Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, " Türkiye'de azınlıkların cemaat vakıfları statüsüne dönüşebilmeleri için yerleşik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması gerekiyor. Hayır müesseseleri, dini müesseseleri, mektepleri, mezarlıklarının olması gerekiyor" dedi.
Ertem, Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Cemaat Vakıfları Temsilci Ofisi işbirliğinde Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu'nun katkılarıyla "Sorunlar ve Haklar II" başlığıyla düzenlenen, "Gayrimüslimlerin Tüzel Kişilikleri" konulu konferansın ikinci oturumda yaptığı konuşmada, akademik çalışmalarını vakıflar üzerine yapmış birisi olarak görüşlerini sunacağını söyledi.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının, buraya mensup herhangi bir azınlığın, Medeni Kanun hükümleri çerçevesinde vakıf kurabileceğini, bunun önünde herhangi bir engelin olmadığını ifade eden Ertem, Lozan Antlaşması'nın belirlediği ayrıcalıklı statüde olabilmek için sadece o dönemde, 1936 yılında kurulan cemaat vakıflarını öngördüklerini bildirdi.
Ertem, "Bir ülkede azınlık olmak demek, zaten o ülkenin mensubu olmak demek" diyerek, şöyle devam etti:
"Yani Türkiye'de azınlık olmak demek, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak demektir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, Lozan Antlaşması çerçevesinde söylüyorum. Türkiye'de azınlıkların cemaat vakıfları statüsüne dönüşebilmeleri için yerleşik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması gerekiyor. Hayır müesseseleri, dini müesseseleri, mektepleri, mezarlıklarının olması gerekiyor. Bu şu anlama gelir; bir kilise ya da havra çevresi, bütün hepsini ayrıştırmadan söylemek istiyorum, içerisinde okulu, hastanesi varsa, bunlar kendi mensubu olan o dine mensup ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan kişiler tarafından, o çevreyle alakalı bir vakıf kurulabilir. Lozan Antlaşması bunu söylüyor. Bu çerçevede de o tarihte kurulan birçok cemaat var."
Vakıflar Meclisi olarak, bu statüyü tanıyan ve yaşattığına inandıkları üç vakıfla alakalı olarak bir karar geliştirdiklerini kaydeden Ertem, şunları kaydetti:
"İzmir'deki Musevi Cemaati, 1912 yılından günümüze süren bir problemi vardı, inceledik. Mensupları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, tapuda kendi adlarına mülkleri vardı ve tüzel kişilik gibi hareket ediyorlardı. Lozan Antlaşması çerçevesinde değerlendirildiğinde o dönemde müracaat ettiklerinde tek eksiklikleri vardı. Ne 1913'te beyanname verdiler, ne de 1936'da. Eğer o tarihte beyanname vermiş olsalardı, zaten hükmi şahsiyet kazanmış olacaklardı. Bunların vakıf olarak kabul edilmesinde herhangi bir mahsur görmedik ve Vakıflar Meclisi olarak buna karar verildi.
Beyoğlu'nda Rum mektebi var. Aynı şekilde 1944 yılında vakıf statüsünden çıkarılmasına yönelik daha çok özel öğretim kurumu olarak değerlendirilmesine yönelik, Vakıflar Meclisi kararı vardı. İncelediğimizde hukuki varlık olarak var. Bir mektep ve Türkiye'de yerleşik azınlıklar tarafından oluşturulmuş, onlara mensup bir yapı. Orasının da hukuki yapısının tüzel kişilik, vakıf olarak tanınmasına yönelik bir karar verildi."
"Süryani cemaati sürece takılıp kaldı"
Süryani cemaati mensuplarının sürece takılıp kaldıklarını düşündüğünü söyleyen Ertem, "Süryani cemaati vatandaşlarımızın sürecin dışında yeni yol arayışı içinde olmadıklarını düşünüyorum" dedi.
Türkiye'de cemaat vakfı tanımlamasının, hukuki olarak sadece Vakıflar Kanunu'nda bulunduğunu aktaran Ertem, başka hiçbir kanunda cemaat tanımlamasının olmadığına dikkati çekti.
Ertem, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Süryani vakıfları da bizim merkezi sicilimize kayıtlı olan vakıflar. O nedenle diğer din ve mezhep çerçevesinde yürütmüş olduğumuz tüm faaliyetler içerisinde kendilerinin yer alması gerekiyor. Yani okul kurması gerekiyorsa bu çerçevede hareket etmesi lazım. Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu konuda süreç olarak kendisine söylediği noktada değil, Vakıflar Kanunu'nun kendisine vermiş olduğu hak noktasında yolunu tayin etmesi gerekiyor."
Mazbutaya alınmış cemaat vakıflarının taşınmazlarıyla ilgili yürüttükleri faaliyetlerden de bahseden Ertem, restorasyonu yapılan bütün yapıların, ibadethanelerin, cemaatine bırakılması taraftarı olduklarını vurguladı.
Bunun uygulamasını yaptıklarını, Gaziantep'teki havranın restorasyonunu tamamladıklarını belirten Ertem, "Cemaate, 'siz burayı dini vecibelerinizi yerine getirme noktasında kulanın' dedik. Ama cemaat olmadığı ve bakımını üstlenemeyecekleri gerekçesiyle biz orayı Gaziantep Üniversitesi'ne tahsis ettik. Ama cemaatten birisi Gaziantep'e gittiğinde, orada duasını, ibadetini yapması mahiyetinde temel hakkı da koruduk, bu şartı da getirdik" diye konuştu.
Ertem, Edirne'deki sinagogun restorasyonunun bitmek üzere olduğunu, Diyarbakır'daki Ermeni Katolik kilisesiyle ilgili olarak Ermeni cemaatinin kiliseyi haziran ayı sonlarına doğru kullanmasına yönelik çalışma gerçekleştirdiklerini dile getirerek, İskenderun'daki Süryani kilisesinin restorasyonunu yaparak cemaate verdiklerini sözlerine ekledi. - İstanbul
Son Dakika › Güncel › Gayrimüslimlerin Tüzel Kişilikleri' Konferansı - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?