Adalet Bakanı Sadullah Ergin, yargı bağımsızlığının, hukukun sağladığı yetki ve otoriteyi hakimin istediği şekilde zimmetine geçirebileceği anlamına gelmediğini belirterek, "Millet adına hüküm vermek üzere yetkilendirilenler, bu yetkiyi gerçekten millet adına kullanmak zorunda olduklarına dair sorumluluklarını hiçbir şekilde unutmamalıdır" dedi.
Bakan Ergin, 13. ve 14. Dönem Adli Yargı Hakim ve Cumhuriyet Savcısı Adayları Kura Töreni'ne katıldı.
Ergin, törendeki konuşmasında, hakim ve savcı adaylarının, uzun bir eğitim maratonu, sınavlar, staj dönemi ve nihayet mesleğe kabullerinin ardından, bugün ilk görev yerlerinin belirleneceğini belirterek, kişisel çaba ve çalışmalarıyla bugünlere erişen genç adayları ve onları yetiştiren ailelerini tebrik etti.
Adayların büyük ve önemli sınavlardan geçtiğini ancak asıl büyük sınavın, büyük maratonun bundan sonra başlayacağını vurgulayan Ergin, sözlerine şöyle devam etti:
"Üstelik bu büyük sınavda, ne aileleri ne hocaları ne de meslek büyükleri fiziken yanlarında olmayacaklar. Karar anı gelip çattığında, vicdanlarıyla baş başa kalacaklar. Aklın ve vicdanın rehberliğinde hakikati arayacaklar, toplumun can suyu olan adaletin peşinden koşacaklar. Adaletin yegane tecelligahı olan temiz vicdanlar, yeri gelecek onları uyaracak, yeri gelecek, gün olacak rahatsızlık verecek, yeri gelecek teskin ve teselli kaynağı olacak.
Sesini duymasını ve dinlemesini bildikleri sürece o vicdan, şaşmaz bir doğrulukla onlara önderlik edecek, yol gösterecek bir akıl yargısına dönüşecek. Ancak ön yargılarla vicdanın sesi bir birine asla karıştırılmamalı, pekişmiş yanılgılar tecrübe sanılmamalıdır."
Erin, hakim ve savcı adaylarına aklın, pozitif düşüncenin, hukukun ve evrensel değerlerin peşinden asla ayrılmamalarını tavsiye etti.
-"Hukuk kendi nesnel kuralları çerçevesinde çalışmalı"-
Adalet kelimesinin, her şeyin yerli yerinde olması anlamına geldiğine işaret eden Ergin, bunun sağlanabilmesinin ön koşullarından birisinin de yargının kendi doğal sınırlarında işlemesi olduğunu kaydetti. Ergin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hukukçu önüne gelen davalarda önceden kestirilemeyen, hiç kimsenin tahmin edemediği, kararlara imza atarsa hukuk, toplumu geliştiren değil gerileten, güven temin eden değil ürküten ve tedirgin eden bir unsur haline gelir. Oysa hukukun üstünlüğü, sistemin, hukukçunun dahi keyfiliğinden uzak bir biçimde kendi nesnel kuralları çerçevesinde çalışabilmesidir. Yargının bağımsızlığı, hukukun sağladığı yetki ve otoriteyi hakimin istediği şekilde zimmetine geçirebileceği anlamına gelmez. Millet adına hüküm vermek üzere yetkilendirilenler, bu yetkiyi gerçekten millet adına kullanmak zorunda olduklarına dair sorumluluklarını hiçbir şekilde unutmamalıdır."
-"Avantajlı bir noktadan başlıyorlar"-
Ergin, hakim ve savcı adaylarının meslekte onlardan önce gelenlere nispetle adalet için girdikleri bu yarışa daha avantajlı bir noktadan başladığını vurgulayarak, son 10 yılda yargı sisteminin imkan ve şartlarının bugün bambaşka bir noktaya taşındığını söyledi.
"Hükümet konaklarının güneş görmeyen katlarına sıkışmış, tabelalarındaki
'Adalet Sarayı' yazısı acı bir nükte gibi duran adliyeler büyük ölçüde maziye karıştı" diyen Ergin, "Nicelik ve nitelik olarak yetersiz personelle, kırık dökük daktilolarla iş görülmeye çalışılan dönemler geride kalmıştır. Özellikle savcılarımızın başını ağrıtan, adları isyan ve kargaşayla anılan eski tip ceza infaz kurumları, mazinin tatsız hatıraları arasındaki yerini almıştır. Dili ve içeriğiyle toplumun talep ve ihtiyaçlarının gerisinde kalan, zamanın ruhunu ıskalayan mevzuat altyapısı büyük ölçüde değiştirilmiş ve temel kanunlarımız bütünüyle yenilenmiştir" değerlendirmesinde bulundu.
Ergin, yargıya ayak bağı olan, adil ve etkin işleyişini engelleyen yapısal sorunların çözüldüğünü, ihtiyaç ve beklentilerin önemli ölçüde karşılandığını belirterek, büyük ve modern binalar, gelişen teknik altyapı ve ileri boyutta kullanılan teknoloji, yenilenen mevzuat külliyatı ve sayısal artışıyla mahkemelerin adaletin garantisi olmadığını kaydetti.
-"Vicdanları sarsacak sonuçlar"-
İnsanı ihmal eden ve adalet hizmetlerini sadece kesin bir hüküm ameliyesine indirgeyen yaklaşımın, vicdanları sarsacak sonuçlara neden olabileceğine işaret eden Ergin, şöyle konuştu:
"İşte bunun için yargı mensubunun donanımı, liyakati ve mesleki kalitesi, özel bir öneme sahiptir. Adalet her yerde, her zaman ve her koşulda istinasız bir şekilde herkesi ilgilendiren, uygulanması, gösterilmesi, yaşanması, korunması, aranması ve uğrunda her şeyin feda edilmesi gereken müstesna bir değerdir. Adaletin güçlü olduğu yerde devlet de güçlüdür. Unutulmamalıdır ki hakim ve savcının temel sorumluluğu, devleti korumak, devlet fikriyle ilişkili bireysel veya toplumsal herhangi bir çıkarı gözetmek değildir. Onun görevi hukuku korumak, hakkı gözetmek, adaleti teslim etmekten ibarettir. Hukuk korunursa, hak yerini bulursa devlet ve her türlü toplumsal değeri zaten korumuş, yüceltmiş oluruz. Bu nedenle olsa gerek ki adalet mülkün yani devletin temeli, vazgeçilmez esası olarak görülmüştür."
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de istiklalin, istikbalin, hürriyetin, her şeyin adaletle kaim olduğuna işaret ettiğini anımsatan Ergin, "Devleti koruma pahasına hukukun çiğnenmesi, hak tanımazlıkta devletin kirli bir meşruiyet kaynağına dönüştürülmesi anlamına gelir" dedi.
Ergin, Latinlerin, 'saymalı değil tartmalı' sözünü hatırlatarak, "Belki de bu sözü, sayıdan çok tartıya vurmaya değer adalet için söylemişler. Yargı profesyonellerimiz, daha düne kadar, ağır iş yükü ve gelecek beklentilerinin doğal bir sonucu olarak tartmaktan çok saymanın telaşı içindeydi. Gelen ve giden dosya sayılıyordu. Çıkan iş sayılıyordu. Yargıtay denetiminden geçen iş sayılıyordu. Alınan notlar sayılıyordu. ve bu sayma ameliyesi içinde 'adalet', basit bir istatistik unsuruna dönüşüyordu. Oysa adaletin sembolü olan Themis'in elinde abaküs değil adaletin terazisi duruyordu" ifadelerini kullandı.
-"Her dilekçede bir insan hikayesi"-
Mahkeme kararların sadece birer kağıt değil insanların, belki de toplumların kaderini değiştiren belgeler olduğuna işaret eden Ergin, verilen her kararda, imzalanan her ilamda, havale edilen her dilekçede, bir insan hikayesine, bir insanın hayatına, umut ve korkularına temas edildiğinin unutulmamasını istedi. Ergin, "Her vatandaşımız, kapınıza vardığında, hakkına erişeceğini bilmelidir. Topluma bu güveni vererek, liyakatle görevinizi ifa edeceğinizden eminiz" diye konuştu.
Hakimlik ve savcılığın en saygın olduğu kadar en fazla titizlik gerektiren mesleklerin başında geldiğini anımsatan Ergin, adaylara mesleğin mihneti ve meşakkatlerine rağmen hakimlik ve savcılık sıfatlarını sırtlarında bir yük gibi değil göğsünde bir çiçek gibi şerefle, onurla ve hepsinden önemlisi liyakatle taşımalarını tavsiye etti.
-Dönem sonu birincilerine plaket-
Dönem sonu sınavı birincisi Ferhat Koyuncu, hakim ve savcı adayları adına yaptığı konuşmada, mesleki tüm sorumluluklarının bilincinde olarak yurdun dört bir yanına gideceklerini belirterek, görev ve yetkisi ne olursa olsun kimsenin hakim ve savcıların kararlarına etki etmesinin düşünülemeyeceğini söyledi.
Bakan Ergin, hakim adayları birincisi Ferhat Koyuncu'ya, Askeri Yargıtay Başkanı Hakim Tuğgeneral Hasan Dengiz ise savcı adayları birincisi Musa Baysal'a plaket takdim etti.
Törende, meslek öncesi eğitimlerini başarıyla tamamlayıp Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3. Dairesince mesleğe kabullerine karar verilen 13. ve 14. dönem adli yargı hakim ve Cumhuriyet savcısı adayı 775 kişinin, görev yeri kurayla belirlendi. - ANKARA
Son Dakika › Güncel › Hakim ve Cumhuriyet Savcısı Adayları Kura Töreni - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?