'İz', 'Güneşe Yolculuk', 'Bulutları Beklerken' ve 'Pandora'nın Kutusu' ile ulusal ve uluslararası birçok festivalde ödül kazanan Yeşim Ustaoğlu'nun yeni filmi 'Araf', yarın vizyona giriyor. Prömiyeri geçtiğimiz haftalarda Venedik Film Festivali'nde gerçekleştirilen, Altın Koza'nın yarışma bölümünde de yer alan film, Karabük yakınlarında bir dinlenme tesisinde çalışan 18 yaşındaki 'Zehra'nın hikayesini anlatıyor. Yönetmen Ustaoğlu ile başrol oyuncuları Özcan Deniz ve Neslihan Atagül, 'Araf'ı Milliyet Sanat dergisinden Şenay Aydemir'e anlattı.
BİR BEKLEYİŞ ÖYKÜSÜ
'Araf'ı oluşturan fikir nasıl ortaya çıktı?
YEŞİM USTAOĞLU: 'Pandora'nın Kutusu'nu çekerken defalarca uğradığımız benzin istasyonlarından birinde, bir gün sabaha karşı göz ucuyla izlediğim bir olay, içinde bulunduğumuz atmosfer, filmin karakterlerinden 'Zehra'nın 'Mahur'u ilk gördüğü o yağmurlu, kasvetli sabah vaktinin burukluğunun tadını bırakmış kursağımda... "Böyle bir gel geçlik, tutulmazlık, ufuksuzluk içinde aşık olmak nasıl olur?" diye sordum kendime ve 'Araf' oluşmaya başladı. Ne cennet ne de cehennem, belirsizlik, ufuksuzluk içinde bir bekleme yeri ve bir bekleyiş hikayesi. Dante'nin 'Cennet', 'Cehennem' ve 'Araf' üçlemesini tekrar okudum bu süreçte ve arafta kalma halinin çok zor olduğunu bir kez daha hissettim. Filmin tüm yapısında bu denklem var.
FORSU KAÇMIŞ GELİN GİBİ
Film için Karabük'ü tercih etmenizin özel bir nedeni var mı?
Y.U.: Hep görüp de görmezden geldiğimiz, bakmadan algılayamadığımız durumları, algının ne demek olduğunu tartışmak istediğim bir film vardı kafamda. Karabük tam da böyle bir yer. Defalarca geçtiğim, çok arafta kalmış bir yer. Karabük, üstüne kuma alınmış, forsu kaçmış eski bir geline benziyor biraz da.
Türkiye'de birçok filmde 'televizyon' bir alt metin olarak var. Gerçeklik ile televizyon tarafından yeniden üretilmiş hali iç içe mi geçti artık?
Y.U.: Evet, televizyonun varlığı tüm dünyayı etkileyen bir şey. 'Zamanımızı nasıl tüketiyoruz? Gençler hayatlarına nasıl bakıyor, nasıl hayal kuruyor, nasıl bir vizyonları var?' diye baktığımızda, televizyondan devşirdikleri hayaller kurduklarını görüyoruz. Hatta çözüm arayışları da oralarda. Acılarımızı bile paylaşırken televizyonu kullanıyoruz.
BU FİLM FARKLI
Oyuncu tercihleriniz nasıl şekillendi?
Y.U.: Özcan Deniz, Neslihan Atagül ve Barış Hacıhan; üçü de benim çok istediğim isimlerdi. Neslihan'ın enerjisi ve konsantrasyonu, benimle kurduğu ilişki o kadar derinlikli ve dinamikti ki, tüm çekim boyunca sadece benim için değil, tüm ekip için çalışmak büyük bir zevk oldu. Montajda "Oynayamamışlar" deyip eksilttiğim hiçbir sahne olmadı. Diğer yandan, her üçü için de çok zor bir filmdi.
'Mahur' karakterinin çok az diyaloğu var. Bu sizi zorladı mı?
ÖZCAN DENİZ: Çok endişeliydim. Her sahnede "Oldu mu, olmadı mı?" diye endişelerim vardı. Çok zor bir oyundu ama Yeşim Hanım'ın setteki hakimiyeti ve karakteri izah edişi işimi çok kolaylaştırdı. Sonuçta bu iş, yönetmenin işidir.
Bir de yönetmen tarafınız var ve ikinci filminizi bitirdiniz. Bu açıdan nasıl bir deneyimdi?
Ö.D.: Bugüne kadar içinde bulunduğum projelerin ritmiyle, bu filmin ritmi çok farklı. Müzisyen kimliğim de olduğu için, metronomla hesaplıyorum yaptığım işleri. Bu işin metronomu, daha önce yaptıklarımdan çok farklı. Benim için çok yararlı bir set oldu. Bu deneyim, bundan sonra yazacağım hikayelere ve çekeceğim filmlere de yansıyacaktır.
Genç yaşta, 2006 yılında 'İlk Aşk' filminde oynamıştınız. İkinci film için neden bu kadar beklediniz?
NESLİHAN ATAGÜL: Beğeneceğim bir senaryo gelmedi.
Filmde canlandırdığınız 'Zehra' karakteriyle nasıl bağ kurdunuz?
N.A.: Yeşim Abla senaryoyu verip, "Seninle çalışmak istiyorum" dedi. Okudum, hemen aradım ve "Ben de istiyorum" dedim. Çok zor bir karakterdi. Ben de 18 yaşındaydım ve sürekli "Nasıl yapacağım?" diye düşünüyordum. Henüz filmi izleyemedim ama izlediğimde eminim "Daha iyisini yapabilirdim, neden böyle yaptım?" diye söyleneceğim.
Filmde karakteri fiziksel olarak da zorlayan sahneler var. Nasıl bir deneyimdi?
N.A.: Yeşim Abla ile oturup uzun uzun konuşuyorduk her defasında. Çalışma ortamımız da çok iyiydi. Herkes işini yaptığı için, kimse ilgilenmiyor zaten oradaki oyunla. Bunu algılayınca ben de sakinleştim ama elbette çok zordu.
#Sayfa#
GÖZÜMÜ KORKUTAN BİR FİLM OLDU
'Araf' için teklif aldığınızda ne düşündünüz? Rolünüz size neler hissettirdi?
Ö.D.: Yönetmen sinemasının içinde bulunmak, biraz ürktüğüm bir alandı. Bugüne kadar popüler projelerin içinde yer aldım. Benim alanımın dışında değerlendirmelere tabi olacak bir projede, yönetmeni, seyirciyi ve eleştirmenleri ne kadar tatmin edebilirim diye düşündüm. Benim için göz korkutan bir alandı çünkü benim ezbere yerleşmiş bir kimliğim var. Diğer taraftan da, işin kamera arkasıyla da ilgilenen biri olarak, her tür yönetmenin bana hocalık yapmasını istiyorum. Çalıştığım herkesi öğretmen olarak görüyorum. Bu isteklerimin filizlendiği bir anda proje bana geldi. Yeşim Hanım'ı 'Güneşe Yolculuk' filminden bu yana yakından takip ediyorum.
Sizce 'Araf' nasıl bir film?
Ö.D.: Sinemada bazı duygular vardır, kolay aktarılır. Mesela, aşkı kolay anlatabilirsiniz. İşe yeni başlayan bir yönetmen de aşkı, korkuyu kolay anlatabilir ama yalnızlığı anlatamaz. Bu açıdan bakıldığında da 'Araf' çok kıymetli bir film.
Sabah : http://www.sabah.com.tr
Son Dakika › Magazin › 'Her Sahnede Oldu mu Diye Endişelendim' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?