Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında İstanbul Sütlüce ve Yargıtay binası önündeki saldırıların ardından şehirlerin, terörist saldırıların tam hedefine yerleştiğini savundu.
TL Simge Yarışması'nın ardından paranın başına ucube bir remiz iliştirildiğini öne süren Bahçeli, "Millî kimliğimiz, kültürümüz, bizi biz yapan değerlerle bu remizin uzaktan yakından bir bağı bulunmamaktadır" dedi.
Bahçeli, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'yle ilgili olarak da mesaj verdi:
8 Mart; geçmişte zor şartlar altında, düşük ücrete, köleleştirmeye, insanlıktan bîhaber uygulamalara ve ayrımcılığa karşı bir direnmedir ve semboldür. Kadın hakkının aslında bir insan hakkı olduğunu apaçık vurgulayan, cinsiyet farklılığını baz alan dar bakış açılarını etkisiz hale getiren bir görüş derinliğinin adıdır. Kadının güçlü ve eğitimli bir seviyede bulunduğu, ekonomik yeterliliğe ulaştığı, eşit bir şekilde sosyal, siyasal, toplumsal ve ekonomik aktivitelere katıldığı bir yerde tabiatıyla dinamik ve diri bir sosyolojik varlık, kendisini gösterecektir. Kadınları sadece belirli gün ya da haftalarda hatırlamak, tutulmayacak ve yerine getirilmeyecek sözlerle onları avutmak, her şeyden önce bizatihi taşıdıkları insanlık değerlerine haksızlık olacaktır.
"POZANTI'DAKİ PİSLİK, ÇOCUKLARIN NAKLEDİLMESİYLE TEMİZLENMEZ"
En önemlisi, Pozantı M Tipi Çocuk ve Gençlik Cezaevi'nde yaşandığı iddia olunan ve kamuoyuna yansıyan, akılları durduracak vakalar zinciridir. İşiten herkesin kanını donduran, ciğerini parçalayan bu rezaletin, sözde ileri demokrasi altında gerçekleşmesi de meselenin bir başka kasvetli yönünü oluşturmuştur. Bu kirliliğe bulaşanlarla ilgili açılan idarî soruşturmalar, görevden almalar ve görev değişiklikleri ya da adlî takibatlar henüz caydırıcı ve önleyici olamamıştır. Zinayı suç olmaktan çıkaran, suçluları taltif eden ve hukukun itibarına bıçak vuran bir hükümet etme anlayışı için aslında bunlar, son derece normaldir.
Bu itibarla Pozantı M Tipi Çocuk ve Gençlik Cezaevi'nde meydana gelen ahlaksızlık ve utanç verici olaylar tablosu, bir bakıma iktidarın gevşek ve cesaretlendirici uygulamalarından feyz almıştır. Çetelerle, darbecilerle sözde mücadele edildiğini her ortamda ifade eden AKP hükümeti, sorumluluğu altında bulunan kurumların, suçlulara ve sapıklara teslim olduğunu görmeyecek kadar bilincini kaybetmiştir. Tecavüzcüler ve cinsel suç nitelikli teşekküllerin tarafları, AKP'nin yanında hizalanarak Türk milletinin faziletini ve bin yıllık ahlakını nişan almışlardır. Buna dur demek lazımdır ve son vermek gerekmektedir. Pozantı'daki pisliğin, işlenen insanlık dramının; müfettiş soruşturmasıyla ve 200 çocuğun Ankara Sincan Çocuk Kapalı Cezaevi'ne nakledilmesiyle temizlenmesi ihtimal dahilinde değildir. Pozantı'da çocuk mahkumların ırzına, haysiyetine, şerefine, insan olmaktan kaynaklanan dokunulmazlıklarına kast eden soysuzların ve hastalıklı ruhların cezasız kalmaması için de her türlü tedbiri bir an önce almalıdır."
"İŞARETLEMELER ÇOCUKÇA OLSA BİLE KONUNUN ÜZERİNE GİDİLMELİ"
Karapınar mahallesinde, 45 evin kapı ve bahçe duvarlarına işaret konulması, üstelik burada yaşayanların çoğunlukla Alevî kardeşlerimizden ibaret olması bizi de bir hayli endişelendirmiştir. Özellikle, komşu ülkelerdeki mezhep temelli bir kaosun ve kavganın sürekli ilerlemesi, ülkemizin hassasiyet derecesini de doğal olarak artırmış ve korkularımızı bilemiştir. Adıyaman'da Alevi İslam inancına mensup kardeşlerimizin evlerine işaret konulmasının altındaki ve arkasındaki sır perdesinin titizlikle aralanmasını acilen bekliyoruz.
İçişleri Bakanı'nın, ev işaretlenmesinin çocuk işi olduğunu, siyasî bir anlam taşımadığını belirtmesi de bizi fazla tatmin etmemiş ve 'acaba'larımızı bertaraf edememiştir. AKP'li bu bakana göre evlere konulan işaretler ancak çocukların yapabileceği yüksekliktedir ve Alevî olmayan 3 vatandaşımızın evi de işaretlenmiştir. Ancak bu sığ ve basit izahat ve tevil gayreti, bizim açımızdan doyurucu ve teskin edici değildir. İşaretlemeler çocukça bir iş olsa bile yine de konunun üzerine gidilmeli, varsa arkasındaki azmettirici unsurlar, kavga bekleyen mihraklar ortaya çıkarılmalı ve katiyen hafife alınmamalıdır.
"DİYARBAKIR'DA KEMİK BORSASINA ÇEVİREN YAKLAŞIMLAR SERGİLENDİ"
"Kazılar sonucu, kemik ve kafataslarına ulaşılması, ucu Başbakan'a kadar uzanan tartışma ve cepheleşmenin fitilini ateşlemiştir. Bu karmaşanın çözülmesini, belirsizliğe mahkum edilen cinayetlerin ve ilişki ağlarının açığa çıkarılmasını AKP hükümetinden beklediğimi duyurmuştum. Başbakan Erdoğan ise bu kazılardan rahatsız olduğumuzu söyleyerek bizi, kendince ve sığ aklınca zan altına almaya çalışmıştı. Şurası bir gerçektir ki Diyarbakır'daki arkeolojik kazılarda rastlantı eseri ortaya çıkan kemik ve kafatasları, AKP ile birlikte yapışık ikizi BDP'ye, altın tepsi içinde istismar ve kara çalma fırsatı vermiştir. Bulunan kemikler üzerinden ileri derecede duygu sömürüsü yapılmış, siyasî ve ideolojik rant kapısı oluşturulmaya gayret edilmiştir. İşi kafatası sayacı icadına kadar götüren, Diyarbakır'ı da kemik borsasına çeviren acımasız ve düşmanca yaklaşımlar sergilenmiştir.
Ne var ki tüm bu ihanet seferberliği, kazılarda bulunan kemiklerin en az yüz yıllık olduğunu gizleyememiş, ortaya çıkan gerçeğin ışığını bastıramamıştır. Madem bulunan kafatası ve kemiklerin bir asrı aşan mazisi vardır; bu durum karşısında Başbakan Erdoğan mahcubiyetten, erken konuşarak düştüğü bölücülük tuzağından bundan sonra nasıl çıkacak ve nasıl bir pişmanlık emaresi gösterecektir? Bu kapsamda Başbakan Erdoğan özür dileyecek midir? Yoksa başka faili meçhul kazı işine girerek elinde kürek, sırtında kazma, arkasında iftiracı ve yaygaracı yandaşlarıyla birlikte her karışında şehit olan vatan topraklarını kazmaya devam edecek midir?
"ŞEHİRLERİMİZ TERÖRİST SALDIRILARIN HEDEFİNE YERLEŞTİ"
PKK'nın dağdaki militanları, şehirlerdeki uzantıları, siyasetteki elebaşları, hainliklerine ara vermeden devam etmektedir. Geçtiğimiz hafta İstanbul Sütlüce'de polis midibüsüne yapılan saldırıdan sonra şimdi de Ankara'da, Başbakanlığın hemen yanı başında, Yargıtay binasının önünde bomba patlamıştır. Milletimizi kaygılandıran bu iki hadiseyle ilgili tek tesellimiz de can kaybımızın olmamasıdır. Bu gelişmelerden şehirlerimizin, terörist saldırıların hedefine tam olarak yerleştiği anlaşılmaktadır.
Başbakan Erdoğan, İmralı canisiyle müzakere edip Kandil'e haberleşme hatları inşa ederken eşkıya, şehirlerimizi bombalarla doldurmuştur. Bununla birlikte kanlı eller, hükümete bombayla mesaj vermekte, dayatmalarının, ihanet tekliflerinin kabul edilmesini ve dikkate alınmasını istemektedir. Ve daha da acısı, her an her yerde hunhar saldırılarını yapabileceklerini, gerekirse yürütmeyle yargı binaları arasını bile tuzaklamaktan çekinmeyeceklerini kanıtlamaya çalışmaktadırlar. Altını kalın olarak çizmek isterim ki şehirlerimize bombaların yerleştirildiği, Oslo'da kurulan ihanet masasında, MİT'in emekli olmuş bir müsteşar yardımcısı tarafından açıklanmıştır.
MİT eski müsteşar yardımcısının dile getirdiği, metropollere PKK tarafından yerleştirilen ve vatandaşlarımızı vahşice öldürmeye ayarlı bombalar hangi şehirlerimizdedir? Bu konuda bir tedbir alınmış, failler yakalanmış mıdır? Başbakan buna cevap versin.
"TÜRK MİLLETİNE AÇIKÇA MEYDAN OKUDULAR"
Bölücülüğün fitne merkezlerinden birisi olan Demokratik Toplum Kongresi'nin geçtiğimiz hafta Diyarbakır'da düzenlenen bir toplantısında sözde Kürt marşı diye bir kepazeliğe tekrar tanık olunmuştur. Huşu içinde bölücülüğün mısralarını seslendirenler, Türk milletine açıkça meydan okumuşlardır. Benzer bir rezalet, 24 Ekim 2010 tarihinde de cereyan etmiş, AKP'nin bir yöneticisi utanmadan, sıkılmadan ve yüzü kızarmadan bu sözde marş eşliğinde ayağa kalkmış ve saygı duruşunda bulunmuştu. 'Çözüm federasyon, Kürtçe eğitim dili olsun, her şey özgür Kürdistan' türünden mel'un ifadelere AKP çanak tutmuş ve bunu da hürmette kusur etmeyerek ispatlamıştı. Hükümetin ağlayan siması da bu maskaralığın ve tükenmişliğin boy verdiği salona bir mesaj göndererek kalbinin kimlerle birlikte attığını göstermişti.
"TL'NİN YENİ SİMGESİ MİLLİ KİMLİĞİMİZLE BAĞI BULUNMAMAKTADIR"
Belirlenen simge, sözüm ona, güvenin ve paranın artan değerinin sembolü olarak takdim edilmiştir. Açıklıkla söylemeyim ki yeni para simgemizin hiçbir estetik yanı, hızlı algılanabilir ve göze hoş gelen bir tarafı ve kolayca benimsenecek bir içeriği yoktur. Milli kimliğimizle, kültürümüzle, bizi biz yapan değerlerle bu remizin uzaktan yakından bir bağı bulunmamaktadır. Türk lirasıyla dünyanın her köşesinde alış veriş yapılıyorsa rezerv ve değer saklama aracı olarak görülüyorsa bu takdirde mesele yoktur ve paramız, hak ettiği yere gelmiş olacaktır. Ancak Merkez Bankası'nda yabancı para biriktirmekle övünen AKP hükümeti, bu hedefin yanından bile geçememiştir. Bulunan para simgesi, maliyet ve yeni masraf kapıları demektir. Tedavüldeki paraların çekilmesinin getireceği yeni sorunlar demektir. Konyalı, Giresunlu, Sinoplu, Manisalı, Şırnaklı ve Mersinli'nin kaybetmesi anlamına gelmektedir. AKP yandaşlarının ise kazanması ve bunun üzerinden banka hesaplarını daha da kabartmaları mümkün olacaktır. Simge olarak tayin edilen çıpa; yolsuzluğa demir atmak, usulsüzlüğe kılıf hazırlamak ve AKP'ye yeni gemi almaktır. Üstü örtülemeyecek kadar açık bir gerçektir ki paranın başına simge getirmek, milletimizin başına çorap geçirmekten farksızdır. Fakat bunun da hesabı bir gün sorulacak, simgenin ışığıyla gözleri kamaşanlar, millet iradesinin ateşiyle ayılacaklardır.
Son Dakika › Güncel › 'Türk Milletine Açıkça Meydan Okudular' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?