Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Şu anda hayata baktığımız zaman ne yazık ki israf ekonomisi almış başını gidiyor. Bir ailenin içinde bir tane araba değil bakıyorsunuz iki tane, üç tane araba var, hanımda, çocukta, çocuklarda... Hepsinde arabalar... Bunun adı israf ekonomisidir, verim ekonomisi değil ama verim ekonomisine geçtiğimizde devreye yatırımlar girecektir. Yatırımların olduğu yerde devreye istihdam girecektir. İstihdamın olduğu yerde üretim başlayacaktır. Bütün bunların olduğu yerde o toplumda rekabet başlayacaktır. O toplumda rekabet gücünün artmasıyla ondan sonra da büyüme gelecektir." dedi.
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı himayesinde Uluslararası İşbirliği Platformu (UİP) tarafından düzenlenen "Küresel Gelecek: İnsan Odaklı, Akıllı Ekonomi Temalı 7. Boğaziçi Zirvesi"ndeki konuşmasında, dünyanın gelişmiş ülkelerinde en ileri teknolojik araçların en karmaşık üretim tekniklerinde kullanıldığını ancak aynı ülkelere bakıldığında ekonomilerinin konut satışlarına bağlı olduğunu, insanların servetlerini bu tür alanlara yatırdığının görüldüğünü belirtti.
Negatif faizler gibi "daha düne kadar hayal bile edilemeyecek" uygulamaların, gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının gündelik politika araçları haline geldiğini dile getiren Erdoğan, "Tüm bunlara rağmen gelişmiş ülkeler, büyüme konusunda yaşadıkları tıkanıklığı aşamıyorlar. Çünkü teşhisleri yanlış olduğu için tedaviyi de başka yerde arıyorlar. Ekonominin doğası, talep üzerine kuruludur. Talebi ne robotlar ne de finansal araçlar üretir, talebi sadece insanlar ortaya çıkarır. Demek ki sürdürülebilir büyümenin yolu, insandan, daha doğrusu insanların huzur ve refah içinde yaşama imkanlarını genişletmekten geçiyor. Sonuç olarak önümüzdeki dönemde ticarette ve savaşta kazananı belirleyecek olan, teknolojik üstünlükle birlikte yine insandır, biziz. Nüfus artışı olmadan, üretimi ve yatırımı destekleyen finansal sistem tesis edilmeden, her alanda adaleti esas alan bir anlayış benimsenmeden, sağlıklı bir küresel gelecek inşa edilemez. Bu mücadelede teknoloji yasaklanamayacağına göre, buna uyum sağlayacak yöntemler geliştirmek en doğru yoldur." diye konuştu.
Erdoğan, eğitimin her dönemde ve her alanda olduğu gibi yeni küresel sistemde de teknolojinin getirdiği iş imkanlarını, toplumun geniş kesimlerine ulaştırabilecek en önemli araç olduğuna işaret etti.
Serbest ticaret anlaşmalarının, birçok ürüne ucuz erişim imkanı sağlaması bakımından önem taşıdığını ancak bu yüzden işini kaybeden insanları geleceğe hazırlamak için eğitmeden tüm kapıları açmanın, yeni ve üstesinden gelinmesi zor sıkıntıları beraberinde getirdiğini anlatan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Özellikle vasıfsız işçilerle yapılan birçok işi teknoloji giderek daha fazla ele geçireceği için insanlara yeni yetenekler kazanmanın yolları aranmalıdır. Nitekim ülkemizde müfredata giren bir takım yeni uygulamalar, akıllı ekonomilerde rekabetçiliğimizi artırmayı amaçlıyor. Bu çerçevede üzerinde durmamız gereken bir diğer önemli husus verimliliktir. Burada tabii iki şeyi önemsiyorum. Biz insanlar olarak acaba verim ekonomisi üzerinde mi duracağız yoksa israf ekonomisi üzerinde mi duracağız? Şu anda hayata baktığımız zaman ne yazık ki israf ekonomisi almış başını gidiyor. Bir ailenin içinde bir tane araba değil bakıyorsunuz iki tane, üç tane araba var, hanımda, çocukta, çocuklarda... Hepsinde arabalar... Bunun adı israf ekonomisidir verim ekonomisi değil ama verim ekonomisine geçtiğimizde devreye yatırımlar girecektir. Yatırımların olduğu yerde devreye istihdam girecektir. İstihdamın olduğu yerde üretim başlayacaktır. Bütün bunların olduğu yerde o toplumda rekabet başlayacaktır. O toplumda rekabet gücünün artmasıyla ondan sonra da büyüme gelecektir."
BM'nin 2014'te yaptığı tahmine göre 2050'de küresel gıda ihtiyacının bugünkünden yaklaşık yüzde 60 fazla olacağını kaydeden Erdoğan, bu durumun aynı miktarda topraktan daha fazla ürün elde etmek gerektiğine işaret ettiğini aktardı.
Erdoğan, BM Gıda ve Tarım Örgütünün değerlendirmelerine göre, küresel olarak üretilen gıdaların üçte birinin atığa dönüştüğünü, gelişmiş ülkelerde yılda ortaya çıkan 222 milyon ton civarındaki gıda israfının neredeyse Sahra Altı Afrika'nın 230 milyon ton olan yıllık gıda üretimine denk geldiğini anlatırken, "İşte israf ekonomisi. Bu durum, insan odaklı ekonominin temellerinden birinin de, özellikle ısrarla söylüyorum, verim ekonomisi, tutumluluk ekonomisi olduğunu kaçınılmaz hale getiriyor." diye konuştu.
"İnsani değerler yitirilmeden iktisadi faaliyetleri geliştirmenin yollarını aramalıyız"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yakın gelecekte insan hayatını etkileyecek önemli gelişmelerden birinin de şehirleşme olacağına işaret ederek, dünya genelinde 2015 itibarıyla yüzde 54 olan şehirde yaşayan nüfus oranının, 2050'de yüzde 66'ya çıkmasının beklendiğini, Türkiye'de de şehirlerde yaşayan nüfus oranının yüzde 88'i bulduğunu kaydetti.
Şehirleşmenin artmasının, ulaşım, eğitim, sağlık, perakendecilik ve hizmetler başta olmak üzere her alanda yeni bakış açıları geliştirmeyi gerektirdiğini vurgulayan Erdoğan, insan odaklı ekonomi modeline geçişin, gelecek nesillere aktarılabilecek en anlamlı miras olacağını belirterek, "İşte bunun için bizim, tarihten, ecdadımızdan tevarüs ettiğimiz şu güzel tespiti burada da söyleyeceğim: 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." dedi.
Erdoğan, yeni dönemde telefon ve internetin hayatın her alanı gibi ekonominin de temel altyapısı konumunu sürdüreceğini belirterek, Türkiye'de bilgi ve iletişim projelerinde ilk sırayı yüzde 45 ile eğitimin aldığını, eğitimi yüzde 32 ile kamu hizmetlerinin, yüzde 11 ile ulaştırma sektörünün izlemesinin de doğru yolda olunduğunu gösterdiğini söyledi.
Şehirleşme sonucunda bir arada yaşamak zorunda kalan kalabalık insan topluluklarının sorunlarının çözümünde iletişim imkanlarının önemli bir fırsat olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:
"Netice olarak insani değerler yitirilmeden iktisadi faaliyetleri geliştirmenin yollarını aramalıyız. Bunu da mirasçısı olduğumuz kadim medeniyet sınırları içinde yapmalıyız. Aksi takdirde yolumuzu da yönümüzü de kaybederiz. Gelişmiş ülkelerin şu anda yaşadıkları sorunlara daha ağır şekilde maruz kalmamak için özgünlüğümüzü ve özgürlüğümüzü muhafaza etmeliyiz. Hani 'yerlilik' diyorum ya 'millilik' diyorum ya, bunu kaybetmemeliyiz. 15 Temmuz bizim için işte bu mücadelenin adıdır, adresidir. Milletimiz istiklaline ve istikbaline, demokrasisine, iradesine canı pahasına sahip çıkacağını göstererek, gelecek için hepimize ümit vermiştir. Şundan emin olunuz. Bugünkü Türkiye'nin önü 15 Temmuz sabahı olduğundan çok daha açıktır, çok daha aydınlıktır."
"Döviz baskısından piyasaları kurtarmamız lazım"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Gelin hep birlikte altını devreye sokalım" çağrısı yaparken, şunları söyledi:
"Döviz baskısından piyasaları kurtarmamız lazım. Borçlanırken o şekilde borçlanmanın yolunu arayalım, yerli para birimleriyle borçlanmanın yollarını arayalım. Son günlerde sağolsun hükümetimiz, medya vesaire... Tabii bütün AVM'lerde vesaire patronlar hep dövizle kiralama yolunu seçiyorlar. Şimdi burada yeni bazı adımlar atmak suretiyle geçici bir düzenleme gerekirse yapılır ve bu kiralamanın da ülkemizin şu anda bu süreci başarıyla atlatabilmesi için yerli para birimiyle bu süreci atlatma adımını atmalıdır diye inanıyorum. Bunu da duyurdum, duyuruyorum, duyuracağım. Çünkü bir diğeriyle bir adeta emperyal mantık var, öbür tarafta da çırpınan, kızmasın tabii AVM'deki mağaza sahipleri, orada çırpınan, battı batacak durumunda olan esnaf var. Bu süreci beraber atlatmalıyız, dayanışma içinde atlatmalıyız. Bu süreci beraber atlatacağız. Bu vatan bizim, bu topraklar bizim, hepimiz kardeşiz, dayanışma içerisinde bu süreci beraber atlatacağız. Unutmayın, yakın tarihin gördüğü en alçak darbe girişimini, en sinsi işgal teşebbüsünü, en kanlı terör saldırısını aynı anda yaşayıp başarıyla üstesinden gelen bu millet, elbette ekonomik baskılara karşı da kendisini müdafaa edecektir."
(Sürecek)
Son Dakika › Güncel › 7. Boğaziçi Zirvesi - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?