AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Mahir Ünal, "Küresel güçler, bir ülkede istedikleri, kendileriyle iş birliği yapacak, onların politikalarına teslim olacak, boyun eğecek yapılar iktidara gelmediği zaman kara propaganda üzerinden saldırıya geçiyor. Bunlar çok demokratik, özgürlükçü, insan hakları konusunda hassassa, Arakan'da çocuklar ölürken, Ruanda'da insanlar katledilirken, Suriye'de milyonlarca çocuk, kadın ölürken, dünyanın dört bir yanında demokrasi, insan hakları katledilirken neredeler? İsrail'de gazeteciler tutuklanırken bunlar nerede? Bunlar sadece beyaz, Avrupalı ve onların düşüncesini kabul etmiş ve modern olarak tanımladıkları insanlar için bu hakları geçerli görüyorlar." dedi.
Partisinin İstanbul İl Başkanlığında düzenlenen İstanbul Kadın Akademisi'nin " Kudüs'ü Anlamak" başlıklı 5. dersine konuk olan Ünal, 2009 yılının, FETÖ'cü yapının maskesinin yavaş yavaş düşmeye başladığı yıl olduğunu söyledi.
İktidara geldiklerinde ilk kavgalarının, darbeci, vesayetçi, devletin, Cumhuriyet'in, rejimin kendilerine ait olduğunu düşünen sivil ve askeri bürokratik elit ile "Siz seçildiniz, geldiniz ama devletle ilgili kararları biz veririz, devleti biz yönetiriz" diyen kesimle olduğunu dile getiren Ünal, şunları kaydetti:
"Bizim kavgamız 1950'den itibaren 'Devleti millet mi yönetecek yoksa bir kısım bürokratik elitler mi yönetecek?' kavgasıydı. 2002'de bizim ilk kavgamız onlarla oldu. Biz onlarla kavga ederken, bütün sivil güçleri demokrasi mücadelesine çağırdık, milletin iradesinin egemen olması gerektiğini söyledik. Adnan Menderes'in mücadelesinin adeta bir devamı niteliğinde, devleti yönetecek olanın, milletin iradesi olduğunu söyledikçe birileri ısrarla 'Devletle ilgili kararları siz veremezsiniz.' diyordu. Siyasetin ve seçilmişlerin karar verici olamayacağını söyleyen bir kesim vardı. Biz, o kesimle, vesayet odaklarıyla mücadele ederken, bütün sivil toplumla kaçınılmaz bir ittifak halindeydik. Sivil toplum örgütü görünümlü bu yapı da bu mücadelenin içerisinde yer aldı. Çok sonra biz, 2009'da ilk ipuçlarını gördüğümüz bir şey fark ettik. Meğerse bunlar, bizim tasfiye edeceğimiz vesayet odağının yerini almak için bizimle yürüyormuş. Ne zaman ki 2010'da vesayeti tasfiye ettik, 12 Eylül 2010 halk oylaması ve 26 maddelik Anayasa paketiyle bu ülkede vesayetin belini kırdık, bir de baktık ki bunlar bir vesayet odağı olarak diğer vesayetçilerden boşalan yeri doldurmak istiyor. Mavi Marmara olayında 'Meşru otoriteden izin almak lazım.' demişlerdi. 2011, 2012, 7 Şubat MİT krizi ve sonrası... 2009'da açık ve net bir şekilde biz, tavrımızı artık ortaya koyduk."
Mahir Ünal, 2007 ve 2008'i aştıktan sonra ileriyi daha net görüp, mücadeleyi keskin ve kararlı hale getirdiklerini vurguladı.
AK Parti'nin siyasetinin, milli birlik ve beraberlik için yapılan, nefretten, kinden ve öfkeden beslenmeyen, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı olmayan bir geleneğin siyaseti olduğunu belirten Ünal, "Danıştay saldırısından dolayı, saldırganın kaçarken 'Allahu Ekber' diye bağırmasından dolayı bize 3 yıl nefes aldırmadılar. Bizimle bir ilgisi olmadığı, bir provakatif tetikçi olduğu, ne Müslümanlarla ne İslam'la uzaktan yakından bir ilgisi olmadığı halde bizim üzerimizde öyle bir mahalle baskısı kurdular ki ağzımızı açtığımızda 'Danıştay saldırısı', 'İrtica', 'İslamcı terör' dediler. Tıpkı DEAŞ'ı kurup, besleyip, destekleyip sonra da bize 'Siz DEAŞ'a destek oluyorsunuz.' dedikleri gibi. Geriye dönüp bakıyoruz, 'Siz DEAŞ'tan petrol satın alıyorsunuz' diye 2013'te bize deli gibi saldırırken, bize saldıranlar o yıllarda DEAŞ'tan petrol satın alıyormuş. 3 yıl bizi DEAŞ üzerinden dövdüler değil mi? Sonra Rakka'da gördük ki PYD ile DEAŞ'ı kuran aynı irade, akıl, güç. Onların kardeş olduğunu Rakka'da gördük." diye konuştu.
Ünal, DEAŞ'ın yeni hedefinin Hamas olduğunu açıkladığını aktararak, şunları söyledi:
"Niye bunların hedeflerinde İsrail olmadı? Niye Müslümanlara zulmeden hiçbir güce karşı tek bir sözleri olmadı? Bu yapıları kurup, bu örgütleri oluşturup bunlar üzerinden İslam düşmanlığını yukarı çıkartıp bize saldırıyorlar. Bizi anlamaya dönük, bizimle konuşmaya dönük, bizimle iletişim kurmaya dönük, bizimle bir güven ve iş birliği oluşturmaya dönük, kısaca bizimle iletişim ve ilişki kurmaya dönük hangi hamleleri oldu? Size uzatılan yumrukla tokalaşabilir misiniz? Önce elini açması gerekir? Bugüne kadar bize saldırmaktan başka ne yaptılar? Bu ülkede dergilerin kapaklarında bu ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanını idamla, suikast düzenlemekle tehdit ettiler. Bu ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanını daha geçen gün tek tip kıyafet uygulaması üzerinden 'O kıyafeti bir gün sen giyeceksin.' diye tehdit ettiler. Her türlü hakareti edeceksiniz, her türlü tehditte bulunacaksınız, nefret dili kullanacaksınız, hakaret edeceksiniz, aşağılayacaksınız, iftirada bulunacaksınız, ortaya attığınız iddialar, ithamların hiçbirini ispat edemeyeceksiniz, sonra da pişkin pişkin karşımıza geçip bizi yargılayacaksınız, 'Siz bu ülkeyi kutuplaştırıyorsunuz' diyeceksiniz. Böyle bir yapıyla iletişim kuramazsınız, konuşamazsınız. Bunlar sistematik olarak Türkiye'ye dönük bir kara propaganda yürütüyorlar. Küresel güçler, bir ülkede istedikleri, kendileriyle iş birliği yapacak, onların politikalarına teslim olacak, boyun eğecek yapılar iktidara gelmediği zaman kara propaganda üzerinden saldırıya geçiyor. 'Antidemokratiksiniz, diktatörsünüz, insan haklarını ihlal ediyorsunuz, gazetecileri tutukluyorsunuz, özgürlükleri kısıtlıyorsunuz.' diye kampanya başlatıyorlar. Bunlar çok demokratik, özgürlükçü, insan hakları konusunda hassassa, Arakan'da çocuklar ölürken, Ruanda'da insanlar katledilirken, Suriye'de milyonlarca çocuk, kadın ölürken, dünyanın dört bir yanında demokrasi, insan hakları katledilirken neredeler? İsrail'de gazeteciler tutuklanırken bunlar nerede? Bunlar sadece beyaz, Avrupalı ve onların düşüncesini kabul etmiş ve modern olarak tanımladıkları insanlar için bu hakları geçerli görüyorlar."
"Bunlar 'demokrasi' denildiğinde, sadece kendileri için algılıyor"
Türkiye'de bir siyasi partinin terör örgütüyle iltisaklı olduğunu ifade ettiğini aktaran Ünal, hukuk devletince gereği yapıldığında söz konusu ülkelerin ayağa kalktığını dile getirdi.
Partinin eş başkanlarının yargılandığı mahkemelere bu ülkelerin büyükelçilerinin geldiğini anlatan Ünal, İspanya'daki referandumun yaptırılmadığını, her türlü şiddetin uygulandığını, bakanların ve Katalon liderin tutuklandığını, ancak kimsenin ağzını açmadığını kaydetti.
Ünal, demokratik siyasetle terörün, şiddetin bir arada olamayacağını her demokratik aklın söylediğini belirterek, "Ama Türkiye'de olunca bu efendiler demokratik siyasetle şiddetin ve terörün bir arada olabileceğini söylüyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bunlar 'demokrasi' denildiğinde, sadece kendileri için algılıyor." ifadesini kullandı.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Mahir Ünal, ağır bir kara propaganda yürütüldüğünü vurgulayarak, "Propagandaya karşı iletişim değil, propagandayla cevap verilir. Sizinle iletişim kurmayan, diyalog geliştirmeyen, sizi suçlayan, aşağılayan, öz güveninize saldıran, size hakaret eden yapıların size dönük kullandıkları dile ilişkin durup, 'Doğru mu söylüyor?' diye düşünemezsiniz. Buna doğrudan karşı çıkmanız gerekir." diye konuştu.
Postkolonyal sistemlerde gelişmekte olan ülkelerin önce öz güvenine saldırıldığını dile getiren Ünal, " 15 Temmuz'u itibarsızlaştırmak istemelerinin temel sebebi nedir? Çünkü 15 Temmuz gecesi yaşananlar dünya tarihinin hiçbir döneminde yaşanmadı. 15 Temmuz'a 'kontrollü darbe, tiyatro' diyenler şimdi 15 Temmuz gecesi sokağa çıkan kahramanlara hakaret ediyor. Biz bütün bunları gördükten sonra yapılmak istenenin ne olduğunu daha iyi fark etmeli, daha çok bilenmeli, daha uyanık olmalıyız, heyecanımızı, motivasyonumuzu daha çok artırmalıyız." dedi.
(Sürecek)
Son Dakika › Güncel › İstanbul Kadın Akademisi - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?