DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ - Son Dakika
Güncel

DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ

DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ

Tesislerden yayılan kömür tozları nedeniyle ilçe halkı tepkili KOCAELİ'nin Dilovası ilçesinin Turgut Özal ve Kayapınar mahallelerine, Kömürcüler Organize Sanayi Bölgesi'ndeki tesislerden kömür tozu yağıyor.

07.03.2020 09:58

Tesislerden yayılan kömür tozları nedeniyle ilçe halkı tepkili

KOCAELİ'nin Dilovası ilçesinin Turgut Özal ve Kayapınar mahallelerine, Kömürcüler Organize Sanayi Bölgesi'ndeki tesislerden kömür tozu yağıyor. Mahalleliler, kömür tozu nedeniyle insanların hastalandığını belirterek, sorunun çözülmesi için yetkililerden yardım istedi.

Sanayi kuruluşları ve konut alanlarının iç içe olduğu, sık sık hava kirliliğiyle gündeme gelen Dilovası'nda, Kömürcüler Organize Sanayi Bölgesi'nden rüzgarla birlikle yayılan kömür tozları, ilçe sakinlerinin tepkisini çekti. Özellikle Turgut Özal ve Kayapınar mahallelerinde yaşayanlar, tesislerden yayılan kömür tozu nedeniyle pencere ve kapılarını açamaz hale geldi. Mahalle sakinleri, kömür tozu nedeniyle hastalandıklarını söyledi.

Rüzgarla beraber yaşam alanlarına giren kömür tozlarından insanların olumsuz etkilendiğini ifade eden Dilovası Ekoloji ve Sağlık Derneği Başkanı İsmail Sami, "Dilovası'nda özellikle iki mahallemiz çok ciddi anlamda olumsuz etkileniyor. Bu şu an yaşanan yeni bir olay değil, yıllardır yaşanan bir sorun. Burada, halkımızın ciddi anlamda mağduriyeti var. Çünkü kömür tozlarından dolayı dışarıda kuruması için asılan çamaşırlar bile simsiyah oluyor, is oluyor. Tesisin yan tarafından bir okul var, çocuklarımız olumsuz etkileniyor" dedi.

'KÖMÜR TOZLARI YAŞAM ALANLARINA GELİYOR'

Kömür tozlarından dolayı her evde en az bir kişinin solunum yolu rahatsızlığına yakalandığını ifade eden İsmail Sami, "Rüzgarlı havalarda kapı ve pencereleri kesinlikle açamıyoruz. Çünkü rüzgarla beraber kömür tozları uçup insanların yaşam alanlarına geliyor. Balkonlarımız simsiyah oluyor, her gün temizlik yapılmasına rağmen her yer kömür tozundan dolayı simsiyah. Burada yaşayan börtü böcek, araba, evler, her türlü canlı veya cansız bütün varlıklar olumsuz etkileniyor. Çünkü burası devasa bir tesis" diye konuştu.

'KÖMÜR TOZU HERKESİ MAHVETTİ'

Kayapınar Mahallesi'nde oturan Besna Kılıç da, "Bu kömür tesislerinin buradan kaldırılması lazım, nefes alamıyoruz artık. Evden bahçeye çıktığımız zaman bile nefes nefese kalıyoruz. Yaz aylarında pencereleri ve kapıları açamıyoruz. Her gün temizlik yapıyoruz, sabah yerleri siliyoruz akşam yine her yer kömür tozu oluyor. Bu mahallede herkes şikayetçi" ifadelerini kullandı.

'HAVA ÇOK KÖTÜ'

Hava kirliliğinden dolayı nefes almakta zorluk çektiğini söyleyen mahalle sakini Gül Kılıç ise şöyle konuştu:

"Doktora nefes alamama ve göğsümde ağrı şikayetiyle gittim. Doktorun röntgen filmi çektirmemi istedi, sonuçlara baktığı zaman bana 'Tandır mı yakıyorsunuz' diye sordu. Tandır yakmıyoruz ama buranın havasından dolayı hepimiz olumsuz etkileniyoruz. Bu kömür tesislerinin buradan kaldırılmasını istiyoruz."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ------------------------------- -Kömürcüler OSB'den görüntü -Mahalleden genel görüntü -Kadınların kömür tozu kaplı mermerleri göstermesi -Mahalle sakinleriyle röportaj -Detaylar

Haber-Kamera: Ergün AYAZ-Alişan KOYUNCU/DİLOVASI(Kocaeli),

============================================

Şenay komutanın başlattığı proje, kadına şiddeti bitirdi

ORDU'nun, bir dönem kadına şiddet olayları ile gündeme gelen Mesudiye ilçesinde, şiddet olaylarının önlenmesi için başlatılan ve Türkiye'nin ilk kadın Jandarma Karakol Komutanı Jandarma Astsubay Üstçavuş Şenay Haydar'ın öncülük ettiği proje ile yüzde yüz başarı elde edildi. Fahri hemşehrilik beratı verilerek görev süresinin sona ermesiyle başka bir ile tayin olan Şenay komutanın ardından ilçede geçen 5 yılda kadına şiddete dair tek bir olay dahi yaşanmadı. Küskünlüklerin de kalktığı ilçede aileler mutlu bir yaşam sürüyor.

Ordu'nun Mesudiye İlçesinde kadına şiddet olayları yaşanması üzerine kaymakamlık tarafından 2013 yılında, 'Kadına Karşı Şiddet ve Çocuk İstismarcılığının Önlenmesi' projesi başlatıldı. Projenin koordinatörlüğüne ise Çavdar Jandarma Karakol Komutanı Jandarma Astsubay Üstçavuş Şenay Haydar getirildi. İlçede evleri kapı kapı dolaşarak, kadına şiddet ve çocuk istismarcılığını bitirmek için çalışma yürüten Türkiye'nin ilk kadın jandarma karakol komutanı Şenay Haydar, kadın ve erkeklerle görüştü. Proje ile ilçede sosyal etkinlik ve faaliyetler düzenlendi, camilerde vaazlar verilerek kadın ve erkekler bilgilendirildi, okullardaki kız ve erkek çocuklarda eğitildi. İlçede husumetli olan kişiler arasında diyalog ortamı oluşturulup barışçıl çözümlerde üretildi. Fahri hemşehrilik beratı da verilen, görev süresinin ardından 2015 yılında başka bir ile tayin olan Şenay komutanın ayrıldığı ilçede, geçen 5 yılda kadına şiddete dair tek bir olay dahi yaşanmadı. Küskünlüklerin de kalktığı ilçede kadın ve erkekler mutlu bir yaşam sürüyor.

PROJE TEMALI FİLM ÖDÜL ALDI

Yönetmen Elif Ovar, 'Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Projesi' kapsamında Türkiye'nin ilk kadın karakol komutanı Şenay Haydar'ı konu alan 'Umudun Işığı' filmini çekti. Sinema filmi, İtalya'da, 2014 yılında 24'üncüsü düzenlenen Uluslararası Savunma Film Festivali'nde jüri özel ödülüne layık görüldü. Şenay komutanın yürüttüğü proje, Ordu Valiliği, İl Jandarma Komutanlığı, Aile Sosyal Politikalar uzmanları, Sosyal Yardımlaşma Vakıfları ve Milli Eğitim tarafından da sürdürüldü.

'İLÇEMİZDE ŞİDDET YOK'

Mesudiye Belediye Başkanı İsa Gül, Şenay komutanın projesinde büyük başarı elde edildiğini, projenin Türkiye'ye de örnek olduğunu belirterek, kendisine 'Fahri Hemşehrilik Beratı' verildiğini söyledi. İlçede şiddet olayının da sona erdiğini vurgulayan Başkan Gül, "Artık Mesudiye ilçemizde kadına şiddet yok. Belediye, Sivil Toplum örgütleri ve muhtarlıklarımız bu konuda çeşitli etkinlikler çalışmalar yapıyor. Halen bu çalışmalar devam ediyor. İlçemizde kadına karşı şiddet olayı artık bitti, bizde elimizden geldiğince bu projeyi halen yaymaya devam ediyoruz" dedi.

'KENDİSİ GİTTİ ANCAK PROJESİ DEVAM EDİYOR'

Yeveli Mahalle Muhtarı Soner Genç de projenin devam etmesi için gereken çabayı gösterdiklerini belirterek "Şenay komutanımıza selam gönderiyorum. Burada görev yaparken mahalleleri dolaşarak şiddetin önlenmesi için çalışmalar yaptı. Bu çalışmalarda bizlerde ona yardımcı olduk, destek verdik. Kendisi gitti ama projesi halen devam ediyor, muhtarlar olarak bizlerde elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. Herhangi bir olumsuzluk olduğunda da şiddete dönüşmemesi için aileleri barıştırıyoruz. Bir şikayetleri olduğunda da bize bildiriyorlar, böylece sorunu tatlılıkla çözüyoruz. Son yıllarda böyle olaylar hiç yaşanmadı. Önceden böyle az da olsa oluyordu ama şu anda böyle durum yok" dedi.

'YERİNE GELENLER DE ŞENAY KOMUTANIN İZİNDEN GİDİYOR'

Arpaalan Mahallesi Muhtarı Alper Bektaş ise, "Şenay komutanımızın ilçemizde başlattığı çalışmalar bizim mahallemizde de uygulanmıştı. İlçemizde, mahallelerimizde bu çalışmalardan sonra herhangi kadına şiddet olayı yaşanmadı. Tartışma yaşanınca aile arasında çözüm üretilmeye çalışılıyor ve bize de bildiriliyor. Şu an için böyle bir sorunumuz yok çok şükür" diye konuştu.

Balıklı Mahalle Muhtarı Hüsnü Şahin, Şenay komutana başarılı hizmetlerinden dolayı teşekkür ederek, "O günden beri büyük ilerleme oldu, şiddet yaşanmıyor" dedi.

Çavdar Mahalle Muhtarı Salim Ulusoy da "Mesudiye genelinde bütün insanlar birbirine saygılı. Komutanımız burada yok ama çalışmalarını muhtarlık olarak bizler yürütüyoruz. Yerine gelen komutanlarda onun izinde gidiyorlar, projeyi sürdürüyorlar" diye konuştu.

'HERKES MUTLU GEÇİNMENİN YOLUNA BAKSIN'

Mesudiye'de yaşayan evli 3 çocuk annesi Nazibe Yılmaz (68) ise, Şenay komutana teşekkür ederek, şunları söyledi:

"Eşimle yıllardan beri Mesudiye'de yaşıyoruz. Hayvancılık yaparak geçimimizi sağlıyoruz, eşimle gayet mutluyuz. Herhangi bir sıkıntımız yok çok şükür. Eşimden 50 senedir hiçbir şiddet görmedim. Gençlere tavsiyem, sabır. Şimdikiler sabretmiyor. Sinirlenirsek bir şey yapmıyoruz, şimdiki nesil gibi bırakıp gitmek yok. 3 çocuk büyüttüm. Ailemizle hiç şiddet olmadı, mahallemizde de yok. Herkes mutlu geçinmenin yoluna baksın."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ---------------------------------Muhabir anonsu-Mesudiye ilçe tabelasından görüntü-Mesudiye ilçesinden görüntü (drone)-İlçede yaşayan kadınlarla röportaj-İlçede mahalle muhtarlarıyla röportaj-Şenay Haydar komutanın ilçede görev yaparken kadına şiddet çalışmalarından görüntü

Haber-Kamera: Nedim KOVAN-ORDU-DHA

===================================

'Gören Eller' sınıfında engelleri müzikle aştılar

KOCAELİ'nin Darıca ilçesinde Barış İlkokulu'nda kurulan 'Gören Eller' sınıfında 8 görme engelli öğrenci aldıkları özel eğitimlerle bağlama çalmayı öğreniyor. Amaçlarının görme engelli öğrencilerin hayata bağlanmalarını sağlamak olduğunu söyleyen öğretmen Erdoğan Şahinoğlu, "Bu proje beni en çok heyecanlandıran projelerden biri oldu. Yeni Aşık Veysel'ler yetiştirebileceğimiz bir proje oldu" dedi. Darıca Barış İlkokulu'nda, görme engellilerin özel eğitimlerle yetiştiği 'Gören Eller' sınıfında 8 görme engelli öğrenci, bilgisayardan, matematiğe, İngilizceden, müzik dersine kadar birçok alanda eğitim alıyor. Amaçlarının görme engelli öğrencilerin de diğer öğrencilerden bir farkı olmadığı kanıtlamak ve onları engelleri aşarak yeniden sosyalleşmesini sağlamak olduğunu belirten Görsel Sanatlar Öğretmeni Erdoğan Şahinoğlu, "Burası görme engelli öğrencilerimizden oluşan bir sınıf oldu. Ben öğrencilerimize bağlama dersi veriyorum. Yaklaşık 1,5 yıl oldu ilk başlarda baya bir zorluk çektik. İğneyle kuyu kazmak gibi başladık olaya. Bu proje beni en çok heyecanlandıran projelerden biri oldu. Yeni Aşık Veysel'ler yetiştirebileceğimiz bir proje oldu. Çok şükür baya da yol aldık. Çocuklarımız şu an notalarla çok güzel türküler çalmaya başladılar." dedi. "ÇOCUKLARIN ÖZGÜVENİ ARTTI" Okulda alınan müzik eğitiminin ardından görme engelli öğrencilerin sosyalleşip hayata daha kolay katıldıklarını gözlemlediklerini söyleyen Şahinoğlu şöyle konuştu:  "Çocukların özgüveni de artıyor bu sayede kendilerine olan güvenleri de gelişti. Velilerimizin de çok büyük desteği var, her konuda bize yardımcı oluyorlar. Şu anda repertuarımızda 20'den fazla şarkı var tamamını öğrencilerimiz notayla çalıyor. Çocuklarımız aynı zamanda kendileri gibi olan öğrencilere de öğretebilecekleri şekilde eğitim veriyoruz. Çevrelerinde daha özgüvenli çocuklar oldular. Önceden odalarına kapanıp bekleyen çocuklar müzik sayesinde bağlama çalmaya başladı. Eve gelen misafirlere bağlama çalarak daha özgüveni artan çocuklar oldular, son derece sosyalleştiler.""AMACIMIZ GÖRME ENGELLİ ÖĞRENCİLERİN DİĞER ÖĞRENCİLERLE KAYNAŞMASIYDI"Darıca Kaymakamı Ömer Karaman ise okulda verilen eğitimden son derece memnun olduğunu ifade ederek, "Burası özel bir sınıf. Bu tür eğitim kurumlarımızda özel eğitim sınıflarımız vardı, fakat son zamanlarda bakanlığımızın da teşvikleriyle bu tür sınıflarımızı kaynaştırma sınıfı olarak okullarımızın içerisinde de toplamaya başladık. Darıca'da biz bu projeyi Barış İlkokulu'nda yapmaya karar verdik. Yaptığımız sınıftan da çok memnun kaldık. Bu sınıfımız özel eğitim sınıfı olarak doğdu ama asıl amacımız görme engelli öğrencilerimizin okuldaki diğer öğrencilerle kaynaşmasıydı. Beklentimizin çok üzerinde oldu bu. Çocuklarımızın bazı yetenekleri ortaya çıktı. Öğretmenlerimiz zamanla öğrencilerimizin çok yetenekli çok farklı öğrenciler olduğunu anladı. Özel yetenekler doğma açısından öğretmenlerimizin katkısı çok önemli bütün öğrencilerle bire bir ilgileniyorlar. Bu sınıfımızda çok güzel sonuçlar aldık memnunuz. Öğretmenlerimiz geleceğin Aşık Veysel'leri doğduğunu söylüyor. Burası yeteneklerin keşfedildiği de bir sınıf oldu." diye konuştu.

-GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ --------------------------------Okuldan görüntüler -Gören eller sınıfından görüntüler -Görsel Sanatlar Öğretmeni Erdoğan Şahinoğlu ile röportaj -Darıca Kaymakamı Ömer Karaman ile röportaj -Öğrencilerin bağlama çalarken görüntüsü -Detaylar

Haber: Ergün AYAZ-Erol POLAT Kamera: Alişan KOYUNCU/DARICA(Kocaeli),

==============================

Konuralp Gazi'nin türbesi ziyaretçileri bekliyor DÜZCE'nin Konuralp Mahallesi'ndeki Konuralp Gazi'nin türbesi ziyaretçileri bekliyor. Türbedar Cem Hatipoğlu, "Konuralp Bey fethettiği için bu bölgenin adı Konuralp'tir. Vatandaşlarımızın türbemizi ziyaret etmelerini bekliyoruz. Konuralp aynı zamanda antik Roma döneminden kalan bir kent olduğu için birçok eserimiz vardır" dedi.

Osman Gazi ve Orhan Gazi'nin yakın silah arkadaşlarından olan Konuralp Gazi, bölgeyi 1323 yılında fethetti. Fethin ardından bölgenin kontrolü Konuralp Gazi'ye verildi. Bölgenin adı Konuralp olarak anılmaya başladı. Son dönemde Kuruluş Osman isimli dizide de gündeme gelen Konuralp Gazi tarihi kaynaklara göre 1326 yılında Bursa'nın fethinin ardından vefat etti ve isteği üzerine ilk fethettiği Konuralp'te toprağa verildi.

Konuralp Gazi'nin mezarı bir süre sonra türbe haline getirildi. Konuralp Gazi'nin türbesi yine Konuralp adını taşıyan caminin yanında bulunuyor. Konuralp Gazi'nin türbesinin etrafında 40 basamaklar diye anılan ve Roma Dönemine ait antik tiyatro, Konuralp Müzesi, tarihi hamam da bulunuyor.

Konuralp Gazi'nin türbesi ile ilgili olarak bilgiler veren türbedar Cem Hatipoğlu, "Türbedarlık vazifemiz vardır. Aynı zamanda bölgede 3 asırdır hatiplik yaptık. Sadece Cuma namazlarında Cuma hutbesi okuruz. Konuralp'i fetheden Konuralp Gazi'nin türbesi buradadır. Mezarı da buradadır. Kendisinin mezarı en sağda olandır. Ortada bulunan Bağdatlı Şeyh Hacı Hafız, en solda olan ise Konuralp Gazi'nin yakınlarından Ali Hamza'ya aittir. Belli bir zamana kadar türbenin üzeri açıktı. 70 yıl önce türbenin üzeri kapatılarak mevcut haline getirildi. Konuralp'i fethettiği için her Cuma günü Konuralp Gazi için dua okutuyoruz. Yeni restorasyon projesi kapsamında yeni türbe inşa ettiriyoruz. Projenin şu anda sonuna geldik" dedi.

'ZİYARETE BEKLİYORUZ'

Hatipoğlu, Konuralp Gazi'nin türbesinin de içinde bulunduğu Konuralp bölgesinin birçok medeniyete ev sahipliği yaptığını ve tarih bakımından zengin olduğunu ifade ederek, "Konuralp Bey fethettiği için bu bölgenin adı Konuralp'tir. Osmanlı zamanındaki adı 'Eski Bahçe' anlamına gelen 'Üskübü' olarak geçiyordu. Vatandaşlarımızın türbemizi ziyaret etmelerini bekliyoruz. Konuralp aynı zamanda antik Roma döneminden kalan bir kent olduğu için birçok eserimiz vardır. Onları da ziyarete bekliyoruz. Batı Karadeniz'in tek antik tiyatrosu da bu bölgededir. Şu an ki restorasyon çalışması kapsamında da türbemiz restore ediliyor ancak alt tarafta 600 yıllık Saba Hamamı ve Kilise çeşmesi ve Topzade çeşmesi olmak üzere dörtlü bir restorasyon çalışması var" diye konuştu.

- GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ -------------------------------Türbenin görüntüsü -Türbenin içinde görüntü -Türbede bulunan Konuralp Gazi ve arkadaşlarının kabirlerinin görüntüsü -Türbenin bulunduğu bölgenin görüntüsü -Türbedar Cem Hatioğlu ile röp ve detaylar

HABER-KAMERA: Tezcan SOLMAZ/DÜZCE,

=================================

Kayseri'de yazın buz gibi su için kuyular karla dolduruldu

KAYSERİ'nin Hacılar ilçesinde 300 kadar kuyu, yazın buz gibi su içebilmek için Erciyes Dağı'nın eteklerinden getirilen kar ile dolduruldu. 400 yıllık geleneği sürdüren yöre halkı, çuvallarla taşıdıkları karları kuyulara bastı.Erciyes Dağı eteklerindeki Hacılar'da yaklaşık 400 yıl öncesine dayanan ve o yıllarda su ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan 1200 kuyudan yaklaşık 300'ü, günümüzde yaz aylarında soğuk su elde etmek için kullanılıyor. Derinliği 7 metreye ulaşan kuyular, kış aylarında tonlarca karla dolduruluyor. Yöre halkı bu yıl da kış bitmeden dağın eteklerinde özellikle kayalık ve gölge alanlarda biriken temiz karları çuvallarla getirip, kuyulara bastı. Bölgede kuyuların büyük bölümü kar kütleleriyle doldurulup, kapakları yaza kadar açılmamak üzere kapatıldı. Yaz başından itibaren açılan ve bir nevi buzdolabı gibi kullanılan kuyulardaki karın kısmen erimesiyle elde edilen su kovalarla çekilip içiliyor. Kovalarla çıkarılan kar ise tabak ve kaselerde üzerine yoğurt, pekmez, ceviz, fındık dökülerek yeniyor. İlçe halkı, yaz aylarında 35 dereceye ulaşan sıcak havada kuyulardaki kar ve buz gibi suyla serinliyor.'SU OLSA DA KUYULARI DOLDURUYORUZ'Yöre halkından Mahmut Gengeç (60), "Bu bizde alışkanlık olmuş bir gelenek. Hacılar ilçemizde ne kadar su olsa da biz yine de bu kuyuları dolduruyoruz. Biz inşallah ölene kadar da bu kuyuları doldurmaya devam edeceğiz. Yaz aylarında Erciyes'te kar olmasa bile buralarda kar oluyor. Bu bizim yaklaşık 400 yıllık bir geleneğimiz. Ben kendimi bildim bileli biz bu kuyulara kar doldururuz. Geçmişte su sıkıntısı olduğu için her evin önünde su kuyusu olurdu. Bu kuyular kar ile doldurulup su ihtiyacı gideriliyordu. Biz bu geleneği mümkün olduğu kadar sürdürüyoruz" dedi. 'BU KARIN SUYU ÇOK LEZZETLİ OLUYOR'Yıllardır kuyulara kar bastıklarını söyleyen Ali Osman Basma ise, "Ben 82 yaşındayım. Geçmiş dönemde su sıkıntısı olduğu için her evin önüne su kuyusu yapılırdı. Bu kuyulara kar basarak, yaz ayında suyunu içiyoruz. Kar yağdığı dönemde arkadaşlarla bir araya gelerek karları torbalara toplarız. O karları da kuyulara basıyoruz. Bu karın suyu çok lezzetli oluyor" diye konuştu.

- GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------------------------Mahmut Gengeç ile röportaj-Ali Osman Basma ile röportaj-Kuyulara karın taşınması-Kuyulara kar basılması-Kuyulardan görüntü-Genel detay

Haber-Kamera: Olcay DÜZGÜN/KAYSERİ,

=================================

Fındık, patileri ile hayata tutundu

TOKAT'ın Turhal ilçesinde köy okulunun maskotu olan ve ölümcül 'distemper'e (gençlik hastalığı) yakalanarak Ankara'daki klinikte tedaviye alınan 'Fındık', hastalıkla savaşıyor. Veteriner Tekniker Yağmur Denli, "Ölüm oranı çok yüksek bir hastalık. Fındık hiç beklenmedik bir şekilde çok güzel savaşıyor. Patileri ile hayata sıkı sıkı tutunmuş durumda" dedi.İlçeye bağlı Kayacık köyünde Kayacık Şehit Haluk Yılmaz İlkokulu Müdürü Ahmet Aktürk ve öğretmenlerden Mustafa Önlen'in mezarlıkta bularak, okula getirdiği av köpeği melezi yavru köpek, okulun maskotu oldu. Okul Aile Birliği Başkanı Bedriye Göçer'in diktiği okul formasıyla öğrenciler arasında dolaşan ve 'Fındık' ismi verilen köpek, 2 hafta önce rahatsızlandı. Turhal'dan Ankara'ya sevk edilen Fındık, özel klinikte tedaviye alındı. 'Gençlik hastalığı' teşhisi konulan Fındık, tedaviye olumlu yanıt verdi. 14 günlük tedavinin ardından fizik tedavisine başlanan Fındık, riski tam olarak atlatamadı. 'KÜÇÜCÜK BEDENİYLE KOCAMAN MÜCADELE VERİYOR'Veteriner Tekniker Yağmur Denli "Dün iyiydi; ama bugün biraz düşüşte. Ama bu tedavi inişli çıkışlı devam ediyor. Zaten zor bir hastalık bunu hep söylüyoruz, 'ölüm oranı çok yüksek, tedavi süreci çok uzun ve riskli bir hastalık' diye. Fındık hiç beklenmedik bir şekilde çok güzel savaşıyor. Patileri ile hayata sıkı sıkı tutunmuş durumda. 14 günün ardından fizik tedavi süreci başladı. Onu yormadan yapmaya çalışıyoruz ki sinirleri daha hızlı gerileme yaşamasın. Aynı zamanda fizik terapi ona oyun gibi geliyor ve moral oluyor. Tamamen riskli süreci atlattığı zaman fizik tedavisine daha da ağırlık vereceğiz. Sinirsel form hızlı bir şekilde ilerliyor, sinirsel tikleri arttı. Biraz daha denge kurmakta güçlük çekiyor.  Ama önce hayata tutunsun diyoruz. Çünkü Fındık, küçücük bedeni ile kocaman bir mücadele veriyor" dedi.Denli, Fındık'ın iyileşme süresi için tam bir tarih vermenin doğru olmayacağını vurgulayarak, "Önce riskli süreci atlacak; ama fizik tedavi süreci için daha uzun bir süre bizimle olacak gibi görünüyor. Aşı çok önemli. Özellikle bu tarz hastalıklarda aşının bir kez daha önemini anlıyoruz" diye konuştu.'KONTROLSÜZ BİR ÇOĞALMA VAR'Hayvanlarda gençlik hastalığının çok fazla görüldüğünü da kaydederek, "Mutlaka sokak ve ev hayvanlarının kısırlaştırılması çok önemli. Hayvanlarda inanılmaz derecede kontrolsüz bir çoğalma var. Çoğaldıkça da bu hastalıkların önüne geçmek zor oluyor. Bilinçlenmek gerekiyor. Bugün sadece kliniğimize gençlik hastalığı sebebi ile gelen 6 hayvanımız oldu. Bunların hepsi maalesef sokak hayvanlarıydı. Son bir ayda gelenlerin sayısını sayamadık bile, o kadar fazla. Gençlik hastalığını atlatanlarda da felç kalma, yürüyememe oranı çok yüksek" ifadelerini kullandı.

- GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Veteriner Denli ile röp.-Fındık'tan görüntü-Aynı hastalığa yakalanan diğer köpeklerden görüntü-Genel detay

Haber-Kamera:  Selen YALAZ-Celal ATALAY/ANKARA,

======================================

Hukuk fakültesi öğrencilerinden kurgusal duruşma

ERZURUM Cumhuriyet Başsavcılığı, Doğu Anadolu Kariyer Fuarı'nda (DAKAF2020) hukuk fakültesi öğrencilerine yönelik kurgusal bir duruşma düzenledi.     Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi'nin destekleriyle Erzurum'da Atatürk Üniversitesi'nin ev sahipliği yaptığı DAKAF2020'nin 2'nci gününde Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kurgusal bir duruşma yapıldı. Recep Tayyip Erdoğan Fuar Merkezi'nin Palandöken salonundaki duruşmaya Atatürk Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri ve fuarı gezenler büyük ilgi gösterdi. Cumhuriyet Başsavcısı Burhan Bölükbaşı, Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı Ünal Bingül'ün izlediği duruşmayı Erzurum Adliyesi 2'inci Asliye Ceza Hakimi Necati Daştan yönetti.     Gaspa uğrayan bir kadın ve suçlanan sanıkla ilgili yapılan duruşmada üye hakimler, duruşma savcısı, avukatlar ile tanıkları hukuk fakültesi öğrencileri canlandırdı. Sanık rolünü Cevdet Bulduk, mağdur rolünü Büşra Kocatürk'ün canlandırdığı duruşmada Büşra Doğan, Sena Demir, Salih Karadeniz mağdur vekili, Buket Öztürk, Büşra Yıldırımoğlu ve Ömer Korkmaz ise sanık avukatı rolünü üstlendi. Tanıkların da dinlendiği duruşmada mahkemeye başkanlık eden 2'inci Asliye Ceza Hakimi Necati Daştan, olay yerinde tespit için duruşmayı ileri bir tarihe ertelediklerini açıkladı. BAŞARILI ARKADAŞLAR GÖRÜYORUZ    Kurgusal duruşmayı izleyerek hukuk fakültesi öğrencilerin performanslarını beğenen Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı Burhan Bölükbaşı, fuara Adalet Bakanlığı olarak katıldıklarını söyledi. Öğrencilere mesleği tanıtmak için kurgusal duruşmayı düzenlediklerini belirten Bölükbaşı, "Öğrencilerimize en güzel bilgileri vererek mesleği tanımalarını istiyoruz. Hukuk fakültesi öğrencilerinin faydalanması için duruşma salonunu faaliyete soktuk. Hakim bey koordinasyonunda olay üzerinden gidilerek bir duruşmayı izledik. bu olayda gördüğünüz hakim bey dışındakiler üniversite öğrencisi. Bu örnek olaylarda öğrencilerin mesleklerini tanımalarını, mezun olacak arkadaşların kariyer planlamaları yaparken ona göre karar vermelerini istiyoruz. Hakim savcı mesleğine girmek isteylenlerin bu mesleği tanımalarını istiyoruz. Adalet dağıtmak kolay değil, meşakkatli, hak vicdan ister. Arkadaşlar bunun arkında olarak güzel bir şekilde eğitimlerini alarak bizlerin aramıza katılmaları için böyle bir çalışma içine girdik" diye konuştu.    Başsavcı Bölükbaşı, kurgusal duruşmada görev alan öğrencileri de beğendiğini belirterek, "Gördüğüm kadarıyla çok başarılılar. Maşallah cevher gibi başarılı arkadaşlar. Aramıza çalışkan yeni nesilden hakim savcıların geleceğine inanıyorum" dedi.

- GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-Duruşma salonundan genel görüntü-Duruşmayı izleyen öğrenciler-Öğrencilerle röp-Sanık, avukat ve hakim sıralarında oturanlar-2'inci Asliye Ceza Hakimi Necati Daştan'ın açıkma yapması-Duruşma salonundan genel ve detaylar-Başsavcı Burhan Bölükbaşı ile röp-Duruşmanın sona ermesi ve kararın açıklanması

Haber-Kamera: Salih TEKİN/ ERZURUM,

============================

Bayraklarla donattıkları ilçede Mehmetçiğe destek verdiler

MUŞ'un Hasköy İlçesi'nde ev ve iş yerlerini ay yıldızlı bayraklarla donatan vatandaşlar, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından Suriye'de yürütülen Bahar Kalkanı Harekatı'nda görevli Mehmetçiğe destek verdi.    Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından Suriye'de yürütülen Bahar Kalkanı Harekatı'nda görev alan Mehmetçiğe, bir destek de Hasköy İlçesi'nden geldi. Hasköy İlçesi sakinleri kahraman Mehmetçiğin moral ile motivasyonunu arttırmak ve destek olmak amacıyla, ev ve iş yerlerini ay yıldızlı bayraklarla donattı.    Devlet ve orduyla omuz omuza olduklarını göstermek için ilçe meydanında toplanan vatandaşlar birlik ve beraberlik mesajları vererek, kahraman Mehmetçiğin Suriye'de bugüne kadar gerçekleştirdiği başarıyı kutladı.    Kahvehaneler başta olmak üzere ev ve iş yerlerinin ay yıldızlı bayraklarla donatıldığı ilçede toplanan vatandaşlar adına açıklamalarda bulunan Hasköy İlçe Belediye Başkanı Hikmet Karayel, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada devletin, hükümetin ve ordunun yanında yer alacaklarını vurguladı.    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında gerçekleştirilen görüşmeler sonucu sağlanan ateşkesi desteklediklerini belirten Başkan Karayel, "Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında görüşmeler sonrasında Türkiye'nin birçok istediği konuda, Suriye'deki halkın refahı için, mağdur halkın geleceği için güzel adımlar atıldığına inanıyoruz. Biz halk olarak, o mutabakatı destekliyoruz. Biz hükümetimizin, ordumuzun yanındayız" diye konuştu."BÜYÜK BİR ACI YAŞADIK"    Suriye'nin İdlib kentinde gerçekleştirilen saldırı sonucu şehit olan kahramanlara Allah'tan rahmet, yakınlarına ise başsağlığı ile gazilere acil şifalar dileğinde bulunan Başkan Karayel, "Gerçekleşen Bahar Kalkanı Harekatı'nda şehit düşen kahramanlarımıza Allah'tan rahmet diliyoruz, mekanları cennet olsun. Büyük bir acı yaşadık. Şehitlerimizin kanı yerde kalmamıştır. Suriye'nin binlerce askerini imha ettik, birçok askeri tesisatlarını yerle bir ettik, uçaklarını düşürdüler, hava sistemlerini bozdular ve inşallah Esad bundan bir ders alır, çünkü büyük devletler bile Esad'a ders vermedi ama Türkiye ordusu İdlib'de güzel bir ders verdi. İnşallah bunlara güzel bir ders olur, inşallah onlarda bundan sonra tedbirli olurlar. Türk askerine bir daha silah doğrultmazlar, o silah doğrultan eller her zaman kırıldı ve kırılacaktır" şeklinde konuştu    "İnşallah bundan sonra Suriye'de huzur ve güven hakim olur" temennisinde bulunan Başkan Karayel, "Oradaki Müslüman kardeşlerimiz rahat evlerine dönmüş olurlar, inşallah bu mutabakatın sonucunda o ülke huzura kavuşur, o millet huzura kavuşur inşallah" dedi.

- GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-Ay yıldızlı bayraklarla donatılan ilçeden detaylar-İlçe sakinlerinden detaylar-İlçe sakinlerinin Mehmetçiğe desteğinden detaylar-Hasköy İlçe Belediye Başkanı Hikmet Karayel Röp.-İlçe sakinlerinin kahvehane içerisindeki birlik ve beraberliğinden detaylar

Haber-Kamera: Muhammed Sami MARAL/MUŞ,

===================================

Japonya'dan Türkiye'ye gelen ilk gelin, 65 yıl sonra Erzurum'da JAPONYA'da tanıştığı Türk subayı Aydın Yazıcıoğlu ile evlenen Tatar kızı Süreyya Yazıcıoğlu (92), anılarını yaşamak için eşinin 65 yıl önce görev yaptığı Erzurum'a geldi. Kore Savaşı ile başlayan aşklarını anlatan Yazıcıoğlu, "Türk subaylar savaşın merhametli, duygusal, yakışıklı ve yiğit adamlarıydı" dedi.

Japonya'da vatansız yaşayan Türk Tatar cemaatinin lideri Hoca Ahmet Vahap'ın kızı Süreyya Yazıcıoğlu, Tokyo'da başlayan, Kore Savaşıyla birlikte 1950'li yıllarda İstanbul'da farklı hal alarak filmlere konu olacak hayat hikayesini Demirören Haber Ajansı'na anlattı. Cumhuriyetin kurulmasından sonra bilinen Japonya'dan gelen ilk gelin Süreyya Yazıcıoğlu, ilerleyen yaşına rağmen yaşadıklarını tek tek anlatırken kendisini dinleyenleri zamanda bir yolcuğa çıkarıyor. 1917 Kızıl devriminden kaçan babası Ahmet Vahap'ın da aralarında bulunduğu yaklaşık 100 kadar Kazan Tatar ailesinin önce Çin'in Mançurya sonra Japonya'nın başta Tokyo, Kobe, Nagoya ve Yokohama olmak üzere farklı kentlerine yerleştiğini söyleyen Süreyya Yazıcıoğlu, "1923 yılında Tokyo'da büyük bir deprem meydana geliyor. Bu depremde babam iş yerinde, hanımı ise evde. Hanımı enkazda kalarak yaşamını kaybediyor 5 yaşındaki kızı rahmetli Halide ise bahçede oynadığı için kurtuluyor. Babam 1924 yılında annem Sara ile evleniyor. Sonra 1926'da ağabeyim merhum Rasim Vahap, 1928 yılında ben ve 1933 yılında kardeşim Kasım Vahap dünyaya geldi. Üç kardeş Japonya'daki Amerikan Saint Joseph'te liseyi okuduk" diye konuştu.

'TÜRK SUBAYLAR SAVAŞIN MERHAMETLİ, DUYGUSAL, YAKIŞIKLI VE YİĞİT ADAMLARIYDI'

1950'lerin başında Kore Harbi'nde tanıştığı Türk Subayı Aydın Yazıcıoğlu ile hayatının değiştiğini belirten Yazıcıoğlu şunları söyledi:

"Kayınpederim General Küşat Yazıcıoğlu, Atatürk'ün silah arkadaşı ve Osmanlı 1'inci Meclis-i Mebusan kumandanıydı. Eşim de gönüllü olarak Kore'ye Tabip Yüzbaşı olarak gelmişti. Japonya'da yaşayan Türk Tatar cemaatindeki özellikle kadınlar, yaralı askerlere daha iyi bakmak için ilk yardım dersi görüyordu. Kızılhaç hastanesinde gönüllü hemşirelik yapıyordu. Türkiye'den gelen subay ve diğer askerler için de tercümanlık yapıyorduk. Kesişme noktamız orada. 'Ayla' filmini izlediyseniz. Türk askerleri ayda bir hava değişimine Japonya'ya geliyorlar. Onların da büyük bir bölümü mutlaka babamla görüşmüşlerdir. Türk subaylar savaşın merhametli, duygusal, yakışıklı ve yiğit adamlarıydı. Babam Hoca Ahmet Vahap oradaki Türk Tatar cemaatinin aynı zamanda din görevlisi. O zamanlar diyanetin gönderdiği imam olmadığı için Cuma, iftar, teravih, cenaze gibi dini etkinlik görevlerin de yapıyordu. Aynı zamanda Türk - Tatar Okulunun da mütevelli heyeti görevini yürütüyordu. Ben de gazeteleri her gün yaralılara getiriyordum. Eşim beni orada görmüş. Babamdan istediler o da 'tamam' dedi. Türk Tugayı Kumandanı General Tahsin Yazıcı vardı. O yıllarda Japonya da Türk Elçiliği yoktu. Amerikan Elçiliği nikahı 'biz kıyarız" dedi.  Amerikan sefaretine gittik. Nikahı kıydılar. Ondan sonra eşim Tokyo'da 2 gün kaldı ve sonrasında Kore'ye gitti. Ondan sonra onlar vapura bindiler. Kore'den gemi ile geldiler. Benim de eşyalarımı gemiye aldılar ve Türkiye'ye doğru yola çıktık. 2 ay sonra İstanbul'da kayınpederin Cihangir'deki evine yerleştik. Soyadı kanunu ile soyadımız Yazıcıoğlu oldu."

'ERZURUM'UN MUMCULAR MAHALLESİ'NDE TAŞTAN BİR EVDE OTURDUK'

Eşi Aydın Yazıcıoğlu'nun askeri doktor olması nedeniyle 1953 yılında Erzurum Mareşal Fevzi Çakmak Hastanesi'ne tayinlerinin çıktığını anlatan Süreyya Yazıcıoğlu, "Bu tayin benim için bir balayı oldu. Erzurum'un soğuk ve zor şartlarına rağmen kendime ait bir evimin olması nedeniyle kendimi Erzurum'a gelin gelmiş gibi hissettim. Subay ailelerinden oluşan bir grubumuz vardı. Hafta sonları Dumlu, Oltu, Hasankale, Aşkale ilçelerine piknik veya ev gezmelerine giderdik. Ilıca Şeker Fabrikası'nda vizyondaki filmleri izlerdik. 1954 yılında Trabzon Havaalanının açılışına davet edildik. Ancak hava şartları ve o zaman karayolu standardının iyi olmaması nedeniyle gidemedik. Erzurum'un Mumcular Mahallesi'nde taştan bir evde oturduk. O yıllarda lojman yoktu, elektrik akşamları veriliyordu. Eskilerin tabiriyle 3 numara şakir zümre sobayla ısınmaya çalışırdık. O yıllarda Erzurum evlerinde banyo yoktu. Halk mahalle hamamlarına giderdi. Biz de pazar günleri Mareşal Fevzi Çakmak Hastanesi'ne giderdik. Subay aileleri için 1 saat banyo zamanı ayırırlardı. Evden hastaneye faytonla gidilirdi. Bu evlilikten Ahmet Küşat ile Levent isminde iki çocuğum dünyaya eldi. 1955 yılı sonunda Ankara Gülhane Askeri Hastanesi'ne tayinimiz çıktı. Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nin 1956 yılında kuruluşu sırasında yabancı dil bilmem nedeniyle Amerikalılarla çalışmaya başladım. Kuruluşta bir Amerikalı ve yardımcısı Ankara Traktör Fabrikası Genel Müdürü Halil Kaya ile mesai yapıyor, daha sonra ODTÜ Rektör Özel Kalem Müdürlüğü ve daha sonradan Makine Bölümü Öğrenci İşleri'nde 26 sene çalıştım. Eşim 1988 yılında rahmetli oldu" dedi.

ANILARINI TAZELEDİ

67 yıl sonra Erzurum'a geldiği için çok heyecanlı olduğunu ifade eden Yazıcıoğlu, o yıllarda çok iyi hatırladığı ve günümüzde hala kullanılan Askeri Hastane binası ile Gar'ı gezerek analarını tazeledi. Zaman zaman duygusal anlar yaşayan Yazıcıoğlu, Erzurum'un hayatında önemli bir yere sahip olduğunu belirtti.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -Süreyya Yazıcıoğlu, büyükoğlu Küşat ile fotoğraflara bakarken-Yazıcıoğlunun 'Erzurum çok değişmiş' demesi-Oğlu ile birlikte eşinin görev aldığı ve sık sık gittikleri yerleri gezmesi-Süreyya Yazıcıoğlu'nun gar binası önünde el sallaması

Haber-Kamera: Turgay İPEK/ ERZURUM,

=======================================

Bu fabrikanın forklift operatörlerinin tamamı kadınlardan oluşuyor

Bursa'nın İnegöl ilçesindeki bir orman ürünleri fabrikasının forklift operatörlerinin tamamı kadınlardan oluşuyor.

Bursa'nın İnegöl Organize Sanayi Bölgesi'nde faaliyet gösteren orman ürünleri fabrikasında çalışan 40 kadın forklift operatörü, emekleriyle takdir topluyor. 15 ton ağırlığındaki forklifti bir otomobil gibi kullanan kadın operatörler, forklift sayesinde 7 ton ağırlığındaki ürünleri naklediyorlar. Bu noktada eğitim de alarak belge sahibi olan kadın operatörleri görenler de şaşkınlığını gizleyemiyor.

"KADINLAR DAHA DİKKATLİ VE TİTİZ"

Forklift Eğitmeni Fidan Dönmez Arslan, fabrikalarında 'Eğitim bizden, çalışmak sizden' sloganıyla başlayan eğitim süresince 240 kadının forklift operatörlüğü eğitimi aldığını belirterek, "Eğitimimiz 15 dönemdir devam etmekte, 3 ay sürmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı, Sürücü Kursu ve Starwood Akademi işbirliği ile operatörler belgelerini almaktadır. Eğitimler ile ilgili ücretler firmamız tarafından karşılanmaktadır. Şuan da firmamızda 40 kadın operatör çalışmaktadır. Erkekleri üzmek istemeyiz ancak kadınların daha dikkatli ve titiz olduklarını görüyoruz. Bu sayede iş kazası riski azalıyor. Forklift ağırlığımız 14.5 ton. Kadınlarımız bu operatörler sayesinde 7 ton ağırlığındaki ürünlerin naklini sağlıyorlar. Tüm kadınlarımızın kadınlar gününü kutluyoruz" dedi.

"KADINLAR İSTERSE HER ŞEYİ YAPAR"

Forklift operatörü Tülay Güneş ise, "Forklift operatörlüğü mesleği ilgimi çok çekti. Neden bende bu işi yapmayayım dedim. Erkeklerin yaptığı işi yapabileceğimi düşündüm. Eğitimler sayesinde belgelerimizi aldık. 5 yıldır bu işi yapıyorum. Forklift kullanmayı seviyorum. Kadınlar isterse her şeyi yapar" diye konuştu.

"İŞİMİ ÇOK SEVİYORUM"

Diğer Forklift operatörü Bengül Özgün de, "Forklifte olan merakım vardı. Birkaç bayanın bu işi yaptığını görünce bende başladım. Genelde erkeklerin yaptığı iş ama bunu isterse bayanlarda rahatlıkla yapabilir. Bende 5 yıldır bu işi yapıyorum. İşimi çok seviyorum. Tüm kadınların kadınlar gününü kutluyorum" ifadelerini kullandı.

- GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Detaylar-Kadın operatörlerin çalışması-Açıklamalar

Haber-Kamera:  Yavuz YILMAZ/İNEGÖL,(Bursa),

==============================

Kasap olan baba mesleğini sürdürüyor

AKSARAY'da bir süre muhasebecilik yapan Derya Deniz Sümer (39), baba mesleği olan kasaplığa dönüp, 3 yıl önce kendi iş yerini açtı. Erkek meslektaşlarını aratmayan Sümer, "Babama iş yerinde yardım ederek kasaplığı öğrendim. Kadın olduğum için bu mesleği sürdürmemiştim  ve firmada muhasebecilik yaptım. Baba mesleğimden vazgeçemedim ve 3 yıl önce bu iş yerini açtım.  Dükkanıma gelen müşterilerim, ilk önce hayretle bakıyor ve şaşırıyorlar. Daha sonra kadın eli değdiği için daha temiz ve güvenli olduğunu düşünüyorlar" dedi.  Derya Deniz Sümer, çocukluk yıllarında kasap olan babasına iş yerimde yardım  edip kasaplığı öğrendi. Kadın olduğu için ilerleyen dönemlerde kasaplığı bırakıp muhasebecilik yapmaya başladı. Bir firmada muhasebecilik yapan Sümer, tekrar baba mesleğine döndü. İş yerini 3 yıl önce açtığını belirten Sümer, "Baba mesleğini yapmayı çok istiyordum. Ona nedenle kendi iş yerimi açtım. İş yerini açmamın nedeni hem baba mesleğini sürdürmek hem de çocuk sahibi olmak istiyorum ve 8 yıldır tüp bebek tedavisi görüyorum. O tedavinin masrafları da fazla olduğu için, maddi ve manevi acıdan kendi iş yerimi kurdum. Dükkanıma gelen müşterilerim, ilk önce hayretle bakıyor ve şaşırıyorlar. Daha sonra kadın eli değdiği için daha temiz ve güvenli olduğunu düşünüyorlar" diye konuştu.  Kurban bayramında da kesim yaptığını belirten Sümer,"Bayram süresince yaklaşık 30-35 koyun kesiyorum. Eskiden babamların yanında günlük 40-45 kuzu kesimi yapardık. Ağabeyim, ben ve bir kasap arkadaşımız kesimde yarış yapardık. Ağabeyim 3 dakikada, ben 5 dakikada, diğer arkadaşımız ise 6 dakikada bir kuzuyu yüzerdik. Kesme, yüzme ve parçalama işini yapıyorum. Eşimde ilk başta şaşırıyordu. Şimdi ise bana çok güveniyor." dedi.KADINLAR HER ŞEYİ BAŞARABİLİRKadınların kendilerine güvenmesi gerektiğini belirten Sümer, "Kadınlar girdikleri ortamları sakinleştirip ve güzelleştiriyorlar. Her anlamıyla bence kadının elinin değdiği yer farklı oluyor. Kendilerini hiç bir şeyden geri çekmesinler. Kendilerine güvensinler ve kadınların yapamayacağı hiçbir iş yok."dedi.  Et ihtiyacı için sadece bu kasaba geldiğini söyleyen müşterilerden Ömer Bekir, "Emekli memurum ve sürekli buradan alışveriş yapıyorum. Kadın kasap olmasından, şarküteri ürünlerinin iyi olmasından ve hijyen kurallarına uymasından dolayı burayı tercih ediyorum."dedi. İlk defa bir kadın kasap gördüğünü belirten Mehmet Uysal  da"Karşımızda kadın kasap görmek bence çok güzel bir şey. 3 yıldır buradan alışveriş yapıyorum. Ne istersek kendisi ilgilenerek etlerimizi hazırlıyor. Aksaray'da kasaplar erkek, tek kadın kasap burası olduğu ve daha hijyenik olduğu için tercih ediyoruz."diye konuştu.

-Görüntü Dökümü ----------------

- Et doğraması Kıyma çekmesi Müşterilerle ilgilenmesi Genel ve detaySümer ve müşteriler röp.

Haber- Kamera: Erkan ALTUNTAŞ AKSARAY DHA))================================

Tek kişi olarak başladı, 60 kadına ekmek kapısı açtı

AYDIN'ın Koçarlı ilçesinde, 4 yıl önce emekli olan hemşire Yurdagül Bozkurt (55), evde başladığı işi kooperatife dönüştürüp, geçen yıl açtığı atölyede köylü kadınları bir araya topladı. Atölyede çalışan 60 kadın yaptıkları el işleri ile ev ekonomisine katkı sağlıyor.

Evli, 3 çocuk annesi Yurdagül Bozkurt, 36 yıl hemşirelik yaptıktan sonra Koçarlı Aile Sağlığı Merkezi'nden emekli oldu. Aslen Eskişehirli olan Bozkurt, emekli olmasının ardından eşinin memleketi olan Koçarlı'ya 14 kilometre mesafedeki Yeniköy Mahallesi'ne yerleşti. Buradaki evinde, tek başına başladığı el işini mahalledeki 10 kadınla birlik oldu evinin bir bölümünü atölyeye dönüştürerek Arnavut oyası, dikiş nakış ve elbise dikimi ile daha da geliştirdi. Bir süre sonra mahalledeki kadınlarda işe evlerinden destek verince, 1.5 yıl önce S.S. Koçarlı Büyük Menderes Üretim ve Pazarlama Kooperatifi'ni kurdu. Aydın Büyükşehir Belediyesi'nin de desteği ile beldeyken Büyükşehir Yasası ile mahalleye dönüştürülen Yeniköy'ün belediye eski binasının bir bölümü kooperatifin atölyesi oldu. Gerekli malzeme desteğinin de yapılmasıyla kadınlar üretim yapmaya başladı. Yaptıkları ürünleri başta İstanbul olmak üzere, Denizli ve İzmir'deki bazı firmalara pazarladı. Yıllık 15 bin civarında ürün üreten kooperatif bünyesindeki 60 kadın, ev ekonomilerine de katkı sağlamaya başladı. Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Aydın İl Müdürlüğü'nün de desteği ile Efeler ilçesinde satış yeri açacak olan kooperatifte, bunun yanında köylü kadınlara her türlü eğitim veriliyor.'KADINLAR ÜRETEREK DAHA MUTLU OLUYOR'S.S. Koçarlı Büyük Menderes Üretim ve Pazarlama Kooperatif Başkanı Yurdagül Bozkurt, "Çocukluğumdan beri el işlerine inanılmaz bir tutkum vardı. Ailede, el işine her zaman çok önem verdik. Daha sonraki yıllarda ise bu hobim oldu. Hemşirelikten 4 yıl önce emekli oldum ve eşimin doğup, büyüdüğü kırsal mahalleye yerleştik. Burada da 'Kadın isterse' dedik ve bir kadının neler yapabileceğini gösterdik. Önce evimizin bir bölümünü atölye yaptık. Ancak zamanla burası bize yetmez oldu. Daha sonra ise Yeniköy eski belediye binasının bir bölümüne taşındık ve burada faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Burada birbirimize daha iyi kenetlendik ve kısa sürede çok yol aldık. Kadınların üreterek daha mutlu olduğunu gördük. Oturan ve oy veren bireylerin dışında, üreterek ülkesine katkı sağlayan kadınlar oldu. Üreten kadın mutlu kadın; mutlu kadın, mutlu çocuklar ve mutlu çocuklar da mutlu bir dünya diyoruz" dedi.'BURADA OLMAYI ÇOK SEVİYORUM'Kooperatif üyesi Gönül Bozkurt da "Arkadaşlarla böyle bir şey yapmaya karar verdik. Her türlü el işini yapıyoruz. Köydeki kadınlarda herkes gelip bize yardım ediyor ve ücretini alıyorlar. Bu işe girmeden önce ev kadınıydım. Üniversite okuyan 3 çocuğum var. Kooperatif bizim için çok güzel. Evimize ekonomik olarak çok olmasa da katkı sağlıyoruz. Psikolojik olarak dana bana çok iyi geldi. Burada olmaktan mutluyuz" diye konuştu.

- GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Kadınların dikiş ve nakış yapmasından görüntüKadınların yaptığı el işi ürünlerden görüntüKooperatifin kurulmasına öncülük eden emekli hemşire Yurdagül Bozkurt ile rö.Kooperatif üyelerinden Gönül Bozkurt ile röp.Genel ve detay görüntüler

Haber-Kamera: Burhan CEYHAN/ AYDIN,

====================================

Kadınları arkasına aldı, ihracat atağını başlattı

İZMİR'de imalat ve ihracat yapan bir tekstil firmasının sahibi 25 yaşındaki Cansen Kırıkkaya, istihdamın yüzde 90'nını kadınlardan oluşturdu. Kadınların daha detaycı ve titiz olduğunu dile getiren Kırıkkaya, "25 yaşındayım 15 ülkeye ihracat yapıyorum. Hedefimiz ihracat yaptığımız ülke sayısının 25 olması. 26'ya girmeden kadınlarla birlikte bunu başaracağıma inanıyorum" dedi.

İzmir'de tekstil işiyle uğraşan bir ailenin kızı olarak dünyaya gelen Cansen Kırıkkaya, çocukluğundan beri kendi işinin patronu olmayı hayal ediyordu. Bilgi Üniversitesi Uluslararası Ticaret İşletmecilik mezunu olan genç tekstilci, çoğunluğu kadın işgücünden oluşan fabrikasında 15 ülkeye ihracat yapıyor. Üniversiteden mezun olunca bir süre ailesinin yanında çalıştığını dile getiren Cansen Kırıkkaya, "Ailem tekstilci olduğu için çocukluktan beri bu sektörde kendi işimi kurmayı hayal ediyordum. Kendi işimin patronu olmak istiyordum. Ailem baskı işindeydi. Ben ihracatı ve imalatı tercih ettim" dedi. Kendi şirketini kurmak için arayışa geçtiğinde Moda Tekstil Konfeksiyoncular (MTK) Sitesi'nde bir dükkan bulduğunu ve 4 katlı işyerini tutabilmek için çok düşündüğünü söyleyen Kırıkkaya şunları anlattı: "Biz örme işi yapıyoruz. Makine hattını örmeye yönelik aldık ama zamanla dokuma işine de girdik. Yurtdışı pazarı hedefimiz. Aylık 30 bini aşkın ürün üretim yapabilecek bir kapasiteye sahibim. Bunu tutturmak için iç piyasaya da yöneliyorum ama önceliğim ihracat yapmak. Almanya, İsveç, İngiltere, İrlanda gibi ülkelerden sipariş alıyoruz. Kalifiye eleman sıkıntısı var. İstihdamı arttırmak istiyoruz. Pazarlamacıya da ustabaşına da ihtiyacımız var. Yanımda 10 kişi çalışıyor ve yüzde 90'u kadınlardan oluşuyor. 25 yaşındayım 15 ülkeye ihracat yapıyorum. Hedefimiz ihracat yaptığımız ülke sayısının 25 olması. 26'ya girmeden kadınlarla birlikte bunu başaracağıma inanıyorum." 'KAPILARIMIZ TÜM KADINLARA AÇIK'Özellikle kadınlarla çalışmak istediğini belirten Cansen Kırıkkaya, kadınların istediklerinde daha fazla şeyi başarabildiklerine dikkat çekerek "Biz kadınlar çok detaycıyız. Tekstilde onlara daha fazla ihtiyaç var. Kadınlar tuttuğunu koparır" dedi. Üretimin her aşamasında bulunduğunu ve işini çok sevdiğini anlatan Kırıkkaya, tüm kadınların ekonomik özgürlüğe sahip olabilmesi gerektiğini dile getirdi. Kırıkkaya, "Tüm kadınların kendi harcadıklarını kazanması gerekir. Eşi ve çocuğu ile ortak kasası olabilir ama kimseye hesap vermeden harcayabildiği bir kasası olmalı. Başarımın sırrı tuttuğunu koparmak. Kadınlar yılmasın. Belediyelerin dikim kursları var. Kendilerini geliştirebilirler. Bizim kapılarımız tüm kadınlara açık" diye konuştu.AİLE OLDULARKırıkkaya'ya ait işyerinde çalışan İlayda Karakoyunlu (23) da bir kadın olarak üretimin içinde olmanın mutluluğunu yaşadığını söyleyerek "3 aydır burada çalışıyorum. Çok severek ilerliyorum. Her aşamayı burada öğrendim. Bir kadın olarak burada çalışmak güzel bir duygu. İlerlemeyi düşünüyorum" dedi. 25 yıldır tekstilde çalıştığını kaydeden Özlem Akkın (38) ise, "13 yaşından beri tekstildeyim. Ayakçılık yapıyordum. Şuanda her aşamayı biliyorum. 3 çocuk okutuyorum. Onların geleceği için çalışıyorum. İşimi seviyorum" diye konuştu. Berfin Kökaşık (25) da şunları söyledi: "4 yıldır tekstilde çalışıyorum. Güzel bir çalışma ortamımız var. Cansen hanım bizimle arkadaş gibi. Sorunlarımızı çözüm yolunda emek veriyor. Aile olduk. Sıcak bir ortam var. Çok mutluyum."

- GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Kadınların üretime katılmasından detay görüntü,Cansen Kırıkkaya'nın kumaşları ve dikimi incelemesinden görüntü,Cansen Kırıkkaya ile röportajKadın çalışanlarla röportaj

Haber: Nevra UÇKAÇ - Kamera: Tekin GÜRBULAK/ İZMİR,

=================================

3 çocuk annesi Sultan, iş istiyor İZMİR'in Menemen ilçesinde oturan 3 çocuk annesi, koca şiddeti mağduru Sultan Karabulut (25), eşinden boşanmak için dava açıp hayatını çocuklarına adadı. Kızılay'ın desteğiyle yaşamını sürdüren Karabulut, çocuklarının geleceğini hazırlayabilmek için çalışabileceği bir iş istediğini belirterek, hayırsever vatandaşlara seslendi.

Menemen'in Kasımpaşa Mahallesi'nde oturan Berat (6), Ecrin (2) ve Umut (1) isimli 2'si erkek 3 çocuk annesi Sultan Karabulut, çocuklarına bağlılığı ve çabasıyla dikkat çekiyor. Şiddet gördüğü için bir süre kadın sığınma evinde kalan, ardından dava açıp eşinden boşanmayı amaçlayan Sultan Karabulut, çocuklarını yanına alıp yeni bir yaşam için beyaz sayfa açtı. Kızılay'ın 700 TL ev kirası desteği, ayrıca gıda ve giysi yardımlarıyla ayakta durabilen Sultan Karabulut, çocuklarının geleceğini hazırlayabileceği bir iş istiyor.

'ÇOK ZOR DURUMLAR YAŞADIM'

Hayatını evlatlarına adadığını belirten Sultan Karabulut, "Bir senedir eşimden ayrı yaşıyorum. Aile içi şiddetten dolayı anlaşamadık. Çok zor durumlar yaşadım. Kadın sığınma evinde kaldım. Bu dönem çocuklarımı devlet kurumuna bırakmışlar. Sonrasında çocuklarımı yanıma aldım. Bir ev tuttum. Kızılay'ın desteğiyle burada çocuklarımla yaşıyorum" dedi.

'HAYIRSEVERLERE SESLENİYORUM'

İşsiz olduğunu belirten Karabulut, "Çocuklarımın yanımda olabileceği bir iş istiyorum. Hayırseverlere sesleniyorum. Böyle bir iş imkanı olursa çalışmak istiyorum. Çocuklarımla ilgili gelecek hayalleri kuruyorum. Meslek sahibi olsunlar. Evlenmesinler. Hep beraber gezelim, vakit geçirelim istiyorum" diye konuştu.

- GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------------------------Sultan Karabulut ve çocuklarından görüntü-Sultan Karabulut ile röportaj-Genel ve Detay görüntü

Haber-Kamera: Kadir ÖZEN/ İZMİR,

=================================

Evlatlık olduğunu öğrendikten sonra gösterdiği azimle örnek oldu

İZMİR'de dünyaya gelen ve 6 aylıkken evlatlık verildiğini öğrenen Dilek Köktaş, 16 yaşındayken çocuk gelin oldu. 17 yaşında ilk çocuğunu kucağına alan Köktaş, azmiyle hem okudu hem de meslek sahibi oldu. Üniversiteyi bitirerek yeminli mali bilirkişi ve uzlaştırmacı olarak iş yaşamında yerini alan Köktaş, "Kadınlar çalışmaktan taviz vermesin kendisine güvenip inansın. Kadınlar güçlenirse toplum güçlenir" dedi.

İzmir'de 4 çocuklu dar gelirli bir ailenin dördüncü çocuğu olarak doğan Dilek Köktaş (50), 14 yaşına geldiğinde, 6 aylıkken evlatlık verildiğini öğrendi. Bunu öğrenince hayatı alt üst olan Köktaş, 16 yaşında komşusunun oğluyla evlendirildi. Lise 1'inci sınıftayken okulu bırakmak zorunda kalan Köktaş, 17 yaşında anne oldu ama içindeki okuma azmi hiç sönmedi. Köktaş, üniversite eğitimini tamamladıktan sonra yeminli mali bilirkişi ve uzlaştırmacı oldu. 2 çocuk 1 torun sahibi olan Dilek Köktaş, hayat mücadelesine nasıl başladığını şöyle anlattı: "İstenmeyen bir çocuk olduğum için 6 aylıkken evlatlık verilmişim. Mahallede biri aracı olmuş. Beni hiç çocuğu olmayan bir aileye vermişler. Ablam da Kemalpaşa Damlacık köyündeki bir aileye verilmiş. Ben bunu 14 yaşında öğrendim. Hayatım alt üst oldu. Eskiden nüfuslarımız pasaport gibiydi. Kütüğümde Denizli Kayalık Mahallesi'ne kayıtlı bir aileden evlatlık verildiğim yazıyordu. Evlatlık ne demek, diye öğretmenime sordum. Öğrenince şok oldum. Evdeki annem babam başlangıçta reddetse de öz ailem olmadıklarını kabul etmek zorunda kaldılar. Depresyonlu bir dönem geçirdim. 16 yaşında komşunun oğluyla evlendirildim. Ailemin imzasıyla okulu bıraktım. Hayır, deme şansım yoktu. Evlatlık verildiğimi öğrendikten sonra yıllarca bunun yüküyle yaşadım" dedi. 'TEK BAŞIMA MÜCADELE ETMEM GEREKTİĞİNİ ÖĞRENDİM'Kendisinden 8 yaş büyük biriyle evlendirilen Köktaş, 17 yaşında anne olduğunu belirterek "33 yaşında bir kızım, 29 yaşında bir oğlum var. Çocuklarım büyüdükten sonra liseyi bitirmek istedim. Eşim destek vermedi. Havlu kenarı örüyor ve para kazanıyordum. Dantel satıyordum. Hayat şartlarına bakınca tek başıma mücadele etmem gerektiğini öğrendim. Bunun için de okumam ve kendimi yetiştirmem gerekiyordu. Dışardan liseye başladım. 2000 yılında Manisa'daki Celal Bayar Üniversitesi sınıf öğretmenliği bölümünü kazandım. Ama çocuklarım olduğu için ve ekonomik imkansızlıklar nedeniyle gidemedim. Açık öğretimde iktisat fakültesi kamu yönetimi bölümü okudum. Bunu duyanlar bana güldü. 24 yıl ev hanımıydım ama ben mali müşavir olmayı hedefledim. 2004'de üniversiteyi bitirdim. Mali müşavirlik staja başlama sınavına girdim ve tek seferde kazandım. Bana gülenler bu kez şaşırdı" diye konuştu.30 YAŞINDA ANNESİYLE TANIŞTIEvlatlık verildiği annesinin kanser hastası olduğunu anlatan Köktaş, hem yaşlı anne babasıyla ilgilendiğini hem de okulun kayıt parasını karşılamak için yarı zamanlı çalıştığını ifade etti. Bir doktorun yanında telefonlara bakarak gelir elde eden Köktaş, 2 yıllık stajın ardından çalışma ruhsatını aldı. 30 yaşındayken öz annesini bulan Köktaş, annesiyle ilk buluşmalarını anlattı: "Evlatlık verildiğim aile, öz ailemi bulmama karşı çıkıyordu. Ben de onlardan gizli bilinmeyen numaraları aradım. Denizli Kayalık Mahallesi'nden kapı numarasına göre bir telefon numarasına ulaştım. Amca çocuklarım hala orada oturuyormuş. Onlar sayesinde anneme ulaştım. Annem bebekken bizi bırakmış Almanya'ya kaçmış. Babam başka biriyle evlenmiş. 3 çocuğu da o eşinden olmuş. Herkes birbirinden kopmuş. Öz annemle 3-4 kez görüştüm. Onu bulduktan 6 ay sonra trafik kazasında hayatını kaybetti. İlk görüşmede ona karşı bir şey hissetmedim hatta üvey annemi aldatıyormuşum gibi geldi. Suçluluk hissettim. Beni karşısında gören annem ise devamlı ağlıyordu. Beni aramış, bana özlem doluydu. Ama ben aynı şeyleri hissedemedim. 6 aylık bir bebeği bıraktığı için ona kinim vardı. Ona sorular sordum. 1970'li yıllarda Almanya'da rahat bir yaşam sürebilir miyim, umuduyla kardeşinin yanına gitmiş. Babam dağıtmış bizi. Annem 2 ay sonra Almanya'dan geldiğinde bizi bulamamış. Babam da 1988 yılında ölmüş, onu hiç görmedim."EĞİTİME DOKTORA PROGRAMINDA DEVAM EDİYORHayatında mücadeleden vazgeçmeyen Köktaş, 2008'de üvey babası, 2009'da ise üvey annesini kaybettikten sonra 2010 yılında mutsuz evliliğini sonlandırdığını söyleyerek, "Ailem eşimden ayrılmamı istemiyordu. Hasta ve yaşlı oldukları için üzülmelerini istemedim. Boşandıktan sonra ekonomi hukuku üzerine yüksek lisans yaptım. Yabancı dil öğrenmek için 3 ay yurt dışında yaşadım. 2 yıllık adalet ve 2 yıllık lojistik bölümlerini bitirip çok sayıda sertifika programına katıldım. Şuan açık öğretimde sosyoloji okuyorum" diye konuştu. Okumanın bir sonu olmadığını ifade eden Köktaş, İstanbul'daki Aydın Üniversitesi'nde özel öğrenci statüsünde hukuk doktorası yaptığını belirterek kazanımlarını büyük mücadelenin ardından elde ettiğini vurguladı. Dilek Köktaş, şöyle devam etti: "Sorunlarla mücadele ederken 130 kiloya kadar çıktım. Sonra kelepçe ve mide küçültme ameliyatı oldum. 1 yılda 60 kilo verdim. Hayatım iniş çıkışlarla dolu. Şuanda yeminli mali bilirkişiyim aynı zamanda uzlaştırmacılık da yapıyorum. Anonim şirket kurdum ve tarım ürünleri satıyorum. Pınarbaşı'nda üretim de yapıyoruz. Aynı zamanda siyasete girdim. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde siyasi bir partinin Karşıyaka ilçe başkanı olmak için adayım. Politikaya sıcak bakıyorum. İnsanlarla iç içe oldukça bir şeyler yapmam gerektiğini düşünüyorum." 'GELECEĞE HEP UMUTLA BAKTIM'Kadınların eğitimle beraber topluma kazandırılması gerektiğini düşünen Köktaş, "Ben zor şartlarda mali müşavir oldum. 12 yıldır adliyede bilirkişilik yapıyorum ve uzlaştırmacıyım. Kadınların hakları ve çocukların eğitimi için dernek çalışmaları yürütüyorum. Ben hiçbir zaman umutsuz olmadım. Hayatımın her döneminde geleceğe umutla baktım. Başarabileceğimi biliyordum bunu diğer insanların da yapabileceğini düşünüyorum. Kadınlar çalışmaktan taviz vermesin kendisine güvenip inansın. Kadınlar ve çocuklar için çalışacağım. Hep beraber güçlü olacağımıza inanıyorum. Kadınlar güçlenirse toplum güçlenir" dedi. GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -Dilek Köktaş ile detay görüntü,-Dilek Köktaş ile röp.

Haber: Nevra UÇKAÇ - Kamera: Kadir ÖZEN/ İZMİR,

==================================

Vanlı kadınlar, pilatese yoğun ilgi gösteriyor

VAN'da belediye bünyesinde açılan pilates kursları rağbet görüyor.Büyükşehir Belediyesi bünyesinde Kadın ve Aile Merkezi ile Kültür Merkezi'ndeki kurslardan yaklaşık 3 bin kadın faydalanıyor. 48 usta öğreticiyle haftanın 5 günü dikiş-nakış, el sanatları, fitness, kreş, hat sanatı, ahşap sanatı, halk oyunları, müzik ve resim, diyetisyenlik alanında verilen kurslardan en çok rağbet ise pilatese oluyor. Genç, yaşlı demeden pilates kursuna gelen kadınlar, hocaları eşliğinde hareketlerini yapıyor. Kilo fazlası olanlar ise önce belediye bünyesindeki diyetisyene yönlendiriliyor. KENDİMİZİ MUTLU VE ZİNDE HİSSEDİYORUZYaklaşık 2 aydır pilates kursuna gelen Mizgin Işık, "Daha önce de bu kursa fazla kilolarımdan kurtulmak için gelmek istiyordum. Ama kızım vardı gelemiyordum. Kursa başladım ve kızımı da buradaki kreşe bırakıyorum. Bir ayda 5 kilo verdim. Şuanda kendimi çok hafif hissediyorum. Mümkün olduğu sürece gelmeye devam edeceğim" dedi. Evde ders çalıştığı için hareketsiz kaldığını hisseden bir kadın öğrenci ise kursa geldiğinden bu yana kendini daha iyi, mutlu ve zinde hissettiğini söyledi. İLK DEFA KENDİLERİ İÇİN BİRŞEY YAPAN VARPilates hocası Belgin Sarıhan, "Gelen kitle genelde ev hanımları oluyor. Ciddi anlamda yol kat ettik. Kilo verenler, sağlık problemi olanlar ve özellikle eklem ağrıları yaşayan çok fazla kadın vardı. Spora başladıklarından beri ciddi anlamda fark oluştu, ağrılarda azalma kilo verme gibi. Özellikle ev hanımları ev koşturması, çocuklar yemek ev işi gibi nedenlerden dolayı kendilerine çok fazla zaman ayıramıyorlar. Ama buraya gelen ev hanımları 'İlk defa kendimiz için bir şey yapıyoruz' diyorlar. Çok yoğun bir talep var. Sürekli de talep alıyoruz. Biz bütün kadınlara hitap etmeye çalışıyoruz. Pilates kursumuza gelenler 18 ve 60 yaş aralığında" diye konuştu.

- GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Pilates kursundan genel-Kadınlardan genel-yaptıkları hareketler-Kadınlarla röportaj-Pilates hocasıyla röportaj-Genel ve detaylarKadın ve Aile Merkezi'nden genel

Gülay KUYUCU/VAN,

==============================

Koronavirüs maskeleri yok sattı, numune bile kalmadı

Akdeniz Medikalciler Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Ufuk Soy, koronavirüs nedeniyle maskelerin yok sattığını, ellerinde numunelik dahi kalmadığını söyledi.Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyada tehlikeli boyuta ulaşan koronavirüs yayılmaya ve can almaya devam ediyor. Virüs nedeniyle yaşamını yitiren ve etkilenenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Salgın nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı günden güne artarken uzmanların, virüsten korunmanın en etkili yolunun filtre özellikli maske takılması, olabildiğince kalabalık ortamlardan uzak durulması ve el temizliğine dikkat edilmesi olduğu yönündeki uyarıları ise maskelere olan ilgiyi artırdı. Virüsün ortaya çıkmasının ardından Çin, üretip ihraç ettiği maskeleri ithal etti.Dünyanın birçok ülkesinden yaz- kış her mevsim sağlık, spor ve tatil için gelen yerli ve yabancı turistleri ağırlayan turizm kenti Antalya'da da maskelere yoğun ilgi var. Medikal malzemelerin yanı sıra maske satışı da yapan firmalar bir anda gelen yoğun talep karşısında ellerindeki maskeleri satıp, tedarikçiden sipariş vermeye başladı. Özellikle İstanbul'da bulunan üretici ve tedarikçilerin direkt olarak Avrupa ve Çin'e maske gönderdiği için iç piyasanın talebini dikkate almadığı öne sürüldü. Ellerinde numunelik bulundurdukları maskeleri dahi 2-3 katına müşterilere sattıklarını hatta bazı medikal firmalarının hastanelerden ürün alıp piyasaya sattığı ortaya çıktı.Karbon filtre özelliği bulunan ve diğer cerrahi maskelere göre daha iyi koruyan maskelerin fiyatlarının çok fahiş olmasına rağmen ellerinde kalmadığını söyleyen 16 yıldır medikal malzeme satışı yapan Ahmet Türken, "Elimizde hiç maskemiz yok. Ayrıca aradığımız firmalara sipariş vermek istiyoruz ama satış yapmadıklarını söylüyorlar. Gelen müşterilere 'yok' diyoruz. 2 haftadır tamamen bitti. Birkaç kere geldi onları da önceden parasını verip ayırtanlara sattık. Önceden paketi 10 TL'ydi şimdi 70 TL oldu. Filtreli olanların tanesi de 150- 350 TL arasında satılıyor" dedi.Medikal ürün satışı yapan Yusuf Cengiz, toptancısında dahi maske kalmadığını belirterek, "2 katlı ve 3 katlı maskeler elimizde kalmadı. Toptancılarımızda da yok. Filtresiz düz maskeler kaldı onları da çoğunlukla almıyorlar. 30- 45- 60 TL arasında değişiyor fiyatlar. Fiyatlar iki katına çıktı. Bazı tedarikçiler tanesine 2 TL istiyorlar 50'lik kutuyu 100 TL'ye alacağım da kaça satacağım. O yüzden o da alınmıyor" diye konuştu.Yılmaz Kalkan ise ellerinde maske kalmadığı için gelen müşterilerin 'yok' sözünü duyunca kendilerine kızdığını belirterek, "Müşteriler 'biz nasıl korunacağız?' diyerek kızıyorlar. Elimizdeki ürünleri sattık. Biz bile alamayınca nasıl satacağız. Eskiden 50'li olan paketler artık 3-5'li olarak satılıyor" dedi.Akdeniz Medikalciler Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Ufuk Soy, durum değerlendirmesi yaptı. Sektörde 3 katlı bez maskelerin kalmadığını belirten Soy, "Zaten bütün üretimler yurt dışı firmalar tarafından sözleşmeyle kapatılmış durumda. İran'dan Çin'den gelip üreticilerin fabrikalarında yatan insanlar var. Akşama kadar ne üretiliyorsa alıp gönderiyorlar. İhtiyaçları karşılama konusunda kimsenin gücü kalmadı. Önceden 50'li paketi 10 TL'ye satılırdı şimdi adedi 3 TL. Hatta medikalciler birbirlerine 'birkaç kutu varsa alıp eve götürelim bize de lazım olacak' diyorlar Antalya'da şu anda bu maskelerden bulmak zor" şeklinde konuştu.

- GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -----------Medikalciler röpAkdeniz Medikalciler Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Ufuk Soy röpMaske takan şahıs detayMaskelerden detayMedikalciler detay

HABER: Alparslan ÇINAR- KAMERA: Tolga YILDIRIM/ANTALYA,

==========================

10 milyon yavru balık üretilecek

Antalya'nın Demre ilçesinde bulunan Akdeniz Su Ürünleri Araştırma Üretme ve Eğitim Enstitüsü, Türkiye'deki yavru balık üretimine öncülük ediyor. Enstitüde bu yıl sektörün ihtiyacı doğrultusunda 10 milyon yavru balık üretilecek.Akdeniz Su Ürünleri Araştırma Üretme ve Eğitim Enstitüsü'ndeki yavru balık üretiminde, enstitünün hemen yanındaki Beymelek Dalyanı'ndan alınan anaçlar kullanılıyor. Dalyandan alınan anaçlar, enstitü havuzlarında yaklaşık 3-4 ay yüksek proteinli yemlerle besleniyor. Ardından çupra ve levrek anaçlarından yumurta alınıyor. Alınan yumurtalar, laboratuvar ortamında larvaya dönüşüyor. Larvalar, bir süre sonra üretim havuzlarına alınıyor. 2 bin 500 metrekarelik kapalı havuzlarda yavru balık üretimi gerçekleştiriliyor. Yavru balıklar, havuzlarda özel olarak hazırlanan canlı yemler (algler) ve toz yemlerle besleniyor. Yemler, uzmanlarca hazırlanıyor. Havuzlarda beslenen yavruların sürekli boylaması yapılıyor. Yavru balıklar, boyuna göre farklı havuzlara alınıyor. Yavrular yaklaşık 120- 140 gün içinde satışa sunulacak ağırlık olan 1,5 - 2 grama kadar büyüyor. Sektörün isteğine göre yarım gramdan sonra da satışa sunulabiliyor.Yavru balık üretimi sürecinde, hastalıklar ve beslenme konusunda bilimsel çalışmalar yapılıyor. Yavrular bu anlamda sürekli gözlemleniyor. Üretim miktarı, özel sektörden gelen talep doğrultusunda belirleniyor. Bu üretim sezonunda 9 milyon levrek ve 1 milyon çupra olmak üzere toplam 10 milyon yavru balık üretilecek. Bu üretimden enstitü yaklaşık 2,5- 3 milyon lira gelir sağlayacak. Satışı yapılan yavrular, özel havuzlu kamyonlarla üretim merkezlerine gönderiliyor. Havuzlarda beslenmeye alınan balıklardan çupralar 12 ayda, levrekler ise 18 ayda porsiyonluk hale geliyor.Enstitüdeki yavru balık üretimi sorumlusu, su ürünleri mühendisi İsa Aydın, "Enstitümüzde 1994 yılından itibaren levrek ve çupra üretimi sürdürülmektedir. İlk yıllarda yüz binleri aşan üretim, 2004 yılından itibaren milyon adede ulaşmıştır. Yatırımlarla enstitümüzdeki yavru balık üretim kapasitesi 20- 30 milyonlara ulaştı. 2004 yılından bu güne 90 milyonu levrek olmak üzere 140 milyonun üstünde yavru balık üretildi. Bu sezon 10 milyon civarında balık üretmeyi planlıyoruz" dedi.

- GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------Enstitünün dış bölümündenHavadan görüntüsüYavru balık üretiminin aşamalarıYemler, bilimsel çalışmalar, Anaçların alındığı Beymelek Dalyanı'ndan hava görüntüsüAnaçlarRÖP: İsa Aydın röp

HABER -KAMERA: Ahmet ACAR/DEMRE (Antalya),

=============================

112'nin hayat kurtaran melekleri

Antalya'da 112 Acil Sağlık Hizmetleri'nde görev yapan Zeliha Büyüksarı (30), Zeynep Küçüksert (30) ve Havva İzci'den (36) çevrelerinde 'hayat kurtaran melekler' olarak bahsediliyor. İstasyonda görevli bu 3 kadın, mesleklerini öylesine seviyorlar ki yasak olmamasına rağmen hastaya ve kullandıkları aletlere zarar verir endişesiyle her türlü takıdan ve ojelerden feragat ediyor.Antalya İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde hizmet veren 62 adet 112 acil sağlık hizmetleri istasyonunda 90'ı kara ambulansı, ikisi 4x4 kar paletli ambulans, 2'si dört sedyeli, 1 obez ve yoğun bakım ve 3 motosiklet ile 1 hava ambulansı olmak üzere 99 ambulans 24 saat esasına göre hizmet veriyor. 2019 yılında 141 bin 596 vaka için istasyonlardan çıkış yapıldı. Kent içinde sağlık personelinin vakaya ulaşım oranı yüzde 92'ye yakınken kırsalda ise bu sayı 91.5 olarak kaydedildi. Yine 2019 yılında helikopter ambulansla 173, uçak ambulansla 10 vakaya müdahale edildi.112 acil sağlık hizmetleri istasyonlarının büyük çoğunluğunda kadın personeller görev yapıyor. Kadın görevliler hem ambulansı kullanıp verilen adrese en hızlı şekilde ulaşıyor hem de olay yerinde ilk müdahaleyi yapıyor. 24 saat boyunca sürekli görev yapan sağlık görevlileri 72 saat istirahat ediyor. İstirahatları süresince de evli ve çocuklu olanlar ev işleri ve çocuklarıyla ilgilenmek zorunda kalıyor. Ali Yüksel 112 Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonu'nda çalışan evli ve 30'lu yaşlarda olan Zeliha Büyüksarı (30), Zeynep Küçüksert (30), Havva İzci(36) işlerini severek yapanlardan. Hem ev işlerini hem de mesleklerini bir arada başarıyla götüren Büyüksarı, Küçüksert ve İzci, birlikte görev yaptıkları istasyonu da adeta evleri gibi temiz ve titizlikle kullanıyor. Vaka olmadığı zamanlarda kitap okuyup müzik dinleyerek nöbet tutan görevli kadınlar sürekli birlikte olmaları ve başarıları nedeniyle meslektaşları arasında '112'nin hayat kurtaran melekleri' diye anılıyor.10 DAKİKADAN ÖNCE OLAY YERİNDELER'Hayat kurtaran melekler' kendi aralarında özelliklerine göre görev bölümü de yapmış. Hızlı ve dikkatli araç kullanmasıyla bilinen Zeliha Büyüksarı istasyona anons düştüğü anda 90 saniye içerisinde direksiyondaki yerini alıyor. Ambulansta yerlerini alan 3 can kurtarıcı melekten Zeynep Küçüksert kentte en kestirme yolları bilmesi Havva İzci ise diğer iki arkadaşından daha eskiye dayanan 20 yıllık mesleki tecrübesiyle birbirlerini tamamlıyorlar. Vakaya uluslararası bir standart olan 10 dakikadan az bir zamanda ulaşmayı hedefliyorlar. Trafikte yol verme ve geçiş üstünlüğünün sağlanmaması nedeniyle diğer sürücülerle zorluklar yaşadıklarını da anlatan 3 melek, ambulansın içinde bir hasta taşıdıklarının unutulmaması gerektiğine dikkati çekiyor."MESLEĞİMİZİ SEVİYORUZ AMA YÜZÜK TAKAMIYOR, OJE SÜREMİYORUZVakaya ulaşıldığında ise Büyüksarı, Küçüksert ve İzci erkek gücü gerektiren sedyede yaralıyı taşıma, kaldırma ve çevirme gibi işlerde güçlerini birleştirerek zorlukların üstesinden geliyor. Ayrılmaz üçlünün hayatta tek hissettikleri eksiklik ise alyans dışındaki her türlü takı ve tırnaklarına süremedikleri renk renk ojeler.Mesleğini çok sevdiğini belirten ancak meslek icabı bazı konularda özverili davrandığını anlatan Zeynep Büyüksarı, "Oje, ambulanstaki oksijen sistemimiz için zararlı. Hastalara müdahalede sorun çıkarabiliyor. Hem hijyen açısından da uygun değil. Özel hayatımızda sürsek dahi göreve gelirken çıkarıyoruz. Saçlarımızda toplu olmak zorunda. Bu bir zorlama değil ama mesleğe olan saygımız nedeniyle böyle davranıyoruz. Hastalara zarar verebilir diye taşlı yüzükler de kullanamıyoruz" dedi.24 saat çalıştıktan sonra dinlenme süresi içerisinde sosyal hayata da vakit ayıran Zeynep Küçüksert, tiyatro ve müzikle yakından ilgileniyor. Küçük tatiller yapmaktan hoşlandığını da anlatan Küçüksert, "112'de kadın olmak gerçekten zor. Bazı şeylerden feragat etmek gerekiyor. Fedakarca davranmak zorundasın. Ben askılı küpe takmayı çok seviyorum ancak bana ve hastaya zarar verebilir diye takamıyorum" diye konuştu.Aralarında en tecrübeli isim olan Havva İzci ise alkollü ve kilolu hastalarda çok zorlandıklarını söyledi. Gece çıktıkları vakalarda alkollü ve saldırgan hastalara müdahale sırasında çevreden çoğunlukla yardım aldıklarını belirten İzci, her türlü zorluğa rağmen işini çok sevdiğini söyledi.112'nin 3 can kurtarıcı meleği mesleklerini tercih ettikleri için hiçbir pişmanlık yaşamadıklarını, tercih hakları olsa yine aynı mesleği tercih edeceklerini de sözlerine ekledi.

- GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------Ambulansın görüntüsüBaretlerin görüntüsüKadın personelin istasyonda çalışırken görüntüsüKitap okuyan kadın sağlık personelinin görüntüsüKomuta merkezinin telsizle ihbar vermesiİhbarla çıkış yapan personelin görüntüsüANONS 1  (Alparslan Çınar)Ambulansa binmeleriAmbulansın verilen adresi gidişiDRONE görüntüAmbulansın gelişi ve personelin ekipmanlarıyla yaralıya müdahale etmeleriANONS 2 (Alparslan Çınar)DRONE görüntülerYaralıya olay yerinde müdahaleVatandaşların görüntüsüANONS 3 (Alparslan Çınar)Yaralının sedye ile ambulansa taşınmasıAmbulansın hastaneye gidişiRÖP 1: Zeliha BüyüksarıRÖP 2: Zeynep KüçüksertRÖP 3: Havva İzciDetaylar

HABER: Alparslan ÇINAR -İbrahim LALELİ -KAMERA: Mehmet KILIÇASLAN/ANTALYA,

==============================

Tek eliyle yufka açıp, gözleme satarak geçimini sağlıyor

YALOVA'da, doğuştan tek eli olmayan Şerife Şahin (70), pazaryerinde yufka açarak gözleme yapıyor. Yalnız yaşayan Şahin, yaptığı gözlemeleri satarak geçimini sağlıyor.Yalova'da, doğumundan itibaren tek eli olmadan yaşayan Şerife Şahin, hayat mücadelesinden vazgeçmedi. Sabah erken saatlerde kalkarak, pazaryerinde bulunan tezgahını açan Şahin, geç saatlere kadar kendi yaptığı gözlemlerini satarak geçimini sağlıyor. Sabah tezgahını açmadan önce ise bulunduğu yeri tek başına süpürüp temizleyen Şahin, müşterilerine de hijyenik bir ortamda hizmet veriyor. Durumundan hiçbir zaman şikayetçi olmadığını ve her defasında haline şükrettiğini dile getiren yaşlı kadın, azmi ve çabasıyla da çevresindekilere örnek oluyor.

'ENGELLİYİM DİYEREK KİMSEYE MUHTAÇ OLMASINLAR'Her gün sabahın erken saatlerinde kalkarak işinin başına geçtiğini belirten Şahin, "Pazaryerine yakın bir yerde evim. Eşyalarımı pazar arabasına koyup, tezgahımın olduğu yere getiriyorum. Biz engellilere acımasınlar, herkes çalışsın. Engelliyim diyerek kimseye muhtaç olmasınlar. Bende ekmeğimi gözleme yaparak kazanıyorum" dedi.

'BEN ASLINDA ONA ENGELLİ DEMİYORUM'Yalova Yeni Yaşam Engelliler Derneği Başkanı Lale Dondurmacı ise "Şerife Şahin bugüne kadar tek başına hayat mücadelesi veren bir engellimiz. Ben aslında ona engelli demiyorum. Çünkü bizlerin iki eliyle yapamadığını, tek eliyle tek başına yapan örnek bir kadın. Sadece engellilere değil, sağlıklı insanlara da örnek olması gerekiyor. Hem tek eliyle bu işleri yaparken, kimseye muhtaç olmadan hayat mücadelesini buraya kadar getirdi. Bundan sonra da inşallah devam edecektir" ifadelerini kullandı.

- GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------------------------Şerife Şahin'in evden çıkması-Şahin'in masa ve sandalyeleri el arabasıyla pazara götürmesi-Şahin'in oklavayla yufka açmasından görüntüler-Detaylar-Şahin ile röportaj-Yalova Yeni Yaşam Engelliler Derneği Başkanı Lale Dondurmacı röportaj

Haber-Kamera: Cem Mete OKUR/ YALOVA,==============================

'Erkek işi yapamazsın' dediler, şimdi ustalara taş çıkartıyor

MERSİN'de 6 yıl önce eşinin demir doğrama dükkanına yardıma giden 3 çocuk annesi Fatma Kalkan (42), algıları yıkarak demirci ustası oldu. Kızı ile birlikte demir dövüp, kaynak yapan Kalkan, evde oturan kadınlara da çalışmaları, ve kendi ayakları üzerinde durmaları konusunda çağrıda bulunu.Memleketi Gaziantep'ten gelerek yerleştikleri Mersin'de annesinden öğrendiği terzilik mesleğini icra eden Fatma Kalkan, işleri yolunda gitmeyince terzi dükkanımı kapatmak zorunda kaldı. İşsiz kalınca evde oturmamak için eşinin merkez Toroslar İlçesine bağlı Yalınayak Mahallesi'ndeki demir doğrama dükkanına yardıma gitmeye başlayan Kalkan, çevredekilerin bakışlarına aldırış etmeden eşinin yardımına daha sık gitmeye başladı.Eşinin demir doğrama işine olan becerisini görmesi üzerine kendisine daha fazla iş vermeye ve bildiklerini öğretmeye başladığını anlatan Kalkan, "Yakınlarım, çevredekiler bu işe ilk başladığımda 'kadın demir doğrama işi yapamaz, bu erkek işi' dediler, önyargı ile yaklaştılar. Ama yılmadım işe dört elle sarıldım. 2013 yılında mikrokrediyle tanıştım. 2013-2019 yılları arasında 10 bin 800 TL mikrokredi kullandım. Kredilerle malzeme aldım, ürettim. 18 yaşındaki kızım da benden örnek alarak, benimle birlikte demir doğrama dükkanında çalışmaya başladı. Kızım ve eşimle birlikte çalışıyoruz. Para kazanmak, kendi ayaklarının üzerine durmak çok güzel bir duygu. Kadınlar evde oturmasınlar, çalışıp kendi ayakları üzerinde dursunlar" diye çağrı yaptı.

'BİZİ GÖREN MERAK EDİP YANIMIZA GELEREK ÇEKTİRİYOR'Fatma Kalkan'ın 18 yaşındaki kızı Emine de kendisi gibi demir doğrama dükkanında çalışıyor. 10 yıldır babası ve annesi ile birlikte çalışan Emine, "Bu işe merak saldım. Çıraklık okulunda metal bölümünde okuyorum. Okulda tek kız öğrenci benim. Çalışırken büyük bir ilgi görüyorum. Bizi gören merak edip yanımıza geliyor. Fotoğraf çektiriyor. Burada kaynak yapıyorum, ferforje işi yapıyorum. Bıçaklar, ziraat malzemeleri yapıyoruz. İşimi çok seviyorum" dedi.

EN İYİ USTALARA TAŞ ÇIKARTIYORFatma Kalkan'ın eşi Eyüp Kalkan ise çevredekilerin olumsuz yaklaşımına aldırış etmediklerini belirterek şunları söyledi: "Eşim ve kızım bana çok yardımcı oldular. Üzerimdeki bütün yükü aldılar. Dışarıdan bakanlar 'kadın bu işi yapamaz, bu erkek işi' dediler ama öyle olmadığını herkese gösterdiler. Şimdi en iyi ustalara taş çıkartıyorlar."

- GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Fatma Kalkan ve kızı Emine çalışırken genel ve detay görüntüKaynak yapmalarıDemir ısıtıp çekiçle dövmeleri Fatma Kalkan ile röpEmine Kalkan ile röpEyüp Kalkan ile röpAile fotoğrafı çektirilirken

Haber-Kamera: Mustafa ERCAN-Soner AYDIN/ MERSİN,==============================

Adana'yı bekleyen tehlike; yeraltı su seviyesi yükseldikçe binalar zarar görüyor JEOFİZİK Mühendisleri Odası Adana Şubesi Başkanı İbrahim Aybirdi, kentte yer altı su seviyesinin yüksek olmasından dolayı çok sayıda binanın bodrum katlarını su bastığını, bu nedenle de binaların taşıma sistemlerinin zarar gördüğünü söyledi.

Kentte Çatalan İçme Suyu Projesi'nin devreye girmesi ile diğer içme suyu kuyularının kapatıldığını bunun da yer altı su seviyesinde artış yaşanmasına neden olduğunu anlatan

Jeofizik Mühendisleri Adana Şube Başkanı İbrahim Aybirdi, su havzalarının yükselişe geçtiğini ifade etti. Adana'nın, Seyhan ve Ceyhan Nehri gibi alüvyon kökenli, tarıma elverişli Çukurova toprakları üzerine kurulduğunu ve içme suyu açısından problemi olmadığını ifade eden Aybirdi, "İçme suyu projesinin devreye girmesi, kuyuları pasifleştirdi. Bu da beraberinde birçok risk getirdi. Yer altı su seviyesinin yüksek olması nedeniyle kentte inşa edilmiş çok sayıda binanın zeminlerinde su çıkışları gözlenmektedir. Yer altı su seviyesinin yüksek olduğu alüvyon kökenli birimler, serbest akifer türlerine sahip. Bu türlerin en büyük beslenme kaynakları yağışlar. Son yıllarda yağışların etkisinin de artmasıyla birlikte su taşmaları kent hayatını etkileyen önemli bir probleme dönüştüö dedi.

Yer atı su seviyesinin 7-10 metre arasındayken Çatalan Suyu'nun devreye girmesiyle 2-8 metre arasında yükseldiğini belirten Aybirdi, sel baskınlarının yanı sıra bodrum katlı binaların taşıma sistemlerinin zarar gördüğünü kaydetti.

'KUYULAR AÇILMALI, YER ALTI HARİTALARI ÇIKARILMALI'

Yer altı su seviyesinin riskli boyutlara yükselmesinin dikkate alınması gerektiğinin altını çizen İbrahim Aybirdi, şunları söyledi:

"Adana'da kuyuları tekrar aktifleştirmeliyiz. Çatalan Barajı ikinci aşamada kalmalı ve eksik kalan yerlerde devreye girmelidir. Jeofizik çalışmalar yapılarak yer altı haritaları çıkarılmalıdır. Yerleşim yerleri buna göre belirlenmelidir. Su basan bodrumlu yapılara gelince insanlarımız binalarında kendi başlarına kuyu açmamalılardır.ö

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------DHA Muhabiri Can Çelik'in anonsuJeofizik Mühendisleri Odası Adana Şubesi Başkanı İbrahim Aybirdi'nin apartmanın bodrumundaki suyu göstermesiİbrahim Aybirdi'nin zarar gören bodrumu göstererek konuşmasıİbrahim Aybirdi ile röp.Seyhan Nehri'nden detaylarSu baskınlarından arşiv görüntüler

Haber-Kamera: Can ÇELİK-Nuri PİR/ADANA,==============================


Kaynak: DHA

Son Dakika Güncel DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement