Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Batman'daki sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya geldi, çözüm sürecini ve Ortadoğu'daki gelişmeleri değerlendirdi. Çözüm sürecini herkesin sahiplenmesi gerektiğini söyleyen Kurtulmuş, "Türkiye zor olanı, diğer ülkelerin yapmadığını yapıyor. Önemli bir adım atıyor. 30 yılda 1.2 trilyon dolar kaybımız oldu, 35 bin insanımız öldü. Yazıktır, günahtır. 35 bin aileye ateş düştü" dedi.
ÇÖZÜM SÜRECİNE TÜM KESİMLERDEN DESTEK İSTEDİ
Bu sabah Batman'a gelen Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, TPAO Kristal Park'ta kentteki sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle biraraya geldi. Vali Azmi Çelik,
AK Parti Batman
Milletvekili Ziver Özdemir,
Diyarbakır Milletvekili
Mine Lök Beyaz, Batman eski Milletvekili
Mehmet Emin Ekmen ve bazı partilerin eşlik ettiği Kurtulmuş, çözüm sürecine tüm kesimlerden destek istedi. Kurtulmuş, "Ortadoğu,
Afrika ve Doğu Afrika olmak üzere birçok ülke problemlerle karşı karşıya. 1990'dan sonra soğuk savaşın sona ermesiyle dünyada barış ve özgürlük sağlanacak derken, daha fazla kayıplar oldu. Özellikle ikinci dünya savaşından sonra dünya artık problemleri çözmekten uzak. Ciddi şekilde kan ağlıyor. Büyük coğrafyalarda iş karışıklıklar yaşanıyor" dedi.
"ABD İZİN VERMİYOR"
Suriye'deki iç savaşta 300 bin kişinin hayatını kaybettiğini ifade eden Kurtulmuş, "Suriye büyük bir sorun yaşıyor. Suriye'deki iç savaşa BM güvenlik komisyonu Suriye'ye her hangi bir şekilde 'dur bu işi yapma' diyerek, elini bağlayacak ve orada barışı sağlayacak adım atacak bir imkanı olmadı. Çünkü
Birleşmiş Milletler, dünyada kimin gücü varsa o gücü kim arkasına aldıysa, onun istediği zulmü yapabileceği bir sistemi ortaya koyuyor. BM güvenlik konseyinde siz karar alacaksınız. Suriye'deki zulmün durdurulması için ama maalesef alamıyorsunuz. Çünkü Suriye'nin arkasında dayısı var, abisi var. Güvenlik konseyi, Rusya'yı veto ediyor. Suriye'de hangi zulüm yapılırsa yapılsın oradaki kanı durduracak mekanizmayı durduramıyorsunuz.
Filistin'de de durum öyle. Arkasında dayısı var. ABD izin vermiyor" dedi.
"SINIRLARIN BİR ANLAMI KALMADI" Kurtulmuş, "Bir asır öncesinde dünyada barış ortamı vardı. Bütün Ortadoğu ve
Balkanlar, farklı dinlerde olmasına rağmen barış içinde yaşıyordular. Böylesine barışı sağlayanların çocuklarıyız. Birinci dünya savaşından sonra o barış ortamı darmadağın oldu. Ortadoğu'daki dağınıklık devam ediyor. Bir türlü ayağa kalmıyor. Sınırları cetvelle çizdiler.
Kobani'nin sınırlarını nasıl Urfa'dan ayırabilirsiniz? Örf, adet ve sofraları bir olan insanları ayırabilir misiniz?
İran ve
Irak'ta kalanları da nasıl ayıracaksınız? Bu insanların arasına sınırları koydular. Ancak, sınırların bir anlamı da kalmadı. Suriye'deki bazı şehirlerin kimin eline geçtiği şeklindeki manzaraları görünce içimiz kan ağlıyor. Asırlardır bir arada olan aileler, kasaba kasaba, köy köy dolaşıyor. İnsanın yüreği kan ağlıyor. Savaş dursa da Suriye 15 yıl kendine gelmez. Suriye yanı başımız. Komşudaki bu ülkedekiler hepsi akrabalarımız.
Mısır,
Lübnan, Irak, Lübnan ve
Fas'ın durumu ortada" diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı kurtulmuş, devletin artık milletle barıştığını, 1990'dan beri çevremizin yangın yerine dönüştüğünü, Türkiye'nin de büyük sıkıntılar yaşadığını ifade ederek, şöyle devam etti:
"İki yılda önemli mesele olan silahların gölgesindeki Kürt sorunun çözümü için de hükümet gerekli adımları attı. Siyasi irade, silah bırakmak ve halkın vereceği destek iradesiyle yola çıkıldı. Tüm dünya savaşlarla uğraşırken, Türkiye harekete geçti. Cumhurbaşkanımız 'Bu sorunu çözeceğiz' dedi. Türkiye zor olanı yaptı. Diğer ülkelerin yapamadığını yapıyor. Önemli bir adım atıyoruz. 30 yılda 1.2 trilyon dolar kaybımız oldu. Türkiye bu sorunu yaşamasaydı, kişi başına 10 bin 500 dolar yerine 20 bin dolar seviyesinde olacaktı. Bir de insani kaybımız da 35 bin insanımız öldü. Yazıktır, günahtır. 35 bin aileye de ateş düştü. İnsanları artık güvenli bir şekilde yaşatmalıyız. Her kesimin dini ve inancına saygı gösteriyoruz."
'CEBERRÜT DEVLETTEN KERİM DEVLETE'
En önemli gelişmenin devlet zihniyetinin değişmesi olduğunu söyleyen Numan Kurtulmuş, şöyle konuştu:
"Ceberrut devletten kerim devlete geldik. Ceberrut devletten neler çektiğini herkes biliyor. Öyle bir zihniyet vardı ki; o dönemde herkes korkuyordu. Seyyar satıcılar, Kürtçe kaset satamazdı. Kürt yurttaşlarımız çocuklarına Kürtçe isim veremezdi. Köylerine rahat gidemezdiler. İbo'nun Kürtçe şarkıları bile söylemesi yasaktı. Hatta Müslüm babanın ve
Ferdi Tayfur'un arabesk şarkıları yasaktı. Cumhurbaşkanı, geçen yıl Şiwan Perwer ve İbo ile Diyarbakır'da Arapça, Türkçe ve Kürtçe şarkıları söylemesi devleti bölmedi. Şimdi dileyen dilediği dille mahkemelerde ifade verebiliyor. Başörtüsünden korkan bir Türkiye vardı. Parlamentoda başörtülü vekillerimiz var. Yedi Belediye Başkanımız başörtüleriyle göreve başladılar, devlet bölünmedi.
Mardin'de Süryani Vakfına gayrimenkulleri verildi. Esas mesele devlette zihniyetin değişmesiydi. Bir takım provokasyonlar olabilir. Küçük bir kesim çözüm sürecinin bitmesini ister. Fakat milletin büyük kesimi bu sürecin başarılıyla sonuçlanmasını istiyor. Bu çözüm süreci Türkiye'nin ayaklarındaki prangalardan kurtulması demektir. Birileri Türkiye'nin ayaklarını çekmeye çalışıyor. Bu oyunlara gelmeyeceğiz. Bu ülkenin çocukları barışın tadını aldıktan sonra bir daha silahların ateşlenmesine müsaade etmeyecek. Bu ülkede bir daha karışıklık kimseye yarar sağlamaz. Bir elimizde barış diğer elimizde silah olmaz. İki elle barışı sahiplenmeliyiz. Zihnimizde barış iklimi hakim olacak."
'HERKES BEDEL ÖDEDİ'
Yaklaşık 1.5 saat süren bir konuşma yapan Kurtulmuş, sözlerini şöyle tamamladı:
"Demokrasiye geçiş için çok bedeller ödendi bu ülkede. 10 binin üzerinde faili meçhulün Fırat ve
Dicle'nin yakasında işlendiğini biliyoruz. Türkiye, Mısır, Suriye ve Irak olmadıysa, bu da kadim kardeşliktir. Darbe de olsa bu millet ortaya sandığı koymuştur. Herkes bedel ödedi. Kürt, dindar, siyasi görüşteki herkes bedel ödedi. Sunisi, Alevisi de bedel ödemiştir. Barut ve silah sesleri arasında asla demokrasinin dili olamaz. Olanlar yeterli olmayabilir. Birileri uzaydan gelip bu işleri yapmayacak. Zor bir süreçten geçiyoruz. Kimin elinde ne varsa herkes barışın diliyle konuşmalı. Barışı ortadan kaldıracak risklere izin vermemeli. Barışın dilini çoğaltırsak bu ortamla Türkiye örnek olur."
Sizin düşünceleriniz neler ?