Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, Suriye sınırında güvenli bölge konusunda, ABD'nin Türkiye'ye ilettiği tekliflerin kabul edilebilir düzeyde olmadığını belirterek, "Yeni teklifleri değerlendireceğiz ama bunun bir oyalama süreci haline gelmesini de istemiyoruz." dedi.
Sözcü Aksoy, Dışişleri Bakanlığında mutat basını bilgilendirme toplantısı düzenledi.
Aksoy, 3-9 Ağustos'ta yapılacak Büyükelçiler Konferansı'na 254 büyükelçinin katılacağını ve konferansın temasının "Sahada ve Masada Güçlü Diplomasi" olduğunu ifade etti.
Konferansta, Türkiye'nin girişimci ve insani dış politikasının en etkin şekilde uygulanması konusunun ele alınacağını kaydeden Aksoy, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konferansta konuşma yapacağını belirtti.
Aksoy, konferans kapsamında Türk dış politikasını ilgilendiren bölgesel, küresel ve güncel gelişmelerin gündeme geleceğini, güvenlik, savunma ve ekonomi konularında interaktif oturumların düzenleneceğini bildirdi. Bu bağlamda, "Kriz Yönetimi ve Çatışmaların Yönetimi" ile "Yükselen Popülizm ve Irkçılık" başlıklı basına kapalı iki panelin yapılacağını söyleyen Aksoy, ilk panele eski Avusturya Dışişleri Bakanı Karin Kneissl'ın katılacağını açıkladı.
Aksoy, Büyükelçiler Konferansı'na Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi, Özbekistan Dışişleri Bakanı Abdülaziz Kamilov ve Avrupa Birliği (AB) Göç, İçişleri ve Vatandaşlık Komiseri Dimitris Avramopoulos'un da katılarak konuşma yapacaklarını belirtti.
15 Temmuz darbe girişiminin 3'üncü yılı kapsamında yurt içi ve yurt dışında 397 anma töreninin düzenlendiğini ifade eden Aksoy, bu konuda yabancı basında yaklaşık 250 makale ve haberin yayımlandığını, fotoğraf sergilerinin düzenlendiğini ve sosyal medyada 5 binin üzerinde paylaşım yapıldığını anlattı.
"Oyalama süreci içine girilmesini kabul edemeyiz"
Son dönemde vize konularında bazı olumlu gelişmelerin bulunduğuna dikkati çeken Aksoy, Rusya'nın hususi ve hizmet pasaportuna sahip Türk vatandaşlarına vize muafiyeti uygulamasına başladığını hatırlattı.
Aksoy, "Önümüzdeki dönemde beklentimiz, 2010 tarihli vize muafiyeti anlaşmasının yeniden yürürlüğe girmesi. Bu anlaşma yürürlüğe girdikten sonra umuma mahsus Türk vatandaşları da Rusya'ya serbest şekilde girmeye başlayabilecekler." dedi.
Konuşmasında, Türkiye'nin Erbil Başkonsolosluğunda görevli diplomat Osman Köse'nin şehit edilmesine değinen Aksoy, saldırının arka planının aydınlatılması için yürütülen çalışmaları yakından takip ettiklerini söyledi.
Sözcü Aksoy, "Bu saldırı son dönemde PKK'ya indirdiğimiz darbelere karşı terör örgütünün nafile bir çırpınışı. Bu hain saldırının sonrasında operasyonlarımızı daha da artırdık. Terör örgütünün kökünü kazımakta kararlıyız. Ayrıca bu terör saldırısı Bağdat ve Erbil ile son dönemde ilerlettiğimiz iş birliğinden de bazı kesimlerin rahatsız olduğunu gösteriyor." diye konuştu.
Hami Aksoy, 82 milyonluk bir nüfusa sahip olan ülkeyi, etrafta bu kadar tehdit varken savunmasız bırakmanın düşünülemeyeceğini vurguladı.
Aksoy, "Maalesef ABD tarafının (güvenli bölge konusundaki) teklifleri meşru güvenlik endişelerimizi karşılamaya yetmiyor. Münbiç'te olduğu gibi bir oyalama süreci içine girilmesini kabul edemeyiz." ifadelerini kullandı. Sürecin oyalamaya dönüşmesine izin vermeyeceklerinin altını çizen Aksoy, "Beklentilerimizin karşılanmaması halinde, ulusal güvenliğimizi sağlamak üzere her türlü önlemi alabilecek kabiliyete ve yeteneğe sahibiz." dedi.
Aksoy, sadece Türkiye'nin güvenlik ve istikrarı için değil, aynı zamanda bölgedeki etnik ve dini grupların istikrarı ve güvenliği için bu adımların atılmasını istediklerini bildirdi.
İdlib'deki durum
İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi'nin statüsünün korunmasının Türkiye için büyük önem taşıdığını vurgulayan Aksoy, Rusya ile imzalanan Soçi mutabakatına bağlılıklarının devam ettiğini söyledi.
Aksoy, rejimin mayıstan bu yana saldırılarını artırdığına dikkati çekerek, "Bu saldırılar sonucu yüzlerce kişi hayatını kaybetti, binlerce kişi yerinden oldu. Bu saldırılar ülkemize yönelik bir mülteci akını riskini de beraberinde getiriyor." diye konuştu.
Rejim güçlerinin terörizmle mücadele bahanesiyle sivil yerleşim yerlerini bombaladığına işaret eden Aksoy, buna son olarak 22 Temmuz'da bir pazar yerine yapılan hava saldırısında 50 kadar sivilin hayatını kaybetmesini örnek verdi. Aksoy, "Bu konudaki endişe ve beklentilerimizi rejimin garantörü Rusya'ya her fırsatta dile getiriyoruz." dedi.
Rejimin, uluslararası toplumun gereken tepkiyi vermemesi nedeniyle bu saldırıları gerçekleştirebildiğini söyleyen Aksoy, ileriki dönemde de İdlib'de sükunetin sağlanması için çalışmalarına devam edeceklerini anlattı.
Aksoy, dün Nur Sultan'da Astana toplantısının başladığını hatırlatarak, toplantıda İdlib konusunun ön plana çıkacağını söyledi. Anayasa Komitesinin kurulması konusunda da bir ivme kazanıldığını kaydeden Aksoy, "Anayasa Komitesinin dengeli ve muteber bir yapıya sahip olması siyasi sürecin meşruiyeti bakımından önemli. Siyasi sürecin sürdürülebilmesi bakımından rejimin İdlib'deki saldırganlığına bir son vermesi gerekiyor." şeklinde konuştu.
ASEAN Toplantısı
Sözcü Aksoy, Bangkok'ta geçen hafta gerçekleşen 52. Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) Dışişleri Bakanları Toplantısı'nda somut iş birliği projeleri konusunda mutabık kalındığını kaydetti.
Verimli bir toplantı olduğunun altını çizen Aksoy, "10 ASEAN ülkesinin hepsinde temsil edilebilir vaziyete geldik. 10 ASEAN ülkesinde büyükelçiliğimiz var." dedi.
Aksoy, ASEAN ülkeleriyle ilişkileri daha da ilerletmek ve Türkiye'nin mevcut statüsünü yükseltmek istediklerini vurguladı.
Japonya'dan Çavuşoğlu'na en yüksek nişan
Aksoy, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Japonya'ya özel bir ilgisi olduğunu belirterek, iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlenmesi, halklar arasındaki dostluğun pekiştirilmesine önemli katkıda bulunduğunu söyledi.
Sözcü Aksoy, bu katkılarından ötürü Japonya İmparatoru tarafından Çavuşoğlu'na verilen Japonya'nın en yüksek nişanının 8 Ağustos'ta Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen törenle tevdi edileceğini bildirdi.
Jeffrey'in açıklamaları
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'in Suriye'de terör örgütlerine yönelik açıklamalarının yeni olmadığını dile getiren Aksoy, "Güvenli bölge konusunda henüz bir mutabakat sağlamış değiliz. Bizim beklentilerimiz henüz karşılanmış değil." şeklinde konuştu.
Aksoy, ABD'nin YPG ile iş birliği konusundaki tutumlarının açık olduğunu anlatarak, "Biz müttefiklerimizin teröristlerle iş birliği yapmasını istemiyoruz." dedi.
Güvenli bölge konusunda ABD'nin Türkiye'ye ilettiği tekliflerin kabul edilebilir düzeyde olmadığını vurgulayan Aksoy, "Yeni teklifleri değerlendireceğiz ama bunun bir oyalama süreci haline gelmesini de istemiyoruz." şeklinde konuştu.
Aksoy, İdlib konusunda Türkiye'nin muhatabının Rusya olduğuna işaret ederek, "Rus makamları ile yaptığımız görüşmelerde rejimin saldırılarına son vermesi gerektiğini söylüyoruz." diye konuştu.
Münbiç'te ABD'nin bir seneyi aşkın bir süredir taahhütlerini yerine getirmediğine dikkati çeken Aksoy, "Bizim ABD ile anlaşmamız, oradan PYD/YPG'nin çıkartılması şeklinde idi. Münbiç'te bu bizim başımıza geldiği için aynı durumu güvenli bölge konusunda da yaşamak istemiyoruz." ifadelerini kullandı.
Aksoy, askeri ve diplomatik makamlar arasında bu konuyla ilgili görüşmelerin sürdüğünü belirterek, "Her koldan görüşmeler devam ediyor. Tabii bu görüşmeler ilanihaye devam edecek değil. Biz beklentilerimizin karşılanmadığını anladığımız halde güvenli bölge konusunda gerekli adımları atacağız." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2 Temmuz Çin ziyaretinde Çinli yetkililerin Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ne resmi bir heyeti davet ettiğini kaydeden Aksoy, Erdoğan'ın bu ziyareti olumlu karşıladığını hatırlattı. Aksoy, bu heyetle ilgili çalışmaların henüz olgunlaşmadığını ve programın, kimlerin gideceğinin belli olmadığını belirterek, çalışmaların sürdüğünü söyledi.
"F-35 programının dışına itilirsek başka yolları deneyeceğiz"
Türkiye ile ABD arasındaki S-400 ve F-35 konularına ilişkin, ABD Başkanı Donald Trump'ın, Türkiye'nin, S-400'ü neden aldığını anladığını ve bu anlayışı her fırsatta açıkça dile getirdiğini ifade eden Aksoy, "Fakat Başkan Trump'ın bu anlayışının kongre üyeleri ve ABD bürokrasisi tarafından paylaşılmadığını görüyoruz." diye konuştu. Aksoy, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bizim bu projeye (F-35 programı) ilave 1-1,5 milyar dolar taahhüdümüz var. Biz bunu ödeyemeyeceğimiz için projenin üretim maliyeti oldukça artacak. Türkiye'de üretim olmayacağı için yeni üretim yerlerinin bulunması lazım. Tabii gecikmeler olacak. Bizim hesaplarımıza göre üretim sürecinden dışlanmamız nedeniyle uçak başına 7-8 milyon dolara varan ilave bir maliyet ortaya çıkıyor. Bu da programın bütün ortaklarının aleyhine bir durum."
Aksoy, Türkiye'nin F-35 programının bir parçası olduğuna, başından beri dahil ve ortak üyesi olduğu programa yönelik yükümlülüklerini yerine getirdiğine işaret ederek, şunları söyledi:
"Bir (F-35 programının) müşterisi değiliz. Sahibiyiz biz bunun fakat daha sonra ortada hiçbir haklı gerekçe yokken, hukuki zemin bulunmazken bunun dışına itilmeye çalışılıyoruz. Bu kabul edilebilecek bir durum değil. Buna karşı biz de bu sürecin dışına itilirsek, başka yolları denemek zorunda kalacağız."
Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon faaliyetleri
Aksoy, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de sismik ve sondaj çalışmalarına başlamasının kimse için sürpriz teşkil etmemesi gerektiğini dile getirerek, yapılan açıklamaların ve alınan kararların, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de hidrokarbon arama çalışmalarını sürdürmesini engellemeyeceğini vurguladı.
Sözcü Aksoy, "Aslında bu meselenin çözülmesi için Kıbrıs meselesinin çözülmesini beklemeye de gerek yok. Kıbrıs Rum tarafı hidrokarbon faaliyetlerinin gelirlerinden yararlanmaya başladığı gün, Kıbrıs Türkleri de bundan faydalanırsa bu sorun çözülmüş olur." dedi.
Aksoy, Avrupa Birliği (AB) ile zor ve sıkıntılı bir dönemden geçildiğine ve AB'nin son dönemde Türkiye ile ilişkilerini Kıbrıs meselesine indirgediğine dikkati çekti.
"Birlik dayanışması kisvesi altında Rum-Yunan ikilisinin aşırı taleplerini ülkemize empoze etmeye çalışıyorlar." diyen Aksoy, kendilerinin bu tutumu kabul etmediklerinin altını çizdi.
Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin yürüttüğü hidrokarbon faaliyetlerine ilişkin AB'nin bazı kararlar aldığını anımsatan Aksoy, "Bunların bizim için bir geçerliliği yok. Ayrıca çok sembolik nitelikte, bizi etkileyecek kararlar da değil bunlar ancak AB'nin bizimle ilişkilerini ve karar alma süreçlerini etkileyecek şekilde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin adeta esiri haline geldiğini görüyoruz." dedi.
Aksoy, bu tür önlemlerin Türkiye'nin hidrokarbon faaliyetleri ve Kıbrıs Türk halkının haklarını koruması konusundaki tutumunu engelleyemeyeceğini vurguladı.
Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından AB'nin yeni lider kadrosunun şekillenmeye başladığını hatırlatan Aksoy, "Yeni AB liderliğinin Türkiye-AB ilişkileri konusunda daha vizyoner bir tutum takınmasını bekliyoruz." şeklinde konuştu.
"INF'nin sona ermesi endişe verici"
Konuşmasında, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF) Antlaşması'nın bugün sona ermesine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Aksoy, bu durumun, Türkiye'nin de içinde yer aldığı Avrupa Atlantik Bölgesi'nin güvenliği bakımından endişe verici olduğunu ifade etti.
Aksoy, "Bu anlaşmanın sona ermesiyle Avrupa'da yeni bir silahlanma yarışının başlamasını istemiyoruz. İnşallah buna sebep olmaz. Bu dönemi nasıl geçireceğimize, atlatacağımıza ilişkin, NATO çerçevesinde görüşmelere müttefiklerimizle devam ediyoruz." diye konuştu.
(Bitti)
Son Dakika › Güncel › Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Aksoy: '(Suriye'de güvenli bölge) Bir oyalama süreci içine girilmesini... - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?