmıştır.

Milletin talep, hissiyat, değer ve düşüncelerini hayata geçirmeye çalışan iktidarlar vesayet rejimi tarafından bir tehlike ve sorun olarak hedefe konulmuştur.

Kurumların idaresinden kuralların idaresine; kurumların iradesinden millet iradesine geçiş yönündeki her reform, statükonun kendisini koruma refleksiyle ortaya koyduğu bariyerler tarafından sürekli engellenmiştir.

Bu noktada şu hususun altının özellikle çizilmesi gerekiyor:

Statüko, yıllar içinde kendi elit tabakasını, seçkinlerini, kendi taraftarlarını, yandaşlarını oluşturmuştur.

Zaman içinde millet iradesi karşısında, statükoya sırtını dayamış siyaset anlayışı, statükodan güç alan ekonomik aktörler, sivil görünümlü örgütler ve aynı şekilde bir medya oluşmuştur.

Darbecilik, müdahalecilik ve vesayetçilik, ideolojik veya siyasi maskeler altında varlığını sürdürmüş; kimi zaman milliyetçi duyguları, kimi zaman laiklik gibi kavramları, kimi zaman dini,mezhebi anlayışları istismar ederek kendisini var etmeye çalışmıştır.

Millet iradesinin güç kazandığı, millet iradesinin ülke için bir çıkış ve atılım hamlesi içine girdiği her dönemde, statüko, tüm unsurlarını, tüm taraftarlarını kullanarak, millet iradesini boğmanın, statükoyu yeniden güçlendirmenin ve egemen kılmanın mücadelesi içinde olmuştur.

Kendi imtiyazlarını kaybetme korkusu içinde olan statüko taraftarları, milletin menfaatlerine her zaman kapıyı kapatmış, millete giden yolu çeşitli engellerle örmüştür.

Türkiye'de sivil demokratik siyasete ve milli iradeye yönelik karanlık girişimler araştırılırken, millet iradesinin gasp edilmesi süreçlerinde ittifak yapan siyasetçilerin, bürokrasinin, ekonomi çevrelerinin, medyanın ve sivil toplum örgütlerinin rolü mutlaka genişlemesine incelenmelidir.

Darbeler, statükocu zihniyeti korumak veya milletin seçtiği iktidarı devirmek isteyen farklı kesimlerin işbirliği ve konsorsiyumu şeklinde gerçekleşmiştir. Darbelerin içinde veya arkasında yer alan, alkış ve çanak tutan, darbelerden medet uman anlayışlar bu darbe sorununun daha derinlere inen boyutları olduğunu göstermektedir."

-"Onların sırtını sıvazlamayı tercih ettiler"-

Bazı siyasi partilerin, statüko partileri olarak, kendi imtiyazlı durumlarını muhafaza etmek gayretiyle, müdahaleler karşısında demokratik bir tutum sergilediğini belirten Erdoğan, "Ne yazık ki bazı siyasi partiler, müdahaleler karşısında millet iradesinin kutsiyetini, Meclis'in yegane çözüm yeri olmasını savunmak yerine, müdahalecilere alkış tutmayı, onlara yol açmayı, onlara zemin hazırlamayı, onların sırtını sıvazlamayı ve yüreklendirmeyi tercih etmişlerdir" dedi.

Antidemokratik müdahaleleri mazur göstermeye, meşru ve haklı görmeye alışan bu zihniyetin varlığının, Türkiye'nin darbe sorunundan kalıcı olarak kurtulmasını engelleyen bir faktör olduğuna işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:

"Gücünü milletten değil, vesayetçi kurumlardan alan siyasi partiler, dün olduğu gibi bugün de millet iradesini küçümsemeye, bürokratik Cumhuriyeti savunmaya devam etmektedir.

AK Parti gibi büyük temsil kabiliyetine sahip iktidar partisinin kapatılma davasını 'Ankara'da savcılar varmış' sözüyle olumlu karşılayan zihniyetin, milletin iradesini yansıtan Meclis'e de, demokrasinin olmazsa olmazı partilere de o partilere oy veren halk kitlesine de saygı göstermesi mümkün değildir.

Şunu burada tekraren ve altını çizerek ifade etmek durumundayım: Türkiye Büyük Millet Meclisi, sorun çıktığında devre dışı bırakılacak değil, sorunu çözecek mercidir.

Bazı siyasi partiler ve siyasetçiler, hatta Meclis'in mensubu oldukları halde, sorun çıktığında Meclis'in dağıtılmasına göz yummuş, zımnen onay vermiş, bu çarpıklık karşısında seslerini yükseltmekten, bu gayri meşru durum karşısında onurlu bir duruş sergilemekten kaçınmışlardır.

Müdahale dönemlerinde veya vesayetçi anlayışın hortlatıldığı dönemlerde millet desteğine sahip siyasi partilerin kapatılması veya kapatılmaya kalkılması, ister antidemokratik süreçlerin sonucunda oluşturulmuş demokrasisiz hukuk yollarıyla, ister metazori yöntemlerle olsun, kesinlikle kabul edilemez bir durumdur. Bu yüzden AK Parti, partilerin kapatılmasına temelden karşıdır. Bu yönde bugüne kadar çeşitli girişimlerde bulunmamıza rağmen, muhalefet destek vermemesi sebebiyle gerçekleştiremediğimiz reformları hayata geçirebilmek için, bundan sonra da mücadelemizi aynı kararlılıkla sürdüreceğiz."

(Sürecek)

Muhabir: Kubilay Çelik

Yayıncı: Sefa Salantur - TBMM

Kaynak: AA

Son Dakika Güncel Başbakan Erdoğan, Darbe Komisyonu'nun Sorularını Yanıtladı - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement