Anayasa Mahkemesi, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un, yargılanmasında Yüce Divan'ı işaret etti. Başbuğ'un eylemlerinin nitelendirilmesine ve bu kapsamda yargılama görevinin Yüce Divan'a ait olduğuna ilişkin itirazının dayanaktan yoksun olmadığına dikkat çeken Anayasa Mahkemesi, "İsnat edilen suçlara ilişkin eylemlerin nitelendirilmesinin, davanın Yüce Divan'da görülmesi gerektiği iddiasıyla doğrudan ilgili olduğu, bu çerçevede yargılama mercinin görevli olmadığıyla ve eylemlerin nitelendirilmesiyle ilgili itirazların temyiz merci tarafından resen dikkate alınacağı açıktır" dedi.
Anayasa Mahkemesi, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un, "özgürlükten yoksun bırakmanın hukuki olmadığı iddiasının, yerel mahkemece etkili bir şekilde incelenmeden reddedilmesi ve mahkumiyete ilişkin gerekçeli kararın açıklanmamasından dolayı Yargıtay önüne götürülememiş olması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin haklarının ihlal edildiğine" hükmetti. Yüksek Mahkemenin ihlal kararının gerekçesi Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayınlandı. Başbuğ'un tutuklanmasına giden sürecin anlatıldığı gerekçede, eski Genelkurmay Başkanı'nın "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs" ve "Silahlı terör örgütü kurma ve yönetme" suçlarından tutuklandığı ve "silahlı terör örgütü kurma ve yönetme" suçundan hapis cezasına çarptırıldığı anımsatıldı. Adalet Bakanlığı'nın hak ihlali talebine ilişkin görüşünde Başbuğ'un "yetkili ve görevli mahkeme tarafından yargılanmadığını" iddiasına, "Başvurucunun kişi hürriyetinin ihlal edildiği iddialarının, soruşturma, yargılama ve mahkumiyet kararı sonrasında olmak üzere her aşamada verilen tutuklama ve tutukluluğun devamına dair kararların "görevli' olmayan mahkemelerce verilmesi, serbest bırakılma taleplerinin "ilgili' ve "yeterli' gerekçe gösterilmeden reddedilmesi ve hüküm verildikten sonra tahliye talebi hakkında karar verilmemesi kapsamında Anayasa'nın 19. maddesi çerçevesinde olduğu görülmektedir" değerlendirmesinde bulundu.
-BİR YIL 7 AY TUTUKLU KALMIŞTIR-
Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olmasının gerektiğine dikkat çeken Adalet Bakanlığı, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulmasının esas olduğunu vurguladı. Söz konusu iddianın yerel mahkemede gündeme gelerek reddedildiğini anımsatan Adalet Bakanlığı, adil yargılanma hakkına ilişkin şikayetin kanun yollarının henüz sonuçlanmadığını belirtti. Yasaların uygulanmasının ve yorumlanmasının mahkemelerin yetkisinde olduğunun, açıkça keyfi olmadığı müddetçe derece mahkemelerinin kararlarının beklenmesinin, başvuru yollarının tüketilmesi açısından önemli olduğunu vurgulayan Bakanlık, tutuklulukta makul sürenin aşıldığı şikayeti konusunda ise şu görüşü sundu:
"Başvurucu 5 Ocak 2012 tarihinde özgürlüğünden mahrum bırakılmış olup, 5 Ağustos 2013 tarihli ilk derece mahkemesinin esasa ilişkin kararı ile tutukluluğunun sona erdiği görülmektedir. Başvurucunun toplam tutukluluk süresi bir yıl yedi ay olarak ortaya çıkmıştır. Makul şüphenin varlığı, elde edilen deliller, somut olayın kendine özgü koşulları da dikkate alındığında, olaylara dışarıdan bakan ve tamamen objektif bir gözlemciyi ikna edecek yeterlilikte olmalıdır. Toplanan deliller objektif bir gözlemciye sunulduğunda, şüpheli ya da sanığın atılı suçu işlemiş olabileceği yönünde gözlemci de kanaat oluşturmaya yeterli ise, somut olayda makul şüphe vardır. Diğer bir ifade ile inandırıcı neden ya da makul şüphe, suçlanan kişinin üzerine atılı suçu işlemiş olabileceğine dair objektif bir gözlemciyi ikna etmeye yeterli olay, olgu veya bilginin varlığım gerektirmektedir. Tutukluluğunun makul süreyi aştığı şikayetinin kabul edilebilirlik şartları ve esas yönünden incelenmesi değerlendirmesinin, başvuranın yargılandığı davanın kapsamı ve kendine özgü karmaşıklık düzeyi, yargılama makamının yargılamayı kendinden beklenen her türlü dikkat ve özeni gösterir şekilde sürdürüp sürdürmediği, başvurucunun tutuklu kaldığı sürenin miktarı, yerel mahkemenin başvurucunun tutukluluğunun devamına yönelik sunduğu ve özellikle 27 Temmuz 2012 tarihinden beri kullandığı gerekçelerin, AİHM' kararları da göz önüne alınmak suretiyle değerlendirilmesi gerektiğini belirtilmektedir."
-MAHKEMELER ESAS VE USULE İLİŞKİN HUKUK KURALLARINA UYMAKLA YÜKÜMLÜDÜR
Gerekçede, Başbuğ'un kişi hürriyetinin ihlal edildiği iddialarının, soruşturma, ilk derece yargılaması ve mahkumiyet kararı sonrasında olmak üzere her aşamada verilen tutuklama ve tutukluluğun devamına dair kararların "görevli" olmayan mahkemece verilmesinin, serbest bırakılma taleplerinin "ilgili" ve "yeterli" gerekçe gösterilmeden reddedilmesinin ve hüküm verildikten sonra tahliye talebi hakkında karar verilmemesinin kişi hürriyeti ve güvenliği kapsamında olduğuna dikkat çekildi. Anayasanın 19. Maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğunun ilke olarak ifade edildiği, diğer fıkralarında ise kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlarının sınırlı olarak sayıldığının ifade edildiği gerekçede, kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece mahkemelerine ait olduğu vurgulandı. İdare organlarının ve mahkemelerin esas ve usule ilişkin hukuk kurallarına uymakla yükümlü olduğunun ifade edildiği gerekçede, hürriyetten yoksun bırakılmanın ancak Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında belirlenen durumlardan birinin varlığı halinde söz konusu olabileceği vurgulandı.
-MAHKUMİYET SONRASI TUTMA-
Özgürlükten yoksun bırakmada "kanunilik" koşuluna sıkı biçimde uyulması gerektiğine dikkat çekilen gerekçede, şu tespitte bulunuldu:
"Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkum olmuşsa, mahkumiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkumiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkumiyete karar verilmiş olmakla, isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilmektedir. Mahkumiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hali sona ermektedir. Bu açıdan mahkumiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. AİHM ve Yargıtay, mahkumiyet kararı sonrası tutulma halini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir. AİHM, ilk derece mahkemesi kararıyla mahkum olan bir sanığın, söz konusu mahkumiyet kararından sonraki tutulmasını AİHS'nin 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükmü uyarınca "mahkumiyet sonrası tutma" olarak değerlendirmekte ve tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır"
-GEREKÇELİ KARAR YASAL SÜREDE TAMAMLANMADI-
Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklukta geçen sürenin başlangıcının başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarihin, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihi olduğunun vurgulandığı gerekçede, sürenin sonunun ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı yada ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarih olduğu belirtildi. Başbuğ'un 6 Ocak 2012 tarihinde tutuklandığının ve mahkumiyet kararının açıklandığı 5 Ağustos 2013 tarihinde tutukluluk halinin sona erdiğinin altı çizilen gerekçede, 5 Ağustos 2013 tarihinden sonra özgürlükten yoksun bırakmanın mahkumiyet sonrası tutulma kapsamında olduğu vurgulandı. Açıklanan hükme ilişkin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin gerekçeli kararını henüz tamamlamadığına dikkat çekilen gerekçede, Başbuğ'un Yüce Divan'da yargılanma talebi bulunduğu belirtildi. Buşbuğ'un yargılama makamının görevine ve mahkumiyet kararının gerekçesinin yasal süre içinde dava dosyasına konulmaması nedeniyle tahliye talebi hakkında karar verilmemesine ilişkin şikayetlerinin dayanaktan yoksun olmadığına vurgu yapılan gerekçede, "Özgürlükten yoksun bırakmanın "görevli' olmayan yargı merci tarafında verilen karar nedeniyle "kanuni" olmadığı yönündeki şikayete ilişkin başvurunun, tutulma hali devam ettiği sürece olağan kanun yolları tüketildikten sonra yapılması mümkündür. Mahkumiyet kararı sonrasındaki hükmen tutukluluğa ilişkin şikayetlerin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve başkaca bir kabul edilemezlik nedeninin de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir" denildi.
-YÜCE DİVAN İTİRAZI DAYANAKTAN YOKSUN DEĞİL-
Başbuğ'un durumunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası anlamında "suç şüphesine bağlı tutma" kapsamından çıktığının, "bir mahkumiyet kararına bağlı olarak tutmaya" dönüştüğünün belirtildiği gerekçede, yerel mahkemenin mevzuat gereği özgürlükten yoksun bırakmanın dayanağı olan hükmün gerekçeli kararını en geç 15 gün içinde dava dosyasına koyması gerektiğini ifade etti.
Kararın temyiz incelemesinin yapılabilmesi için gerekçeli kararının yazılmış olması gerektiğinin kaydedildiği açıklamada, 5 Ağustos 2013 tarihinde açıklanan nihai karara ilişkin gerekçe başvuru tarihli itibarıyla dava dosyasına konulmadığı için dosyanın Yargıtay'a gönderilmediği ve tahliye talebinin temyiz merci tarafından değerlendirilemediği belirtildi.
Başbuğ'un eylemlerin nitelendirilmesine ve bu kapsamda yargılama görevinin Yüce Divan'a ait olduğuna ilişkin itirazının dayanaktan yoksun olmadığına dikkat çekilen gerekçede, Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi'nde yargılama yapılmasına ilişkin itirazın özgürlükten yoksun bırakmanın kanunun öngördüğü usule uygun olması ölçütü yönünden değerlendirilmesi gerektiği ifade edildi. Özgürlükten yoksun bırakmanın "kanuni" olup olmadığının "kısa sürede" incelenmesi gerektiğinin belirtildiği gerekçede, "Hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı mercine başvurma hakkına sahiptir. Kısıtlama sebebi bakımından bir ayrım yapılmadığından, başvuru hakkı kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılma ile sınırlı değildir. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen özgürlükten yoksun bırakılma hallerinde de bu güvence geçerlidir" denildi.
-YÜCE DİVAN İTİRAZI YARGITAY'DA DİKKATE ALINACAKTIR-
Özgürlükten yoksun bırakmanın hukuka uygunluğu kavramının, buna karar veren mercinin kanunen yetkili olmasını da kapsadığının vurgulandığı gerekçede, Yüce Divan'da yargılanmaya yönelik şu şu tespitlerde bulunuldu:
"Başvurucunun kendisi hakkında karar veren mahkemenin görevli olmadığı, yargılama görevinin Yüce Divan'a ait olduğu yönündeki itirazının özgürlükten yoksun bırakmanın hukukiliğine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. İsnat edilen suçlara ilişkin eylemlerin nitelendirilmesinin, davanın Yüce Divan'da görülmesi gerektiği iddiasıyla doğrudan ilgili olduğu, bu çerçevede yargılama mercinin görevli olmadığıyla ve eylemlerin nitelendirilmesiyle ilgili itirazların temyiz mercince resen dikkate alınacağı açıktır. Bununla birlikte, bu hususlara ilişkin kesin bir yargısal karar verilinceye kadar başvurucunun özgürlüğünün kısıtlanmasının devam edebileceği görülmektedir. Bu süre zarfında başvurucunun, "hukukun öngördüğü usule uygun olmadan" özgürlüğünden yoksun bırakılması sonucu ortaya çıkabilecektir. Bu nedenle, bu aşamada yargılama mercinin görevine ilişkin itiraz dikkate alınarak başvurucunun telafi edilemez şekilde mağduriyetinin ortaya çıkması ihtimalini hukuki çarelerle gidermek gerekir"
-HAK İHLALİ YAPILMIŞTIR-
Gerekçede, hüküm tarihinden itibaren yedi ayı aşan bir süredir gerekçeli kararın dosyaya konulmamış olması nedeniyle Başbuğ'un, mahkUmiyete bağlı olarak tutukluluğun devamına ilişkin kararın görevli olmayan bir mahkeme tarafından verildiği, dolayısıyla özgürlükten yoksun bırakmanın hukuki olmadığı yönündeki iddiasının temyiz merci önüne götürememesi sonucu ortaya çıkardığı belirtildi. Başbuğ'un tahliye talebinin reddinin Yargıtay'da incelenememesinin hukuk güvenliği ve hukuki belirlilik ilkelerine uygun olmadığının vurgulandığı gerekli kararda, "Hükmün açıklanmasından itibaren geçen sürede gerekçenin açıklanmaması nedeniyle temyiz incelemesinin yapılamadığı, özgürlükten yoksun bırakmanın hukuki olmadığı iddiasının ve salıverilme talebinin temyiz merci tarafından incelenemediği dikkate alındığında adli kontrol hükümleri de değerlendirilerek talep hakkında yargılamayı yürüten mahkemece bir karar verilmesi gerekir. Bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir" denildi.
Son Dakika › Güncel › Anayasa Mahkemesi Başbuğ Kararında Yüce Divan'ı İşaret Etti - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?