Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkanı Prof. Dr. Sevim Güllü, Türkiye'de diyabet görülme sıklığının yüzde 13 düzeyinde olduğunu belirterek, "Kadınlar söz konusu olduğu zaman diyabetin görülme sıklığı daha da artıyor. Kadınlarda neredeyse yüzde 20'lere kadar ulaşmakta. Özellikle 20 yaş üzeri olan kadınlarda diyabet görülme sıklığı yüzde 16,7 oranında. 65 yaş üstüne bakıldığında ise yüzde 38'lere kadar çıkıyor." dedi.
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneğince 14 Kasım Dünya Diyabet Günü kapsamında diyabetle ilgili önemli noktalara dikkat çekmek amacıyla bir otelde basın toplantısı düzenlendi.
Dernek Başkanı Prof. Dr. Güllü, diyabetin sıklık açısından öngörülenin çok önünde bir artış gösterdiğine işaret ederek, "Yaşam şartlarının değişmesinden kaynaklandığını düşündüğümüz, birtakım teknolojinin getirdiği toksik maddelerin de katkısıyla obezite ve diyabet gelişiminin son derece yüksek rakamlara ulaştığını görüyoruz." dedi.
Diyabetin hem insanların yaşam kalitesi hem de süresini kısaltan önemli bir sağlık problemi olduğunu vurgulayan Güllü, Dünya Sağlık Örgütü ile Uluslararası Diyabet Federasyonunca bu yıl Dünya Diyabet Günü'nün temasının "Kadın ve Diyabet" olarak belirlendiğini kaydetti.
"Kadınlarda diyabet görülme sıklığı yüzde 20'lere ulaşıyor"
Güllü, "Türkiye'de genel olarak topluma baktığımız zaman diyabet görülme sıklığı yüzde 13 olarak belirleniyor ama kadınlar söz konusu olduğu zaman diyabetin görülme sıklığı daha da artıyor. Kadınlarda neredeyse yüzde 20'lere kadar ulaşmakta. Özellikle 20 yaş üzeri olan kadınlarda diyabet görülme sıklığı, yüzde 16,7 oranında. 65 yaş üstüne bakıldığında ise yüzde 38'lere kadar çıkıyor yani neredeyse her iki kişiden birisi 'Diyabetik olacak' dediğimiz düzeye geliyor." uyarısında bulundu.
Tüm dünyada bu sene diyabette farkındalık oluşturmak konusunda kadınların ön plana çıkartılmasının bir nedenin de bu oranlar olduğunun altını çizen Güllü, şöyle devam etti:
"Kadın diyabetin gelişimi açısından da engelleyici bir faktör olabilir. Eğer kadın bilinçli bir şekilde diyabetin gelişmemesi açısından neler yapılması gerektiğini bilirse daha bebeğine hamileyken başlatacağı birtakım önlemlerle ya da çocukluk yaş grubunda, çocuk büyürken yavaş yavaş erişkinliğe doğru adım atarken, ileride diyabet gelişimini engellemek için neler yapacağını bilirse daha sağlıklı bir topluma doğru yönlendirmesi mümkün olabilecektir."
Güllü, dernek olarak diyabetle ilgili yoğun çalışmalar yaptıklarını, bütün şehirlerde aile hekimlerine, iç hastalıkları uzmanlarına diyabetli bireylere nasıl yaklaşmaları gerektiği konusunda eğitim verdiklerini anlattı.
"Rakamın çok daha kötüye gideceğini tahmin edebiliyoruz"
Güllü, Türkiye'de 20 yaş ve üzerindeki bireylerde yüzde 13 oranındaki diyabet görülme sıklığı dikkate alındığında neredeyse her 10 kişiden birinin diyabetli olarak kabul edilebileceğini ifade ederek, "Biz, bir projeksiyon yapmıyoruz ama yaklaşık olarak 10 sene içerisinde iki kat arttığına göre bu rakamın çok daha kötüye gideceğini tahmin edebiliyoruz." şeklinde konuştu.
2020'li yıllarda 300 milyona ulaşması beklenen diyabetli sayısının güncellenerek, 500 milyon olarak açıklandığına, rakamların çok hızlı arttığına dikkati çeken Güllü, sağlıksız beslenme, 'endokrin bozucular' denilen birtakım maddelerin devreye girmesi ve obezitenin artması gibi nedenlerin diyabette hızlı artışı da beraberinde getirdiğini vurguladı.
"'Sağlıklı beslenin' demek yeterli olmuyor"
Güllü, diyabet konusunda bilinçlendirme çalışmalarının, toplumun eğitilmesinin çok önemli olduğuna işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Toplumun eğitilmesi şart ama eğitimle birlikte daha farklı birçok grubun da bu işin içine girmesi gerekiyor. Mesela endüstriyel ürünlerin değiştirilmesi, gıda ürünlerinin mutlaka gözden geçirilmesi gerekiyor. 'Sağlıklı beslenin' demek yeterli olmuyor açıkçası. 'Meyve yiyin' diyoruz, meyvenin içinde pestisit var. Pestisit, endokrin bozucudur. Et tüketiyorsunuz, antibiyotiklerle desteklenmiş hayvanlardan et tüketiyorsunuz. Plastik şişelerdeki sular aslında endokrin bozucu. Neticede toplum sağlığını yoğun olarak etkiliyor. Evinizdeki boya, oyuncakların içindeki maddeler, bunların hepsi bir risk oluşturuyor toplum sağlığı açısından."
Güllü, tüm dünyada diyabetle mücadelenin daha sağlıklı ürünlerin topluma sunulmasıyla bu tarz ürünlerin kullanımının sınırlanması konusunda bir sağlık politikası oluşturulması, besicilik gibi sektörlerin eğitilmesi ve bisiklet yolları, hareketin artırılması ile mümkün olabileceğinin altını çizdi.
Derneğin Genel Sekreteri Prof. Dr. İlhan Yetkin de BM'nin iki bulaşıcı hastalıktan sonra diyabetle ilgili de hükümetleri uyardığını aktararak, yaşamın yitirilmesi veya görme kaybı, böbrek yetmezliği, ayakların kesilmesi gibi komplikasyonlara neden olan diyabetin aynı zamanda ekonomik açıdan da ciddi bir külfet getirdiğine dikkati çekti.
"Türkiye'de bir diyabetli hasta için harcanan para aşağı yukarı bin 300 dolar civarında" diyen Yetkin, komplikasyonların gelişmesi durumunda da bu miktarın 5-8 katına çıkabildiğini kaydetti.
Gebelikte yapılan şeker yükleme testi
Dernek Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Fahri Bayram da öncelikli hedeflerinin diyabetin önlenmesi olduğunun altını çizerek, gebelikte yapılan şeker yükleme testinin zararlı olduğu yönündeki iddialara tepki gösterdi.
Bayram, "Televizyonda konuyla ilgisi olmayanlar gebelikte yapılan şeker yükleme testiyle ilgili çıkıyor, 'Şöyleymiş, böyleymiş' diye konuşuyor. Kesinlikle yapılmalı, bütün dünya yapıyor ve hiçbir zararı olmadığını da bütün dünya biliyor. Testte 75 gram glikoz veriyoruz. 75 gram glikoz nedir, bir dilim baklava yemiyor musunuz? Yanlış bir yönlendirme var." diye konuştu. Bayram, diyabetin saçtan tırnağa kadar insanın bütün sistemini etkilediğine dikkati çekti.
Prof. Dr. Güllü de gebe kadınların, ihtiyaç duyulması halinde mutlaka tarama yapması gerektiğinin altını çizerek, "'Gebelik diyabeti' dediğimiz, gebelik sırasında ortaya çıkan diyabet gebelik süresince hem anne hem bebek açısından tehlikeli bir durum oluşturuyor, bunu biliyoruz ama esas vurgulayacağım doğan bebeğin hayatını etkiliyor. Bir ömür boyu çocuk bunu çekiyor. Bu nedenle eğer gerekiyorsa bu testin yaptırılmasında yarar var." diye konuştu.
"Sağlık Bakanlığı 12 tane şeker ölçüm cihazına izin verdi"
Derneğin araştırma sekreteri Prof. Dr. Füsun Saygılı da diyabetin kontrol altında tutulmasında evde kan şekerini ölçmek için kullanılan "glukometre"lerin önemine dikkati çekti. Saygılı, bu konuda yoğun takip gerektiren hastaların tip 1 diyabet hastaları olduğunu, tip 2 diyabette ise iyi metabolik kontrolün olması için belli zamanlarda kan şekerinin izlenmesi gerektiğini aktardı.
Prof. Dr. Yetkin ise piyasada bulunan şeker ölçüm cihazlarının güvenli olup olmadığına ilişkin soru üzerine, "Sağlık Bakanlığı, 12 tane şeker ölçüm cihazına izin verdi. Bakanlığın ölçüm izin verdiği aletleri kullanıyoruz. Yoksa neredeyse bir mezarlık gibi Türkiye, 70'in üzerinde alet var ama Bakanlığın izin vermediği aletleri kullanmıyoruz." yanıtını verdi.
Yetkin, ayrıca, SGK'nın diyabet konusunda yeni ilaçlarla ilgili de daha hızlı bir çalışma yapabileceğini, insanların bu ilaçlara daha hızlı ulaşmasının sağlanabileceğini ifade ederek, özellikle çocukları diyabetli olan veya diyabetle mücadele eden ailelere de devletin biraz daha destek olabileceğini dile getirdi.
Son Dakika › Güncel › Dünya Diyabet Günü - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?