Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ), 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'nda bulunan, Özel Kuvvetler Komutanlığını (ÖKK) ele geçirme teşebbüsüyle ilgili 69 sanığın yargılandığı davada ara kararını açıklayan mahkeme, tüm sanıkların tutukluluk halinin devamına hükmederek, duruşmayı 6 ve 7 Haziran 2017'ye erteledi.
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki davada savunmasını yapan ve olay tarihinde ÖKK'da piyade üsteğmen olan Sezgin Güney 15 Temmuz akşamı personelinden bazı isimleri evine yemeğe davet ettiğini bildirdi.
Evindeyken, saat 21.00 civarında, ÖKK Kurmay Başkanı Albay Osman Kılıç'ın arayarak, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayında tatbikatı olacağını söylediğini, "Personelinle gider misin?" diye sorduğunu anlatan Güney, "Gider misin?" diye sorulmasına karşın bunun emir olduğunu ve gideceğini söylediğini bildirdi.
Kılıç'ın yapılacağını söylediği türden tatbikatlarda, kışla dışına sivil olarak çıkıldığını ve buluşma, sabotaj, gizli haberleşme, takip gibi faaliyetler icra edildiğini aktaran Güney, telefonun ardından evindeki personelle birlikte Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına gittiklerini, nizamiyede tatbikat için geldiklerini söylediklerini ifade etti. Burada silah ve çelik başlık aldıklarını, albay ya da yarbay bir kişinin, "Olağanüstü bir durum var. Sizler malzemelerinizle ÖKK'ya geçeceksiniz" dediğini bildiren Güney, "Ne olduğunu sordum, 'Terörist bir faaliyet olabilir' dediler. 'Emredersiniz' dedim, 3 araç yola çıktık" diye konuştu.
ÖKK'ya yaklaştıkları sırada bir helikopterin ateş ederek, kendilerini durdurduğunu söyleyen Güney, arabadan çıkarak ÖKK girişindekilere görevli olarak geldiklerini anlatmaya çalıştığını, can havliyle itmesinin ardından da kapının açıldığını anlattı.
Volkan Vural Bal'dan bilgi almak için karargah binasına çıktığını, burada sanıklardan eski Yarbay Mehmet Ali Çelik ile eski Albay Ümit Bak'ı gördüğünü aktaran Güney, "Komutanım bize ateş ediliyor" dediğini, terörist eylem olduğu yanıtı verildiğini söyledi.
Güney, şöyle devam etti:
"(Sen aşağı in, nizamiyede emniyeti al) dediler. Otopark bölgesine tertiplendik. Herkes mevzilendi. Ne olacak diye bekliyorduk. Yarım saat de bir saat de geçmiş olabilir. Karanlığın içinden, dere yatağından birileri geliyordu, sesleri duyuyorduk. 'Yaklaşmayın, giriş yasak' diyorduk. Yaklaşmaya devam ediyorlardı. Telsizle ne yapacağımızı nöbetçi amirliğe sordurdum. 'Yaklaştırmıyorsunuz, gelenlere ateş etmiyorsunuz' dediler. Caydırıcı olması için havaya uyarı ateşi açtık. Yaklaşmaya devam ettiler. 'Ben Oğuz Tozak, ben Ömer Faruk Bozdemir' diye seslenilmesi söz konusu değil. Bir süre sonra küfrederek, uzaklaştılar.
Saat 02.00 civarında iki helikopter karargaha indi. Orada bir cayırtı koptu, çatışma olduğunu anladık. Nöbetçi amirliğe sorduk, 'Olumsuz bir durum yok. Siz bulunduğunuz yerde devam edin' dediler. Karargah binasında çatışma olduktan sonra gruplar ateş ederek tekrar gelmeye başladılar. Yaklaştılar ve ateş etmeye başladılar. Tekrar havaya ateş etmeye başladık. 'Üzerlerine ateş etmeyin, caydırıcı olsun' dediler. 03.00-05.00 arasında olaylar bu şekilde cereyan etti."
Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu'nun, "O saate kadar ne olduğunu merak etmedin mi?" sorusu üzerine "Cevap alacağımız tek yer nöbetçi amirlikti" diyen Güney, Ademoğlu'nun, "Bulunduğunuz yere yakın olan, bombalanan TÜRKSAT var, Polis Özel Kuvvetler var. Akıllı telefonun yok muydu?" soruları üzerine Güney, bombalanan diğer yerleri görmediğini, telefona bakma fırsatının da olmadığını öne sürdü.
Güney, "Saatlerdir bizi sabırla dinliyorsunuz. Telefonunuza hiç bakmadınız. Birçok kez çatışmaya girdim. Ben de çatışma anında hiç telefona bakmadım. O gün de telefona bakma fırsatım olmadı" diye konuştu.
Başçavuş Gökmen Ata'nın vurulduğunu öğrenmesinin ardından kuleden "ateşkes" komutu geldiğini, bazı arkadaşlarının yukarı yöneldiğini anlatan Güney, kendisinin de bulunduğu otopark bölgesinden kayıt kabul bölgesine çıktığını, karargaha gittiklerinde Mihrali Atmaca tarafından derdest edildiklerini bildirdi.
Evine personelini akşam yemeği için çağırmasının başına bela olduğunu söyleyen Güney, "Çağırdım, pişman oldum. Mihrali Atmaca, eli kanlı biri, bir liste çıkarıyor, delil ortaya atıyor" ifadelerini kullandı.
Güney, nizamiyeye yakın, araçlar bölgesinde bulundukları sıradaki durumlarına ilişkin şunları kaydetti:
"Kapının arkasında biri sesleniyor, 'Ben Oğuz Tozak' diyor, girmek istiyor. Uzun namlulu silahlarla ateş edeceksiniz, sonra bizden de 'Buyrun geçin' dememiz bekleniyor. Türkiye'de her gün darbe mi oluyor? Ama her gün terörist eylem oluyor. Siz terör eylemlerini şehit olunca duyuyorsunuz, oysa her gün terör saldırısı oluyor. Ümit Koçak, Volkan Bal karargahta saklanacaklarına -ki bence taraf değiştirmişlerdir- aşağıdan gelenlerin dost olduğunu neden söylememişlerdir? Darbeci olsam nizamiyeden içeriye girdiğim andan itibaren Ümit Koçak ve diğerlerini enterne etmem gerekmiyor mu? Sonuç itibarıyla bana kurmay başkanı tarafından bir emir veriliyor, ben onu icra ediyorum. 'Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına git, oradan ÖKK'ya geç'. Evde izler gibi olayı yorumlarsak yanlış yorumlarız. Bana emir veren kurmay başkanı. Ben bunu nasıl sorgularım? Gelenler de taş atmadı. Nizamiye delik deşikti."
Güney, Başkan Ademoğlu'nun, " İsmail Oğuz'u kim vurdu?" sorusuna, "Bilmiyorum. Ben otopark bölgesindeydim, oradan da kayıt kabule geçtim" yanıtını verdi.
"Sizden biri vurmuş olabilir mi?" sorusu üzerine ise Güney, kullanılan silahların üç kilometre menzili olduğunu belirterek, "Bunu dost unsur da bizimkiler de yapmış olabilir" dedi.
Söz alan müşteki İsmail Oğuz, nizamiyeye 100-150 metre kadar yaklaştıklarını belirterek, seslendikleri kişilerin teslim olmadığını, "Bizi teslim alın" demelerine karşın bunun da yapılmadığını ifade etti. Kendilerine "Gelme, emir var" denildiğini anlatan Oğuz, bunun üzerine kendisinin tek başına geleceğini söylendiğini bildirdi.
Oğuz, "Siz asfalta ateş edince, biz Müslüman kanı akacak diye geri çekildik. Bu kez araziden gelmeye çalıştık. İlk geldiğimizde ateş etseydik sizi vururduk. Aramız 100 metre civarındaydı" diye konuştu.
"Bilinçli ateş ettiniz"
Sanık Güney ise Oğuz'un yaralanmasının seken bir taş ya da mermiden kaynaklanmış olabileceğini savundu.
Bunun üzerine Oğuz, "Ben gittim, vurulduğum yerde keşfini yaptım. Bir adamın beni nişan almadan vurma ihtimali zayıf. Siz bize bilinçli ateş ettiniz. Ben yerde yaralıyken, ben kalkmaya çalışıyorum, badim beni çekmeye çalışıyor, 'Gelme' diyorum. Daha da mı anlatayım?" dedi.
Sanık Güney, "Savcı Bey 'Ömer Halisdemir'i öldürme suçunu bana isnat ediyor. Karargah ve nizamiye arası bir kilometre. Bu mantıkla TÜRKSAT baskınını da havaalanı baskınını da ben yapmış olabilirim. Şahsıma kanunsuz emir verilmedi. Emir komuta içinde net emirler verildi; 'Tatbikat var, terör ihtimali var'. Ben de emirleri yerine getirdim" diye konuştu.
Güney, iddianamede, kendisinde bulunduğu belirtilen "darbeye teşebbüs eylemine katılacaklar" listesini de kabul etmedi.
Mahkeme Başkanı Ademoğlu, Güney'e savcılık ifadesini okudu. Güney, kendisine o gece "Genelkurmaya baskın olabileceğinin" söylendiği, "Genelkurmaydan sıkıyönetim yazısının geldiğini nizamiyeye gittikten sonra öğrendiği", "Semih (Terzi) Paşa gelene kadar hiç kimseyi içeri almayın" denildiği iddiaları ve "Üniversiteyi devlet üniversitesinde okudum. Cemaat evlerine giden arkadaşlarım olmuştur. Onlar bizi bazen yemeğe çağırmışlardır" şeklindeki ifadesi de bulunan savcılık ifadesini reddederek, "Noktasından virgülüne kadar hayal ürünü." dedi.
Ara karar
Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu, Sezgin Güney'in savunmasının ardandan, savunmaları alınamayan sanıkların taleplerini sordu. 14 sanık, tahliye talep ettiklerini, mahkeme aksi düşüncedeyse adli kontrolle tutuksuz yargılanmak istediklerini bildirdi.
Sanık avukatları da müvekkillerinin tahliyesini ve mal varlıkları üzerindeki tedbirin kaldırılmasını istedi.
Sanıklardan eski Albay Ümit Bak'ın avukatı, müvekkilinin eşine miras yoluyla kalan ve dolabında el konulan 10 bin doların iadesini istedi.
Sanık Yasin Delibaş'ın avukatı da müvekkilinin etkin pişmanlıktan yararlanmak istediğini bildirdi. Sanık Ufuk Kaplan'ın avukatı ise müvekkilinin suç tarihinde Irak'ın kuzeyinde bulunduğunu belirterek, ara kararda bunun değerlendirilmesini talep etti.
Beyanların ardından mütalaasını açıklayan duruşma savcısı, sanıklardan nizamiye nöbetçileri Fahri Ersoy, Hüseyin Uludağ, Kadir Aslan, Mehmet Yaşar Çelik ve Mustafa Sarıboğa'nın adli kontrol şartıyla tahliyesini, diğer sanıkların tutukluluk halinin devamını istedi.
Talepleri değerlendiren mahkeme heyeti, ara kararını açıklayarak, sanıkların tamamının savunmasının henüz tamamlanmamış olması, kuvvetli suç şüphesini gösteren delillerin bulunması ve bu aşamada adli kontrol hükümlerinin yeterli olmayacağının gerekçesiyle tüm tahliye taleplerini reddetti.
Sanıkların mal varlıkları üzerindeki tedbirin kaldırılması yönündeki talebi de reddeden mahkeme, duruşmayı 6 ve 7 Haziran'a bıraktı.
Son Dakika › Güncel › Ökk'daki Darbe Girişimi Davası - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?