Unutma Benı Istanbul" Projesı Baslıyor! - Son Dakika
Son Dakika Logo
Kültür Sanat

Unutma Benı Istanbul" Projesı Baslıyor!

Unutma Benı Istanbul" Projesı Baslıyor!
03.06.2010 17:31

Yönetmenlerle Birlikte Türkiyeli Senarist, Müzisyen, Sanat Yönetmeni Ve Görüntü Yönetmenlerinin Ortak Çalışması Sonucunda, Her Yönetmenin İstanbul Hakkında Kendi Yazacağı Senaryolardan 15'er Dakikalık 6 Kısa Film Ve Bu Kısa Filmlerden Oluşturulacak Bir Uzun Metrajlı Film Gerçekleştirilecek

Unutma Beni" projesiyle 'İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti' kapsamında yönetmen Hüseyin Karabey ve yapımcılar Sevil Demirci ve Emre Yeksan, uluslararası platformda başarılar kazanmış ve tanınmış 6 yönetmen [Aida Begic (Saraybosna), Hany Abu-Assad (Filistin), Omar Shargawi (Danimarka), Stergios Niziris (Yunanistan), Stefan Arsenijevic (Sırbıstan), Eric Nazarian ( USA)] ile bir araya gelerek ve bu birlikteliği Türkiye'den de genç yaratıcı ekiplerin katılımıyla destekleyerek İSTANBUL'un hikayelerini sinema filmine aktarmaya hazırlanıyor.

Yönetmenlerle birlikte Türkiyeli senarist, müzisyen, sanat yönetmeni ve görüntü yönetmenlerinin ortak çalışması sonucunda, her yönetmenin İstanbul hakkında kendi yazacağı senaryolardan 15'er dakikalık 6 kısa film ve bu kısa filmlerden oluşturulacak bir uzun metrajlı film gerçekleştirilecek. Ünlü Yunanistanlı senarist Petros Markaris'in senaryo danışmanlığı yapacağı projenin kurgusunu başarılı kurgucu Mary Stephen üstlenecek.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ortadoğu'nun ve Balkanlar'ın uzun süre boyunca başkentliğini yapmış olan İstanbul'un şüphesiz kozmopolit bir tarihi var. Yan yana yaşamış olan halklar artık burada olmadıkları için, yeni kuşaklar şehrin kentsel hayatını yüzyıllar boyunca belirlemiş olan bu kültürel çeşitlilikten habersizler.

Projede yer alan, yönetmenler ve senaristler, gerek bir dönem İstanbul'da yaşamış, gerekse İstanbul kökenli olmaları nedeniyle belleklerinde İstanbul'u yaşayan ve yaşatan sanatçılar. Böylesi bir ekibin ortak çabasının ürünü olan bu proje ile insanlara İstanbul'un geçmişinin yalnızca Türkiye halklarına ait olmadığını hatırlatmak istiyoruz. Bu projeyi tasarlarkenki arzumuz, dokunaklı ve ilham verici altı film aracılığıyla İstanbul'un pek çok ulusun kolektif hafızasında bırakmış olduğu kültürel etkileri gözler önüne serebilmek.

Diğer yandan, İstanbul son yıllarda dünyanın pek çok yerinden insanlar için güçlü bir çekim merkezi haline geliyor ve bu insanların pek çoğu şehre yerleşmeyi seçiyor. Bu hareketlilik dalgası şehirde yeni bir kozmopolit kültürün oluşmasına yol açıyor ve bu dinamizm yönetmenlerimizin anlatmayı seçtikleri öykülerin niyetleriyle de örtüşüyor: ortak geçmişimizle şimdiki zamanda konuşmak.

Bu projede her kısa filmin bir diğerleriyle etkileşim halinde olduğu ve bütüne katıldığı özgün bir atmosfer yaratmayı umuyoruz. Bu hayali gerçekleştirebilmek için, yönetmenleri Türkiye film endüstrisinden insanlarla tanışacakları ve senaryoları üzerine fikir alışverişinde bulunacakları beş günlük bir atölye çalışması için İstanbul'a davet ettik.

Yönetmenler aynı zamanda, İstanbul ve İstanbul tarihi uzmanı olan entellektüellerle ve yazarlarla tanıştırılacaklar. Atöyle çalışmasının ardından, Petros Markaris'in süpervizörlüğünde başladıkları senaryo oluşturma süreçlerini tamamladıktan sonra kendi bölümlerinin çekimleri için yeniden İstanbul'a dönecekler.

FİKİR

HÜSEYİN KARABEY

Anma eyleminin çok önemsendiği bir çağda yaşıyoruz. Birbirimize geçmişi hatırlatmak için çoğu zaman hüzün, pişmanlık ve kederle bezenmiş seramoniler gerçekleştiriyoruz. Hatırlamak elbette önemli ve gerekli bir eylem ancak bu tek başına yeterli değil. Hatırlıyoruz, hatta geçmişimizin acılarını yeniden canlandırıyoruz ancak anma ritüeli sona erdiği zaman gündelik hayatlarımıza geri dönüyoruz.

Zor olan 'unutmamak' ve geçmişimizin hatalarını ve pişmanlıklarını daimi bir akış halinde hafızamızda tutmak. Bu projenin temelinde işte bu fikir var: İstanbul'a dair ortak bellek hakkında bir iş ortaya çıkarmak, yalnızca hatırlamakla yetinmeyip aynı zamanda unutmamayı önemsemek.

Bu projenin en önemli ayağı olduğuna inandığım ortak belleğin açığa çıkması için sadece uygun ortam gerekmektedir. Bunu size bizzat yaşadığım bir iki örnek ile anlatmak istiyorum. Birkaç sene önce Selanik film festivaline 'Gitmek' adlı filmimin galasına katılmak için gittiğimde isim olarak tanıdığım, yapıtlarını hayranlıkla izlediğim Theo Angelopolous ve Senaristi aynı zamanda ünlü bir yazar olan Petros Markaris'i (Sonsuzluk ve Bir Gün, Leyleğin Geciken Adımı, Ulişin Bakışı) de gösterimime davet ettim.

Filmden sonra Petros ile sohbetimde onun Istanbul'dan 40 yıl önce ayrılmak zorunda kaldığını ögrendim. Bana İstanbul'da nerde oturduğumu sordu, bende Kurtuluş (Tatavla) dedim. O bende orada oturuyordum hangi sokakta oturuyorsun diye sordu. Ben ana caddede dedim. Petros heyecanlı bir şekilde hangi apartman olduğunu sordu.

Ben Narin Apartmanı deyince gözleri doldu. Petros'un 40 yıl önce terketmek zorunda kaldığı, doğup büyüdüğü dairede şimdi ben oturuyordum. Yapıtlarına hayran kaldığım, bir anlamda beraber büyüdüğüm bu insana ile bu kadar yakın bir bağ içinde olduğumu bilmeden yaşamak çok acı bir kayıp duygusuydu.

Bir diğer yönetmen arkadaşım Mani Maserrat-Agah'ın ailesinin rejim değişikliği sırasında onu İran'dan kaçmaya ikna ettiğini öğrendim. Kaçışı sırasında ilk durağı İstanbul olmuş. Bana, henüz 13 yaşında, son durağı olacak olan İsveç'e doğru yola çıkmadan önce İstanbul'da iki ay boyunca yapayalnız beklediğini anlattı.

Çocukluğuyla ilgili en berrak anıları İstanbul'la ilgiliydi. Başka bir yönetmen arkadaşımdan, biri İsrailli diğeri Filistinli iki sevgilinin aşklarını İstanbul'da yaşamak zorunda kaldıklarını öğrendim çünkü bunu kendi ülkelerinde yaşamaları imkansızdı.

İstanbul gerçek bir geçiş mekanı, gerçek bir kozmopolit şehir. Sanıyorum ki, bu projeyle birlikte bu tip 'ortak hafıza'ları tamamlama işi başarılmış olacak ve sonunda ortak hafızamıza İstanbul sayesinde yeniden kavuşacağız.

HİKAYELER

Armenak İstanbul'a ilk defa gelmiş olmasına rağmen hiç de öyle hissetmiyor. Anne babasının daha o doğmadan yıllar once terk etmek zorunda kaldıkları bu şehre dair tuhaf, tarifi zor bir tanıdıklık hissiyle yürüyor. Dedesinin eskiden müzik aletleri sattığı dükkanını ararken dolaştığı Beyoğlu'nun dar sokakları sanki belli belirsiz var olan çocukluk anılarından çıkıp geliyor. Hiç olmamış çocukluk anılarından… ya da aslında, o anılar gerçekten yaşanmış olabilir mi?

Dragan ve Ana iki haftada bir satmak üzere toparladıkları dört büyük valiz ıvır zıvırı peşlerinden sürükleyerek istanbul'un yolunu tutuyorlar. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra vardıkları bu şehirde, hiç dinlenmeden Pazar yerine gidip getirdiklerini gün bitmeden elden çıkarmaya çalışıyorlar.

İşte bu yorucu haftasonlarından birinde Ana kocası Dragan'ı kalabalıkta kaybediyor. Aksaray denen kentsel labirentte umutsuzca kocasını ararken yıllar once kaybettiği birinin karşısına çıkmasıyla Ana bir şok yaşıyor: 90'larda Balkanları yıkıp geçen korkunç savaşta kaybettiği oğlu Marko karşısında duruyor. Bu acaba gerçekten o olabilir mi?

Vangelis hiç istemese de işi gereği İstanbul ve Selanik arasındaki yolu sıklıkla kat etmek zorunda. Her seferinde, o hiç de istendiğini hissetmediği büyük şehire doğru uzun ve sıkıcı tren yolculuğuna katlanması gerekiyor. Bu yüzden de oraya vardığında genellikle bir günden fazla kalmayıp geri dönmeyi tercih ediyor.

Ama bu sefer çantası kapkaççılar tarafından çalındığı için burada kalmak zorunda. Çantasını çalan adamın peşinden giderken karşılaştığı Zeynep sayesinde çantasına ulaşacak olsa de tanıştığı bu gizemli kadında hiç beklemediği başka şeyler de bulur.

Martha uzakta, başka bir ülkede yaşayan segilisiyle buluşup bir tatili birlikte geçirmek üzere İstanbul'a varır. Sevgilisi ertesi gün varacağı için ilk günü onsuz geçirmek zorundadır. Şehre varırkenki gerginliğini şehrin karmaşasının onu hasmane bir biçimde karşılaması haklı çıkarır.

Pek de kaliteli olmayan oteline yerleştikten sonra şehrin tekinsiz görünen ama dostane yoksul kenar mahallerinde rasgele bir yürüyüşe çıkar. Şehre dair gerginliği geçmeye başladığı anda sevgilisinden gelen kötü haberle tüm planları alt üst olur çünkü o an orada olma nedeni olan adam İstanbul'a gelemiyordur.

Kaynak: Bültenler

Son Dakika Kültür Sanat Unutma Benı Istanbul' Projesı Baslıyor! - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement