Sanat uyarıcıdır. İnsanın içinde yaşayıp da fark edemediklerini gözlerinin ününe serer ve 'sen busun ve tüm bunların içinde yaşıyorsun' der. Dünyayı algılayış biçimleri üzerinde kafa yormamızı sağlar; dünyanın en zeki adamları ve kadınlarının yazdıkları üzerinde şekillenir. 'İyi sanatçı' daha önce hiç akla gelmemiş olan bir görsellik üzerinden sunar istediklerini; yepyeni fikirler ve yepyeni metotlar yaratır. Kimi zaman da sanat tarihi üzerine kafa yordurur iyi sanat. İyi sanat, eleştirir olan biteni. Ancak, dünyanın hengamesi içinde unuttuğumuz bir şey daha vardır sanat hakkında: İyi sanat mutlu da eder insanı! Kaosun, sevgisizliğin, ideolojik manipülasyonların, kirlenmişliğin ortasında gülümsetmeyi başarıyor ve içimize bir parça mutluluk kıpırtıları yaratıyorsa eğer bir sanat nesnesi, bence dikkate alınmaya değerdir.
2007 yılında tanıştığım 'Yüzücüler' işte tam da buraya oturuyorlar. üst üste, yan yana dizilmiş iri göğüslü, boneli kadın yüzücüler ve boneli bebek yüzücülerden onlarcası vardı karşımda.
Hemen hemen aynı pozlarda ve kompozisyonlarda olan ama renkleri sürekli değişkenlik gösteren bu serideki işleri sayesinde tanışmış oldum Ayşe Wilson'la. Tıpkı kendisi gibi, neşeli renklerle çizdiği resimlerindeki figürler kimi zaman hüzünlü ifadeler takınsalar da izleyenlerin içinde bir şeyler kıpırdatmayı başarıyorlardı. Onun yüzücüleri hayattaki karmaşanın ifadesi olan dalgalarla mücadele eden güçlü kadınlar, 'zor'u yaşayan çocuklardı. Ruhlarının bir yerlerinde hep gülümseyen yüzücülerdi. Ayşe, bir şekilde hissettirdiği 'su' ile kendi kadınlığının derinine iniyordu. Ardından 'Jackie O' serisi geldi. İkonik bir karakter olarak belleklere kazınmış bu kadın üzerinden aslında onun sıradan kimliğine odaklanıyordu: Anneliğine. Sanatçı kendi yaşamındaki değişiklikler üzerinden yönelmişti annelik kimliğine. Artık iki çocuğu olan, arapsaçına dönmüş yaşamında inatla sanat üretmeye çabalayan bir Ayşe vardı. Sonra kendini, anneliğini bir kenara bıraktı ve çocuklar öne çıktı. çocukluk haline odaklandı ve 'Bebek Yüzücüler'in boyutları gittikçe büyüdü. Kardeşleri oldu birçoğunun; yan yana resmedildi bu kardeşler. Parkta sıra dışı giysileri ve taktıkları tavşan kulaklarla dolaşan kızlar tuvallerine yansıdı. Kendi çocukluğuna dönmüştü bu kez. Hayatın ciddiye alınmadığı, olur olmaz şeylerden korkulmadan yaşandığı, çamurlara bata çıka oynandığı bir çocukluktu bu.
Herkesin belleğinin bir köşesinde saklı duran anılara götürüp 'Aslında korkulacak hiç bir şey yok!' demeye çalışıyor Ayşe. Sahip olduğumuz bütün korkuların bize büyümenin bir armağanı olduğunu anlatmaya çabalıyor. Evet, içinde yaşadığımız bu sistem bizi en masum ve korkusuz olduğumuz çocukluğumuzdan çıkarıyor ve bir zamanlar ne kadar da cesur olduğumuzu unutturuyor. 'Artık ciddi olmanın zamanı geldi' diyor ve bizi tertemiz giysilerle, odalara tıkıştırıyor. Ama artık oyun oynamanın vaktidir! Yeniden çocuk olarak
öznur GüZEL KARASU
Nisan 2012
Son Dakika › Kültür Sanat › Sanat Bazen de Gülümsetir! - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?